Ebru Günay: 25 Kasım’da baş eğmediğimizi bir kez daha gösterdik 2020-11-27 12:35:37   DİYARBAKIR - HDP Sözcüsü Ebru Günay, kadınların 25 Kasım’da alanlarda olduklarını hatırlatarak, kadın düşmanı politikalara baş eğmediklerini bir kere daha gösterdiklerini belirtti.   Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Genel Merkezi'nde haftalık olağan basın toplantısı düzenledi. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü dolayısıyla Şili’den Arjantin’e, Lübnan’dan Rojava’ya, Amerika’dan Polonya’ya kadar dünyanın her yerinde alanlarda olduklarını söyleyen Ebru, yaşamlarını kuşatan erkek iktidarlara, kadın düşmanı politikalara baş eğmediklerini bir kez daha alanlarda haykırarak gösterdiklerinin altını çizdi.   'Siz kimsiniz?"   Bugün operasyonlarla güne başladıklarını söyleyen Ebru, "Ama daha önemlisi dün gece saatlerinde Van İl Binamızda korsanca, hırsızvari bir yöntemle hiç bir yöneticimize bilgi dahi verilmeden, kapıları kırılarak içeri girip aramalar gerçekleştirildi. Haddini bilmeyen güvenlik görevlileri not bırakarak binamızdan çıktılar. Yönetici arkadaşlarımızın parti binamıza gittiklerinde anahtarların değiştiğini fark etmeleri üzerine binada şöyle bir not bulmuşlar. 'O selamın aleyküm biz geldik.' Ben de buradan soruyorum siz kimsiniz, hırsız mısınız, haydut musunuz, eşkiya mısınız. Nesiniz? Bunu yapanlar hırsızdır, hayduttur, eşkiyadır. Hiçbir hukuk devletine sığmayacak bu yöntemi asla kabul etmiyoruz. Derhal Adalet ve İçişleri Bakanlıklarını bu konuda göreve çağırıyoruz" dedi.   'Rejim krizinin ta kendisidir'    2015 sonrası Kürtlere, demokrasi güçlerine, ezilenlere, yoksullara karşı kurulan savaş ve şer ittifakının asla reform yapamayacağı, dertlerinin sadece ekonomi odaklı 'dolar' olduğunu belirten Ebru, Erdoğan’ın “reform” söylemi AKP-MHP iktidarının faşizmi kurumsallaştırma sürecinde araçsallaştırdığı siyasi, hukuki ve idari kurumların ne denli deforme edildiğinin ve rayından çıkarıldığının itirafı olduğunu dile getirdi.    Ebru’nun konuşmasının devamında şunları kaydetti:   "Tek tek herkesi bu ülkenin tamamını otoriter yönetimlerle yönetme saplantısına kapılan Erdoğan, bırakın ülkeyi kendi partisini bile yönetemiyor. 40 yıllık yol arkadaşını, siyasi ömrünü uzatmak için harcayan Erdoğan geçen gün yine çıkmış Kürt sorununu gasp ve yolsuzluk memurları olan kayyım ile çözdüğünü anlatmaya çalışıyor. Pes doğrusu… Bari bunu her gün gözaltına alınan, şehirleri yerle bir edilen, işkenceye uğrayan, helikopterden atılan, kimliği yasaklanan Kürtlere söylemeyin. Doğrudur çözülen bir şey var ama çözülen Kürt sorunu değil, sizin iktidarınızdır. Geçmişte sizi uyarmıştık, bu sorunu çözmezseniz, çözülürsünüz dedik, bizi dinlemediniz.    