Ayşe Acar Başaran: Biat etmiyor yaşamımızı kuruyoruz 2021-05-06 12:03:45     ANKARA - Kadın gündemindeki gelişmeleri değerlendiren HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmeyeceklerinin altını çizerek, “Sokaklara çıkıp kadın mücadelesini veren, İkizdere’de doğasını savunan kadınlar gibi mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz. Bize reva gördüğünüz makul ve makbul kadın olmayacağız. Kendi yaşamımızı kuracağız. Bizi muhtaç ederek biat ettirmenize izin vermeyeceğiz” dedi.    Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, partisinin Genel Merkez binasında basın toplantısı düzenleyerek, gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Ayşe, konuşmasına katledilişlerinin 49’uncu yılında devrimci önderler Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın anarak başladı.    ‘İktidar savaş politikalarına devam ediyor’   İktidarın aldığı 17 günlük kapanma sürecine dikkat çeken Ayşe,  “Ülke ve halk maalesef nefes alamaz halde iken en fazla bunlar bu süreçten etkilenirken, iktidar bu tam kapanmadan önce asıl hazırlığını yapması gereken halka destek vermesi gerekirken yine masaların etrafında yıllardık yürüttükleri güvenlikçi politikaların bir benzeri olarak savaş politikalarına ve operasyonlara devam ediyor” dedi.     Ayşe’nin konuşmasının satır başları şöyle:     “Kapanmanın tartışıldığı bu dönemde iktidar içerideki sorunları perdelemek için halkın açlık işsizlik aşı problemini sağlığa erişim problemini demokrasi sorununu, kadınların yaşam hakkını koruma sorumluluğunu perdelemek için her defasında olduğu gibi bu dönemde de güvenlikçi politikalara sarılmış durumdalar. İktidarlar bu ülkede maalesef 100 yıldan fazladır bu ülkenin en esaslı problemini bu yöntemle çözmeye çalışıyor. Bu problem görmezden geldiklerinde yok farz ettikleri Kürt sorunu olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu dönem artık bu meselenin adı Kürt sorunu değil, iktidarın savaş sorunudur, inkar sorunudur bu halkı asimile etme sorunudur. En son yine sınır ötesi operasyonlarla ülkedeki pandemi nedeniyle yaşamını yitirenleri görmezden gelerek, savaşta yaşamını yitirenleri ön plana çıkararak bu esaslı sorunun üstünü örtmeye çalışıyor.    Hakikatin üstü kapatılmaya çalışılıyor    Raporlar gösteriyor ki son 10 yılda savunma giderleri yüzde 86 oranında artmış. Bu ülkenin bütçesi bu halkın cebinden çıkan vergi, bu halka harcanması gereken, iş, aş aşı olarak dönmesi gereken bu bütçe yüzde 86 oranında artarak savaş giderlerine aktarılmış durumda. Sınır ötesi operasyonlar yapılıyor iktidar kendisiyle alakası olmayan ama nefret politikaları, Kürt düşmanı politikaları nedeniyle başka topraklarda bazı çetelere paralar döküyor. SİHA’lar alıyor. SİHA’ların propagandasını yaparken bu ülkede kapanma döneminde çocukların uzaktan eğitim almasını sağlayacak EBA sistemini daha yüzde yüz kuramıyor. Hala yoksul çocuklar, bu halkın çocukları uzaktan eğitim alamıyorlar. Çocukların bu eğitimi alabilmesi için ellerinde bilgisayarları, leptopları yok. Ama iktidar çıkıp SİHA’larımız var diye propaganda yapıyor. Peki bu politikalar halka geri dönüşü nasıl oluyor. Yoksulluk açlık olarak geri dönüyor. Bu dönemde her gün intihar vakalarıyla karşı karşıyayız. Bu ülkede insanlar açlıktan yoksulluktan intihar ediyor. Kapanma döneminde siftah yapamadığı için yaşamına son veren insanların yaşadığı bir ülkede yaşıyoruz. Ama iktidar her gün çıkıp sınır ötesi operasyonlarla hakikatin üstünü kapatmaya çalışıyor.     