‘İstanbul Sözleşmesi tartışmaları kadın mücadelesine takılacak’ 2020-08-13 09:06:05   Gülistan Azak   İSTANBUL - İktidarın istediği kadın modelini yaratmak için uzun süredir kadın kazanımlarını hedef seçtiğini  ancak kadınların birlikte ve güçlü örgütlülüğü  nedeniyle  sonuç alamadığını belirten HDP’li Züleyha Gülüm,  İstanbul Sözleşmesi tartışmaları için de durumun böyle olacağını vurguladı.   Koronavirüs (Covid-19) salgının ülkede ilk olarak duyurulduğu 11 Mart tarihinde hükümet yetkilileri bir yandan  “Evde kal” çağrıları yaparken, bir yandan da kadın örgütlerine ve kazanımlarına da saldırı gerçekleştirdi.     Pandemide neler yaşandı?   Pandemi sürecinde tüm dünyada kadına yönelik psikolojik, cinsel ve fiziksel şiddet ile birlikte çocuk istismarında artış yaşandı. “Evde kal” çağrıları yapılırken, kadınlar kendilerine şiddet uygulayan erkeklerle bir arada yaşamak zorunda bırakıldı.   6284 sayılı kanun askıya alındı   Kadın örgütlerinin etkin uygulamasını istedikleri 6284 sayılı kanun, Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) Genel Kurulu’nda verilen “6284 Sayılı Kanun kapsamında verilen tedbir kararlarının yükümlülerin Koronavirüs kapsamında sağlığını tehdit etmeyecek şekilde değerlendirilmesi gerektiği”…kararı ile askıya alındı. Bu karar, mahkemelerin evden uzaklaştırma tedbirini uygulamamasına, tedbir etkinliğinin azaltılmasına neden olabileceği endişesine yol açtı.   Sığınaklar kadınları almadı   Şiddet faili ile aynı evde kalmak durumunda bırakılan kadınlar, salgın süreci boyunca sığınma evlerine ulaşmada zorluk yaşadı. Aile, Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Kadın Statüsü Genel Müdürlüğü’nde (KSGM) gerekli önlemlerin alındığı bilgisi verse de KSGM’nin 3 Nisan tarihinde yayınladığı ek açıklamada sığınaklarda sağlık kontrolü, düzenli dezenfektasyonun yapılması gibi bilgilerin yanı sıra can güvenliği tehdidi olan kadınlar dışında sığınaklara kabul yapılmadığı belirtildi.   Failler evlerine gönderildi   İnfaz kanunu değişikliği kapsamında 13 Nisan’da Meclis’ten geçirilen yasa ile şiddet failleri evlerine gönderildi. Bu yasa değişikliği ile “cinsel saldırı”, “reşit olmayana cinsel saldırı”, “cinsel taciz” suçlarından süreli hapse mahkum olanlar ile cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlardan mahkum olanlar, dörtte üç koşullu salıverme oranı ile evlerine gönderildi.   Rosa Kadın Derneği’ne, TJA aktivistlerine ve gazetecilere baskı   Yine pandemi sürecinde kadına ve çocuğa dönük her türlü suçu teşhir eden Diyarbakır merkezli çalışma yürüten Rosa Kadın Derneği’ne polis 22 Mayıs’ta baskın düzenledi. Gözaltına alınan kadınlardan bir ev hapsi olmak üzere 9 kadın hakkında tutuklama kararı verildi. 14 Temmuz günü ise Diyarbakır’da  aralarında ajansımız editörü Ayşe Güney, Tevgera Jinên Azad (TJA) Sözcüsü Ayşe Gökkan ve TJA aktivistleri, sivil toplum örgütü üyeleri, Halkların Demokratik Partisi (HDP) yönetici ve üyelerinin de olduğu 28 kadın gözaltına alındı. Kadınlardan 5’i hakkında tutuklanma kararı verildi.   Kayyımlarla eşbaşkanlığa saldırı   Eşit temsiliyetin simgesi olan HDP’li 13 belediyeye atanan kayyımlarla, pandemi sürecinde dahi kadına yönelik baskı devam etti. Kayyım atanan belediyelerin eşbaşkanları gözaltına alındı, tutuklandı.   