‘Bizim siyaset akademimiz, halkımızın kendisidir’ 2021-04-01 09:01:16   Safiye Alağaş   DİYARBAKIR - HDP'nin toplumsal direniş siyasetini ördüğü için kapatılmak istendiğini söyleyen HDP PM üyesi Halide Türkoğlu, "Son sözü hep direnenler söylemiştir. Bizim siyaset akademimiz ne saraylardır ne de bir parti binasıdır. Bizim siyaset akademimiz halkımızın kendisidir” dedi.   Hakların Demokratik Partisi (HDP) Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun "örgüt propagandası yapmak" iddiasıyla ile 16 Mart tarihinde vekilliği düşürüldü. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin ise 17 Mart’ta, HDP’nin kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvuru yaptı. Başvuruda aynı zamanda 700’e yakın isim hakkında “siyaset yasağı konulması” talebi yer de yer aldı. 20 Mart gecesi ise Resmi Gazete’de yayınlanan Cumhurbaşkanlığı kararı ile İstanbul Sözleşmesi feshedildi. Halk tarafından ve farklı çevrelerce “demokratik siyasete ve kadın mücadelesine darbe” olarak değerlendirilen bu süreci, siyasetten men edilmesi talep edilen isimlerden HDP Parti Meclisi (PM) üyesi Halide Türkoğlu ile konuştuk.   *Türkiye'de siyasi gelişmeler çok hızlı yaşanıyor. Özellikle son 15 günde çok hızlı gelişmeler yaşandı. Siyasetteki bu hızlı değişimi nasıl değerlendiriyorsunuz?   Türkiye'de siyaset ani gelişen kararlar üzerinden ya da müdahaleler şeklinde ilerliyor. Bu duruma biraz bütünsel bakmak gerekiyor. Kapitalist modernite bir krizi yaşıyor. Özellikle 2008'den itibaren bir şok içerisine girdi. Bu şokla birlikte kendisini örgütlemesi söz konusu. Ulus devletler kriz içerisinde. Bu kriz, siyaseti yönlendirme ve içerik oluşturma şeklinde ilerliyor. Elbette ki bu krizin içerisinde Türkiye de kendisini bu şekilde ifade ediyor. Bir yandan da bir iktidar krizi söz konusu. İktidarın, kapitalist modernitenin yaşadığı krizle birlikte aynı zamanda kendisini toplum üzerinde egemen kılması lazım. Yani toplumsal muhalefete karşı egemen olması gerekiyor.   Yaşamlarımıza müdahale ediliyor   Bir siyasi rejim var ortada. Bu siyasi rejimin ortaya çıkardığı bir takım mağduriyetler söz konusu. Çünkü tek adam rejiminden söz ediyoruz. Tekliğin olduğu yerde eğer çokluk inkar ediliyorsa ne yapmanız gerekecek, çokluğa karşı kararlar almanız gerekecek. Bu bize ne olarak dönüyor? Siyasi şiddet biçiminde hayatımıza giriyor. Toplumsal bir şiddet biçimi olarak hayatımıza giriyor. Kültürel bir şiddet biçimi olarak hayatımıza giriyor. Çünkü yaşamlarımıza müdahale ediliyor. Yaşam biçimlerimize müdahale ediliyor. Yaşamın örgütlenme biçimine müdahale ettiği için birçok yönüyle siyaset gündemleri çoklu olarak gündem olmakta. Çünkü çoklu bir saldırı söz konusu. Durmadan iktidarın uyguladığı şiddet veya aldığı kararlar bir yönüyle gündelik hayatın hepsine yansıdığı için farklı direniş biçimleri de ortaya çıkmakta ve bu gündemleri bütünsel göremediğimizde parçalı bir hal alıyor. Bu parça parça biriken sorunlar mücadeleyi kırmaya dönük bir aşama. Ne yapıyor? Kendi rejimini inşa ederken, alınan kararlarla yaşamın her alanına müdahale ederken herkes ne yapıyor. Biri “Benim yaşamımın burasına dokundu”, diğeri “Şu kimliğime saldırı var”. Herkes parça parça uğradığı saldırıları açıklıyor. “Şu haliyle şiddete maruz kaldım” diyor. Bütünsel anlamda bir rejimin inşasını görmezden gelen bir durum var. Halkın gündemini bu şekilde parçalayarak, tüketerek, direnişleri kırmaya çalışıyor. O yönüyle siyaset durmadan içerik değiştiren, içerikleriyle gündelik hayatın içerisine müdahale ediyor.   *HDP'ye dönük kapatma girişimi ve İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme durumu söz konusu. Mevcut tabloya baktığımızda direnen kesimin HDP ve kadınlar olduğunu söyleyebilir miyiz?   Şu an evet, kadınlar direnen kesim ama salt HDP üzerinden “sadece HDP direniyor” demek yanlış olur. HDP siyaset olarak bütün toplumsal direnişlerin siyasetini yaptığı için hedef parti. Bunun içerisinde Kürtler, ezilenler, sömürülenler, farklı inanç grupları, kadınlar var. Kapsayıcı siyasetin diline sahip olduğu için hedef. Burada bunun politikasını oluşturan, siyasetini yapanlar şahsında HDP hedef halinde. Yani halkın kendisi hedef halinde. Bu şekilde okumak gerekiyor.   *Vekilliklerin düşürülmesi dosyaları, HDP'nin kapatılması girişimi, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı ve Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun gözaltına alınışı… Hepimiz uykumuzdan bu haberlerle uyandık. Bu tesadüf mü?   Kürt siyaseti ve Kürt toplumu uzun süredir buna maruz kalıyor. Kayyımlar sabaha karşı atandı. Gece yarıları operasyonlar yapıldı. Gözaltıları sabaha karşı yapıldı. Erdoğan'ın AKP kongrelerinde sürekli söylediği bir cümle var. “Bir gece ansızın gelebiliriz” diyor. “Bir gece ansızın gelebiliriz”in bir siyaseti var. Bugüne kadar hep Kürtler üzerinden yürüttü bu siyaseti ya da savaşlar üzerinden bunu tanımlamaya çalıştı. Ama bugün sadece Kürtlere değil, bütün halkların “Bir gece ansızın gelebiliriz” siyasetine maruz kalabileceğini gösterdi bize. Bu yüzden gece yarıları kararnameler çıkardı, İstanbul Sözleşmesi'ni feshettiğini açıkladı. Gergerlioğlu'nun yine gözaltına alınış şekli böyleydi. İnsan hakları savunucusu Öztürk Türkdoğan da aynı şekilde gözaltına alındı. Bu ne demektir? Türkiye halklarına “Bugüne kadar mesele Kürtlerdi, artık sadece Kürtler değil” demek istiyor. Kürtler şahsında Türkiye toplumunun hepsini sindirmeye çalışıyor. Tek adam rejimi toplumu tehlikeli gördüğü için onun üzerinden baskı uyguluyor. Bütün toplum bir gece ansızın gelebiliriz siyasetinin hedefi haline gelmiş durumda.   *Bu kararlar içerisinde HDP'ye dönük kapatma girişimini nasıl değerlendiriyorsunuz? Nasıl okunmalı?   Bu direk demokratik siyaset biçimine bir müdahaledir. HDP şahsında demokratik siyaset yapan bütün kesimler tehlike altında. Çünkü HDP'yi kapatma iddianamesinin içeriğine baktığımızda savcının saraydan aldığı talimatla bir dosya hazırladığını bariz bir şekilde görebiliyoruz. Bu yönüyle hukuksal bir sürecin içerisinde cevaplar aramak elbette ki hukuku hayata geçirmek için önemlidir. Ancak mevcut Türkiye'de hukukun bu kadar siyasetin içerisine bulaştığı, siyasi iktidarın tekeline aldığı bir yerde bunu hukuksal süreçle açıklamak doğru değil. Bu aynı zamanda siyasete karşı bir savaş. Umutsuzluğu örmenin girişimidir. Demokratik siyasetin bir şekilde içini boşaltmanın, insanlara umutsuzluğu örgütlemenin araçlarından biri. Demokratik siyaset nedir? Aynı zamanda umudu örmektir. Toplumsal değişim ve dönüşüm üzerinden farkındalık oluşturmaktır. İktidar başta kadınlar, Kürtler, halklar, inançlar, ezilenler, sömürülenler, emekçiler noktasında örgütlenmeyin demektir. Örgütlenseniz dahi desteklediğiniz siyasi partiyi kapatırız mesajı veriyor. Bir yandan da bunu hukukla açıklamaya çalışsalar da tamamıyla siyasi bir karardan bahsediyoruz.   *HDP'ye dönük baskılar uzun süredir devam ediyor. İktidar HDP'ye bu kadar baskı uygulayarak neyi amaçlıyor?   