Meral Çiçek: Birlik için politik bir vizyon ve yol haritasına ihtiyaç var 2020-12-22 09:02:40     Kibreye Evren   HABER MERKEZİ - Federe Kürdistan Bölgesi’ndeki siyasi gelişmeleri ve ulusal birlik çalışmalarını değerlendiren aktivist Meral Çiçek, “Şimdiye kadar iki kez ulusal konferanslarını gerçekleştirmiş olan kadınların bu yönde önemli çabaları var. Fakat bu çabaların sonuç vermesi için daha somut adımlara, politik bir vizyon ve yol haritasına ihtiyaç var" dedi.    Federe Kürdistan Bölgesi, son dönemde siyasi gelişmelerin adeta odak noktası haline geldi. Ekonomi, siyasi ve askeri krizlerle boğuşan bölgedeki uygulamalar ise Kürtlerin kaderini belirliyor. Türkiye başta olmak üzere uluslararası güçler üzerinden bölgede uygulanmak istenen politikaya ve Kürtler arasında oluşturulmak istenen gerginlikle beraber ulusal birlik çalışmalarına ilişkin, kadın hakları aktivisti Meral Çiçek sorularımızı yanıtladı.     “İki partiye dayalı iki yönetimden tek hükümete geçiş de iç dinamiklere veya geçmişle hesaplaşma temelinde değil de, ABD’nin arabuluculuğunda sağlandığı için geçmişte yaşanan çelişki ve çatışmalar çözülüp ortadan kaldırılmamış, güven ilişkisi tesis edilememiş. Dar çıkarcılık esas alınınca yönetmek adına aslında daha çok idare etmek söz konusu olmuştur”   * Federe Kürdistan Bölgesi’nde yaşanan siyasi krizi nasıl değerlendiriyorsunuz? 2020 yılında bölge tartışılır bir konuma geldi, neden?   Federe Kürdistan Bölgesi’ndeki krizi yapısal bir sistem krizi olarak değerlendirmek daha doğru olur. Bölge, resmi olarak 2005’ten beri özerk statüye sahip olup fiilen ise 1991’den beri Kürt güçleri tarafından yönetiliyor. İsim düzeyinde parlamenter sisteme dayalı bir bölge hükümeti söz konusu olsa da, gerçekte ise iktidar ve alan bölüşümüne dayalı bir sistem var. İki partiye dayalı iki yönetimden tek hükümete geçiş de iç dinamiklere veya geçmişle hesaplaşma temelinde değil de, ABD’nin arabuluculuğunda sağlandığı için geçmişte yaşanan çelişki ve çatışmalar çözülüp ortadan kaldırılmamış, güven ilişkisi tesis edilememiş, dolayısıyla aslında ortak yönetim oluşturulamamıştır. Dar çıkarcılık esas alınınca yönetmek adına aslında daha çok idare etmek söz konusu olmuştur. Bunun sonucu ise bir nevi politikasızlıktır. Örneğin ekonomi, savunma, Bağdat ile ilişkiler, komşu devletlerle ve uluslararası güçlerle ilişkiler gibi konularda Kürdistan Bölgesi adına politikalar geliştirilmemiş, sorunlar karşısında çözüm oluşturulmamış, ortak bir yaklaşım dahi geliştirilmemiştir. Örneğin üretime dayalı bir ekonomi inşa edilmemiş, bundan ziyade ticarete dayalı bir mali sistem geliştirilmiş ve burada tümüyle petrol gelirlerine bel bağlanmıştır. 2014’te DAİŞ’in ortaya çıkışıyla birlikte petrol fiyatları yarıya, daha sonra ise çeyreğine düşünce Kürdistan Bölgesi iflasın eşiğine geldi, memur maaşlarını ödeyemez oldu. Aslında bugünkü kriz o zaman patlak verdi ancak DAİŞ’le mücadele diye toplumdan sabır ve anlayış istendi. Bugün ise toplumun taleplerini bastırabilecek bir gerekçe yok elde. Bölge başbakanının son dönemde ortaya attığı ‘dış güçler’ argümanını bu bağlamda okumak gerekiyor. Kendi sorumluluğunun üstünü örtmek amacıyla bu tarz söylemler geliştiriliyor.   “Türk devletinin son dönemde dış politikada kendine esas aldığı şantajcı yaklaşımlar kendini gösterdiği gibi, özellikle KDP’nin Türkiye ile kurduğu bağımlılık ilişkisi günümüzde neredeyse kader birliği düzeyine gelmiştir”   *Türkiye'nin uzun zamandır Federal Kürdistan Bölgesi yönetimi yaptığı gizli görüşmeler ve direktifler son bir yılda daha açık bir şekilde verilerek yapılmakta, neredeyse bölgenin tüm siyasetini yürütmekte. