Ayşe Acar Başaran: Tecrit, halkların birlikte yaşama umuduna dönüktür 2020-12-03 12:38:50   ANKARA - HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, kadın gündemine dair yaptığı basın toplantısında, bir ayda 29 kadının katledildiğine vurgu yaptı. Ayşe cezaevlerindeki açlık grevine de işaret ederek, “Tecridin, Türkiye’nin geleceğine, Türkiye halklarının birlikte yaşama umuduna dönük olduğunu biliyoruz. Gelin bütün kimliklerimizi bir kenara bırakalım, kadın kimliğimizle faşist tekçi erkek egemen iktidara karşı birlikte ve ortak mücadele yürütelim” çağrısında bulundu.   Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, partilerinin Genel Merkez binasında, düzenlediği basın toplantısıyla kadın gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde sürdürülen tecride ilişkin Türkiye ve bölge cezaevlerinde başlayan açlık grevlerine dikkat çekerek, tecridin halkların birlikte yaşama umuduna yönelik olduğunun altını çizdi.   ‘26 yıldır failler bulunamadı’   Açıklamasında 26 yıl önce Özgür Ülke gazetesinin bombalanmasının yıldönümü olduğunu anımsatan Ayşe, “26 yıldır failler bulunamadı, failler halen aramızda. Özgür Ülke saldırısında yaşamını yitirenleri buradan bir kez daha saygı ile anıyoruz” dedi.   ‘Erkek ve devlet şiddetine karşı mücadeledeyiz’   HDP Kadın Meclisi olarak 7 Kasım’da Türkiye ve birçok bölge ilinde “Erkek ve devlet şiddetine karşı mücadeledeyiz” şiarıyla startını vermiş oldukları 25 Kasım etkinliklerine değinen Ayşe, “Bu saldırılara karşı nasıl bir dayanışma öreceğimizi ve buna karşı nasıl ortak mücadele edeceğimizin tartışmasını yürüttük. En son Türkiye ve Kürdistan’ın birçok ilinde, bütün saldırı ve engellemelere karşı kadınların ısrarlı ve kararlı duruşu ile yürüyüş ve açıklamalar gerçekleştirdik. Sadece Türkiye ve Kürdistan değil dünyanın pek çok yerinde kadınlar, Şili’den Arjantin’e, Lübnan’dan Rojava’ya, Amerika’dan Polonya’ya, İran’dan Bolivya’ya erkek egemenliğine karşı sesini yükseltti. Cinsiyetçi, faşist, militarist erkek iktidara boyun eğmeyeceğini, daha önce tarihte de etmediğini, bundan sonra da eğmeyeceğini ve kadın özgürlükçü bir sistem kurana kadar mücadeleyi yükselteceğini bir kez daha ifade etti” sözlerini kullandı.   ‘Kasım ayında 29 kadın erkekler tarafından katledildi’   Ayşe, kadınların hakları, yaşamları ve gelecekleri için alanlarda, sokaklarda mücadele yürütürken, erkek ve devlet şiddetinin durmadığına dikkat çekerek, “Sadece Kasım ayı içinde 29 kadın erkekler tarafından katledildi. 10 kadın yine şüpheli bir biçimde yaşamını yitirdi. Geçtiğimiz hafta içerisinde sadece bir hafta içerisinde 3 kadın yaşamını yitirdi. Tam bunlara karşı ısrarlı çağrılarımıza ses yükseltmemize ve mücadelemize rağmen AKP iktidarı halen hamasi tavırlarla, sayılar üzerinden şiddeti manipüle etmeye ve kadınları hedef göstermeye devam ediyor. Bu hakikat şu anda gözler önündeyken, iktidar sadece söz kurmaya başladı. İktidar kadına yönelik şiddetin var olduğunu uzunca bir süreden sonra ifade etmiş oldu. Ancak iktidar sadece şiddetin varlığı üzerinden söz kurmaz, iktidar olmak buna karşı mekanizmaları işletmek ve var olan mekanizmaları tartışmaktan vazgeçmektir. Tabii ki şiddetin sadece fiziki olanını yaşamadı kadınlar. Pandeminin ilk gününden beri bütün kadınlarla beraber, Kadın Meclisi olarak da kadınlara dönük acil eylem planı açıklanması gerektiğini her yerde ısrarlı bir biçimde ifade ediyoruz. Çünkü kriz ve savaş dönemlerinin kadınlar üzerindeki etkilerini hep beraber yaşıyoruz. Şu anda ortaya çıkan tablo sadece şiddet açısından bir savaş tablosudur. Kadınlar bu süreçte, sadece fiziki şiddetle karşı karşıya kalmadı” şeklinde konuştu.   ‘ILO Sözleşmesi’nin Türkiye tarafından onaylanmalı’   Ev İşçileri Dayanışma Sendikası’nın geçtiğimiz hafta açıkladığı rapora değinen Ayşe, olağan koşullarda bile büyük zorluklarla çalışan ev emekçisi kadınların, pandemi döneminde daha büyük zorluklarla yüz yüze kaldığına işaret etti. Sadece korona döneminde işten çıkarılan ev emekçilerinin büyük bir çoğunluğunun kadın olduğunu bildiklerini belirten Ayşe, “Bu kadınların yüzde 77’si hane içinde şiddete maruz kalıyor ve Ev İşçileri Dayanışma Sendikası’nın bir çağrısı var. Biz de o çağrının sözcüsü olmayı görev ediniyoruz. En kısa zamanda ev işlerinin statülerinin belirlenmesi ve bu konuda acil eylem planı açıklanması lazım ve yine 189 sayılı ev işçileri için insan onuruna yakışır ILO Sözleşmesi’nin Türkiye tarafından onaylanması gerektiğini ifade ediyoruz” ifadelerini kullandı.   ‘Kürt çocuklarına vaat edilen yaşam’   Türkiye’nin, kadınlar açısından büyük bir kriz dönemi yaşarken, çocuklar ve özelde Kürt çocukları için daha büyük bir krizle karşı karşıya olduklarını ifade eden Ayşe, iki gün önce Hakkari’de Özcan Erbaş isimli çocuğun havadan seken bir kurşunla yaşamını yitirdiğini vurguladı. Ayşe, “Maalesef Türkiye'de Kürt çocuklarına vaat edilen yaşam, havada seken kurşunla hayatını kaybetme. Ceylan Önkol gibi yaşından daha fazla kurşunla yaşamını kaybetme, Muhammed ve Furkan gibi evlerine giren zırhlı araçla uyurken yaşamının son bulması gibi. Bazen Efe gibi yolda oyun oynarken zırhlı araçla katledilmek. Kemal Kurkut gibi Newroz alanına giderken bütün dünyanın gözü önünde katledilirken, bunun cezasızlık ile ödüllendirilmesi, İpek Er gibi tecavüze uğrayıp günlerce hürriyetinden yoksun bırakıldıktan sonra intihara sürüklenme. Maalesef Türkiye ve Kürdistan’da çocuklara vaat edilen yaşam, bu şekilde ölüm. Bunların toplamının ortak bir özelliği var. Çünkü bu iktidarın bir politikası olarak karşımıza çıkıyor. Çok uzak değil ama Erdoğan'ın bir söylemi halen kulaklarımızda çınlamakta. ‘Kadın da olsa çocuk da olsa gereği yapılacak’ söylemi şu anda bütün bu katliamları bütün bu saldırıları, iktidarın yargı eliyle cezasızlık politikasıyla üstünü örtmesi ve normalleştirmesi sürecidir” dedi.   Ayşe, sözlerini şu şekilde sürdürdü:   “Bu süreç içerisinde Türkiye’de kadınlara yönelik başkaca saldırılar geliştiğinde iktidarın önlem alması gerekirken, hedefi partimiz, partili arkadaşlarımız oldu. Bir hafta içerisinde partimizin çalışanları, eşbaşkanları ve yöneticilerinin de olduğu yaklaşık bin arkadaşımız gözaltına alındı. Bir hafta içinde bin arkadaşımız, çalışanımız gözaltına alındı. Bunların içerisinde önemli bir yer tutan Berivan Kutlu’dan söz etmek istiyorum. Berivan Kutlu, günlerce gözaltında tutulduktan sonra serbest bırakıldı. Seçildiği günden bugüne 4 kez gözaltına alındı. Her gözaltına alındığı dosyada tutuklanacak, suçlanacak tek bir gerekçe yoktu. Ama iktidar partimiz ve kadınlara karşı gözaltı ve tutuklamayı bir sindirme politikası olarak kullanıyor. Berivan Kutlu’nun evine baskın düzenlendi. Kutlu’ya saatlerce işkence yapıldı, 8 saat kelepçeli bir şekilde tutuldu, dün serbest bırakıldı. Önceki gözaltısında bu defa da ‘Ülkeyi terk et’ şeklinde tehditlere maruz kalmıştı.   Tecride dönük süresiz ve dönüşümlü açlık grevi başlatıldı   İktidar özellikle partimize, partimiz içindeki kadınlara ‘Demokratik siyaset yürütemeyeceksiniz’ diyor. Çünkü iktidar kendini güvenlikçi, şiddet politikalarıyla ayakta tutmaya çalışıyor. Bunun en büyük örneğini de bugün cezaevlerinde görüyoruz. 