Züleyha Gülüm: Barış ülkesinin yolu demokrasi ittifakından geçiyor 2021-01-18 09:01:04   Öznur Değer    ANKARA - Boğaziçi Üniversitesi'nde “kayyım rektöre” karşı devam eden eylemlere ilişkin değerlendirmelerde bulunan HDP’li Züleyha Gülüm, mevcut eylemlerin iktidarın saldırı ve baskılarının bir sonucu olduğunu vurgulayarak, “Demokrasi, barış ve adalet ülkesi yaratabileceksek bunun yolu geniş bir demokrasi ittifakından geçiyor” dedi.   AKP’li Melih Bulu’nun Boğaziçi Üniversitesi’ne kayyım rektör olarak atanmasına karşı Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin başlatmış olduğu protesto eylemleri 4 Ocak’tan beri devam ediyor. İstanbul’da başlayan ve Ankara’da da destek bulan eylemlere çok sayıda öğrenci katıldı. “Kayyım rektör istemiyoruz” sloganıyla protesto eylemlerini sürdüren çok sayıda öğrenci, demokratik tepkilerini gösterdikleri eylemlerde polis saldırısına ve gözaltılara maruz kaldı. Kayyım ataması ile birlikte başlatılan eylemler, iktidarın uygulamalarından duyulan rahatsızlığı gözler önüne serdi.   Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm, devam eden eylemlere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.   ‘Baskılar toplumda tepki ve reflekslere yol açıyor’   Türkiye’yi atanmışlarla yönetilen “Kayyım Cumhuriyeti” olarak tanımlayan Züleyha, bu politikalarla seçilmişlerin iradelerinin hiçleştirildiğini ifade etti. HDP’li belediyelere de kayyım atandığını hatırlatan Züleyha, Türkiye’nin seçilmişlerle değil, atanmışlarla yönetildiğini belirtti. Züleyha, hukuksal yapıların da ortadan kaldırıldığını dile getirirken, “Üniversitelerde rektörlük seçiminin Cumhurbaşkanına bağlı olduğu ve üniversite bileşenlerinin hiçbir iradesinin olmadığı bir rektör seçimi devreye girdi. Rektör seçimi yapılsa bile Cumhurbaşkanı en çok oyu alan kişiyi değil, istediğini atayabiliyordu. Dolayısıyla Türkiye açısından otoriter rejimin tesisi durumu var. Aynı zamanda da baskının, her türlü ifade özgürlüğünün, gösteri ve yürüyüş hakkının ve basın özgürlüğünün engellendiği baskıcı bir ortamdan bahsediyoruz. Tüm bunlar toplumda tepki ve reflekslere yol açıyor. Baskılarla, toplumun demokratik tepki refleksini göstermemesi üzerinden bir tehdit oluşturuluyor” sözlerine yer verdi.   ‘YÖK, üniversitenin demokratikliğini ortadan kaldırmış bir yapıdır’   Rektör atanmasına yönelik gösterilen tepkinin mevcut baskıların bir sonucu olduğunu kaydeden Züleyha, bunun antidemokratik geçişe de bir tepki olduğunu belirtti. Züleyha, Boğaziçi Üniversitesi’nde başlayan tepkilerin tüm üniversitelere yayıldığını aktararak, atanmış rektörlere karşı çıkıldığını, rektör atamalarının da sadece üniversiteleri ilgilendirmediğini sözlerine ekledi. Züleyha, “Otoriter rejimin kurgusunun bir parçasıydı. Bütün topluma yayılmış olan bu duruma toplumsal muhalefet de tepki gösterdi. Üniversiteler, iktidarın kendi yerleri haline çevirmeye çalıştıkları alanlar haline getirilmeye çalışılıyor. Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) 12 Eylül Darbesi ile gelen anayasanın kurduğu bir kurumdur. Birçok iktidarın kaldırmayı veya değiştirmeyi vaat ettiği ancak dokunmadığı bir kurumla karşı karşıyayız. Tartışılması gereken şeylerin başında YÖK’ün kendisi geliyor. YÖK, üniversitenin demokratikliğini, özerkliğini, bilimsel kurumlar olmasını tümüyle ortadan kaldırmış bir yapıdır. Merkezi bir yönetime, iktidara bağlanmış bir yapıdan bahsediyoruz. Oysaki üniversitelerin üniversite olabilmesi için bağımsızlığının sağlanması gerekiyor” dedi.    ‘Baskıcı ortam ve otoriter rejime de bir tepkiydi’   Değerlendirmelerinde, OHAL sürecinde çıkarılan KHK’lerle çok sayıda akademisyenin ihraç edildiğini ve çok sayıda öğrencinin okuldan atıldığını anımsatan Züleyha, bu uygulamalarla üniversitelerin baskı ortamı haline getirildiğini dile getirdi. Boğaziçi’ndeki tepkilerin sadece rektöre karşı olan bir refleks olmadığını aynı zamanda baskıcı ortam ve otoriter rejime de yönelik olduğunu kaydeden Züleyha, sözlerini şöyle sürdürdü: “Öğrencilerin bu konudaki refleksi çok güçlüydü, çok kararlılardı ve hala devam ediyor. ‘Rektör istifa edene kadar asla vazgeçmeyeceğiz’, ‘Seçilmiş bir rektör istiyoruz’ demeye devam ediyorlar. Öğrencilerin güçlü duruşlarının yanından iktidar her zamanki gibi polis ve yargı gücünü kullanarak öğrenciler üzerinde büyük bir baskı oluşturmaya çalıştı” ifadelerini kullandı.   ‘Görüntülerin servis edilmesi korku duvarının bir göstergesi’   Üniversitelere yönelik baskının iktidarın zihniyetini açığa çıkardığını aktaran Züleyha, gösterilen muhalefet tepkisinin ardından gözaltına alınan öğrencilerin serbest bırakıldığını ancak aynı gece birçok öğrencinin evine polisler tarafından baskın düzenlendiğini söyledi. Öğrencilerin gözaltına alınması esnasında çekilen görüntüler ile toplumda korku duvarının yaratılmak istendiğine dikkat çeken Züleyha,  “Kamera görüntüleriyle ‘Siz toplantı, gösteri ve yürüyüş hakkınızı kullanırsanız, eylemlere katılırsanız evinizi bu şekilde basarız. Öyleyse geri durun’ tehdidini savurmak istediler. Gözaltı süresince yaşananlar, 12 Eylül uygulamalarının devrede olduğunu gösterdi. Ters kelepçelerle, cinsel saldırı tehditleriyle, fiziki şiddetle, Ankara’da toplantı ve gösteri hakkını kullanan öğrencinin bacağını kıracak şekilde bir fiziki şiddet saldırılarıyla, bazı arkadaşların gözaltı işlemi yapılmaksızın basın açıklamasına katılmaması için saatlerce alıkonulması tüm bu uygulamaların bir örneğidir. Şimdiye kadar, evinin önünde bekleyip, GBT uygulaması bahanesiyle saatlerce bir kişinin bekletilmesine tanık olmadık” dedi.    ‘İktidar geri çekilmek zorunda kaldı’   Gözaltı sürecinde özelde LGBTİ+’lara yönelik cinsel şiddetin ortaya çıktığını vurgulayan Züleyha, bu şiddetin topluma ve öğrencilere gözdağı verme amacı taşıdığını dile getirdi.  Züleyha, bu uygulamaların sadece gözaltındaki kişiye yönelik bir tehdit olmadığını, tüm topluma yönelik bir tehdit olduğunu sözlerine ekleyerek şöyle devam etti: “Tüm bunlara rağmen çok kararlı bir duruş vardı. İktidar da gençliğin ve muhalefetin karşısında geri çekilmek zorunda kaldı. Çünkü çok güçlü ve haklı bir duruş var. Gösterdikleri tepki, geleceklerine sahip çıkma üzerine kurulu. Tüm bunları konuşurken bu uygulamaların 12 Eylül uygulamalarıyla benzetmesini de ortaya koyan bir yerden bakıyoruz. Yargılamalar 12 Eylül hukuk sürecini bile aratır durumda. Çok açık bir şekilde yargıya talimat veren bir iktidar var karşımızda.”    ‘İktidar kendi gücünü kaybettikçe topluma saldırıyor’   İktidarın kendi gücünü kaybettikçe tüm topluma saldırarak ve baskılayarak, susturmaya ve kendine onay mekanizmaları oluşturmaya çalıştığına işaret eden Züleyha, “Bu nedenle de çok yoğun bir baskıyla karşı karşıyayız. İktidar kendi ve yandaşlarının geleceğini garanti altına almak için tüm bu baskı ortamını yaratıyor ama toplumu ikna edemiyor. Bu nedenle de baskıyı artırıyor. Topluma hiçbir şey veremeyen bir iktidar var. 18 yıllık yönetim biçimi yoksullara, kadınlara, emekçilere hiçbir şey vermeyerek, onlar adına hiçbir politika üretmeyerek toplumu bu yapıyla yaşayamaz hale getirmesi sonucunu doğurdu. İktidarın pandemi sürecini yönetememesi sonucunda halk yoksulluk ve işsizlikle karşı karşıya kaldı” diye belirtti.   ‘Üniversiteler sermayenin yeni rant alanı haline çevrildi’   Züleyha, demokrasi, adalet ve özgürlüğün olmadığı ve savaş politikalarıyla yürüyen bir ülke yaratıldığına dikkat çekerken, insanların bundan memnun olmadığının altını çizdi. Gençlerin geleceğe dair ciddi sorunları olduğuna da işaret eden Züleyha, “Üniversiteye gitmek yetmiyor, üniversiteye gitmek, okumak ayrı bir sorun.  Üniversiteler bir ticarethaneye ve sermayenin yeni rant alanı haline çevrildi. Üniversiteyi bitirdikten sonra atanamama sorunu başlıyor. Atanamadığı için intihar eden gençler var bu ülkede. Öbür taraftan Kürt halkına yönelik yürütülen bir savaş politikası var. Kürt halkına yönelik düşman siyaseti uygulanıyor. Yine kadınlara yönelik düşmanca bir siyaset devrede. Gençlerin çoğunluğu ülkeden gitmeyi düşünüyor. Çünkü kimse bu ülkede bir gelecek görmüyor. Bu ülke insanların kendilerini güvende hissetmediği bir sonuç yarattı. Böyle bir ülkede elbette insanlar demokratik haklarını kullanacaklar. Demokrasi, sadece seçimden seçime sandıkta refleks gösterilen bir şey değildir. Aynı zamanda iktidarın tüm uygulamalarına karşı demokratik yöntemlerle de tepki göstermenin adıdır” ifadelerine yer verdi.   ‘Dayanışmamızı güçlendirmeye ihtiyacımız var’   İktidarın politikalarına karşı mücadele edeceklerinin altını çizen Züleyha şunları söyledi: “Bu aralar bir takım siyasi partilerle de görüşmeler yaptığını ve ittifaklarını genişletmeye çalıştığını görüyoruz. Kendileri de AKP ve MHP bloğuyla artık kazanamayacağını biliyor. O nedenle de kendilerine yeni ittifaklar oluşturmaya çalışıyorlar. Bunu yaparken de bütün baskı mekanizmalarını devreye koyuyorlar. Kendini yeniden iktidar yapabilmenin koşullarını arıyor. Biz toplumsal muhalefet olarak daha güçlü yan yana gelebilmenin zeminini örgütlemek zorundayız. Farklılıklarımızla bir arada olan bir demokrasi ittifakının nasıl örülebileceği üzerine yoğunlaşmak gerekiyor. Dayanışma çok önemli, birinin sorununa diğerinin el atması, birlikte ses çıkarması, birlikte sözümüzü kurmamız çok önemli. İktidar bir yanıyla da toplumsal muhalefeti bölmeye, dağıtmaya ve parçalı hale getirmeye çalışıyor. Bunun tersine bizim yan yana gelmeye, bir arada olmaya ve dayanışmamızı güçlendirmeye ihtiyacımız var. Demokrasi, barış ve adalet ülkesi yaratabileceksek bunun yolu geniş bir demokrasi ittifakından geçiyor. Bir aradayız ve birlikte güçlüyüz.”