Ülke nefessiz bırakılıyor   Bugün ülkenin en temel ihtiyaçlarının başında hukuk devletini inşa edecek bir süreç gelmelidir. Demokratik Anayasa başta olmak üzere hukuk alanında radikal değişimlere acil gereksinim var. Bu ihtiyaç sadece son 18 yıllık AKP iktidarında değil, aynı zamanda bir bütün olarak ülkenin kuruluşundan bugüne görmezden gelinmiş, ötelenmiş ve bugün bir enkaza dönüşmüş bir sistemin ortaya çıkardığı durumdur. Hukukun ayaklar altına alınarak devletin bekasına kurban edilmesinin tarihi aynı zamanda devletin Kürt halkının temel demokratik haklarına yaklaşımının da tarihidir. Ülkenin kuruluşundan bugüne Kürt halkına yönelik hayata geçirilen uygulamalar daha sonra bir bütün olarak ülkeyi nefessiz bırakmıştır.     İmralı’da uygulanan tecrit istisna olmaktan çıktı   Ülkede hukukun ayaklar altına alınmasının en temel göstergesi Kürt halkına yönelik düşmanca uygulamalardır. Kürt halkı bu ülkedeki adaletin gerçek bir aynası gibidir. Kürtlere yaklaşım, ülkede demokratik yaşama yaklaşımın da kendisidir. Bugün Sayın Öcalan üzerinde İmralı’da uygulanan mutlak tecrit halinin istisna hali olmaktan çıkıp tüm Türkiye’ye uygulandığını hep birlikte görüyoruz. Bu nedenle söz konusu istisna haliyle mücadele ederken ilk yapılması gereken İmralı tecridinin önkoşulsuz ortadan kaldırılmasıdır. Tecridin olduğu yerde hukuk reformundan bahsetmek insan aklıyla dalga geçmektedir. Türkiye’de hukuk ve demokrasi meselesinin Kürt meselesi ve çözüm sürecinin dinamikleriyle olan ilişkisi herkes tarafından biliniyor.     HDP düşmanlığı da sizi kurtaramayacak   Hem Bahçeli hem Erdoğan planlarını yine bizim üzerimize inşa etmeye, toplumu yanıltarak kışkırtmaya, faşizmin klasik kodlarını tekrar etmeye devam ediyor. Ancak biz biliyoruz ki bu çözülme döneminde sizi HDP düşmanlığınız kurtaramayacak. Kürt düşmanlığınız sizin iktidarınızı, koltuklarınızı kurtarmaya yetmeyecek. Ayrıca toplum artık sizin koltuk davanızın ülkenin beka sorunu olmadığını görüyor.  Buradan halkımıza sesleniyoruz, tarihimiz çetelere karşı mücadele örnekleriyle dolu. Gücümüz ise birliğimizden omuz omuza mücadelemizden geliyor.     Sorumsuzca kararlar nedeniyle salgın ciddi bir boyuta geldi    Bu yönetim krizinin etkilerinden birini ne yazık ki toplum en fazla pandemi sürecinde yaşadı. Salgın da, alınan sorumsuzca kararlar nedeniyle bugün itibariyle ciddi bir dalga haline gelmiştir. İstanbul başta olmak üzere birçok ilimizde hastanelerde ve özellikle yoğun bakım servislerinde yer kalmadı. Pandemi uygulamaları cezaevlerinde de insanlık dışı şartlar yarattı. Cezaevindeki her mahpusun yaşamı devletin garantisinde olması gerekirken, iktidar bu konuda hiçbir şey yapmayarak mahpusları adeta ölümle yüz yüze bıraktı. Son açıklanan tedbirlerde de yüzlerce, binlerce işçinin çalıştığı işyerlerine yönelik maalesef bir düzenleme yok. Kamu emekçileri salgın yokmuş gibi çalıştırılmaya devam ettirilecek. Düzenlemede işyerlerini kapatmak zorunda kalanlara maddi destek sağlanmadığı gibi işsizler ordusuna katılacak yeni yüz binlerce insanımız için ise bir destek düşünülmemiş.   