Meral Danış Beştaş: ‘Demokrasi İnşa Belgesi’ ile güçlü bir cevap vereceğiz 2020-05-30 10:09:11   Dilan Babat   ANKARA - Gündemdeki gelişmeleri değerlendiren HDP Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş, 1 Haziran’da açıklanacak “Demokrasi İnşa Belgesi” ile kutuplaştırmaya karşı güçlü bir cevap vereceklerini söyledi. AKP içindeki kopuşlara da değinen Meral, “Şu an hükümetin birincil amacı AKP’den kopuşları önlemek” dedi.    Halkların Demokratik Partisi (HDP) Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş, partilerinin yeni mücadele hattını, belediyelerine yönelik kayyım atamalarını, Diyarbakır’da Rosa Kadın Derneği, Tevgera Jinên Azad’a (TJA) yönelik tutuklamaları ve kulislerde geçen erken seçim tartışmalarla birlikte gündemdeki gelişmelere dair sorularımızı yanıtladı.    “HDP’ye yönelik saldırılar, kriminalize etme çabaları, kutuplaştırmaya yönelik siyaseten çok güçlü bir cevap vereceğiz ve bunun startını pazartesi günü açıklayacağız.”   * HDP 1 Haziran’da “Demokrasi İnşa Belgesi”ni açıklayacağını duyurdu. Bu belgenin içeriği ve bundan sonraki mücadele hattınız nasıl olacak? Geçen gün gerçekleştirdiğiniz Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısında öne çıkan başlıklar nelerdi?    Pazartesi günü Eş Genel Başkanlarımız İstanbul’da yol haritamıza dair yeni belgemizi açıklayacaklar. Bu belge MYK’da uzun görüşmeler sonucu oluştu. Pazar günü yeni bir MYK toplantımız olacak bu belgenin son şeklini oluşturacağız. HDP’ye yönelik saldırılar, kriminalize etme çabaları, kutuplaştırmaya yönelik siyasete çok güçlü bir cevap vereceğiz ve bunun startını pazartesi günü açıklayacağız.  Hep birlikte açıklayacağımız yol haritası doğrultusunda çalışmalarımızı çok yoğun bir şekilde devam ettireceğiz. Tüm kesimlerle birlikte her zeminde demokrasi, adalet ve özgürlük mücadelesini çok güçlü bir şekilde devam ettireceğiz. Bu saldırılar bugüne kadar başarısız oldu karşımızdaki güç şimdiye kadar kazanamadı. Korona salgınını fırsata çeviren,  baskıyı artıran, hayatın her alanında ihlalleri doruk noktasına ulaştıran iktidar bloğuna çok güçlü yanıt vermeye hazırlanıyoruz.     “Bulaşmanın önünü kesmek için devlete durmadan önlemler alması çağrılarında bulunduk, ‘Kardeş aile’ kampanyasını çok yoğun yürüttük. Geçen haftadan itibaren bütün vekillerimiz ve yöneticilerimiz sahadaydı. Tedbirlerimizi alarak bu örgütlü mücadeleyi büyüteceğiz.“    *HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç geçtiğimiz günlerde Meclis’te basın toplantısı düzenledi. Toplantıda HDP’nin sokağı bu süreçte daha aktif kullanacağı açıklamasında bulundu. Bu süreçte sokağı ve muhalefeti nasıl örgütleyeceksiniz?    Biz zaten sokaktayız. Muhalefet olarak, kimsenin olmadığı kadar, köylerde, illerde, beldelerde ve halkın ve sorunların bulunduğu her yerde HDP var. Tabi ki, bunu daha fazla güçlendirmemiz gerekiyor.  Korona sürecinde iktidar herkesi eve yarım yamalak kapatarak kendine farklı bir yol haritası çizdi. Korona ile mücadele etmezken bütün toplumla mücadele etmeye devam etti. İçişleri Bakanı, ‘sosyal medyada kim söz söyledi, kim korona ile mücadeleyi eleştirdi’ diye günlük kronoloji yayımlıyor. Biz de korona salgını döneminde her alanda mücadeleyi yürüttük. Doğaldır ki, halkın da korunmaya ihtiyacı var. Sağlık ciddi bir alan ve pandemi herkesi tehdit ediyor. Dünyanın her yerini tehdit eden salgına karşı bizde örgütlerimizi kısmen tedbirler almaya çağırdık.  