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?   Türkiye’nin özellikle son 40 yılda burayla kurduğu ikili bir ilişki söz konusu. Bir yandan Kürtlerin burada statü sahibi olmaması için elinden geleni yaptı, yapıyor. 1980’li yıllarda YNK ile dönemin Baas rejimi arasında yapılan anlaşmadan özerkliğin çıkartılmasını sağladı. 2003’teki müdahaleden sonra hazırlanan yeni Irak anayasasında Kürtlerin federal statüsünün tanınmaması için elinden geleni yaptı. 2017’deki referandum sürecinde Kürtleri resmen açlıkla tehdit etti. Bizzat Türk Cumhurbaşkanı son yıllarda, Başûr’un özerk statüsünü engelleyemedikleri için ne denli pişman olduklarını çok açık bir şekilde ifade etti. Dolayısıyla aslında buradaki Kürt statüsüne içten içe tahammül edemezken, diğer yandan kendince daha büyük tehlike olarak gördüğü Kürt hareketini tasfiye etmek için de işbirlikçiliği bir araç olarak hep kullanmayı esas aldı. O açıdan son 40 yıldır Başûr toprakları üzerinde sürekli bir Türk devlet müdahaleciliği söz konusu. Bunu bir yandan Misak-ı Milli anlayışı temelinde kendine hak görürken, diğer yandan KDP’ye karşı, özünde çok kolonyalist olan bir bakış açısı doğrultusunda, kendi valisiymiş gibi yaklaşıyor. Türk devletinin son dönemde dış politikada kendine esas aldığı şantajcı yaklaşımlar kendini gösterdiği gibi, özellikle KDP’nin Türkiye ile kurduğu bağımlılık ilişkisi günümüzde neredeyse kader birliği düzeyine gelmiştir. Örneğin Türkiye ile kurduğu ticari ilişkisi sonucu Bağdat ile ilişkisi ciddi zarar gördü. Türkiye ise bu bağımlılığı sonuna kadar kendi çıkarları doğrultusunda kullanıyor.   *Bölgede bedeller verilerek büyük kazanımlar elde edildi. Bu kazanımlara sahip çıkmak ve daha üst bir aşamaya taşımak için verilen emekler şu an yürütülen siyasetle alaşağı edilmek isteniyor. Bu konuya ilişkin yorumlarınız nelerdir?   Başûr halkı gerçekten çok büyük bedeller verdi. 100 binden fazla insan hayatını kaybetti, binlerce köy boşaltıldı. Bu bedellerle Başûr toprakları Baas rejiminden özgürleştirilebildi. Ancak sorun sadece ülkenin ya da coğrafik bir alanın kurtarılması değil. Mühim olan buraya inşa edilecek sistemdir. Bu sistem, bedel ödeyenlere özgür, adil, demokratik, güvende bir yaşam sunuyor mu? Örneğin bu kadar bağımsızlıktan dem vurulurken Başûr ekonomik olarak neden bu kadar bağımlı? Neden üretime dayalı bir ekonomi değil de, aylık petrol ödemelerine bağımlı bir mali sistem var? Neden içte siyasi birlik değil de bölgesel ve uluslararası güçlerle parçalı-bağımlı ilişkiler geliştiriliyor? Neden ortalama insanların aylık geliri bin doların altındayken, eğitim ve sağlık alanı her geçen gün daha da özelleştiriliyor? Bu kadar silahlı güce sahip iken bölgenin DAİŞ’ten ve 2017’de de Irak hükümet güçleri ve Haşdi Şabi’den savunulması için ortak bir savunma merkezi ve strateji oluşturulmadı? Çünkü strateji, geleceğe dönük olan bir şeydir, uzun vadeli düşünmeyi gerektirir. Burada ise her şey günübirlik. Böyle olunca kazanımlar, başka bir güce bel bağlamadan, ‘ne de olsa ABD bizi korur’ vb. demeden nasıl güvence altına alınacak?   “Başûr’daki güçler geçmişte ABD ile ilişkilerine hep çok güvendi ancak 2017 referandumu Washington tarafından desteklenmedi. Dolayısıyla Amerika’nın Kürtlerin dostu olmadığı, sonuçta çıkarları doğrultusunda yaklaştığı unutulmamalı”   *Kürdistan bölgesinde Kürtlere yönelik yürütülen siyasetin tek aktörünün Türkiye olmadığı aşikar, perde arkasında yer alan ABD’nin politikasının halen bölgede etkili olduğu biliniyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Nasıl bir politika yürütülüyor?   