‘13 kamu görevlisinin öleceğini bile bile operasyon düzenlediler’ 2021-02-17 09:52:23     ANKARA - Türkiye’nin Garê’ye yönelik saldırısını değerlendiren HDP’li Tülay Hatimoğulları,  Türkiye bugüne kadar esirleri kurtarmak için bir girişimde bulunmaktan ziyade ‘Siz neden esir düştünüz?’ diye onlardan hesap sorduğunu kaydetti. Tülay, “Bir esir kurtarma operasyonunun bu şekilde yapılmayacağını askeriyeyle hiç bağlantısı olmayanlar da çok iyi bilir.13 kamu görevlisinin öleceklerini bile bile bir operasyon düzenleniyor” dedi.    TSK’nin 10 Şubat'ta Federe Kürdistan Bölgesine bağlı Garê alanına yönelik gerçekleştirdiği askeri saldırı sonucunda PKK’nin farklı tarihlerde alıkoyduğu 13 asker, polis ve MİT personelinin yaşamını yitirdiği duyuruldu. Gündemin en çok konuşulan, tartışılan ve eleştirilen konusu halini alan söz konusu operasyon Meclis’te de tansiyonları yükseltti. Türkiye’nin Garê’ye yönelik saldırısı güncelliğini korurken, Kuzey ve Doğu Suriye ile Federe Kürdistan Bölgesi’ne yönelik gerçekleştirmeyi planladığı operasyonlar ise tartışma konusu.   Halkların Demokratik Partisi Halklar ve İnançlardan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı (HDP) Adana Milletvekili Tülay Hatimoğulları Türkiye’nin Garê’ye yönelik gerçekleştirdiği saldırı ile Ortadoğu politikasına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.   ‘Amaçlı bir operasyon olarak görüyorum’    Hükümet ve Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamalarda operasyonun bir ‘esir kurtarma’ operasyonu olduğunun ifade edildiğini belirten Tülay, Garê operasyonunun yapılma biçimine değinerek AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Çarşamba günü yaptığı grup toplantısında sarf ettiği “müjde vereceğim” sözlerini anımsattı.  Bu ifadelerle operasyonun ön hazırlığının yapılmaya başlandığını kaydeden Tülay, “Bir esir kurtarma operasyonunun bu şekilde yapılmayacağını askeriyeyle hiç bağlantısı olmayanlar da çok iyi bilir.13 kamu görevlisinin öleceklerini bile bile bir operasyon düzenleniyor. 4 gün boyunca o bölgeyi hava bombardımanına tutmak demek, esir tutulan kamu görevlilerinden vazgeçmek anlamına geliyor. Ben çok acemice yapılmış bir operasyon olarak nitelemekten ziyade, bunu amaçlı bir operasyon olarak görüyorum. Türkiye bugüne kadar esirleri kurtarmak için bir girişimde bulunmaktan ziyade ‘Siz neden esir düştünüz?’ diye onlardan hesap sorarcasına alıkonulanların yaşamını yitirmesini izleyen bir tarz izledi” dedi.   ‘İsrail bir askeri için yüzlerce Filistinli esiri bıraktı’    Alıkonulan asker ve polislerin ailelerin defalarca milletvekillerine ve İHD’ye başvuruda bulunduklarını dile getiren Tülay, ailelerin 2020’de Meclis’e gelerek, HDP ve diğer gruplarla görüşme gerçekleştirdiğini aktardı.  Bu konunun Grup Başkanvekilleri tarafından Genel Kurul’a taşındığını da anımsatan Tülay, partilerinin “Gelin esirlerin kurtarılmasına ilişkin bir girişimde bulunalım” diye teklifte bulunduklarını kaydetti. İHD’nin de bu konuda fazlasıyla emek sarf ettiğinin altını çizen Tülay, savaş hukukunda “Esir olan bir yerde bombardıman yapılmaz” ilkesini esas alındığını söyledi. İsrail’in tek bir askeri için yüzlerce Filistinli esiri serbest bıraktığını hatırlatan Tülay, “Türkiye’nin askerine, askerinin canına verdiği önem ortadadır. Attıkları Mehmetçik naraları iç siyaseti dizayn etmek ve asker üzerinden ‘milli duygu’ yaratmaktır. Asker üzerinden yapıyor ama askerin hayatını kurtarmaya geldikleri zaman hiçbir şey yapmadıklarını bu durum ayan beyan göstermiştir” şeklinde konuştu.   ‘Tüm yetkililer istifa etmeli’   Türkiye’de güçlü bir muhalefet olması halinde, başta Milli Savunma Bakanı ve Cumhurbaşkanı olmak üzere hükümetin tamamının istifaya çağrılması gerektiğini belirten Tülay, iktidarın Garê operasyonunu bozulan uluslararası ilişkilerini onarmak için de kullanmayı hedeflediğine işaret etti. Tülay, “’13 sivil vatandaşımız yaşamını yitirdi, katledildi’ dediler. Muhalefet ‘Neden sivil diyorsunuz?’ diye soruyor. Neden başarısızlığın olduğu durumlarda valiler açıklama yapıyor? Buradan bir başarı hikayesi yazmayı düşünüyorlardı. İç siyasette büyük bir algı yaratmayı hedefliyorlardı fakat bunu başaramadılar. Avrupa’ya ve ABD’ye ‘Siviller katledildi ne diyeceksiniz?’  diyor. O kadar basit ve ucuz bir yalana nasıl ihtiyaç duyup kullandıkları akıl almaz bir şey. Bu insanların sivil olmadığını bütün kamuoyu biliyor. Oradan da bir şey devşirmeyi hedeflediler” ifadelerini kullandı.    ‘Hitler ve Mussolini de aynı şeyler yaptı’   “Garê operasyonuyla belli ki HDP’nin üstüne çok gidilecek” diyen Tülay son birkaç gün içinde yüzlerce üyelerinin gözaltına alındığını ifade etti. Barış ve demokrasi mücadelesinde geri adım atmayacaklarını ve AKP-MHP ittifakının Garê operasyonuyla yapmaya çalıştıkları durumu teşhir etmeye devam edeceklerini sözlerine ekleyen Tülay,  şöyle konuştu: “Geriye dönüp baktığımızda Hitler ve Mussolini de de aynı şeyi yaptığını görüyoruz. Faşizmi kurumsallaştırabilmek ve kalıcılaştırabilmek için mümkün mertebe savaşı, çatışmayı maksimum düzeye taşıdılar. Bugün AKP ve MHP iktidarının yapmaya çalıştığı tamamen budur. Cumhur ittifakının karşısında duracak olan bir demokratik ittifakın gerçekleşmesini istemiyorlar. Bunun için az yol denemediler. Halk nezdinde bunun artık bir alıcısı kalmadı. AKP’nin yalan ve dolanlarına insanların karnı tok. Ülkeyi artık yönetemedikleri için Garê gibi operasyonlara başvurarak gündemi değiştirmeye çalışıyorlar. Garê operasyonunu Türkiye’de 82 milyonun yaşadığı açlık ve yoksullukla ilgili yükselen talepleri, insanların  ‘ben açım’ sözlerini bastırmak için kullandıkları apaçıktır.”   ‘Demokrasi güçleri her zamankinden uyanık olmalı’   Yayılmacı ve Kürt düşmanlığı siyasetinin kâr etmediğini söyleyen Tülay, Türkiye’nin Doğu Akdeniz, Libya ve Suriye’de birçok tıkanıklık yaşadığını ifade etti. İktidarın yeni hedefinin ise Irak’ta yeni savaşlara kapı açılması olduğunu söyleyen Tülay,  “ Garê operasyonu tek kelimeyle Türkiye açısından büyük bir başarısızlıktır. Hem askeri hem de siyasi anlamda büyük bir başarısızlıktır. Esirleri kurtarmaksa amaç, esirler yaşamını yitirdi. Orada bulunan PKK’liler de katledildi. Nerden bir başarı elde etmeyi planlıyorlar? Demokrasi güçleri her zamankinden daha uyanık olmalı ve daha çok dayanışmalı. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Yenikapı’da muhalefet gereken tutumu takınsaydı bugün Türkiye bu halde olmazdı. Bu kadar antidemokratik uygulamalar, hukukun bu kadar ayaklar altına alındığı bir atmosfer olmazdı” diye belirtti.   ‘Faşist rejim anayasa ile kendini güvence altına alacak’   Muhalefet partilerinin Türkiye’yi dış siyasette eleştirdiğini ancak Libya, Suriye ve Irak’a asker gönderilmesine ilişkin tezkereleri de desteklediğini vurgulayan Tülay, bu çelişkinin Yenikapı ruhuna ruh taşıyan çelişkiyle aynı olduğunun altını çizdi. Tülay çok kritik bir dönemden geçtiklerini belirterek, sözlerine şöyle devam etti: “Kafalarında bir kurucu anayasa var. 2023’te Türkiye Cumhuriyeti ibaresinin belki değişeceği bir anayasa hedefliyorlar. Faşist rejim anayasayla kendini güvence altına alacak. Muhalefet partileri HDP’nin yanında veya uzağında durma gibi bir ikilemin içine girerek, bu olayı objektif olarak değerlendirmeyip, kendi kamuoyunu aydınlatmazlarsa, ‘terör karşıtlığı’ adı altında yine Yenikapı ruhunu, tezkerelere evet diyen ruhu hayata geçirecekse, mevcut anayasaya da rahmet okusunlar. Kaybettirilen HDP değil, tüm demokrasi güçleridir, kazanılmış hakların kendisidir. Dokunulmazlıkların kaldırılmasına evet diyen anlayış sadece HDP’ye değil, bütün ülkeye bedel ödetti.  Sadece Kürt’e değil, Türk’, Arap’a, Laz’a, Çerkez’e de bedel ödetildi. Tarihin kritik momentleri vardır. O momentlerde doğru kararı almazsanız siyasette siz büyük bir suça ortak olmuş olur ve o döneme kaybetmiş olursunuz” ifadelerine yer verdi.   Muhalefetin ‘Mehmetçiğe destek çıkıyoruz’ diyerek tezkerelere evet dediğini anımsatan Tülay, muhalefete şu sözlerle yüklendi: “Mehmetçiğinize bu şekilde destek çıkmıyorsunuz. Libya gibi bir yerde Mehmetçiğinizi, size ait olmayan bir savaşta ölsün diye gönderiyorsunuz.”   ‘ABD ile ilk istişarede fırçayı yediler’   ABD’nin Garê operasyonuna ilişkin yaptığı açıklamayı hatırlatan Tülay, sonrasında Büyükelçi’nin Dışişleri Bakanlığına çağrıldığını ve görüşme gerçekleştiğini vurguladı. Görüşmenin ardından büyükelçinin yaptığı açıklamada Garê’ye ilişkin tek bir ibare olmadığını ancak Dışişleri Bakanı’nın Garê’yi konuşmak için çağırdıklarını ifade ettiğini söyleyen Tülay sözlerini şöyle sürdürdü: “ABD ile Trump’tan sonra ilk kez bir istişare halinde olunuyor ve ilk istişarede bizimkiler fırçasını yiyip çıkmış. Biden’ın Ortadoğu siyaseti biraz daha farklı olacağa benziyor. Obama döneminde yürütülen çizgiye bir geri dönüş hali var gibi. Biden ekibinin NATO hassasiyeti daha yüksek. NATO hassasiyeti bu kadar yüksek olunca ister istemez Türkiye Rojava’da Kürtlere karşı operasyon yapmayı garantilemek için Rusya ile S-400 ilişkisine girdi. Sadece bu değil, başka sebepleri de var.”   ‘S-400’ler yaptırım konusu’    S-400’lerin Kürtlere yapılacak operasyonların önünün açılması için alındığını dile getiren Tülay, “ABD ve NATO, S-400’leri elinden çıkarmazsan yaptırımlarının fazlası gelecek diyor. ABD'nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası (CAATSA) yaptırımları 12 aylık süre sonucunda ya ağırlaştırılacak ya da kaldırılacak. Bu, S-400’lerin ortadan kaldırılması, Türkiye’den çıkarılması şartına bağlanmış. Türkiye burada sıkıştı. Diyelim ki S-400’leri Rusya'ya iade etti, Rusya, ‘Suriye’den çık’ diyecek. Türkiye bunu göze almıyor. Buradaki asıl siyasal soruna gelmek lazım. S-400 veya F-35 programlarının tartışma biçiminin basit silah veya savunma sistemi olmadığını çok iyi biliyoruz. Burada farklı tercihler var. Türkiye Kürt sorununa barışçıl ve demokratik yöntemlerle yaklaşmadığı sürece, nasıl 40 senedir bu sorun Türkiye’nin dış siyasetinde ayağına dolanıyor ve onu dış ülkelere bağımlı kılan bir siyaset üretmesine sebep oluyorsa, S-400’ler de bunun açık örneğini bizlere gösteriyor” diye konuştu.   