Ebru Günay: Suskun kalmak karanlığa davetiye çıkarır 2020-06-26 12:00:01   ANKARA- Haftalık basın toplantısında konuşan HDP Sözcüsü Ebru Günay,  TSK'nin Kobanê ve Süleymaniye’de gerçekleştirdiği saldırılara tepki göstererek, “ En demokratik hakları için mücadele yürüten Kürt halkını hedef alanlar, bu hak için mücadele eden Kürt kadınlarını da daha fazla hedef alıyor ve tüm kadınlara, kadın mücadelesine mesaj veriyor” dedi.   Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay partisinin Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında güncel gelişmelere dair değerlendirmelerde bulundu.   ‘Gözaltına alınanlar bir an önce serbest bırakılsın’   Konuşmasına sabah saatlerinde Diyarbakır’da gerçekleşen operasyonlara değinerek başlayan Ebru, “Güne siyasi soykırım operasyonları ile başladık. Sabah 04.00 sularında DTK’nin kapısı kırılarak baskın gerçekleştirildi.  Şu saate kadar aramalar devam ediyor çok sayıda gözaltı var. Gözaltına alınanlar arasında kadın aktivistler, belediye meclis üyelerimiz var.  Şu an maalesef gözaltındalar. Bir an önce gözaltına alınan arkadaşlarımızın serbest bırakılmasını istiyoruz” dedi.   ‘Siyasi soykırımdan vazgeçilmeli’   DTK’nin HDP’nin de içinde olduğu bölgenin renkliliğini yansıtan bir kongre olduğuna dikkat çeken Ebru, “DTK, bölgenin birliğinin bir arada çalışmanın nefesi oldu. Çözüm sürecinde DTK Meclis tarafından resmi olarak tanınan, görüşleri kabul edilen ve irade olarak kabul edilen bir yapıydı. Ama son birkaç yıldır AKP’nin Kürt düşmanlığının sonucu olarak kriminalize eden baskıya, zora maruz kalan bir alana dönüştürüldü. Bu sabah suç unsuru olarak belirlenen şeyleri söylüyorum: DTK tabelası birçok yayın evinden çıkarılmış bandrollü kitaplar toplandı. Gözaltıları kınadığımızı bu siyasi soykırım siyasetinden vazgeçilmesi çağrısını yapıyoruz” dedi.   ‘HDP büyük bir yürüyüşü geride bıraktı’   HDP’nin büyük bir yürüyüşü geride bıraktığına vurgu yapan Ebru, HDP’nin yürüyüşünün toplumun tümünde bir heyecan dalgası yarattığını ve umudun ışığını yarattığını vurguladı.  Gençlerin, kadınların, emekçilerin, yoksulların sesine ses olduklarını kaydeden Ebru, “Nefes alamayanlara nefes olduk. Her geçen gün daha da despotlaşan AKP iktidarının zulüm siyasetine karşı sokaklara taştık, umudu alanlara taşıdık hep beraber. HDP kurulduğu günden bu yana yürüyüş halindedir. Türkiye’yi demokratikleştirmek için yola çıkmıştık. Kadınlar, gençler, emekçiler için yol almıştık. Yürüyüşümüz bu inançla devam ediyor ve başarana kadar da devam edecek. 15 Haziran’daki Darbeye Karşı Demokrasi Yürüyüşümüz de bu uzun yürüyüşün bir parçasıdır” diye konuştu.   ‘Demokratik ittifakın ne kadar elzem olduğunu bir kez daha gördük’   Darbeye karşı Edirne’den, Kürt sorununun diyalogla demokratik çözümü için Hakkari’den hareket ettiklerini dile getiren Ebru, sözlerini şöyle sürdürdü: “Darbe dinamikleri içine hapsolmuş bir Türkiye’yi AKP’nin darbeci zihniyetinden kurtarmak için başlattığımız yürüyüşte AKP’nin yaratmaya çalıştığı despotik parti devletinin tüm çirkin yüzünü hep birlikte gördük, tanıklık ettik. Uzaktan selamlamaya çalışan halka atılan gaz bombaları, uygulanan şiddet, polis ablukaları ve kişi başına düşen yüzlerce polisi hep beraber gördük. Ancak umudun partisi olduğumuzu bir kez daha gösterdik. Demokrasi ittifakının ne kadar elzem olduğunu bir kez daha gördük ve gösterdik.  Bu yürüyüş bitmedi; inatla ve inançla devam edecek. İnsanca bir yaşamı tüm halklara, tüm inançlara sunabildiğimiz güne kadar da yürüyüşümüz devam edecektir.”   ‘Zulüm altında olan herkes yürümeli, hakkını aramalı’   Bizim yürüyüşümüz başlangıç oldu. Zulüm altında olan, sesini çıkaramayan herkes yürümeli ve herkes hakkını aramalı. Bu Anayasal, demokratik bir haktır. En temel, en doğal haklarımızın, Anayasaca garanti altına alınmış haklarımızın dahi AKP iktidarı tarafından maalesef ayaklar altına alındığı bir dönemden geçiyoruz. 82 milyonun savunma hakkı için yürüyüşe geçen baro başkanlarının Ankara girişinde durdurulmaları, yağmur altında polis ablukasında bekletilmeleri ve darp edilmeleri iktidarın utanç tablosu olarak hafızalara kazındı. Sırtını padişaha, Saray’a yaslayanların içine düştüğü hazin durumdan ise herkes için ders olmalı, herkes bundan ders çıkarmalı.”   ‘Ahtapot misali her yerine kolunu saran bir iktidar var karşımızda’   Baro başkanlarının talebinin herkesin talebi olduğunun altını çizen Ebru, “Bağımsız ve tarafsız bir yargı hepimizin Türkiye’nin en temel ihtiyacı haline gelmiştir. Savunma yargının en temel ve önemli ayaklarından biridir. Yargıyı Saray’a bağlayan Erdoğan şimdi de Savunmaya gözünü dikmiş, savunmayı Saraya bağlamaya çalışıyor. İstiyor ki yargının her aşaması kendi kontrolünde olsun, hiçbir yerden en ufak bir itiraz gelmesin. Baroların yürüyüşü işte tam da bu adıma karşı çıkış ve buna karşı başlatılan bir karşı koyuştu.    Her yeri, her alanı adım adım ele geçirmeye çalışan, ahtapot misali her yere kollarını saran bir iktidar var karşımızda. Bunun karşısında suskun kalmak karanlığa davetiye çıkarmak, despotluğa davetiye çıkarmaktır. Baro başkanlarına yaşatılanları bir kez daha kınıyoruz ve ne olursa savunmanın yürüyüşünü durduramayacaklar, savunma susmadı, susmayacak” diye konuşu.   İktidara uyarıda bulunan Ebru, konuşmasına şöyle devam etti: “Girdiğiniz bu şiddet yolu yol değildir. Şiddet, savaş ve çatışma sorunları çözmez, daha da ağırlaştırmaktan öteye geçmiyor. Sorunları ve çatışmayı ortadan kaldırmanın tek yolu vardır, o da diyalog ve karşılıklı müzakere geliştirmektir. İşte HDP; kurulduğu ilk günden bugüne annelerin canı yanmasın, gözyaşları dökülmesin ve insanlar daha fazla bedel ödemesin diye diye canhıraş bir çaba içerisinde. HDP demokratik siyaset yürütmenin adı oldu. Türkiye’de; Kürtlerin kimlik, anadil ve kültürlerini yaşayamama sorunu var, özgürlük sorunu var, demokrasi sorunu var, ekonomik sorun var, adalet sorunu var. Bu listeyi uzattıkça uzatabiliriz. Sorunlar çok fazla. Tüm bu sorunların anahtarı, Kürt sorununun çözümü. Bu ülkede Kürt sorunu, anayasal haklar ile güvence altına alınacak şekilde çözüme kavuşturulmadığı müddetçe, diğer sorunların hiçbiri çözüme kavuşamayacaktır.”    ‘Yekvücut halinde mücadele etmeliyiz’   Türkiye’de herkesin bildiği bir demokratikleşme sorunu olduğunu ifade eden Ebru,  demokratikleşmenin önündeki en büyük engelin de elbette Kürtlere yönelik uygulanan inkârcı, ayrımcı ve şiddete dayalı devlet politikaları olduğunu söyledi. Bu yüzden çağrılarının Türkiye halklarına yönelik olduğunu kaydeden Ebru, “Din, dil ve ırk ayrımı gözetmeksizin, toplumun her kesiminin dâhil olacağı demokrasi cephesinde buluşmalı ve bu tekçi, otoriter anlayışa karşı yekvücut halinde hep birlikte mücadele etmeliyiz” dedi.   ‘Kürtlere iktidar neler yapmış, neler uygulamış…’   “Buradan şöyle bir bakalım Kürtlere iktidar neler yapmış neler uygulamış bu zaman zarfında” diyen Ebru, şunları dile getirdi: Kürtlerin seçtiği belediye eşbaşkanlarını görevden alıyor ve kayyım atıyor. Kürtlerin seçtiği milletvekillerinin vekilliklerini düşürüyor ve hapse atıyor. Kürtlerin ailelerini faili meçhul cinayetlere maruz bırakıyor. Faillerini bir bir beraat ettiriyor… Şengal’de, Efrîn’de, Serekanî’de ve Girê spî’de Kürtleri yurdundan ediyor. Kürtlerin diline yönelik her türlü küçük düşürücü hakarette bulunuyor. Kürtçe tabelaları ve yol işaretlerini kameraların önünde siliyor. Kadınların her türlü kazanımına saldırıyor. Kürtlerin kültürlerine ve değerlerine saldırıyor. Kürtlerin cenazelerini kaldırımlara gömüyor. Kürtlerin kemiklerini annelerine kargo ile gönderiyor. Kürtlerin mezar taşlarına saldırılarda bulunuyor. Kürdün cenazesini defnetmesine izin vermiyor. Sonra da ‘Kürtlerle sorunumuz yok’ diyor. Daha ne kadar sorun olacak sorun dediğiniz şey nedir bilmek istiyoruz.”   ‘İktidarınız Kürtlere neleri reva görüyor?’   9 Ocak 2013’te Paris’te 3 Kürt kadın siyasetçiyi katledenlerin ve Kürt sorununu çözümsüzlük girdabına sürükleyenlerin şimdi de Kobanê’nin Helincê köyünde 3 Kürt kadın siyasetçiyi SİHA’larla katlettiğini anımsatan Ebru, “Dün akşam da Süleymaniye kentine bağlı Şarbejêr’de halkın mesire alanını bombaladılar. Görüntüler basına yansıdı bütün dünya o görüntüleri göründü. Görüntüleri izleyen herkes gördü ki babalarıyla eğlenen çocukların şen gülüşmeleri bir anda bombalarla nasıl yok edildi. Kürt halkına yönelik bu saldırgan tutumdan vazgeçin. En demokratik hakları için mücadele yürüten Kürt halkını hedef alanlar, bu hak için mücadele eden Kürt kadınlarını da daha fazla hedef alıyor ve tüm kadınlara, kadın mücadelesine mesaj veriyor. Ben buradan tüm dünyaya özelde de Kobanê’de hayatını kaybeden kadınların ailelerine başsağlığı diliyoruz. Bir kişi daha eksilmeyeceğiz. Bugün iktidarda olanlara şunu söylüyoruz: Bugün durmadan HDP’yi suçlayacağınıza, ‘İktidarınız Kürtlere neleri reva görüyor?’ diye sorma cesaretinde bulun ve bu soruyu kendinize sorun. Bunun hesabını bağımsız yargıya bir an önce verin” ifadelerini kullandı.   Ebru, konuşmasının devamında şunları kaydetti:    “İktidarın kendisi için keyfi bir uygulama haline getirdiği kayyım uygulaması devam ediyor.  Son olarak Sarıcan belde belediyemizde aynı uygulamayı devam ettirdiler. Sarıcan Belediye eşbaşkanlarımız Bekir Polat ve Canan Tağtekin evlerine baskın yapılarak gözaltına alındı ve mahkeme kararı beklenmeden Sarıcan Belediyesine kayyım atandı. Aslında bu dönemin özeti ve yürüyüşümüzün temel amacı idi aslında. Hukuksuzluğu kanıksatmak isteyen bir anlayış ile karşı karşıya bulunmaktayız. Fakat onların bu çürümüş zihniyetinize rağmen bu hukuksuzlukların karşısında duracağız ve sonuna kadar haklı mücadelemizi sürdürmeye devam edeceğiz.   ‘Çözüm Kürtlerin haklarının tanındığı demokratik anayasa’   Kayyım, iktidarın Kürt düşmanı politikalarının tezahürüdür, bir kez daha yineliyoruz. Kayyım pratiklerine baktığımızda Kürt düşmanlığını görüyoruz. Kürdün değerine diline ve kazanımlarına saldırmak kayyımların ilk icraatları. Son günlerde basına yansıyan Batman’daki ‘Pêşî Peya’ yazısının değiştirilip Türkçe yazılması da bunun son örneği oldu. Nüfusun yüzde 80-90’ının Kürtlerden oluştuğu bir şehirde yapılan bu uygulama çürümüş pespaye anlayışın dışa vurumudur. Kayyım, seçme ve seçilme hakkının gaspıdır. Kayyım, Kürt düşmanlığıdır. Bunu birçok kez söyledik, bir kez daha ifade ediyoruz. Kürtlere bunları reva görüp ardından ‘benim Kürt kardeşlerim’ diyemezsiniz. Kimse buna inanmaz artık. Çok söyledik ve bir kez daha söylüyoruz. Çözüm, Kürtlerin haklarının tanındığı demokratik bir anayasadan geçmektedir. Eşitlik ve evrensel hukuk normları temelinde yeni bir yaşamı, özgür bir yaşamı Hep Birlikte inşa etmeliyiz. Çözüm buradan geçer.    ‘Yoksulluk kader değildir’   AKP'nin, 18 yılın sonunda ülkeyi getirdiği yer; dünyadaki savaş deneyimlerinde bile görülmemiş bir yoksulluk düzeyidir. Türkiye tarihinde yoksulluğun bu kadar geniş bir nüfusa yayıldığı tek dönem var o da AKP dönemidir. Yoksulluğu kader ile açıklamanın yollarını arayan Saray rejimi, gündem değiştirmeye çalışsa da Türkiye halklarının ilk sorunu, temel sorunlarından biri yoksulluk ve işsizliktir. Yoksulluk kader değildir. Ülkeyi yönetmeye başladığımız ilk yılda yoksulluk kalmayacak. Asgari gelir desteği, faturasız yaşam politikalarımızla HDP olarak yoksulluğu bitireceğiz. Ne 90'larda ne daha geçmişte bu kadar tabana yayılmış yoksul sayısına ulaşılmadı. Yandaşlar, rantçılardan oluşan kaymak, zengin takımı zenginlik ve israf içinde yaşadı. Ama milyonlar yoksulluk ile mücadele etmek zorunda.   Cumhurbaşkanı’nın sözleri hatırlatıldı   DİSK’in verilerine göre dört kişilik bir ailenin sağlıklı beslenmesi için aylık yapılması gereken harcama tutarı 2 bin 394 TL’dir. Yoksulluk sınırı ise 8 bin 282 TL olarak açıklandı. AKP’nin ekonomi politikaları Türkiye’de bir avuç yandaşı milyoner yaptı ama karşısında ise 25 milyon açlık sınırında insan var etti. Bu tabloyu ifade etmek için Erdoğan’a 90’lardaki sözünü hatırlatmakta yarar var. Muhtemelen aynı yaklaşımla ülkeyi yönetmeye devam ediyordur: ‘Fakir çalmasını iyi beceremediği için fakirdir zengin de çalmasını iyi becerdiği için zengindir” sözleri bu ülkenin Cumhurbaşkanına ait sözler.    'Felaket ve can kaybı’   Şiddetli yağışlar nedeniyle Bursa’da 5, İstanbul Esenyurt'ta 1 yurttaşımız hayatını kaybetti. Buradan ailelerine ve sevenlerine başsağlığı diliyoruz bir kez daha. Ranta, kâra, TOKİ’ye, betona, asfalta dayalı belediyecilik anlayışının sonucu bu felaketler ve can kayıpları yaşanmaya devam ediyor. Doğal akarsu kanallarının ve ormanların yok edilip betona çeviren ve her yeri potansiyel bir felaket alanı haline dönüştüren bir anlayış var.  Planlama yaparken bir kentin bir mahallenin gelecek 50 yılını yüz yılını düşünmek zorundasınız. Ama iktidar kendisi ve kendi belediyeleri ile sınırlı olarak geleceği düşündüğü için yaşanan her can kaybından sorumludur.    ‘Test yapmamak için her türlü manevra yapılıyor’   Covid-19 gündemimiz devam ediyor. Covid-19 virüsü Türkiye’de can almaya devam ediyor. Tedbirler gevşetildiği için artık Sağlık Bakanlığı talimatı ile bölgede özellikle Kürt illerinde hastaneye korona şüphesi ile giden kişilere bulgu gösterdiği halde test yapmak yerine önce tomografi ve kan tahlili gibi tanı ve tedavi ile çok da ilgisi olmayan yöntemlerle test yapılmamaya çalışıyor. Eğer buralarda korona şüphesi olacağına dair bir bulgu varsa test yapılıyor. Test yapmamak için adeta vaka tespiti yapmamak için, vaka sayısını düşük tutmak için her türlü manevra yapılıyor.     ‘Partimiz tüm koşulları ile Cizre halkının yanındadır’   Şırnak’ın Cizre ilçesinde ise çok daha özel bir durumla karşı karşıyayız. Şu an birçok mahalle ve sokak, bina korona virüsü vakalarındaki artış sonrası karantina altına alınmış durumda. Hastaneler yetersiz. Vaka sayısının ‘normalleşme” sonrası her geçen gün artması üzerine esnaf kendi inisiyatifiyle kepenk kapatarak, “evde kal” çağrısında bulundu. Bizler de iktidarın bu duyarsızlığı karşısında Cizre halkına kendi tedbirlerini alması konusunda çağrımızı yineliyoruz. Partimiz tüm imkanlarıyla, tüm koşullarıyla beraber Cizre halkının yanındadır.”