Açıklanan rakamlar güvenilir değil    Düzenlemenin hazırlık sürecinde bir kez daha yerel yönetimler, sendikalar, TTB, sivil toplum örgütleri, iktidar partileri dışındaki siyasi partiler devre dışı bırakılmıştır. Hastaneler ve yoğun bakım üniteleri tamamen dolu iken sağlık alanındaki personel açığının güvenceli kadrolu istihdamı ile kapatılmasına yönelik hiç bir planlama yapılmamıştır. Açıklanan rakamlara göre Türkiye, 28,351 günlük vaka sayısı ile dünya genelinde en yüksek vaka sayısı bildiren ülkeler listesinde 24’üncü sıradan 3’üncü sıraya yükseldi ki bu sayılar da hala güvenilir rakamlar değil.    Halk sağlığını tehlikeye attınız   Bildiğiniz gibi 1 Ekim’de Bakan Koca vaka sayılarının gizlenmesini, hem vatandaşlara hem dünya sağlık örgütüne yanlış bilgi verilmesini "ulusal çıkarları" korumak için yapıldığını açıklamıştı. “Ulusal çıkar" diyerek gerçeği sakladınız, halk sağlığını tehlikeye attınız, gerçekleri kararttınız, ekonomiyi kurtarmak adına toplumda sahte bir "iyi durumdayız" rahatlığı yarattınız. En başından hedef gösterdiğiniz ancak gerçekleri söyleyen Tabipler Birliği terörist değil, siz doğru konuşmamışsınız demek ki. Derhal Tabipler Birliğinden özür dilenmeli ve Covid vakalarını aylardır düşük gösterip, salgının kontrolden çıkmasına, vatandaşlarımızın ölümüne sebep olan Sağlık Bakanı bir an önce hesap vermeli bu topluma.    Emekçinin payına acı reçeteler düşüyor    AKP-MHP iktidarı, pandemi karşısında işçilerin sağlığı için bir gün dahi fabrikaları kapatmazken, işçiler haklarını aradığında ise hemen hiç utanmadan, ikiyüzlüce pandemi gerekçesiyle işçilerin yürüyüşlerine izin vermiyor. Aylardır hakları için direnen Somalı, Ermenekli maden işçilerinin yürüyüşüne asker polis barikatıyla, coplarla, biber gazı ve TOMA’larla yanıt veriyor. Yine Gebze’de en temel hakları olan sendikaya üye oldukları için işten atılan işçilerin yürüyüşü polis şiddetiyle engellendi ve işçiler dövülerek, yerlerde süründürülerek gözaltına alınıyor.    Şiddet uygulamayı hak olarak görüyor    Milyonlarca işçi ve emekçiyi açlık sınırının altında yaşamaya mahkum eden bu iktidar, hakkını arayanları ise polis ve asker şiddetiyle, saldırısıyla susturmaya çalışıyor. Haklarını arayan işçileri polis ve asker barikatlarıyla engelleyen iktidar, çaresizliğe mahkum ettiği, kapısına kilit vurduğu küçük esnafı da yine polisin şiddetine maruz bırakıyor. Cezasızlık politikasıyla sokaklarda her istediğini yapan polislerin, İzmir’in Konak ilçesi Kadifekale semtinde 13 Kasım’da feci şekilde dövdüğü 25 yaşındaki esnaf Mehmet Şerif Coşkun, tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. Bu yaşananlar fevri davranışlar değildir, her sivili öldürdüğünde cezasız kalan kolluk kuvveti, iktidardan aldıkları güçle cinayet işlemeye, en küçük bir itirazda dahi insanlara her türlü şiddeti uygulamayı kendilerine hak görüyor.      Biz HDP olarak işçilerin ve emekçilerin direnişlerinin bir parçasıyız ve hem sokakta hem parlamentoda bu mücadeleyi işçi ve emekçilerle birlikte sürdüreceğiz. Açlığa mahkum ettiğiniz, haklarını gasp ettiğiniz milyonlarca işçinin direnişiyle gideceksiniz. Uyguladığınız her türlü faşist yöntem sizi bundan kurtaramayacaktır. Bunu buradan iktidara hatırlatalım.