Uzun zamandan beri HDP çalıştırılamayacak duruma getirilmeye çalışıldı. Kamuoyunda algı yaratma, siyasi operasyonlar, kayyım atamaları devam ediyor. Gasp etme kültürü ile HDP'nin siyasetini boşaltmaya çalıştılar. Ancak HDP halkın verdiği destekle ayakta duruyor. Ülke gündeminde yerini koruyor. Bir yandan kapatma noktasında yerini alırken. Bir yandan da HDP'siz demokratik siyasetin olamayacağı gerçeği ortada. Türkiye'de demokrasinin gelişebilmesi için HDP'nin siyasetin merkezinde olması gerektiği açık ve net görüldü. Baskıların karşılığında HDP daha da güçlendi. Güçlenmeye devam ediyor. Şu an kapatma davası ile gündemde, fakat HDP daha da güçlenen bir yerde duruyor. Onun kapatılma tehlikesi altında yaşıyor olması bile HDP'yi güçlendiriyor, siyasetindeki dayanışmayı örüyor.   *İktidara göre birçok sorunun kaynağı HDP. HDP'nin Meclis’te olmaması Türkiye'deki sorunları çözer mi? Yoksa daha derin sorunlara mı yol açar?   HDP'nin Meclis’te olmaması demek, HDP fikriyatının Meclis’te olmaması demek. Bu nedir? Tam da yüzyıllık inkar politikasını devam ettirmektir. HDP inkar politikasına karşı kendisini örgütleyen bir parti. Bugüne kadar yok sayılanlar kimlerdi? Kürtlerdir, kadınlardır, Ermenilerdir, Süryanilerdir, emekçilerdir. HDP'nin kapatılması birçok ezilen ve sömürülen kesimin Meclis’te olmaması demektir. Bu iktidarın işine gelebilir. Ama toplumun kabul edebileceği bir durum değil.  İktidar şunu demek istiyor. Toplumsal muhalefeti, toplumsal direnişleri,  Kürtleri, kadınları yok sayıyoruz diyor. O yüzden bunun siyasetini yapacak bir partiye gerek duymuyor. Ya da bunların Meclis’te olmaması gerektiği noktasına götürür. Bu da tam adam rejiminin tekleştirme meselesine gidiyor. Homojenleştirme politikası Türkiye'de yüzyıllık politikadır. Fakat bu artık homojenleştirmeyi de aşan bir meseledir. Yani direk bütün kesimlerin inkar edilmesi demektir. O da nedir? İktidarın söylediği sözü tekrar eden bir Meclis’ten bahsediliyor. Bu çok tehlikeli bir durumdur. Faşizm dediğimiz mesele tam da budur.   *HDP'nin kapatılması meselesi yüzyıllık inkar politikasının bir parçası diyebilir miyiz?   Kesinlikle. Bugüne kadar bu inkar politikasına karşı insanlar direndiler. Mücadele ettiler. Ama bugün geldiğimiz nokta artık inkarla da kalmıyor. Kendi rejimini inşa ettiği için kendine göre bir Türk'ten de bahsediyor. Eskiden neydi? Devletin bir Türk ulusu vardı. Bu ulusun içerisinde kendisini Türk olarak ifade edenler asimilasyonun bir parçası olarak içinde yer alırdı. Artık bunu da aşan bir yerdeyiz. Artık Türk de inkar ediliyor. Böyle bakmak lazım.   *Kapatma girişimiyle birlikte 687 siyasetçiye siyasi yasak getirilmek isteniyor. Bunların 242'si kadın. Bu kadınlardan biri de sizsiniz. Tutuklama, gözaltı ve sürgünlerin ardından siyasi yasağı nasıl değerlendiriyorsunuz?   Siyaset en temel insan haklarından biri. İnsanların siyaset yapma hakkı var diyoruz. Mevcut Türkiye devletinde ne yazık ki herkes siyaset yapamıyor. Öyle bir gerçeklik var. Özellikle Kürt siyasetinde yer alan arkadaşlarımızdan söz ediyoruz. İktidar tehlikeli gördüğü kesimlere, kişilere diyor ki “Sen siyaset yapmayacaksın. Benim istediğim gibi siyaset yapacaksan yap. İstediğim gibi yapmıyorsan yapamazsın.” Benim istediğim gibi siyaset meselesinin de hukuksal dayanağı yok. Kendi iktidar biçimine göre bir siyaset biçimini istiyor. Bu nedenle siyasi yasakların hiçbir zaman hukukla bir bağı olmadı. Siyasi yasak getirilmek istenen 687 kişi içerisinde 242'i kadın. Zaten mevcut Türkiye toplumunda siyaset başlı başına zorken, siyasi yasak getirerek en temel hakkı gasp ediyor. Eşbaşkanlık sistemine müdahaleden tutalım da kadın aktivistlere yönelik müdahaleler söz konusu. Bugün HDP siyasetinde kadınların siyaset yapma hakkını da askıya alıyor. Biraz daha toplumsal değişim ve dönüşüm üzerinden baktığımızda, siyasi yasaklar toplumsal değişim için mücadele eden kesimlere bir darbedir.   