Birinci Dünya Savaşı yıllarında Başûr topraklarındaki esas yabancı güç İngiltere iken, sonraki süreçte bunun yerini ABD aldı. ABD, hem Irak’ta hem de bir bütünen bölgedeki politikaları doğrultusunda Başûr’a hep araçsal bir yaklaşım geliştirmiştir. Kendi çıkarları doğrultusunda hem Başûrlu güçlerin kendi aralarında hem de bölge güçleriyle ilişkilerini dizayn etmeyi esas almıştır. Örneğin 1998’de uluslararası komplo kapsamında Başûr’daki iç savaşı sona erdirip KDP ile YNK’yi Washington’da uzlaştırdı. 2007 sonunda, Erdoğan’ın Başbakanı olarak Washington’a gidip Bush’la görüşmesinden sonra ABD mimarlığında Türkiye, Irak ve KDP arasında ‘üçlü mekanizma’ oluşturuldu. En son resmiyette Irak ve Kürdistan Bölgesinin imzasını taşıyan, ancak aslında Irak, KDP ve Türkiye arasında yapılan Şengal anlaşmasının mimarı da Amerika. Amerika, şu anda esasen Suriye’de yoğunlaşan ancak giderek daha fazla Irak’a kayacak olan Üçüncü Dünya Savaşı’nın esas tarafı ve yürütücü gücüdür. Başûr’a yaklaşımları ve buraya dönük politikası bu çerçevededir. Bölgeyi kendi çıkarları doğrultusunda yeniden dizayn edebilmek ve özellikle de İran’ın etkisini kırabilmek için Başûr’u önümüzdeki süreçte daha fazla kullanmaya çalışacağı beklenebilir. Başûr’daki güçler geçmişte ABD ile ilişkilerine hep çok güvendi ancak 2017 referandumu Washington tarafından desteklenmedi. Dolayısıyla Amerika’nın Kürtlerin dostu olmadığı, sonuçta çıkarları doğrultusunda yaklaştığı unutulmamalı.   *Neden KDP bu siyasete ortak oluyor ve öncülüğü yapıyor bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Kürdistan parlamentosunun bunda rolü nedir? Siyasi partilerin ve sivil toplum kuruluşlarının bölgeye müdahale etme yaklaşımlarını nasıl görüyor? Sizce tepkileri yeterli mi?   KDP kendini Başûr’un iktidar gücü olarak gördüğü için, bu siyaseti kendi hegemonyasını büyütme zemini olarak ele alıyor. Kürdistan parlamentosunun bunda aslında pek bir rolü yok. Daha doğrusu Kürdistan parlamentosu çok da kurumsal bir kimlik geliştirip etkin olamadı. Bir kere bir parlamento işlevine hiç sahip olamadı. Siyaset alanı olmadı. Bundan ziyade şekli ve bürokratik bir yapıdır daha çok. Hatta şeklen bile son derece yetersiz. Şu anda örneğin KDP, YNK ve Gorran hükümeti oluşturuyor ama aralarındaki ilişki bir hükümet ilişkisi olmadığı gibi, onların dışında kalan 111 sandalyeden 23’üne sahip küçük partilerle etnik temsiliyetlerin pek bir parlamenter fonksiyonu yok.   “KDP, kendi kontrolündeki alanda protesto eylemlerinin yapılmasını gözaltı ve tutuklamalarla önledi. En ufak bir girişimin böylece hemen önü alındı”   * Burada yaşayan halk baskı, gözaltı ve tutuklamalara karşı tepkisini ortaya koydu. Halkın tepkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?   Bahsettiğimiz yapısal kriz ister istemez farklı boyutlarıyla halkı etkiliyor. Bir boyutu maaşların ödenmemesidir. 