Kısmen dediğimiz de, tümden çalışmama değil evden çalışma, sınırlı sayıda kişi parti binalarımızı açık tutma vb. Bulaşmanın önünü kesmek için devlete durmadan önlemler alması çağrılarında bulunduk, ‘Kardeş aile’ kampanyasını çok yoğun yürüttük. Geçen haftadan itibaren bütün vekillerimiz ve yöneticilerimiz sahadaydı. Tedbirlerimizi alarak bu örgütlü mücadeleyi büyüteceğiz.     Grup Başkanvekilimizin açıklaması bizim ortak kararımızdır. Biz sokaktan çekilmedik ama daha güçlü çıkacağız. Bütün sokaklar, meydanlar, şehirler ve köyler olmak üzere her yerde HDP olacak. Bu konuda iktidar bloğunun izole etme çabası, televizyonlarda özellikle gayri ahlaki ilkelerle hiçbir şekilde bağdaştırılmayan hiçbir etiği olmayan tartışma politikasına karşın biz alanda sokakta  halka temas edere bu süreci götüreceğiz.   “AKP içinde iki parti çıkarmış durumda. Neticesinde Gelecek Partisi ve DEVA Partisi, AKP’yi üçe bölmüş durumda. Başka bir parti olsaydı gece gündüz bunu meydanlarda bağıracaktı. Bunu ya görmezden geliyor ya da tehdit dilini kullanmaya çalışıyor.”   *Siyaset kulislerinde erken seçim tartışmaları var. Erken seçim tartışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin dokunulmazlıkların kaldırılması, siyasi parti kanunu ve Meclis iç tüzüğünün değiştirilmesi söylemlerini nasıl okudunuz?   İktidar bloğu büyük bir acizlik içinde. Kendilerine yönelik muhalefetin; HDP başta olmak üzere bir bütün olarak büyüdüğünü ve halkın buna güvenin ve inancının giderek artığını tahkim olduğunu görüyor.  Kendilerine yönelik sempatinin de kendi tabanları içerisinde ‘azaldığını’  çok iyi okuyan bir iktidar bloğu var. En bildikleri anket yapmak ve halkın nabzını anket yaparak öğrenmek.  Halkı kendilerine bağlamak için yasayla, hukukla ve siyaset bilimi ile ilgisi olmayan yöntemler geliştiriyorlar. AKP içinde iki parti çıkarmış durumda. Neticesinde Gelecek Partisi ve DEVA Partisi, AKP’yi üçe bölmüş durumda. Başka bir parti olsaydı gece gündüz bunu meydanlarda bağıracaktı. Bunu ya görmezden geliyor ya da tehdit dilini kullanmaya çalışıyor. 31 Mart seçimleri ve sonuçları ortada. İki seçenekleri vardı. Birinci seçenek demokrasiye yönelmek, olması gereken de buydu. Hak ve özgürlüklerin geliştirilmesi taleplerin karşılanması ve Türkiye’nin içerisinde bulunduğu ciddi bir çöküşün hem ekonomik hem sosyal anlamda çıkış yollarını bulmamız gerekiyor.  Ama onlar koltuklarını sağlamlaştırmak için bu gündemleri tartışıyorlar.   “Erken seçime en hazır olan biziz. Biz sürekli alanlardayız bizim bir seçim çalışması yapma zorluğumuz yok.  Daha bir yıl önce kayyımları süpürdük ve yeni belediye başkanlarımız seçildi. Darbe pratiği ile belediyelerimize kayyım atandı. 3 yıl sonra da olsa bizler seçime hazırız yeter ki, adil, demokratik hilesiz bir seçim olsun.”   Biliyoruz ki, AKP’nin içeriği şu an özgür olsaydı birçok milletvekili AKP’den ayrılıyor olacaktı. Önümüzdeki günlerde de sürpriz olamayacağını bunun çok mümkün olacağını ve şu ana kadar tavsiye ya da toplantılarla baskı yöntemleri ile bunu durdurulduğunu herkes biliyor. Birincil amaç AKP’den kopuşları önlemek.  Kılıçdaroğlu ya da muhalefet buna bir bahane. Erken seçim konusuna gelecek olursak; bir kere erken seçimin koşulları ortada yok. Çünkü iktidar kendini güvende hissetmiyor. Sallantıda olan bir iktidar bloğu ile karşı karşıyayız.  