‘İktidar kadınları cezalandıran, erkekleri aklayan bir sistem kurdu’ 2021-02-04 13:24:40     ANKARA - HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran yaptığı basın toplantısında erkek adaleti değil, gerçek adaleti savunacaklarını söyleyerek, “Adaletin erkekleri aklamak olmadığını ifade etmek için başlatılan kampanyanın bir parçası olarak alanlarda olacağız” dedi.   Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, partisinin Genel Merkezi’nde gerçekleştirdiği basın toplantısıyla kadın gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.     ‘Ülkeyi uçurumun kenarına itmekten vazgeçin’   Sözlerine cezaevlerinde devam eden açlık grevi eylemlerinin 70’inci gününde devam ettiğine dikkat çekerek başlayan Ayşe, bu talebin derhal karşılanması gerektiğini vurguladı. Bu talebin en temel hukuk kuralının uygulanması anlamına geldiğini kaydeden Ayşe, “İktidar uzun süredir bunu uygulamamaktan, anayasayı askıya almaktan vazgeçmemekte, ama tekrar kendilerine çağrı yapıyoruz. Yaptığınız suçtan dönün. Bu suçtan vazgeçin. Ülkeyi uçurumun kenarına itmekten vazgeçin” şeklinde konuştu.   ‘Öğrenciler demokratik tepkilerini ortaya koyuyor’   Ayşe, Boğaziçi'nde devam eden öğrenci eylemine dikkat çekerek, öğrencilerin kayyım rejimine, kayyım rektöre karşı demokratik tepkilerini ortaya koyduklarını ifade etti. Ayşe,  “Bir kayyım cumhuriyetine dönen bu ülkede hukukun, adaletin uygulanmasını, liyakate göre rektörlerin belirlenmesini, üniversitelerin özgür ve özerk olmasını, üniversitelerin iktidarın ideolojik alanına çevirmek isteyen politikalardan vazgeçilmesi için demokratik tepkilerini ortaya koyuyorlar. Tabi iktidar her defasında yaptığı gibi burada da benzer yöntemleri kullanmaya devam etti. Ne zaman halk, gençler kadınlar demokratik tepkilerini ortaya koymaya çalışsa iktidarın kirli siyasetini, ülkeyi uçuruma sürükleyen tekçi rejime karşı ses yükseltse hedef haline getirildi. Terörist oldu ya da en son Boğaziçi Üniversitesi’nde olduğu gibi sapkın olarak gösterildi, hedef gösterildi, nefretin bir tarafı haline getirildi. Bu iktidar uzun süredir son 5 yıldır kendini nefret siyaseti üzerinden var ediyor. Bugün bu nefret siyasetinin hedefi LGBTİ bireyler haline getirildi. Aslında çok iyi biliyoruz ki mesele iktidar açısından inanç değil. Çünkü iktidar uzun süredir inancı kendi politik çıkarlarına göre kullanmaya devam ediyor. Biz esas nedenin, orada kurulmak istenen kayyım rejimine karşı mücadele eden gençler olduğunu biliyoruz” dedi.   ‘Ülkeyi kayım rejimine çevirmekten vazgeçsin’   Gençlerin, özellikle İçişleri Bakanı ve parti yetkilileri tarafından hedef gösterildikten sonra gözaltına alındığına işaret eden Ayşe, odada kilitlenerek çıplak arama maruz kaldıklarını belirtti. “Çıplak arama yok” diyen iktidara Başak Yeşilot’un gözaltında maruz kaldığı uygulamayı hatırlatan Ayşe, “Başak, gözaltında cinsiyetçi küfürlere maruz kaldı ve iktidar bunu da bir yöntem olarak kullanmaya devam ediyor. Biz Boğaziçili öğrencilerin haklı mücadelesinin yayınındayız. İktidar ülkeyi kayım rejimine çevirmekten vazgeçsin, gençleri, farklıları hedef haline getirmekten vazgeçsin. Esas suç budur. Örgütlenme suçu olarak kabul edilemez. İmzaladıkları uluslararası sözleşmelerin hepsine uymaları gerekir. İçişleri Bakanı kendini yasanın üstünde, uluslararası sözleşmelerin, Anayasanın üstünde gören bir şahsiyet haline geldi. Paralel bir yapının başkanı haline geldi. Sosyal medyada farklı kimlikleri hedef haline getiriyor” sözlerine yer verdi.   