Öcalan’a uygulanan tecrit savaş demektir    Bu iktidar bu hakikati söyleyenleri de susturmak için elinden geleni yapıyor. Her gün partimize karşı linç siyasetini, linç propagandasını yürütüyor ama bu ülkede hakikatin ya da çözümün sesi olan en fazla barışı ve çözümü getirebilecek olan Sayın Öcalan’ın sesinin ve sözünün topluma yansımasını engelliyor. Bakın 22 yıldır ülkede Sayın Öcalan İmralı’da tecrit altında tutuluyor. Bu tecridin bu ülke açısından anlamını çok iyi biliyoruz. Bu ülkede Sayın Öcalan’a uygulanan tecrit savaş demektir, Ortadoğu’daki savaşın daha da derinleştirilmesi demektir. Tecrit yoksulluk, açlık olarak geri dönüyor. Tecrit bu ülkeye topluma halka karşı nefret siyasetinin ön plana çıkarılması olarak karşımıza çıkıyor. Ve iktidar ısrarla Öcalan’ın sözünün sesinin topluma yansımasının çözüm iradesinin, topluma ve geleceğe yansımasını istemediğini görüyoruz. Tam da bu nedenle biz ısrarlı bir biçimde çözümün adresi olan İmralı’da Sayın Öcalan üzerindeki bu mutlak tecridin kaldırılmasını her defasında denenen ancak başarısızlıkla sonuçlanan bu güvenlikçi politikalardan, savaş politikalarından vazgeçilmesi çağrısını yapıyoruz.    Tecrittin faturası kadınlara çıkıyor    Bunu yapacak olan biz halkız her defasında iktidarın bu politikasını, bu politikasının başarısızlığını hep beraber sağlayabiliriz. Bugün bizim üzerimizden yürüttükleri politikaların getirisini ya da yansımasını hep beraber çok iyi görüyoruz. Bugün bu tecritte ses yükseltmek, defalarca ifade ettiğimiz gibi sadece Kürtlerin problemi değil. Çünkü tecrittin faturası halklara çıkıyor. Çünkü tecrittin faturası en fazla kadınlara çıkıyor, çünkü tecridin faturası yoksula emekçiye işçiye çıkıyor. Değerli arkadaşlar iktidar, bu savaş siyasetiyle uğraşırken sınır ötesi operasyonlarla uğraşırken bir de doğa düşmanı politikalarına da hız kesmeden devam ediyor. İktidarın bu ülkede güzel olan her şeye karşı olduğunu çok iyi biliyoruz. Güzel olanı ortadan kaldırma yerine ucube diktiklerini, ucubeleri var etme siyasetini var etmeye çalıştıklarını her defasında görüyoruz. Bunun defalarca örneklerine şahitlik ettik. Kaz Dağları’nda bunu gördük, Hasankeyf’te binlerce yıllık tarih sular altında bırakılıp ranta çevrilirken hep beraber şahitlik ettik. Üçüncü köprü için ormanlar ortadan kaldırıldığında hep beraber gördük.     