Atacakları adımlarla geleceği örmek ve kendi lehlerine çevirmek için bir çaba içerisindeler. Bugün sosyal medya kısıtlamaları ile birlikte Barolar, odalar, meslek kuruluşlarına bir darbe planı tartışıyorlar. İç tüzük tartışmaları ile Meclis’teki var olan muhalefeti kısıtlı haliyle daha fazla geriye götürme amaçlanıyor. Dokunulmazlıkların kaldırılmasından ilk olarak MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli söz etmeye başladı. Ama bizim halan önceki milletvekili arkadaşlarımız içeride ve bir anlamda baskı altında tutmak, konuşmalarını ve mücadelelerini önlemek istiyorlar.  Aslında bu tartıştıkları meseleler bile ne kadar büyük bir sıkıntıda ve çıkmazda olduklarını gösteriyor. Erken seçime en hazır olan biziz. Biz sürekli alanlardayız bizim bir seçim çalışması yapma zorluğumuz yok.  Daha bir yıl önce kayyımları süpürdük ve yeni belediye başkanlarımız seçildi. Darbe pratiği ile belediyelerimize kayyım atandı. 3 yıl sonra da olsa bizler seçime hazırız yeter ki, adil, demokratik hilesiz bir seçim olsun. Muhalefetin en çok üstünde durması gereken mesele de bu. İstanbul seçimlerinde ve Kürdistan’da birçok hilelerle seçim sonucunu değiştirmeye çalıştıklarını biliyoruz.  AKP sadece kendini kurtarmaya çalışıyor, halkın sorunlarını, her gün işlenen kadın cinayetleri, yoksulluk umurlarında bile değil. Bu tartışmaları büyütüyorlar ama bizde bunun farkında olarak bir saat bile durmadan bu mücadeleyi büyüteceğiz.   “Rosa Kadın Derneği’ne ve tutuklanan kadın aktivistlere hep birlikte sahip çıkıp bu cevabı büyütmeliyiz. Bu saldırı sadece Rosa Kadın Derneği’ne değil, bütün kadın aktivistlere yapıldı. "    *Pandemi sürecinde kayyım atamaları devam etti. Kayyım atamalarının hemen sonrasında TJA ve Rosa Kadın Derneği’ne operasyon düzenlenerek 12 kişi tutuklandı. Hemen hemen her kriz döneminde iktidarın kadınlara yönelmesi ve Kürt siyasetinin hedef alınmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?   Muhalefete yönelik saldırı, bastırma, gözaltı ve tutuklama operasyonları hiç durmadı. Aralıksız bir şekilde devam etti. Pandemi sürecinde partimize ve muhalif güçlere yönelim yeniden devam etti. Rosa Kadın Derneği’nin basılması, kadın arkadaşların gözaltına alınması ve erkek arkadaşların da alınması absürt, ele avuca sığmayan, ciddiyetsiz kararla tutuklanması bir karara işaret ediyor. Bu da kadınların sesini kısmak kadın mücadelesini önünü kesmek. Pandemi sürecinde en çok sesini çıkaran, isyan eden kurumların da başında kadın örgütleri geldi. Kürt kadın hareketi, Türkiyeli kadın hareketleri ayrıca barolar, meslek odaları, kadın kurumları ve bizler bu pandemi sürecinde kadınların ölüme, şiddette maruz bırakıldığını ısrarla söyledik. Rosa Kadın Derneği bu süreçte iyi bir mücadele verdi ve sokakta da bulundu. Kadın kurumları ile birlikte çalışmalarını büyüttü. Başvuruları çok yoğun alıyorlardı ve bu sebeple hedef alındı. Bu da iktidarın hedefinde çalışanların mücadele edenlerin hedef alındığını bir kez daha gösterdi. Bunlara çok güçlü cevap verilmeli. Türkiye’deki bütün kadın kurumlarına, dünyadaki örgütlere açık çağrıda bulunuyoruz. Önümüzdeki günlerde de bu çağrılarımızı  yaygınlaştıracağız. Rosa Kadın Derneği’ne ve tutuklanan kadın aktivistlere hep birlikte sahip çıkıp bu cevabı büyütmeliyiz. Bu saldırı sadece Rosa Kadın Derneği’ne değil, bütün kadın aktivistlere yapıldı.     