Meral Danış Beştaş: AKP içindeki çözüm süreci aktörleri tasfiye edildi 2021-04-07 09:11:45   Öznur Değer    ANKARA - HDP’nin kapatılması yönünde hazırlanan iddianame ile yaklaşan Kobanê Davası'na ilişkin konuşan Meral Danış Beştaş, “Çözüm süreci yargılanmak isteniyor. Bence AKP içinde de çözüm sürecinin aktörlerinin bir bölümü tasfiye edildi” dedi.    Halkların Demokratik Partisi (HDP) üzerindeki baskılar hız kesmeden devam ederken, bunlara bir yenisini de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin ekledi. HDP önceki dönem Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da aralarında bulunduğu 108 HDP’li siyasetçi hakkında başlatılan “Kobanê soruşturması” HDP’ye yönelik yeni bir saldırı hazırlığı olarak değerlendirilirken, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin, Anayasa Mahkemesi’nde (AYM) HDP’nin kapatılması istemiyle iddianame hazırladı.  Raportöre gönderilen iddianamenin teslim edildiği AYM, usul eksiklikleri nedeniyle  iddianameyi Yargıtay’a iade etti.   Kobanê Davası’ndan HDP’nin kapatılması için hazırlanan iddianameye kadar gelen süreci HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş ile konuştuk.    “ Kobanê, insanlık mücadelesiyle DAİŞ çetesinin karşılaştığı yerdi.O dönem bazı güçler devreye sokuldu. Kolluk eliyle, karanlık güçler, adını tam koyamadığımız, aslında adı da belli olan 90’lı yıllardan bir şeyler hortladı ve insanlar öldürüldü.”   *Aralık ayında Kobanê soruşturması kapsamında aralarında HDP Eş Genel Başkalarının da bulunduğu 108 kişi hakkında hazırlanan iddianame, “HDP’nin kapatılmasının zemini mi?” sorusunu akıllara getirmişti. Kobanê iddianamesinden HDP’nin kapatılması talebiyle hazırlanan iddianameye gelen süreç nasıl işledi?   Bu, uzun süredir devam eden saldırıların zaman zaman belirli noktalarda toplanmasıdır. Yeni bir saldırı değil. İktidar, Kobanê protestolarını uzun süredir söylemleriyle, tehditleriyle, sürekli bir şekilde partimizi kriminalize etmenin aracı olarak kullandı. Bunu bazen yoğun yaptılar bazen seyrelttiler. Özündeki mesele, HDP’ye saldırmak için eski olguları ısıtmak, olmayan meseleler üzerinden HDP’yi kriminalize etmek, ona karşı tepki örgütlemek. Esas sebebi de HDP’yi siyaset dışına itmek. Kobanê dönemini hatırlamak lazım. Kobanê protestolarında neler oldu? HDP o tweeti neden attı? O dönem HDP’nin durumu ve Türkiye demokrasinin pozisyonu nasıldı? Dünyada İŞİD saldırılarının boyutunu anlamak lazım. İŞİD’e karşı Uluslararası Koalisyon Güçleri’nin Kürt halkına yönelik bir örgütlenmesi vardı.  AKP iktidarının pozisyonu neydi? Bütün bu soruları birlikte yanıtlamak lazım. Kobanê, insanlık mücadelesiyle DAİŞ çetesinin karşılaştığı yerdi.  Kobanê’de insanlık değerleri savunuldu. Kadınlar, çocuklar, gençler savundu. Kürtlere yönelik bir yok etme, bir katliam, bitirme saldırısıdır diyebiliriz. Kobanê’ye olan saldırılara karşı Türkiye’de baştan beri çok ciddi tepkiler vardı. Kobanê için Suruç sınırında günlerce nöbet tutuldu. Çok ciddi etkinlikler yapıldı. Orada sivil insanlar vardı ve kendi ülkelerinde, kendi topraklarında kendilerini savunuyorlardı.  Latin Amerika’dan Avrupa’ya, Asya’ya kadar birçok ülkede İŞİD’e karşı Kobanê savunuluyordu. Verilen mücadelenin insanlık mücadelesi olduğu noktasında herkes uzlaşıyordu.   