'ABD Suriye'de askeri üs kurdu'   Öte yandan bölgede ABD’nin konumuna değinen Tülay,  ABD’nin kaybettiği gücünü yeniden derlemek ve toparlamak istediğine işaret etti. Bir dönem tek kutuplu bir dünya ve onun tek lideri olan ABD’den söz edildiğini şimdilerde ise Çin ve Hindistan ve Asya kaplanlarının büyüdüğünü belirten Tülay, tek kutuplu bir dünyadan çok kutuplu bir dünyaya doğru gidildiğini vurguladı. Tülay, “Dolayısıyla ABD Ortadoğu ve Afrika’da yaşadığı kaybını toparlamak istiyor. Bunun için de her yerde askeri üs kurmaya başladı. Suriye bunlardan birisidir. Irak'ta kalıcılaşmayı yeniden hedefliyor. Libya ile Yemen savaşında ABD şu an daha aktif bir rol oynuyor. Bütün bunlar salt bir petrol talebi değil. Küresel sermayenin ihtiyacı tek başına enerji kaynakları değildir. Aynı zamanda Ortadoğu ve Afrika ülkelerinin küresel sermaye entegrasyonunu da istiyorlar. Yani yapısal dönüşüm de istiyorlar. Küresel sermaye yaşamsal olarak da bir değişim ve dönüşümü istiyor. Bu da genel bir toplumsal değişim ve dönüşümün sağlanmak istenmesidir” sözlerini kullandı.   ‘Emperyalist güçlerin iki kutbu arasında tercih yapmak zorunda değiliz’   Şengal meselesine de değinen Tülay, AKP iktidarının Kürt halkının bütün kazanımlarıyla uğraştığını ifade etti. İktidarın dış siyasetini Rojava’daki kazanımı ortadan kaldırmaya yoğunlaştırdığına dikkat çeken Tülay, Şengal’e yönelik bir operasyon gerçekleştirme hedefleri olduğunu aktardı. KDP ve Irak Merkezi Hükümeti’ne çağrıda bulunan Tülay şöyle konuştu: “Kendi topraklarınızda bunlara müsaade etmemelisiniz. Orada bir kardeş katliamının yaşanmasına Kürt halkı müsaade etmemeli. Burada Kürt halkının ulusal birliği bir kez daha önem kazanmaktadır. Merkezi hükümet, iktidarın yayılmacı bir siyaset izlediğini görmelidir. Gittiği yerde üslerini kuruyor ve kalıcılaşıyor, okullarını kuruyor. Bu yayılmacılık, işgaldir. Kürt halkının yaşadığı yerlerde demografik yapıyı değiştirmeye yönelik atılan adımlardır. PKK’ye kaybettireceğiz diye KDP’nin ya da bir başkasının yaklaşımı Kürt halkına kaybettirecek bir yaklaşımdır. Burada mesele örgütler üstü bir meseledir. Kürt halkının özgür yaşam alanları kurması engellenmek isteniyor ve yönetimlerle örgütlerin bu konuya duyarlılıkla yaklaşması gerekiyor. Aksi takdirde Kürtler arasında ıslah olmayacak bir savaş çıkar. Şengal’de olacak bir operasyon Kürt yöneticilerini de sarsar. Bunları iyi analiz etmek ve Kürt halkının birbiriyle dayanışması, ulusal birliği, sadece Kürt halkının değil, bölge halklarının çok büyük bir dayanışma içinde olması gerekir. Kurtuluşumuz emperyalist güçler arasında yapacağımız tercihlerden geçmemektedir. Biz emperyalist güçlerin iki kutbu arasında tercih yapmak zorunda değiliz. Halkların özgür, eşit, demokratik, adil bir düzeni dayanışarak kurabileceklerine dair olan inancımız sonsuzdur. Kurtuluş paradigmasını burada görüyoruz.”   ‘Afrin’de geriye ne kaldı?’   Efrîn’de gerçekleşen askeri saldırı ve yaşanan göçü hatırlatan Tülay, “Afrin’de geriye ne kaldı? Kürt halkının evlerine ÖSO, El-Nusra ve İŞİD uzantısı örgütlerin mensupları yerleştirildi. Bununla da kalınmadı. Yayılmacı siyasetle demografik yapı değiştirilmek istendi. Baştan beri AKP iktidarının istediği bir sivil alan ya da bir tampon bölge inşa etmeye çalışıyorlar. Okullarını, hastanelerini açıyorlar orada. Afrin sınır olduğu için bunları daha kolay yapabildi ama Şengal için aynı şeyi yapamaz. Şengal'de, İŞİD’e karşı kazanılan zaferin ardından kurulan sistemi bozmak istiyorlar. Şengal ve Rojava’da özgür bir yaşamı, halkın kendi kendini yönetmesini ve yasal bir model oluşmasını engellemek için bu operasyonlar yapılıyor. Şengal'de hedefledikleri de bir yandan bunları ortadan kaldırmak  bir yandan da Kürt özgürlük mücadelesini oradan darbelemek, alanını daraltmak ve sıkıştırmaktır” dedi.