Sabaha kadar adliyede bekledik ve kendilerince suç olarak görülen filleri öğrendim. Ciddi bir mesele olmasa sadece ‘gülünür’ bu tutuklanma gerekçelerine. Ortada ne kadar zavallılaştıklarını da gösteren bir tablo söz konusu. Gözaltında olan arkadaşlarımıza sorulan sorular şunlardı: ‘8 Mart etkinliğini neden tertiplediniz? Çıplak bir şekilde kadının bedeninin teşhir edilmesini neden kınadınız? Ya da savaşlar neden moralinizi bozdu?’ Düşünün hakim savaşa neden moraliniz bozuldu diye sorabiliyor. MYK üyemiz Özlem Gündüz’e gelen ‘parti genelgeleri ve SMS’ler ’ bile suç olarak görülüyor. Dosyada diğer dosyalar gibi herhangi bir suç unsuru bulunmuyor. Kadınlar susturulmak isteniliyor. Ama bizler, ne dün, ne geçmişte ne de yarın susmadık susmayacağız. Kadınlara yönelik şiddeti, istismarı, cinayeti teşhir etmeye ve bunun karşısında mücadele etmeye devam edeceğiz.     “Erkek egemen zihniyet AKP’nin her zerresine sinmiş durumda.  Büyük bir cezasızlık politikası var. Daha dün infaz paketinde kadına yönelik suç işleyenler serbest bırakıldı ve suçlar arttı.  Bu irade dışı bir durum değil, AKP bilerek ve isteyerek kadınların şiddete ve katliama maruz kalmasına izin veriyor.”   *Pandemi sürecinde kadın katliamlarında ciddi artışlar yaşandı. Kadınların devlet tarafından korunmadığı bir kez daha kanıtlandı. Kadın katliamlarında devletin bu tavrının arka planında yatan sebep nedir?   İktidar kadınları korumuyor ve bunu kendi iradesi ile gerçekleştiriyor.  Kadınları korumayarak ölüme ve şiddetle ömür boyu baş başa bırakıyor.  Kadınları korumamanın yanı sıra  çocukların kendilerine tecavüzde bulunan faillerle evlendirme durumunu bile gündemine alan bir iktidar var.  AKP’nin zihniyetinde ve fıtratında kadın ve erkeğin eşit olmadığı, kadının tek özgür hak alanın ev olduğu ve bunun itaat ve hizmet olduğu var. Erkek egemen zihniyet AKP’nin her zerresine sinmiş durumda.  Büyük bir cezasızlık politikası var. Daha dün infaz paketinde kadına yönelik suç işleyenler serbest bırakıldı ve suçlar arttı.  Bu irade dışı bir durum değil, AKP bilerek ve isteyerek kadınların şiddete ve katliama maruz kalmasına izin veriyor. İstanbul Sözleşmesi’ni 2020 yıllında tartışmaya açık hale getiren ve gerici bir durumda olan bir iktidarla karşı karşıyayız. Buna izin vermeyeceğiz, kadınlar bu konuda dün de, bugün de çok güçlü karşı çıktılar. Çok güçlü bir kadın muhalefeti var. Türkiye’nin her ilinde uluslararası dayanışmayı büyüterek bunların üstesinden gelerek son sözü biz söyleyeceğiz.   “Hapishanelerde şu anda 200 bini aşkın insan ölümle yüz yüze. Aileleri ile görüşemiyor. Bazıları açlık grevine giriyor. Sayısız sıkıntı var. Bu konuda yetkililere her zaman ‘bu sorunu çözün’ diyoruz. Çünkü cezaevlerinde her yaşanan ölüm ve sıkıntının sorumlusu bizzat iktidarın kendisidir.”   * Tüm bu gelişmelerin yanı sıra cezaevlerinde tutsaklara yönelik ihlallerde artış var. Konya ve Kırşehir cezaevlerinde kötü muameleye karşı tutsaklar açlık grevine başladı. Siz geçen ay cezaevlerine bir ziyaret gerçekleştirdiniz. Sizin gözlemleriniz neler? Cezaevlerinde neler yaşanıyor?   Cezaevlerinde çok büyük sorunlar var. Şu an Kırşehir Cezaevi en somut ve büyüyen bir  örnek. Mahkumların başlattığı açlık grevi devam diyor. Bugün Mersin’den tutuklu yakınları aradı, açlık grevinde 10’uncu günü geride bırakmışlar. Baskı yöntemleri taleplerin karşılanmaması, görüşlerin yaptırılmaması kaba dayak, psikolojik işkence tedavi hakkının engellenmesi hijyen malzemelerinin verilmemesi ve daha bir dolu sorun var cezaevlerinde. Her gün yüzlerce telefon alıyoruz. Yakınları cezaevinde olanlar bize başvuru yapıyorlar. Biz  de her anlamda sayısız başvuru yapıyoruz. Hukuk komisyonundaki vekillerimiz  cezaevi idaresi ile görüşüyor, bizler cezaevlerine gidiyoruz.  