‘Leyla’nın tutuklanması faşizmin kurumsallaşmasının hamlelerinden biri' 2021-01-05 09:03:06   Melike Aydın    İSTANBUL - DTK Eşbaşkanı ve TJA aktivisti Leyla Güven’in tutuklanmasına tepki gösteren TÖP Dönem Sözcüsü Perihan Koca, “Leyla’nın tutuklanması faşizmin kurumsallaşmasının hamlelerinden biri” dedi.    Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve Tevgera Jinên Azad (TJA) aktivisti Leyla Güven, hakkında verilen 22 yıl 3 ay hapis cezası ile tutuklama kararı ardından 22 Aralık günü önce Diyarbakır T Tipi Kapalı Kadın Cezaevi’ne götürüldü, ardından ise Elazığ E Tipi Kapalı Cezaevi’ne sürgün edildi. Leyla’nın tutuklanmasına birçok kesimden tepkiler gelmeye devam ediyor.    ‘İktidar hem içeride hem dışarıda sıkıştı’   Toplumcu Özgürlük Partisi (TÖP) Dönem Sözcüsü Perihan Koca, leyla’nın cezaevine gönderilmesinin “faşizmin kurumsallaşmasının parametrelerinden” biri olduğunu kaydetti. İktidarın hem içerde hem dışarıda sıkıştığını ifade eden Perihan, “İçerde klik kavgaları, fraksiyon çatışmaları söz konusu, bir yandan meşruiyetleri sorgulanıyor. Giderek irtiba kaybediyorlar. Bir taraftan da faşizmin sürtünme noktaları da dilediklerince yol yürümelerine izin vermiyor. Çoklu krizlerin, özellikle ekonomik krizin derinleşmesi, pandeminin kriz haline gelmesi, tabandaki erime ve halk güçlerinin arayışları ile dirençleri, faşizmin kurumsallaşması önünde bir baraj oluşturuyor” dedi.    ‘Leyla’nın tutuklanması siyasi bir karar’   Leyla’nın tutuklanmasının siyasi bir karar olduğunu söyleyen Perihan, Leyla’nın duruşuyla, pratiğiyle öne çıkan bir figür haline geldiğini dile getirdi. Perihan, “Gerek cezaevindeki direniş ki o direniş sonrası iktidarın kimi tavizler vermek zorunda kalması, Kürt özgürlük hareketi için de yeni bir dönemin yaptırım sürecinin de kapılarını açmıştı. Yine cezaevinden çıktıktan sonra Leyla Güven’in sürekli halkın içindeki pratiği bu rehine politikasının içeriğini oluşturuyor. İktidarın Kürt halkına ve direnişine yönelik tasfiye politikalarının bir sonucu olarak siyasi bir kararla alınmış Kürt kadın siyasetçi Leyla Güven, hem Kürt direnişçisi olarak hem de bir kadın siyasetçi olarak öne çıkan duruşu dolayısıyla bu operasyon gerçekleştirildi. Bu anlamıyla operasyon, tüm Kürt siyasetçilere tüm kadın siyasetçilere ve devrimci demokrat muhalefete yapılmış operasyon olarak değerlendirilmeli. Sadece Leyla Güven değil, faşizmin kurumsallaşması hamlelerinin hangi yoldan yürüyecekleri noktasından Leyla Güven ile bu sürecin adımlarının atılmasının manasını bize gösteriyor” dedi.    ‘Halk tepkili’   İktidarın hedef aldığı STÖ’ler, İstanbul Sözleşmesi ve benzeri daha birçok konuya karşı halkın tepkisi söz konusu olduğunu kaydeden Perihan, bu tepkilerin devam edeceğini ancak iktidarın da bu konuları gündeminde tutmaya devam edeceğine işaret etti.    ‘Bir bütün olarak okunmalı’   31 Mart 2019 yerel seçimlerden sonra, HDP’li belediyelere kayyım atamalar, gözaltı ve tutuklama operasyonlarını hatırlatan Perihan, “Geçtiğimiz günlerde HDP Sözcüsü Ebru Günay, devasa bir rakam açıkladı. 10 bin HDP’li yaklaşık beş yıllık süreç içerisinde rehin alınmış, tutuklanmış vaziyette. Öte yandan şiddetin çıplak bir devlet aygıtı olarak önünün bizzat iktidar koalisyonu tarafından açıldığı bir durum var. DTK’nin kapatıldığı bir süreçle karşı karşıya kaldık ve HDP’nin kapatılmasının sürekli gündemde tutulması, bu anlamda özellikle Bahçeli ve Soylu’nun çıkışları, AİHM’in Selahattin Demirtaş ile ilgili kararına rağmen çıkıp ‘bizi bağlamaz’ söylemleri yine son olarak Leyla Güven’in tutuklanması ve sivil topluma kayyım atanması gibi söylemlerle yasanın çıkartılması, faşizmin kurumsallaştırma ayaklarının bir bütün olarak okunması gerekiyor” diyerek yaşananları özetledi.     ‘İvme kazanan bir kadın hareketliliği var’   Yaşananlar karşısında “Ne yapmalı?” ve “Nasıl yapmalı” sorularının sorulması gerektiğine işaret eden Perihan, bunun için Türkiye’de gidererek kitleselleşen kadın direnişine bakmanın gerekliliğini vurguladı. Perihan, “İstanbul Sözleşmesi eylemlerinden, pandemi ve kriz koşullarında gerçekleştirilen 25 Kasım eylemlerine böylesi kritik koşullarda yürütülen direniş pratiklerine ivme kazanan bir kadın hareketliliği var. Yine toprağı, suyu, havası için köylerde gerçekleşen direnişler var ki geçenler de Erdoğan ilk kez uzun zamandan sonra gündemine almış durumda. Bu eylemlerin şiddetle bastırıldığını gördük. Bugün işçi sınıfının lokal direniş ve grevlerine sağlık emekçilerinin pandemide gelen kısıtlılıklarda esnafın, hizmet sektöründe çalışan müzisyenlerin, sanatçıların giderek yayılan eylemliliklerine kadar halkçı bir çıkış gösteriyor ve bence bu azımsanmayacak bir olasılık” sözlerini kullandı.    ‘Yan yana geliş örgütlenmeli’   Direnişlerin parçalı, dağınık ve politik bir özneye kavuşmamış olduğunu savunan Perihan, bunları yan yana getirmeye odaklanılması gerekliliği üzerinde durdu. Perihan son olarak şunlara değindi: “Bugün ne yazık ki bağımsız sol sosyalist bir odak belirginleşmiş durumda değil. Ama halkın yakıcı ihtiyaçları üzerinden yarın yan yana gelişi örgütlemek gerekiyor. Bence kadın hareketi ön açıyor. Özellikle Kadınlar Birlikte Güçlü (KBG) pratiği ile birlikte. Bir sürü farklı feminist, farklı kadın mücadelesi, farklı bakış açılarının, farklılıklarıyla yan yana geldikleri ve bugün artık bir kadın kırımına dönüşen ülke gerçekliğinde bir yan yana duruş var. KBG, bize somut bir direniş pratiği modeli de sunuyor. Tabi ki emek ve demokrasi güçlerinin, sol bir odağın kuruluşu, kadın hareketine benzemeyecektir. Doğası gereği ama önemli bir model ve halkın acil ihtiyaçlarında bu yan yana gelişleri örgütlemek için somutlaşan kimi pratiklerden dersler çıkararak ki bence Gezi’den itibaren birçok somut model de açığa çıkmış durumda. Forumlarla değişik direniş biçimleriyle bunun peşine düşmek gerekiyor.”