Altı yıl geçti üzerinden   Oradan Kobanê davasına nasıl gelindi? O dönem çözüm süreci devam ediyordu. İmralı ile görüşmeler devam ediyordu. Çözüm sürecinin yasal zemini için 6551 sayılı yasa çıkarıldı. Kandil ile iletişim vardı ve bunlar gizli saklı değildi. Murat Karayılan’ın yaptığı basın toplantısına Türkiye’den onlarca gazeteci kameralarıyla birlikte izlemeye gittiler ve manşetten verdiler. İşte o dönemde Kobanê protestoları yaşandı. Partimiz o dönemde zaten insanlıktan yanaydı ve yakın bir katliam tehdidi karşısında bir paylaşım yaptı. Bunun etrafından bugün kıyamet koparılıyor. 6 yıl geçti. Bir süre sonra bir soruşturma başlatıldı ve MYK üyelerimiz gidip kendileri ifade verdiler. Bu soruşturmada zorla getirilme ve tutuklama kararı yoktu. Sonra bizim milletvekili olmamız sebebiyle bazılarımız hakkında dava açıldı. Tutuklandık, hala tutuklu arkadaşımız var. Bazılarımız hakkında AYM karar verdi. Demirtaş ve Yüksekdağ baştan beri o davadan yargılandı. Çok bilinçli bir şekilde yeniden gündeme getirildi. Neden? Çünkü ellerinde HDP’ye saldıracakları hiçbir şey yok. İkinci defa Yüksekdağ ve Demirtaş hakkında tutuklama kararı verildi.    Bir suçtan iki defa yargılama olmaz   Roma hukukundan beri temel bir ilke vardır. Bir suçtan iki defa yargılama olmaz. Suç vasfı değiştirilerek dava açılıyor. Davaya yüklenmeyen suç yok, herhalde birkaç yüzyıl yaşamak lazım. Bu çok apsürt, asla kabul edilemez bir iddianame, bir dava. O dönem çözüm süreci devam ettiğinden dolayı uzun süre bizim iktidarla görüşmemiz de devam etti. 28 Şubat Dolmabahçe Mutabakatı o süreçte hazırlandı. O dönem bazı güçler devreye sokuldu. Kolluk eliyle, karanlık güçler, adını tam koyamadığımız, aslında adı da belli olan 90’lı yıllardan bir şeyler hortladı ve insanlar öldürüldü. Halbuki HDP’nin çağrısıyla kimse ölmedi. Bunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Burada suçlu aranıyorsa, o ölümleri engellemeyen iktidardır. Kolluk gücü onun elinde, iktidar onun elinde, yargı onun elinde. İktidar siyaseten kendine güç devşirmeye çalışıyor. Ama bunu başaramayacak.   “Gülmek ile sinirlenmek arasında acı acı iç çekerek okudum iddianameyi. Bu dönem hukukçu olmak çok kötü bir şey.  Hukuku, adaleti savunuyor olmak ve bunu bilmek çok kötü bir duygu yaratıyor. Benim canım yanıyor açıkçası.”   *Size göre iddianamede en dikkat çeken durum neydi?  Ya da “Bu kadar da olmaz” dedirten bir durum oldu mu?   İnanın baştan sona bunu söyledim. “Yok artık. Bu kadar mı pespaye olunur? Bu kadar mı dikkatsiz olunur? Bu kadar mı hukuksuz olunur? ” Gülmek ile sinirlenmek arasında acı acı iç çekerek okudum iddianameyi. Bu dönem hukukçu olmak çok kötü bir şey.  Hukuku, adaleti savunuyor olmak ve bunu bilmek çok kötü bir duygu yaratıyor. Benim canım yanıyor açıkçası. Kobanê iddianamesini incelerken de bunu hissetmiştim. Kapatma iddianamesi de Kobanê iddianamesinin başka bir versiyonu aslında. Öyle bir versiyon ki dehşet verici. Görüşme notları kitabı dosyada var. Tamam da biz nasıl görüştük? Bizim heyetimiz Kandil ile İmralı ile nasıl görüştü? Kendi kendine gizlice mi gidip görüştü? Ahmet Türk’ün de dediği gibi yüzerek mi gitti? Bu tamamen bir algı yaratma meselesidir başka bir şey değil. Bu işte iki muhatap var, biri AKP Lideri Erdoğan diğeri PKK Lideri Abdullah Öcalan. Halkın desteklediği, arkasında durduğu, silahların bırakılma çağrısının yapıldığı bir ortamda AKP, orada hiç yokmuş gibi davrandı ve iddianameye bu konuldu. Bu ne kadar tutarsız olduklarını ve reel siyasetten uzak olduklarını gösteriyor.   