2 Şubat’ta 2 genç kaçırıldı   Ankara’da 2 Şubat’ta 2 HDP Gençlik Meclisi üyesinin kaçırılmasına ilişkin konuşan Ayşe, “Ankara’nın göbeğinde partimize dönük genç arkadaşlarımız kaçırılmaya devam ediyor. Biz 1 Şubat’ta Ankara’da genç arkadaşlarımızla bir toplantı yaptık. Sonraki gün iki genç arkadaşımız Ronda Bat ve Sultan Taş arkadaşlarımız sokak ortasında, Ankara’nın göbeğinde, ülkenin başkentinde büyük bir kalabalığın içinde kendilerine polis diyen kişilerce kaçırıldı. Şehirde gezdirilip cinsiyetçi küfürlere, tehditlere, ajanlaştırma dayatmalarına maruz kaldılar. Özellikle sordukları; ‘Ankara’ya niye geldiniz? Ankara’da ne konuştunuz?’ sorularının cevabını biz vermek istiyoruz. Bizim gizlimiz saklımız yok. HDP Kadın Meclisi olarak toplantıda konuştuklarımız kürsüde, meydanda, Meclis’te ifade ediyoruz. Sizin kurduğunuz cinsiyetçi, militarist iktidara karşı nasıl mücadeleyi yaygınlaştıracağımızı tartışıyoruz. Bu mücadeleyi nasıl yaygınlaştırabileceğimizi tartışıyoruz. Bu ülkeyi sizden nasıl kurtarabileceğimizi konuşuyoruz genç arkadaşlarımızla ve kadınlarla. Eğer merak ettikleri bir şey varsa gelip bize sorsunlar. Ama bu kişiler çetevari yöntemlerle her gün gençleri kaçırmaya devam ediyor” diye belirtti.   ‘Kim bu 'görünmeyenler'?’   Bu yapıları 90’lı yıllardaki JİTEM’den, Cizre'de, Nusaybin'de, Silopi'de Esedullah timinden ve en son kendilerine "görünmeyenler" adını verenlerden bildiklerini belirten Ayşe,  iktidarın bu konu hakkında en kısa zamanda açıklama yapması gerektiğine dikkat çekti. “Kim bu görünmeyenler, hangi yapı ile bağlantılı?” diye soran Ayşe şöyle devam etti: “Neden genç arkadaşlarımızı çetevari bir yöntemle kaçırıyor? Bu ülke hukuk devleti mi, çete devleti mi? Bunun cevabını verecek olan iktidardır. Polis ise görünmeyenler, bu sorunun cevabını verecek İçişleri Bakanıdır. Kendini sürekli kadınların, Kürtlerin karşısında konumlandıran İçişleri Bakanı bu konuda hesap vermek zorundadır. Demokratik yollarla siyaseten yenemediği rakiplerini kirli yöntemlerle alt etmeye çalışmaktan vazgeçmelidir.”   İktidarın kirli yöntemlerinden birinin kaçırma, nefret söylemini yaygınlaştırmak, hedef göstermek olduğunu dile getiren Ayşe, bir taraftan da yargının nasıl iktidarın söylemine göre kararlar verdiğini geçen haftalarda  bir kez daha gördüklerini belirtti. Ayşe, TJA Sözcüsü Ayşe Gökkan mücadelesine vurgu yaparak “Ayşe Gökkan arkadaşımız, bütün yaşamını kadın mücadelesine vermiş bir arkadaşımızdır. 83 kez gözaltına alındı, hakkında yüzlerce dava açıldı. Ama Ayşe Gökkan kadın mücadelesini yürütmekten, bunun öncülüğünü yapmaktan vazgeçmedi. Ayşe Gökkan kaçmadı, gizli bir iş çevirmedi, açık ve aleni bir biçimde dikildi iktidarın karşısına, ‘Ben devlete tapmak zorunda değilim’ dedi. Verdiği ifadede bunları çok net söyledi; ‘Ben kadınım, Kürd'üm, devlete tapmak zorunda değilim, mücadelemden vazgeçmeyeceğim’ diyerek, yargının kendisini yargılamaya haddi olmadığını, asıl yargılanması gerekenin AKP ve MHP iktidarının yürüttüğü cinsiyetçi politikalar olduğunu bir kez daha yüzlerine vurdu” dedi.   Ayşe sözlerini şöyle sürdürdü:   “Bu aynı cinsiyetçi, erkek yargı, AKP-MHP iktidarının politikalarını gerçekleştirmek için araç haline gelmiş, bağımsızlığını yitirmiş bu yargı geçen hafta, Melek ipek ile ilgili de müebbetle yargılanması üzerine iddianame hazırladı. Melek özsavunmasını yaptığı için şu anda müebbetle yargılanıyor. Ama Melek katledilseydi, bugün daha büyük bir işkence ile yüz yüze kalsaydı erkek yargılanmayacaktı. En iyi örneklerinden birini söyleyeceğim. Bunun gibi iktidarın nasıl cinsiyetçi davrandığına dair çok sayıda örnek var. Midyat'ta Şeyhmus Altınkaynak’ın uzun namlulu silahla saldırdığı üç kadından ikisi hayatını kaybetti. Saldırı sonrasında gözaltına alınan Şehmus Altınkaynak daha önce cinayet işledi ve 8 yıl cezaevinde kaldığı belirlendi. Bu kişiye ne oldu biliyor musunuz? Müebbetle yargılanmadı, hayatı boyunca cezaevinde kalmadı. Çünkü iktidar kadınların cezalandıran, erkekleri aklayan bir sistem kurdu. Tıpkı Nisan ayında, Meclis’te kadına ve çocuklara karşı suç işleyen çetelerin, Alaattin Çakıcı gibilerin tahliye edildiği insanların tahliye edildiği yasa kapsamında serbest bırakıldığı gibi.   