Siyasi yasak konulabilir ama sonuçta insanlar politik öznelerdir. Bizim düşünce biçimimiz siyaset üretir. Kadın sorunları, toplumun sorunları, Kürt halkının sorunları politik sorunlardır aynı zamanda. Buna nasıl engel olunur. Sonuçta biz yaşamın içerisinde politik duruşumuzla varız. HDP'de siyaset yapma yasağı gasp edilen bir mesele ama mücadeleyi sekteye uğratacak, mücadele gerekliliklerimizi ortadan kaldıran bir mesele değil.   *İktidar aktif siyaset yapan birine, “Sen artık siyaset yapmayacaksın, sana yasak” dediğinde o kişi siyasetten uzak durabilir mi?   Kesinlikle hayır. Siyasete nasıl baktığımız önemli. Siyaseti sadece siyasi partide yapılır gözüyle bakıyorsanız yanılırsınız. Yaşamın her alanında değişim ve dönüşümü talep ediyorsak, bulunduğumuz yerlerde siyaset inşa ederiz. Bir kadın kooperatifinde olabilirsiniz. Bir basın çalışanı olabilirsiniz. Bir dernekte olabilirsiniz. Yaptığınız işi söyleme biçiminiz aslında siyaseti birebir hayata geçirmek demektir. Bu yönüyle siyasetten hiçbir zaman uzak durmuyoruz. Siyasetin hep içindeyiz. Siyasetin toplumsallaşması meselesi budur ya da toplumun siyasallaşması meselesi.   * Türkiye'de birçok kesim HDP'yi kadın partisi olarak görüyor. HDP'nin durduğu noktadan bakarsak, HDP kadınlar için neden önemli?   HDP kadın, eşitlik ve özgürlük mücadelesi veren bir parti. O yönüyle kadınların özgürlük ve eşitliği, mücadelesi için önemli. HDP hiçbir zaman kadınlara şunları şunları yapın demez. Aksine kadın örgütleri, kadın hareketleri HDP'nin nasıl bir parti olduğuna karar verir. HDP kadınların sözünü, düşünce biçimini, dünyalarını politik bir hatta çekiyor. HDP'nin olduğu her yerde kadın inşası da söz konusu. Belediyelerden tutalım, parti içi örgütlenmesine kadar her yerde kadın örgütlenmesi söz konusu. Sözde değil aynı zamanda icraat da bir kadın partisi.   *Bütün bu baskılara karşı, demokratik siyaset ve kadınlar nasıl bir yol izlemelidir?   Direnmeye devam etmek gerekiyor. Birilerinin saldırılarıyla geri çekilecek bir durumda değiliz. Bu gündelik hayat için de geçerli. Bugün yoğun bir şekilde şiddet ve baskı uygulanmaya çalışılıyorsa geri durayım denilmemeli. Tam tersine mücadeleyi daha da yükseltmek gerekiyor. Daha da kararlı duruşlar sergilemek gerekiyor. İktidar gerçek yüzünü gösterdi bize. İktidar bugün devlet aklının nasıl çalıştığını, yeri geldiğinde nasıl canavarlaşabileceğini göstermeye çalışıyor. Demokratik siyaset yapan kesimler olarak bunun karşısında durmak, direnişi örgütlememiz gerekiyor. Baskı ve zulümle kazanacağını zannediyorsa tarihe baksınlar. Bin yıllardır bu baskı ve zulüm egemenlerin düşünce dünyasında hep var. Ama son sözü hep direnenler söylemiştir. Tarihi yazanlar da direnen olmuştur.   *İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararı gündemde. HDP'nin kapatılması girişiminden çok bağımsız değil. İç içe giden bir süreç. Kadınlar bu karara karşı günlerdir sokakta. Siz iktidarın bu kararını nasıl değerlendiriyorsunuz?   