Kopyalanmış yapıştırılmış iddianame   687 isme siyaset yasağı isteniyor. Geçen sene yeni seçilen Emekten Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcımız Şaziye Köse’ye, KESK başkanı sıfatıyla yaptığı konuşmadan dolayı siyaset yasağı isteniyor. O zaman HDP’de değildi ki! O bir sendikacı olarak konuştu. Bu parti kapatmaya nasıl neden olabilir? Ya da ölen arkadaşlarımıza siyaset yasağı isteniyor. Siyasetçi olmayanlara siyaset yasağı isteniyor. 187 kişi hakkında bir tek cümle yok. “Şu nedenle siyaset yasağı istiyorum” denmiyor. 500 kişinin de dosyaları kopyalanmış. Hatta fezlekeye bile dönüşmeyen, bizim bile bilmediğimiz bir dolu dosya varmış. Ne yapmışlar? Savcılıklara yazmışlar, “Şu isimler hakkında ne var elinizde?” diye. Onlar da kopyalanmış yapıştırılmış iddianame oluşturulmuş.    Kime göre siyaseti belirleyeceğiz?   Çok net söylüyorum, iddianame vasfı yok. Partinin neden kapatılması gerektiğine dair hiçbir şey yok. Ama Bahçeli’nin sözleri aynen yer alıyor. Devlet Bahçeli’nin attığı tweetler, grup toplantısında yaptığı konuşmalar partinin kapatılma sebebi olarak yorumlanıyor. Bu hukuki bir yorum değil, siyasi bir yorum. Diyorlar ki; “HDP hiçbir zaman milli değerlerin yanında durmadı.” Biz iktidarın peşinden koşacaksak niye ayrı bir parti olalım? Biz iktidarın her dediğini kabul edeceksek neden başka bir isimle mücadele edelim? Bizim politikada başka bir iddiamız var. Türkiye’yi başka türlü yönetme gibi bir arka planla mücadele ediyoruz. İlkelerimiz, programımız, tüzüğümüz var. Bu ülkede Yargıtay Başsavcısı bize iddianamede diyor ki; “AKP sınır ötesi operasyon kararı aldı niye kabul etmediniz?”  Yargıtay Başsavcısı AKP’nin yanında hizalanarak aslında bir partinin yanında parti adına bizi suçlayamaz. Böyle bir şey olamaz. Kime göre siyaseti belirleyeceğiz biz? Tabi ki kendi ilkelerimize göre. Biz her zaman söylüyoruz, Türkiye’nin ne işi var Libya’da? Ne işi var Kuzey Doğu Suriye’de? Afrin’de ne yaptı? Bu soruları zaten soruyoruz ve siyaset mekanizmamız böyle işliyor. Özcesi ortada bir iddianame yok. Ortada HDP’ye yönelik saldırıların yer aldığı, kopyalanıp yapıştırıldığı bir UYAP iddianamesi var. Araştırma gereği bile duymamışlar, kimlik bilgilerini bile yazamamışlar. Çok acele etmişler. Yandaş medyada A Haber’de bir algı savaşına ihtiyaç var ya, böyle bir siyasi belge.      “Adı HDP kapatma davası ama esasta burada mesaj çok önemli bir toplumsal kesime veriliyor bence. Toplumsal muhalefet odaklarına bir tehdit, baskı, şiddet, şantaj ve her türlü hukuk dışı bir mesaj var.”   *HDP ile ilişkili veya değil çok sayıda ismin iddianamede yer alıyor olması neye işaret ediyor?   