İkizdere halkı amansız bir mücadele veriyor   Bunun son örneği de İkizdere. İkizdere’de yine AKP’nin rant politikaları doğa düşmanı politikaları nedeniyle şuanda ortadan kaldırılmaya, doğa yok edilmeye çalışıyor. Günlerdir İkizdere halkı amansız bir mücadele veriyor, direniş gösteriyor. Orada taş ocağı yapılacakmış. Bir de oradaki halkın sesini sözünü hep beraber dinleyelim. Günlerdir ulaştırmaya çalışıyorlar ama önlerinde askerler iktidar dikiliyor. Çünkü yine işin içinde iktidarın ortağı Cengiz Holding var. İktidarın bütün rantını peşkeş çektikleri Cengiz Holding’i korumak adına halkın karşısına dikiyorlar. Ve bakın kadınlar ne diyor? Bütün mücadelelerin en ön saflarında oldukları gibi İkizdere’de de doğayı savunmanın öncülüğünü yapan kadınlar askerler önümüzde geçişimize izin vermiyor. Direniyoruz herkesi yanımızda görmek istiyoruz sesimizi duyurmanızı istiyoruz. Sizleri bize destek olmaya çağırıyoruz.     İkizdere halkının yanındayız    Yine bir kadın ‘müteahhite dur diyoruz bizi yok etme diyoruz’ diyor. Çünkü oranın doğası kendileri demek, doğanın yok edilmesi, oranın yok olması kendilerinin yok olması demek. Günlerdir bu direnişlerini Türkiye halkına iktidara duyurmaya çalışıyorlar. Biz HDP Kadın Meclisi İkizdere’de mücadele eden doğa talanına karşı yaşamlarını savunan başta kadınlar olmak üzere İkizdere halkının yanındayız. Beraber mücadele edeceğiz, beraber mücadele ederek, iktidarın doğa düşmanı politikalarını başarısızlığa uğratacağız. Daha önce başardık bu sefer de başaracağımıza inanıyoruz.    2021’in ilk dört ayında en az 108 kadın yaşamını yitirdi     Kapanma dönemindeyiz.  Hatırlarsınız ülkede ilk korona vakaları ortaya çıktığında çıkıp çağrı yapmıştık. İktidara acil önlem planı açıklayın demiştik. Savaş ve kriz dönemlerinden en fazla etkilenen kadınlar olur demiştik. Kadına yönelik şiddet bu dönemde artar kadın işsizliği artacak çünkü kriz dönemlerinde ilk gözden çıkarılanlar kadınlar olur demiştik. Tam da öngördüğümüz biçimde bir sonuçla karşı karşıyayız. Pandemide kadınlara nasıl şiddet biçiminde, işsizlik, açlık yoksulluk biçiminde döndüğüne hepimiz şahidiz. Bakın Nisan ayı içerisinde en az 68 kadın şiddete uğradı, en az 12 kadın ve bir çocuk yaşamını yitirdi. 2021’in ilk dört ayında en az 108 kadın yaşamını yitirdi ve 74 kadın şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdiği basına yansıdı.    Bakan kadın katliamlarını durdurmak için ne yapıyor?   Peki buna benzer bir savaş tablosu ile karış karşıyayken iktidar ve bakanlıklar ne yaptı? Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı değişti biliyorsunuz. Aile Bakanlığına Derya Yanık getirildi. Derya Yanık gelir gelmez sosyal medyası üzerindeki paylaşımlarla gündeme geldi. Günlerce sosyal medyasını kapattı ve oraları temizlemeye çalıştı. Ama ilk icraatı nasıl bir politika izleyeceğinin de göstergesiydi. Derya Yanık, 23 Nisan’da koltuğuna oturttuğu koruma altındaki bir çocuğu ifşasıyla gündeme geldi. O günden bugüne Bakan tebrikleri kabul etmekle meşgul. Ama bu ülkede kendisi geldiğinden beri onlarca kadın yaşamını yitirdi. Bununla ilgili nasıl bir adım attı dersiniz? Elimizde koskoca bir hiç var. Çünkü dertleri şiddeti engellemek değil. Dertleri kadınlar için özgür bir gelecek yaratmak değil. Çünkü dertleri kadınları kendi ‘makul ve makbul kadın’ kimliğine sıkıştırmak. Tam da bu şiddet vakaları yaşanırken İçişleri Bakanlığı bir paylaşım yaptı. Uzun süredir yürüttükleri algı operasyonlarının bir benzeri. İstanbul Sözleşmesi kaldırıldığından beri kadın cinayetlerinin ve kadın ölümlerinin azaldığını ifade ettiler. Zaten uzun bir süredir İstanbul Sözleşmesi’nin kadına yönelik şiddeti arttırdığına dair propaganda yapıyorlardı.     