2015 yılından bu yana 1.2 milyon kişi maaşlarının sadece bir çeyreğini alabilmişler. Bölgenin işgücünün yarısından fazlası maaşını hükümetten alıyor. Özel sektör giderek daha hızlı özelleştirilirken, küçük işletmelerden alınan vergi son dönemde beş katına çıkartıldı. Yine sağlık ve eğitim alanındaki özelleştirmeler de halkı ekonomik olarak zorladığı gibi yoksul toplumda adaletsizlik duygusunu derinleştiriyor. Daha önce de özellikle yolsuzluğu hedef alan protesto dalgaları yükseldi. Son 5-6 yılda ağırlıkta maaşını alamayan memurlar tarafından grev veya protesto gösterisi gibi eylemler yapılıyordu. Bu ayın başındaki eylemler de öğretmenler tarafından düzenlendi. Ancak bu protestolara güvenlik güçleri müdahale etti, ardından genç kuşak tarafından doğrudan siyasi parti ve hükümet kurumlarını hedef alan gösteriler gerçekleştirildi. KDP, kendi kontrolündeki alanda protesto eylemlerinin yapılmasını gözaltı ve tutuklamalarla önledi. En ufak bir girişimin böylece hemen önü alındı.    Diğer alanlar açısından dikkat çeken bir husus da, gösterilerin Baas rejimi zamanında soykırımcı saldırılardan en çok etkilenen ve direnişin öncülüğünü yapan bölgelerde yoğunlaşması. Gösterilere müdahale sonucu hem genç eylemciler hem de parti binaların güvenliğinden sorumlu görevliler hayatını kaybetti. Şu anda bir sessizlik var. Ancak halkın tepkisini çeken durumlar değişmediği ve yaşamsal sorunlarına dönük bir çözüm geliştirilmediği müddetçe gösterilerin kendini tekrar etme olasılığı hep yüksektir. Bir de özellikle genç kuşağın geliştirdiği gösterilerin biçimine ister katılın ister katılmayın, mühim olan buna yol açan faktörlerin görülüp doğru okunması ve buna göre bir çözüm geliştirilmesidir. Maalesef genç kuşağın istekleri, hedefleri, kaygıları vs. yeterince dikkate alınmıyor. Gençler de kendini örgütlü kılma, örgütlü mücadele geliştirme konusunda zayıf kalıyor.   *Bölgedeki Kürt medyasının yaklaşımlarını yakından takip ediyorsunuz. Yaşanan tüm gelişmelere yaklaşımı nasıl değerlendiriyorsunuz?   Bölgedeki Kürt medyasının büyük çoğunluğu siyasi partilere ait. Dolayısıyla daha çok da kendi partilerinin çizgisi ve politikası doğrultusunda yayın yapıyorlar. Bazen söz konusu partiler arasındaki çelişkiler doğrudan medya kuruluşlarına yansıyor. Örneğin iki parti arasındaki çelişki, bir partinin diğerinin basınının kendi alanında çalışmasına izin tanımaması veya baskı uygulaması biçiminde. Son dönemde genel gidişata paralel bir şekilde basın özgürlüğü üzerindeki baskı da ağırlaştı, gazetecilik yaptıkları için tutuklanan gazeteciler var, Şervan Şervani gibi. Bence medyayı tek bir açıdan ele almak yanlış olur. Bir yandan ağırlıkta bağlı oldukları siyasi gücün politikaları doğrultusunda hareket eden bir medya olmakla birlikte, diğer yandan eleştirel, mesleğini en iyi şekilde icra etmeye çalışan ve giderek de gelişen bir medya da var. İkisinin de görülmesi gerekiyor.   “Şimdiye kadar iki kez ulusal konferanslarını gerçekleştirmiş olan kadınların bu yönde önemli çabaları var. Fakat bu çabaların sonuç vermesi için daha somut adımlara, politik bir vizyon ve yol haritasına ihtiyaç var”    *Tüm bu gelişmelere rağmen halen Kürt birliğini sağlama çabaları var. Birlik konusu Federe Kürdistan Bölgesi’nde nasıl yorumlanıyor?   Başûr’daki bütün siyasi güçler ve toplum da birliği söz düzeyinde destekliyor. Bütün partiler ulusal birliğin çok önemli olduğunu ifade ediyor. Ancak somut çabaya gelindiğinde bir eksiklik kendini gösteriyor. Yani söz düzeyindeki desteğin aktif bir politik çabaya dönüşme sorunu var. Bu yönde gerçekten çaba gösteren taraflar da var. Yakın zamanda KNK’den bir heyet Başûr’da siyasi partiler, sivil toplum temsilcileri ile konuyla ilgili görüşmeler yaptı. Yine, şimdiye kadar iki kez ulusal konferanslarını gerçekleştirmiş olan kadınların bu yönde önemli çabaları var. Fakat bu çabaların sonuç vermesi için daha somut adımlara, politik bir vizyon ve yol haritasına ihtiyaç var.