Adı HDP kapatma davası ama esasta burada mesaj çok önemli bir toplumsal kesime veriliyor bence. Barış akademisyeninden sendikasına, sendikasından derneğine, derneğinden barolarına bir geniş toplumsal muhalefet odaklarına bir tehdit, baskı, şiddet, şantaj ve her türlü hukuk dışı bir mesaj var. Sübliminal mesaj dediğimiz esasında bu. Hatta burada sübliminal de değil, açık bir mesaj var. Barış akademisyenine şunu diyor; “Sen bildiri mi imzalarsın seni de ileride bu konuda çalışamayacak duruma getiririm. Sadece hakkında dava açılması ya da ihraç edilmen yetmez.” Bingöl milletvekilimiz Erdal Aydemir’in Adana’da bir davadan ceza aldığı şeklinde bir bilgi vardı iddianamede. Görüştük kendisiyle hayatında Adana’ya gitmemiş. Hakkında öyle bir dava yok. İsim benzerliği herhalde. Onu bile dosyaya delil olarak koymuşlar. Burada mesaj bütün topluma aslında. AKP’ye karşı çıkan çıkmayı düşünen potansiyel muhalif olarak gördükleri herkese yönelik bir mesaj. “Ayağınızı denk alın. Bize karşı çıkmayın. Muhalif sesleri bastırırız” gibi geniş anlamda şu anda yaşadığımız totalitarizmin bütün nüveleri var orada.   “Çözüm süreci yargılanmak isteniyor. Ama işin garip tarafı bu işin sanığı HDP olamaz. Bence AKP içinde de o sürecin aktörlerinin bir bölümü tasfiye edildi.”   *Suçlama konusu olan olayların çoğu yapılan açıklamalar ve bunların çoğunun da çözüm sürecinde yapılmış olması en dikkat çeken durumlardan biri. Bu durumda iktidarın kendi iradesiyle başlattığı çözüm sürecini HDP şahsında yargılıyor diyebilir miyiz?   Çözüm süreci yargılanmak isteniyor. Gerekçe yapılıyor o dönem. Ama işin garip tarafı bu işin sanığı HDP olamaz. Eğer varsa bir suç ki yok, bu bazen kamuoyuna yanlış yansıyor. Ortada bir suç fiili yok. Gayet meşru ve demokratik, yasası da var. AKP kendi ayağına sıkıyor. Deyim yerindeyse kendi intiharını da gerçekleştiriyor. İçinde yer aldığı bir süreci, yasasını yaptığı,  görüşmelerini yaptığı, iletişimini sağladığı, her türlü altyapısını kendisinin organize ettiği bir dönemi yargılamaya kalkarsa bu işin bir numaralı sanığı kendisi olur, biz olmayız. O süreci biz başlatmadık. HDP olarak çağrı yaptık, arkasında duruyoruz, bunun ihtiyacını her zaman söyledik, söylemeye devam edeceğiz. Bugün de bunun için mücadele ediyoruz. Kürt sorununun demokratik ve onurlu bir barış temelinde çözümünü savunuyoruz. İlk Ayla Akat ve Ahmet Türk görüştüğünde kendileri arayıp görüşme sağladı. Önce kendi diyalogları var sonra heyet devreye girdi. Sonra bizim esas heyetimiz devreye girdi ve ne zaman görüşüleceği, ne kadar görüşüleceğinin süresini bile belirleyen iktidarın kendisidir. Bence AKP içinde de o sürecin aktörlerinin bir bölümü tasfiye edildi. Bizden çözüm sürecinde yer alan Selahattin Demirtaş, İdris Baluken tutuklandı, Hatip Dicle sürgünde, Sırrı Süreyya Önder tutuklandı sonra bırakıldı. Bunlar hedefleniyor, görüyoruz bunu. Kendi içlerinde de bir çatışma, sıkıntı var. Bunu görmemek mümkün değil. Artık savcılar, hangi talimatla çalışıyorlarsa yanlış mesaj alıyorlar. Ya da bu süreci kendileri açısından yöneten bir akıl var. Hitler Almanyası’nda Hitler şunu diyormuş; “Ben bütün davalarda şunu yapın diye talimat veremem. Ama benim olaylar karşısında ne düşüneceğimi, ne hissedeceğimi siz düşünün ve öyle davranın.” Aslında yargı, “İktidar bu mesele karşısında ne yapar?” diye düşünüp kendi algısını devreye sokuyor.   “HDP ile yarışamayan, siyaseten bizi bitiremeyen, halk desteğini kopartamayan siyasi akıl, kapatma yoluyla siyaset dışına atmaya çalışıyor. Olması gereken Yargıtay Başsavcılığı’nın ‘Biz tekrar inceledik ama gerekli hiçbir veri yok elimizde’ deyip bu davayı açılmamak üzere kapatmasıdır.”   *İddianamenin hukuki gerçeklikten uzak oluşu eleştirilirken, 31 Mart’ta AYM tarafından yapılan ilk incelemede iddianamenin usul eksikliklerden kaynaklı Yargıtay’a iade edilmesi kararı verildi. Bu kararı nasıl yorumluyorsunuz? İşlenmeyen hukuk açısından bir umut vaat ediyor mu?   Bu kararı önemli buluyorum. AYM’nin geçmişteki birçok olumsuz kararına rağmen, en azından hukuka yakın davranma ihtiyacı duyarak “Bu kadar da olmaz” demişlerdir. Çünkü karar oy birliğiyle alınmıştı, bir muhalefet meselesi yok.  Hakikaten bu bir kapatma iddianamesi olamazdı. Karar sadece usul değil. Bunu önemle belirtmek lazım. Kararda usul açısından zaten izah edilemeyecek binlerce sıkıntı var, aykırılık var, CMK’ya, Anayasaya, siyasi partiler kanununa. Düşünün ki kimlik bilgileri yok, isimler yanlış ya da yanlış isimler yazılmış. Usul hukukta esastan önce gelir. Usul olmadan tamamlanmadan esasa geçilemez. Aynı zamanda usulün esası etkilediği esasla birlikte değerlendirilmesi gereken bir hukuki yaklaşım gerekiyor. Burada hem esastan hem de usulden dosyanın bütünü iade ediliyor. AYM, “100 kişinin kimlik bilgisi eksiktir, şunları tamamlayıp geri gönderin” demiyor. Bu olsa sadece teknik eksiklikler giderilsin derdik. Partinin kapatılmasını istiyorsunuz da niye kapatılsın? Kim hangi sözü, hangi fiiliyle, hangi sıfatıyla bu kapatmaya delalet teşkil ediyor. Kim odak oldu? Nasıl odak oldu? HDP ile örgütsel bağı nasıl kuruyorsunuz? O nedenle olması gereken bir daha bu davanın hiçbir şekilde AYM önüne gelmemesidir. Çünkü gerçekte de böyle bir durum yoktur. HDP ile yarışamayan, siyaseten bizi bitiremeyen, halk desteğini kopartamayan siyasi akıl, kapatma yoluyla siyaset dışına atmaya çalışıyor. Halk deyimiyle “gücü yetmiyor”, kanunu yargıyı kullanıyor kendince ama kullanabileceği bir zemin yok. Benim beklentim ve olması gereken Yargıtay Başsavcılığı’nın “Biz tekrar inceledik ama gerekli hiçbir veri yok elimizde” deyip bu davayı açılmamak üzere kapatmasıdır.   “Arkadaşlarımız savunmalarıyla, mahkemelerde yapacağı açıklamalarla bu davada yargılanmayacaklar, yargılayacaklar ondan hiçbir kuşkumuz yok. Kobanê davası HDP’ye yönelik saldırıların sadece bir parçası. Buna dair bizim de hazırlıklarımız var.”   *Kobanê Davası’nın ilk duruşması 26 Nisan’da görülmeye başlanacak. Dava seyri HDP iddianamesine etki eder mi?   Bu dava her şeyden önce bütün Türkiye’yi ilgilendiren bir dava. Çünkü bir kumpas davası. HDP’ye yapılmak istenen bir kumpas var ortada. Bilerek bu kadar büyük gibi gösteriyorlar. Oysa ki içinde hiçbir şey yok. 2 Nisan’da arkadaşlarımızın tutuk incelemesi yapıldı ve maalesef hepsinin tutukluluk halinin devamına karar verildi. Ama bu bir tutukluluk değil bir rehinelik durumudur. Bütün arkadaşlarımız şu anda iktidarın rehinesi durumundalar. Siyaset yapmaları engelleniyor, halkla buluşmaları engelleniyor, düşüncelerini kamuoyuna duyurmaları engelleniyor. Bunun başka bir izahı yok. Duruşmanın ne kadar süreceğine ilişkin kesin bir bilgi olmamakla beraber uzunca bir süre devam edeceği yönünde avukat arkadaşların vermiş olduğu bilgiler var. Ama bu çok mümkün değil. Neticede hem avukatlar açısından hem cezaevinde olan arkadaşlar açısından bu ayrıca bir eziyete, işkenceye dönüşecektir. Bunun makul sürelerde yapılması gerekiyor. Bu noktada hukuk komisyonumuzla da iletişim halinde olacağız. Arkadaşlarımız savunmalarıyla, mahkemelerde yapacağı açıklamalarla bu davada yargılanmayacaklar, yargılayacaklar ondan hiçbir kuşkumuz yok. Sanık olan asla bizim tutuklu arkadaşlarımız değildir.    