Komisyon raporunu sunsun   Şimdi kendilerine sormak istiyoruz: Meclis’te bir komisyon kuruldu. KEFEK’in Alt Komisyonu olarak 2018 yılında İstanbul Sözleşmesi’nin Etkin Uygulanması ve İzlenmesi Alt Komisyonu. Bu komisyon yaklaşık 2 yıl boyunca çalıştı. En son toplantısını 12 Şubat 2020’de gerçekleştirdi. Bu toplantıda bu komisyonda çok fazla sivil toplum örgütü, baro ve kadın kurumu dinlendi. Bir rapor açığa çıkması gerekiyordu, ama bir yılı aşkındır bu komisyonla ilgili herhangi bir rapor sunulmadı. Bu rapor yayınlanmadı. Şimdi kendilerine çağrıda bulunuyoruz: Bu raporu yayınlayın. Bu raporda İstanbul Sözleşmesi’nin ne kadar gerekli olduğu ve kadınların yaşamını koruduğu çok net bir biçimde uzmanlar tarafından ifade ediliyor. İşin içerisinde olanlar, bunu takip edenler tarafından çok net bir biçimde İstanbul Sözleşmesi’nin kadınları nasıl koruduğu ifade ediliyor.  Buyurun bağımsız, sizin kurduğunuz, çoğunluğunun elinizde olduğu Meclis’te kurduğunuz komisyonun raporunu açıklayın. İstanbul Sözleşmesi değildir kadına yönelik şiddeti artıran. Sizin yürüttüğünüz kadın düşmanı politikalarıdır. Şiddete ses yükselten kadınları hedef gösterme politikanızdır.     Bu pratiği Musa Orhan’dan biliyoruz!    En son örneğini Hanife Öz’de yaşadık. Hanife Öz, bir uzman çavuş tarafından şiddete uğradı, sesini sosyal medyadan ulaştırmaya çalıştı. Çünkü kendisine şiddet uygulayan evet bir erkekti ama bir üniformalıydı. Halkı korumakla görevli olan bu üniformalı, bir kadına şiddet uyguladı ve sonrasında ‘Nereye gidersen git’ söylemini kurmaktan hiç çekinmedi. Biz bu pratiği hatırlıyoruz. Nereden hatırlıyoruz? Musa Orhan’dan hatırlıyoruz. İpek Er’e tecavüz edip, günlerce hürriyetinden yoksun bırakıp intihara sürükledikten sonra bile ‘Nereye gidersen git, ben yargılanmam. Daha önce de çok yaptım’ diyen Musa Orhan’dan hatırlıyoruz biz bu pratiği.    Adalet sadece tabeladan ibaret     Çünkü bu ülkede erkekseniz, bir kadına şiddet uyguluyorsanız, devlet sizin arkanızdadır. İktidar arkanızdadır. Kendine İçişleri Bakanı diyen ‘erkeklik bakanı’ sizin arkanızdadır. Aile Bakanı sessizdir. Adalet sadece tabeladan ibarettir bu ülkede, erkekten yana tavır alır. Ama bir de bu şiddeti uygulayan üniformalıysa siz suçlu çıkarsınız. Siz suçlu hale getirilirsiniz. Hanife Öz de bu kadınlardan biri. Şiddete uğradığı halde dün sosyal medya üzerinden hedef haline getirildi. Çünkü susması gerekiyordu. Şiddetin karşısında ses yükseltmemesi gerekiyordu. Sinmesi ve kabullenmesi gerekiyordu, biat etmesi gerekiyordu. Biat etmediği için, buna karşı ses yükselttiği için Hanife Öz şu anda hedef haline getiriliyor. Biz bütün şiddet gören, erkek şiddeti bunun yanında devlet şiddetine maruz kalan bütün kadınların yanındayız. Bunun mücadelesini vermekten vazgeçmeyeceğiz. Kadınlara ‘biat edin, sesinizi çıkarmayın, erkektir yapmış, ne olacak?’ söylemlerine prim vermeyeceğiz.     Bize reva gördüğünüz makul ve makbul kadınlar olmayacağız    İstanbul Sözleşmesi’ni savunmaktan vazgeçmeyeceğiz. Özgürlük mücadelesi vermekten vazgeçmeyeceğiz. Özgürlük mücadelesi verdikleri için, Kobanî’nin barbar çetelerinin işgalinde ses yükselttiği için cezaevinde olan kadın arkadaşlarımız gibi, Kobanê Davası kumpasıyla yargılanmaya çalışılan, kadın mücadelesi yürüten kadın arkadaşlarımız gibi. Öz savunmasını gerçekleştirdiği için yargılanan, cezalandırılmak istenen kadın arkadaşlarımız gibi. Sokaklara çıkıp kadın mücadelesini veren, İkizdere’de doğasını savunan kadınlar gibi. Mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz. Bize reva gördüğünüz makul ve makbul kadın olmayacağız. Bize reva gördüğünüz şiddetle işkenceyle tacizle tecavüzle yaşamak durumunda bizi bırakmanıza izin vermeyeceğiz. Kendi yaşamımızı kuracağız. Her gün yürüttüğünüz savaş politikalarının bizi yoksullaştırmasına izin vermeyeceğiz. Bizi muhtaç ederek biat ettirmenize izin vermeyeceğiz. Ve bunun için örgütlenmeye, mücadele etmeye devam edeceğiz.     İstanbul Sözleşmesini uygulayın demeye devam edeceğiz    Her defasında çağrıda bulunuyoruz; bugün kadınların en fazla bir arada olması gereken süreçlerden geçiyoruz. Çünkü tüm kazanımlarımız hedef halinde. 1 Temmuz’a kadar yürürlükte olan İstanbul Sözleşmesi feshedilmiş gibi bir algı yaratılıyor. Ama biz kadınlar İstanbul Sözleşmesi’nin yıldönümü olan 11 Mayıs’ta ‘İstanbul Sözleşmesi bizimdir! İstanbul Sözleşmesi’ni uygulayın’ demeye devam edeceğiz.     Kürt halkı imha ve inkar siyasetiyle karşı karşıya     Uzun zamandır Ortadoğu topraklarında büyük bir savaş yürütülüyor. En son yine bir operasyonla savaşı derinleştirmek istiyorlar. Yüz yıldır Kürt halkı imha ve inkar siyasetiyle karşı karşıya. Kimliğimiz tanınmıyor, dilimiz yok edilmek isteniliyor: Bu siyasetle iktidarlarını ilerleterek ayakta durmak istiyorlar. Bugün Türkiye topraklarındaki en büyük sorun Kürt sorunudur. 100 yıldır devam ediyor bu sorun ancak sorun giderek ağırlaşıyor ve halkları birbirine düşman kılıyorlar. Çözüm demokratik müzakere ile olur savaş ile olmaz. Çözüm yoluyla Sayın Öcalan ile müzakereye oturulmalı. 22 yıldır Sayın Öcalan üzerinde devam eden tecrit söz konusu.    Arkadaşlarımız tecridin kaldırılması için açlık grevinde     Savaş, ekonominin çöküşüdür. Savaşa harcanan ekonomi halka harcanmış olsaydı ülkede ekonomik sorun olmayacaktı. İmralı yolu uzun zamandır kapalı. Uzun zamandır sesleniyoruz yine sesleneceğiz, çözüm savaşla değil demokratik yollarla görüşmekle olur. Çözüm sürecinde Türkiye topraklarında ne asker ne de Kürt gençleri ölmedi, cenazeler gelmedi. Türkiye demokrasisi adım adım ilerliyordu ancak AKP ve MHP iktidarının isteği kendi çıkarlarıdır. Bugün de Kürt siyaseti ve halkı üzerinde savaş ve baskı siyaseti uygulanıyor. Onlarca arkadaşımız hala cezaevinde. Cezaevlerinde onlarca arkadaşımız tecridin kaldırılması için açlık grevindeler. Arkadaşlarımızın sesini buradan da duyurmak istiyoruz.