27 Kasım itibariyle Türkiye ve Kürdistan’daki pek çok cezaevinde tecride ve cezaevindeki koşullara dönük süresiz ve dönüşümlü açlık grevi başlatıldı. Bugün tecridin Türkiye’nin geleceğine, Türkiye halklarının birlikte yaşama umuduna dönük olduğunu biliyoruz. Tecride ve cezaevlerindeki gayri insani koşullara karşı başlatılan açlık grevine iktidarın cevabı, Kandıra Cezaevi’ndeki arkadaşlarımızın odalarına baskın yapmak oldu. Kandıra Cezaevi’nden önceki dönem Eş Genel Başkanımız Figen Yüksekdağ, önceki dönem Grup Başkanvekilimiz Çağlar Demirel, önceki dönem DBP Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel’in de aralarında olduğu birçok siyasetçi arkadaşımız bulunuyor. Arkadaşlarımız, dört duvar arasında olsalar bile iktidarın yürüttüğü bu savaş ve sindirme politikalarına karşı tavır gösterme amacıyla açlık grevi başlattılar. Tecrit ve savaş siyaseti devam ettiği müddetçe, ülkenin her gün daha büyük bir krizin eşiğine geleceğini ifade ederek başlattıkları açlık grevi neticesinde, odalarına baskın düzenlendi. Materyallerine, yazdıkları yazılara, kitaplarına el konuldu. Dört duvar arasında bile mücadeleyi ve direnişi kırma eğilimi olduğunu görüyoruz. Ancak buradan iktidara bir kez daha seslenmek istiyoruz. Kadınlar sokakta, meydanda, alanda, dört duvar arasında da mücadele etmeye, direnmeye devam edecekler. Bundan bir adım daha geri adım atmayacaklarını bir kez daha ifade etmek istiyorum.   Cezaevleri idam rejimine çevrilmiş durumda   Bunlar gelişirken cezaevlerinde şu anda onlarca hasta tutsağın olduğunu biliyoruz. En önemlilerinden biri, ismini iyi bildiğiniz Rojbin Çetin’i sizinle paylaşmak isterim. Rojbin Çetin’in işkence görüntüleri hala hafızamızda. Sadece demokratik siyaset yürüttüğü için, bu ülkede kadın özgürlükçü bir sistemin olabileceğine inandığı için gözaltına alındı, saatlerce köpekli işkenceye maruz kaldı. En nihayetinde tutuklandı. Cezaevinde zor koşullarda tutuluyor, ilaçları verilmiyor. İktidar, cezaevlerini muhaliflere yürüttüğü sistemle fiili bir idam rejimine çevirmiş durumda. Tüm bu hakikatler ortada iken biz buradan iktidara bir kez daha seslenmek istiyoruz. Başta hasta tutsaklar olmak üzere, cezaevlerindeki bu gayri insani uygulamalardan vazgeçmesi gerektiğini ifade etmek istiyoruz.    Kışkırttığınız erkeklikten vazgeçin   Bütün bu saldırılar varken kadınlar hiçbir zaman umudunu, mücadelesini bırakmadı. Cezaevlerinde tehdit edildik, ama ülkeyi terk etmedik. Saldırılarla tehdit edildik, ama mücadeleden vazgeçmedik. Önümüz bariyerlerle kapandı, o bariyerleri aşa aşa geldik. 25 Kasım bunun en önemli göstergesiydi. Her gün devlet ve erkek şiddetine karşı mücadele etme günüdür. Her gün kurumsallaştırılmak istenen faşizmi ortadan kaldırmak için mücadele etme günüdür. Erkek egemen sisteme karşı direnme günüdür. İşte buradan iktidara bir kez daha seslenmek istiyoruz. Kadınlara dönük bu saldırılarınızdan ve kışkırttığınız erkeklikten vazgeçin, kadınlar mücadele etmekten geri adım atmayacak. 8 Martlarda da sokaklarda olacağız, meydanlarda olacağız, Meclis’te olacağız. Cezaevlerinde yürüttüğünüz tecrit ve gayri insani koşullara karşı mücadele etmeye devam edeceğiz. Bütün kadınlara her defasında sesleniyorum, bir kez daha seslenmek istiyorum. Gelin bütün kimliklerimizi bir kenara bırakalım, kadın kimliğimizle, bize yaşam alanı dahi bırakmayan, faşist tekçi erkek egemen iktidara karşı birlikte ve ortak mücadele yürütelim. Kadın mücadelesi her zaman başarılı olmuştur. Kadın dayanışması ve örgütlüğü ile bu saldırıları boşa çıkaracağımıza inanıyorum.”