Büyük bir sansür var partimize karşı    Çünkü, ortada sorumlusunun iktidar olduğu olaylar partimize yüklenmeye çalışılıyor. Bütün belgeleri, bilgileri, kayıtları elimizde mevcut. Ayrıca kayıtlarda da mevcut.  Basın arşivlerine bile bakarsak o dönemde neler yaşandığını göreceğiz. Kobanê davası da HDP’ye yönelik saldırıların sadece bir parçası. Buna dair bizim de hazırlıklarımız var. Hem dış ilişkiler komisyonumuz hem sivil toplum ve siyasi partiler komisyonumuz, örgütleme komisyonumuz, biz Meclis Genel Kurulu bir bütün parti olarak bu davaya hazırlanıyoruz. Ciddi bir sahiplenme var tutuklu arkadaşlarımıza. Davanın gerçek olmadığını tamamen bir kumpas davası olduğu ortaya çıkacak. Bunu biz biliyoruz, anlatıyoruz ama büyük bir sansür de var partimize karşı, söylenenlere karşı. Bunu davayla birlikte Türkiye ve dünya kamuoyuna da anlatma olanağı bulacağız.    Dayanışmayı büyütmeliyiz   Meclis’e 11 araştırma önergesi verdik. Buna bile yanaşmayan bir akıl yargı sopasıyla partimizi yargılamaya çalışıyor. Bu süreci AKP ile beraber Bahçeli yönetiyor. Savcılık görevini aralarında bölüşmüşler belli ki. Çünkü, sevgili Demirtaş ve Yüksekdağ’ın dediği gibi; “Duruşma tarihimizi biz bilmiyoruz ama Bahçeli Twetter’dan yazıyor.” “Niye bu kadar uzun gün verdiniz, niye ceza vermediniz.” Yani iddianameden spotlar paylaşacak kadar bu dava siyasetin elindedir ve iktidar bloğu bu davayı kendisi yoğurdu. Mutfağı ellerinde sadece şekil olarak yargı yapıyor gibi gösteriyorlar ama emin olun hem AKPM hem dünya parlamentolarından dayanışma alıyoruz. Türkiye’de de adaletten yana olan, HDP’li olmasına gerek yok objektif bakabilen herkes bu davanın bir kumpas olduğunu ve bu kumpastan çıkmak için dayanışmayı büyütmemiz gerektiğini görecektir.   “Biz Türkiye’nin geleceğini kurtaracak, Türkiye halklarını özgürleştirecek ve aydınlığa kavuşturacak, ezberleri bozan parti olarak, halkın diliyle, halkın istemlerini ifade etme ve sözcülüğünü yapmaya devam edeceğiz.”   *HDP, hukuki ve hukuka karşı mücadelesini ne şekilde ilerletecek? Önünüze koyduğunuz mücadele hattı nedir?   Biz hukuktan bir an vazgeçmeyeceğiz. Demokrasi ve adalet mücadelemizden baskı ne kadar yüksek olursa olsun vazgeçmeyeceğiz ve bunu büyüteceğiz. Bizim savunduğumuz değerler dünyanın 21’inci yüzyılda ortaklaştığı değerlerdir. Evrensel değerlerdir. Biz bir meseleyi savunuyorsak mutlaka bunun uluslararası sözleşmelerde, ilkelerde bir karşılığı vardır. İŞİD ile Kobanê halkı karşı karşıya geldiğinde ulusal üstü belgeler de Uluslararası Ceza Mahkemesi statüsü de Türkiye’nin anayasası da insanlığa karşı suç olarak gördü bunu ve dünyanın neresinde olursa olsun insanlığa karşı suçun karşısında yer alırız. Onlar hukuku tamamen lağvederek üstümüze geliyorlar ama bizim direnişimiz meşru ve hukuki zemindedir, demokrasi, adalet zeminindedir. Bizim hiçbir fiilimiz suçla izah edilemez. Biz Türkiye’nin geleceğini kurtaracak, Türkiye halklarını özgürleştirecek ve aydınlığa kavuşturacak, ezberleri bozan parti olarak, halkın diliyle, halkın istemlerini ifade etme ve sözcülüğünü yapmaya devam edeceğiz.