Çocuk istismarına af yasası   AKP-MHP’nin hazırladığı “çocuk istismar faillerine evlilik yoluyla af”fı getiren düzenleme de Meclis’ten geçirilmek istendi. Bu düzenleme sadece çocuklara yönelik cinsel olarak istismarda bulunan faillerle de sınırlı kalmayarak söz konusu suçlara yardım edenler ve azmettiriciler hakkında da infazın kaldırılması ve açılan kamu davasının düşürülmesini içeriyordu.   İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek isteniyor   Kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddetin önlenmesini konu alan ve hukuki bağlayıcılığı bulunan ilk uluslararası belge niteliğinde olan İstanbul Sözleşmesi de pandemi süreciyle beraber yeniden tartışmaya açıldı. Partili Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Temmuz başında bizzat partisinin Merkez Yürütme Kurulunda (MYK), “Anlaşmadan nasıl çekilebiliriz, inceleyip bana rapor getirin” demesiyle başlayan tartışma büyüdü. İstanbul Sözleşmesi’nin tartışmaya açıldığı Temmuz ayında ajansımızın verilerine göre erkekler tarafından 35 kadın katledildi. 8 şüpheli kadın ölümü gerçekleşti. Kadın örgütleri sözleşmenin tartışmaya açılması bir yana tam ve etkin uygulanması için taleplerini yineliyor.   HDP Milletvekili Züleyha Gülüm, kadınların pandemi sürecine dair değerlendirmelerde bulundu.   ‘İktidar kadının adını dahi yok etmek istiyor’   AKP-MHP iktidarının uzun zamandır elinde tuttuğu tüm olanaklarla kadın mücadelesini geriletmeye çalışan bir politika seyrettiğini belirten Züleyha, kayyım atamalarını, kadın örgütlerine dönük gözaltı-tutuklamaları, hayata geçirilmek istenen çocuk istismarına dönük af yasası, bekçi yasası, sosyal medyaya dönük sansür yasası, İstanbul Sözleşmesi’nin tartışmaya açılmasını işaret etti. Züleyha, “Bir bütün olarak baktığımızda iktidarın medyadaki kadını hedef alan söylemleri, kadına yönelik suçların yargılanmaması ve üzerinin örtülmesi, Kürt kadın kurumlarına dönük kapatma, hedef gösterilme, gözaltı ve tutuklamalar gibi çok yönlü bir süreç yaşanıyor. İktidar uzun zamandır aslında otoriter bir sistem kurarak erkek egemenliği içinde ‘makul kadın’ tanımıyla kadının adını dahi yok etmeyi istiyor” dedi.   ‘Kadın mücadelesinden korkuyorlar’   İktidarın istediği kadın modelini yaratmak için uzun süredir kadın kazanımlarının hedef seçtiğini ancak kadınların birlikte ve  güçlü örgütlülüğü  nedeniyle ise sonuç alamadığını ifade eden Züleyha, İstanbul Sözleşmesi tartışmalarında da durumun böyle olacağını vurguladı. Züleyha, “Kadın özgürlük mücadelesi, feminist mücadele gerçekten çok uzun zamandır sokakları, meydanları terk etmeyen bir mücadele. Hangi dönem olursa olsun kadınlar gerçekten mücadele asla geri durmadı, her yerde sözünü söyledi. Verilen bu büyük mücadele kendilerini korkutmuş durumda. Çünkü kadın özgürlük mücadelesi onların aslında kadın düşmanı politikalarının önünü kesen bir noktada duruyor. İstanbul Sözleşmesi tartışmaları için de benzer bir durum gelişti aslında. Sözleşmeye dönük oluşan kamuoyuyla birlikte iktidar geri adım atmak zorunda kaldı. AKP’li kadınların da tepkisine yol açtı. Bu gelişen tepkiler sonucu hem sözleşmenin geri çekilmesi için planladıkları toplantıyı erteleme kararı aldılar hem de söylemlerini değiştirdiler. Kendilerine yakın çevrelere ‘bu sözleşmeden geri çekilemez’ konuşmaları yaptırarak, kendilerine göre bir zemin yaratmak istediler.  Kadınların bu konuda direnci ve baskısı olmasaydı sözleşmeden imzayı geri çekeceklerdi” diye konuştu.   ‘AKP kaybedişinin farkında’   AKP’nin Ayasofya’yı ibadete açma ile İstanbul Sözleşmesinden imzayı çekme gündemleriyle kaybedişini  hızlandırdığını söyleyen Züleyha, şunları dile getirdi: “Uzun zamandır bu iktidar kaybettiğini kendi de görüyor. Zaten kamuoyu sonuçlarından da görüyoruz aslında. Bütün olanakları kendisi için kullanmasına, toplumsal muhalefet üzerinde çok ciddi saldırı dalgası başlatmasına, kayyım atamalarıyla gerçekleştirdiği irade gaspına karşın geçmişte aldığı o oylar artık yok. Toplum birçok noktada artık iktidarın politikalarından hoşnut değil. Ekonomik kriz, adaletsizlik, savaş politikaları, kadın katliamları, doğa katliamları toplumun iktidara tepkisini arttırıyor. Özellikle gençler itiraz ediyor. AKP’ye en çok oy düşüşü gençlerden doğru yaşanıyor. Çünkü gençler açısından bu ülkede gelecek kaygısı çok yüksek. Gençlerin kendilerini ifade edeceği alanları ortadan kaldırdılar. Bunu AKP’de çok iyi görüyor. Otoriterleşmesinin bir nedeni de bu. Çünkü artık geçmişte olduğu gibi söylemleriyle toplumu ikna edemiyor. Toplum artık iktidar yanlısı medyayı değil, halkın sesini yansıtan medyayı dinliyor, sosyal medyayı takip ediyor. Çünkü gerçeklerin yanlı medyada olmadığını artık çok iyi biliyor. Dolayısıyla artık rıza üretemeyen bir iktidarla karşı karşıyayız. Bu iktidar şimdi ise üretemediği rızayı otoriterleşerek yani zorla almaya çalışıyor. ‘Rıza vermiyorsanız o zaman sizi içeri atarım’ tehdidiyle bir siyaset üretiyor. Sosyal medyaya ilişkin sansür yasası, bekçi yasası, çoklu barolar yasası daha birçok dayatmalarla uygulamaya çalışıyor. Bu nedenle ciddi bir kayıp içine girmiş durumda.”   ‘Demokrasi ittifakı’ çağrısı   Toplumsal muhalefetin de kendini bir seçenek olarak sunabilmesi için mücadele hattını güçlendirmesi gerektiğini ifade eden Züleyha, “Yalnızca iktidarın tek başına kaybediyor olması çözüm üretmiyor, güçlü bir alternatif gerekiyor. Bizim uzunu zamandır söylediğimiz ‘Demokrasi ittifakı’ çağrısı aslında bunun çağrısı.  Bu nedenle demokrasi ittifakının kurulması ve güçlendirilmesi gerekiyor. Bu gerçekleştirilebildiğinde yeni bir yaşamı kurmanın olanaklarını sağlamış oluruz” diye ekledi.    ‘Kadınların sözlerini Meclis’e taşıyoruz’   Kadın mücadelesinin tüm saldırıların üstesinden gelebilecek güçte olduğunu vurgulayan Züleyha, bu alanda herkesin kendini ifade edebileceğinin altını çizdi. Kadıköy’de gerçekleşen buluşmaya da dikkat çeken Züleyha, burada kadınlarda güçlü bir enerji olduğunu ve heyecanın atılan sloganlarda kendini gösterdiğini kaydetti. “Bizler de Meclis’te kadınların bu gücüyle söz üretiyoruz. Kadınların sloganlarını Meclis’e taşıyoruz” diyen Züleyha, “İktidar öyle ‘ben İstanbul Sözleşmesinden imzayı geri çekeceğim’ diyemez rahat rahat. Çünkü karşısında güçlü bir hareket var. Hem dünya deneyimlerinden hem Kürt kadın hareketi ve Türkiye kadın hareketi deneyimlerinden yola çıkan bir mücadeleden bahsediyoruz. Kazanımlarımızı ortaklaştırdığımız bir mücadeleden bahsediyoruz. Bu mücadeleye karşı durmak kolay olmasa gerek. Asla geri çekilmeyecek kadın mücadelesi. Çünkü iktidar tarafından verilen kararların bizleri nasıl etkilediğini deneyimlerimizden biliyoruz. Bu mücadele kadın erkek eşitliği sağlanıncaya dek kararlılıkla sürecek. Kazanımlarımızı vermeyeceğiz aksine yeni kazanımlar alacağız. Biz kazanacağız” diye konuştu.