Erkek egemen sisteminizi sarsmaya devam edeceğiz   İşte Türkiye'deki hukuk ve cinsiyetçi yargı. İşte Türkiye’de kadınlara reva görülen yaşam. Biz tam da bunların karşısında erkek adaleti değil, gerçek adaleti savunmak. Adaletin erkekleri aklamak olmadığını ifade etmek için başlatılan kampanyanın bir parçası olarak alanlarda olacağız. Biz kadınlar gerçek adaleti hep beraber kuracağız. Bütün farklılıklarımızla sizin bu erkek egemen sisteminizi sarsmaya devam edeceğiz. Ayşe Gökkan gibi Leyla Güven gibi ve cezaevindeki daha binlerce arkadaşımız gibi sizin karşınızda dikilmeye devam edeceğiz. Buradan bütün kadınlara da sesleniyoruz. Her defasında bu çağrımızı yenilemeye ısrarla devam edeceğiz. Çünkü kurtuluşumuz tek başımıza olmuyor. Tek tek kendimizi savunduğumuzda bu yargılamalarla karşı karşıya kalıyoruz. Örgütlenelim, örgütlülüğümüzü büyütelim. Bir araya gelelim, el ele verelim. Bizi yalnızlaştırma politikalarına karşı ortak sesi yükseltelim. Emin olun ki iktidar güçlü olduğu için bize saldırmıyor. İktidar, çıkmazının sonuçlarını yaşıyor. Bu çıkmazı, kendi sonunu getirecek.    Meclis’i harekete geçirecek en büyük güç biz kadınlarız   Kadınlar mücadele etmekten vazgeçmemeli. Daha önce de bu cins kırım haline gelen, kadın kırımı haline gelen kadına yönelik şiddet ve saldırılara karşı belli platformlar çağrılar yapmıştı. ‘Meclis olağanüstü toplansın, bu konuda tedbirler alsın’ diye. Evet, Meclis’in olağanüstü toplanması bu kadın kırımına karşı acil eylem planı çıkarması önemli ama Meclis’i harekete geçirecek en büyük güç biz kadınlarız. Çünkü bugün Meclis de bu erkek egemen bakış açısı tarafından yönetiliyor. Biz oradayız. HDP Kadın Meclisi olarak Meclis’te de mücadelemizi devam ettireceğiz. Ama alanlarda, sokaklarda meydanlarda, yani yaşamın tüm alanında mücadele ederek başaracağımıza inanıyoruz. Onun için direnen her kadın bizim için önemli. Tam da bu nedenle bizi ayrıştırma siyasetine karşı bir arada olma iradesini gösteren her kadın bizim için önemli. Vazgeçmeyen bütün kadınlar bizim için kıymetli ve önemli. Gelin hep beraber birbirimizin sesine ses verelim, bu kadın düşmanı siyasete karşı, farklılıkların düşmanı siyasete karşı ortak bir mücadele yürütelim.”   ‘Demokratik bir ortamda tartışılarak, bir anayasa yapılır’   Gazetecilerin sorularını yanıtlayan Ayşe, Anayasa tartışmalarına dair yeni bir anayasanın gerekli olduğunu belirtti. Bu anayasanın demokrasinin yol ve yöntemleriyle yapılması gerektiğini vurgulayan Ayşe, “İktidar ve ortağının hazırladığı bir anayasaya destek sorunları derinleştirir. Demokratik bir ortamda tartışılarak, bir anayasa yapılır” şeklinde konuştu.   ‘Sayın Öcalan üzerinde uygulanan tecridin kaldırılması gerekiyor’   Kürt sorunun Türkiye’nin en önemli sorunlarının başında geldiğini vurgulayan Ayşe, Kürt sorununun çözümü için her dönemde yapılacak yol ve yöntemleri dile getirdiklerini aktardı. Ayşe, “Bugün Türkiye’de büyük bir hukuksuzluk var. Cezaevindeki siyasi tutuklular Kürt sorunun çözümü için bir çağrı yapıyor. Sayın Öcalan üzerinde ve Kürt sorununun çözümü üzerinde derin bir tecrit var. Her şeyden önce Sayın Öcalan üzerinde uygulanan tecridin kaldırılması gerekiyor. Kürt halkının inkarı ve asimilasyon politikalarına son verilmelidir. Yakın zamanda demokratik bir anayasa taleplerimizi kamuoyu ile paylaşacağız” diye belirtti.