HDP'yi kapatma girişimi ile halkların umudunu kırmak, direniş hatları yok edilmek isteniyor. Hatta HDP'de siyaset yapanların kendi kendilerine siyasetten çekilmesi planları vardı. Aynı şeyi Türkiye'de toplumsal muhalefetin ana damarı diyebileceğimiz kesim olan kadınlar üzerinden yapmaya çalıştılar. Çünkü İstanbul Sözleşmesi bir hukuksal kazanım. Uluslararası bir kazanım. Aynı zamanda politik bir zihniyetin sözleşmesidir. Nedir bu? Toplumsal cinsiyetçiliğe karşı mücadelenin sözleşmesi. Bu alana nasıl yansıyor? Kadın mücadelesi yürüten kesimlerin direncini nasıl kırabilecekleri üzerinden yansıyor. Değişim umudunu nasıl kırabileceklerini üzerinden yansıyor. Buna müdahale edip kadınları umutsuz, inançsızlığa sürüklemeyi amaçlıyorlar. Bu yönüyle direnişin ana hattı olan kadınlara bir mesaj vermeye çalışıyor. Bakın ben istediğim zaman İstanbul Sözleşmesi’ni askıya alırım. Bu noktada ele almamız gereken iki mesele var. Bu zaten hukuksal bir süreç değil. Tek adamın vermiş olduğu bir karar. Bu sözleşme tek adamın kararı ile askıya alınacak bir karar değil. Çünkü kadın hareketlerinin ortak deklarasyonu ile kazanıldı.   Sadece Türkiye odaklı bakmamak lazım   Bu tehlike sadece Türkiye'deki kadınları ilgilendiren bir tehlike değil. O yönüyle çok kritik bir mesele. Erdoğan'ın bu sözleşmeyi askıya alırım noktasındaki kararı dünya kadın hareketi için de bir tehlike aynı zamanda. Neden? Çünkü faşist rejimler için örnek oluşturuyor. Polonya, Macaristan'da da faşist rejimler var. Onların da İstanbul Sözleşmesi noktasında erkek egemen zihniyeti olarak bir takım sorunları var. Erdoğan'ın bu kararı ile kendilerine de örnek oluşturmaya çalışacaklar. Belki de o yüzden Ankara Sözleşmesi diye bir şey attılar ortaya. İstanbul Sözleşmesi, uluslararası devletler ve kadın hareketlerinin içinde olduğu bir sözleşme. Şimdi Ankara Sözleşmesi’ni kiminle imzalayacak bu iktidar. Kadınlarla imzalamayacağı kesin. Çünkü kadınlara rağmen, kadınlara karşı bir sözleşmeden bahsediliyor. Aile erki diye bir sözleşme ortaya çıkacak. O zaman ne olacak? Kendisi gibi faşist devletler üzerinden bunu yapabilir. Çok kritik bir süreç. Sadece Türkiye odaklı bakmamak lazım. Dünya kadın hareketinin kazanımları noktasından bakmak lazım. Bu süreci iyi örgütlemek, bunun karşısında direnişi daha da yükseltmek gerekiyor. Bu bizim kazanımımız, bunun mücadelesini de kararlı bir şekilde yürütmek gerekiyor. Rejim bunun üzerinde kendi kültürel iktidarını şekillendirmeye çalışacak. Aile erkek iktidarını şekillendirmeye çalışacak.   Kimileri bazı tarikatlar ve Saadet Partisi'nin isteğiyle geri çekildiğini söylüyor. Fakat tek adam rejiminde bu tehlike hep var. Sonuçta bu rejim ayakta kalabilmek için istediği gibi kadınlar yaratmak zorunda. İktidara engel olabilecek olan şey kadın mücadelesinin ana hattı olan İstanbul Sözleşmesi’dir. O yönüyle iktidarın verdiği kararlarda siyasetin kısa vadeli gelişmesi olarak bakmıyorum. Uzun vadeli bir inşa sürecini ele alan bir mesele. Soluksuz bir şekilde, kararlı bir şekilde, bunun karşısında durmak, mücadele adımları geliştirmek, diplomasisini oluşturmak gerekiyor. Dünya kadın hareketlerinin içinde yer alabileceği bir örgütlenmeyi en kısa zamanda geliştirmek gerekiyor.   *Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?   Bu kadar baskı, bu kadar inkara rağmen, hem kadınlar, hem Kürtler hem de demokratik siyaset yapan kesimler moral olarak çok güçlüler. Çok umutlular. En son Newroz'da da gördük. HDP'nin kapatılması meselesi, İstanbul Sözleşmesi'nin askıya alınması meselesine kadınlar ve Kürtler net bir cevap verdi. Bu bile bizim için direnişin ruhunu, direnişin nasıl bir şekilde örgütlenmesi gerektiğini bize gösterdi. Bizim siyaset akademimiz ne saraylardır ne de bir parti binasıdır. Bizim siyaset akademimiz halkımızın kendisidir.