Bütün cezaevlerinde idareler ile bu sorunu çözmeye çalışıyoruz. Yine Adalet Bakanlığı ile temasta bulunup bu sorunun çözümü için uğraşıyoruz.    Açlık grevindekilerin taleplerin karşılanması noktasında yoğun bir çabamız var. Şimdi yeni bir genelge yayınlandı. Cezaevlerinde 3 aydır görüşme yapılmıyordu şimdi bir saat izin verilecek, bu kabul edilemez bir durum. AVM’leri açan akıl cezaevlerinde görüşleri yasakladı. Parklarda yasak varken şehirlerarası ulaşım açıldı. Tamamen temelsiz ekonomi endeksli iktidarın ihtiyaçları doğrultusunda bir pandemi yönetimi var. Bunun en büyük alanlarından biri hapishaneler. Hapishanelerde şu anda 200 bini aşkın insan ölümle yüz yüze. Aileleri ile görüşemiyor. Bazıları açlık grevine giriyor. Sayısız sıkıntı var. Bu konuda yetkililere her zaman ‘bu sorunu çözün’ diyoruz. Çünkü cezaevlerinde her yaşanan ölüm ve sıkıntının sorumlusu bizzat iktidarın kendisidir. Bu konuda çalışmalarımız yoğun haliyle devam ediyor.   “Burada mesele tekil olarak üç dört polisin görevden alınması değil merkezi olarak bu konuda siyasi bir irade olduğunu tartışmak gerekiyor. İçişleri Bakanlığı’nın işi vatandaşı korumaktır. Ama bir ay önce İçişleri Bakanı çıkıp yargısız infaz emrini verebiliyor.”   * Bayram’da dört günlük sokağa çıkma yasağında Adana, İstanbul, Çorum gibi birçok yerden polis şiddeti haberleri geldi. Polislerin yetkilerini sınırsız bir şekilde kullanmasının ardında yatan nedir? Bu durum hali hazırda var olan cezasızlığı nasıl etkiler?   Polis şiddetini doğuran en büyük nedenlerden biri  var olan cezasızlık politikası. Cinayet işleyen polisler bile cezasızlıkla ödüllendirildi geçmişte. Faili meçhullerden toplu katliamlara kadar yakın tarihte   sayısız örnekle bunun acı tanıkları konumundayız. Ben kendi adıma polis şiddetinin arttığı değil bunun görünür olduğu düşüncesindeyim. Çünkü vatandaşlar daha çok bilinçlendi. Evdeyken bunun olanaklarını daha rahat yapabiliyor. Bunu görüntüleyip yayınlayabiliyor. Ve bununla başa çıkmak için iradesi daha da güçlenmiş vaziyette. Kemal Kurkut’u Diyarbakır göbeğinde öldüren bir polis zihniyetinden söz ediyoruz ve hala kimse tutuklanmadı. Polis şiddeti bugün diğer illerde birçok merkezde gündemde ama bu tartışmayı daha da büyütmemiz lazım. Çünkü polisin temel görevi; aslında vatandaşı korumak ve güvenliği sağlamaktır. Ancak şu anda güvenliği tehdit eden ve adeta bir suç örgütüne dönüşmüş pozisyonda. Bunun sorumlusu sadece polis olamaz. Polisi koruyan, kollayan bu talimatları veren İçişleri Bakanlığı bu aygıtın en üst noktasındadır. İçişleri Bakanı bu konuda şu ana kadar tek bir açıklama yapmadı. Sadece gündem olunca ‘soruşturma başlatıldı’ görevden alındı’ diye usulen beyanlar veriliyor. Şunu da biliyoruz; kamuoyu yatıştıktan birkaç ay sonra göreve geri getiriliyorlar. Nusaybin’de çocuğa şiddet uygulayan polis örneğinde olduğu gibi video yayınlandıktan sonra görevinden alındı. Burada mesele tekil olarak üç dört polisin görevden alınması değil merkezi olarak bu konuda siyasi bir irade olduğunu tartışmak gerekiyor. İçişleri Bakanlığı’nın işi vatandaşı korumaktır. Ama bir ay önce İçişleri Bakanı çıkıp yargısız infaz emrini verebiliyor.