Pervin Buldan: Sayın Öcalan’ın Newroz mesajları geçerliliğini koruyor 2020-03-20 09:02:05   Dilan Babat   ANKARA - PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 2013, 2014 ve 2015 Newroz mitinglerinde gönderdiği mesajları değerlendiren HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, “Bugün hâlâ tecridin devam ettiği bir dönemde Sayın Öcalan’ın sürekli vurgu yaptığı ve ifade ettiği ‘Newroz mektubu ya da Newroz deklarasyonu’ hâlâ geçerliliğini koruyor. Kürtlerin üçüncü ayak olduğunu göz ardı etmeden süreçlere dâhil edilmesi gerekir” dedi.   Newroz tarihten bu yana zalim Dehaklara karşı Kawaların gücünü ve iradesini simgeliyor. Baharın gelişini ve Kürt halkı için yeni bir uyanışı ifade eden Newroz bu yıl tüm dünyada küresel bir salgın haline gelen Koronavirüs (Kovid-19) nedeniyle kitlesel olarak kutlanamayacak, mahallelerde Newroz ateşi simgesel olarak yakılacak.  Halkların Demokratik Partisi (HDP)  alternatif Newroz çağrısında bulunarak yurttaşların balkonlarından, evlerinden Newroz’u kutlamalarını istedi. Her yıl yüzbinlerin toplandığı Diyarbakır Newroz’unun en kalabalık olduğu yıl ise PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın mesaj gönderdiği 2013 Newrozu oldu. 2 milyonu aşkın insan Abdullah Öcalan’ın İmralı Heyeti aracılığıyla gönderdiği mesajı dinlemek için Newroz alanına akın etti. İmralı’dan gelen mesaj, yeni bir bahara ve yeni bir sürece işaret ederken, halklarda büyük bir umut yarattı ancak hükümet çözüm sürecini “buzdolabına kaldırıp” savaş konseptini yeniden hayata geçirdi.    2013 mesajı: Silahlı direniş sürecinden, demokratik siyaset sürecine kapı açılıyor   Abdullah Öcalan’ın 2013 yılında gönderdiği mesajı, dönemin Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) milletvekili Pervin Buldan okudu. Mesajda şu ifadeler yer alıyordu:   “Selam olsun bu uyanış, canlanış ve diriliş günü olan Newroz’u en geniş katılım ve ittifakla kutlayan Ortadoğu ve Orta Asya Halklarına… Selam olsun yeni bir dönemin miladı ve gün ışığı olan Newroz’u büyük bir coşkuyla ve demokratik bir hoşgörüyle kutlayan kardeş halklara… Selam olsun demokratik hakları özgürlük ve eşitliği rehber edinen bu büyük yolun yolcularına… Zagros ve Toros Dağı eteklerinden, Fırat ve Dicle nehir vadilerine; kutsal Mezopotamya ve Anadolu topraklarından tarım, köy ve şehir uygarlıklarına ‘Ana’lık’ eden halkların en eskilerinden olan Kürtler sizlere selam olsun…   Binlerce yıllık bu büyük medeniyeti farklı ırklarla, dinlerle, mezheplerle kardeşçe ve dostça birlikte yaşayan, birlikte inşa eden Kürtler için Dicle ile Fırat, Sakarya ve Meriç’in kardeşidir. Ağrı ve Cudi Dağı, Kaçkar ve Erciyes’in dostudur. Halay ve Delilo, Horon ve Zeybek’le hısım-akrabadır. Bu büyük medeniyet bu kardeş topluluklar, siyasi baskılarla harici müdahalelerle grupsal çıkarlarla birbirlerine düşürülmeye çalışılmış hakkı, hukuku, eşitliği ve özgürlüğü esas almayan düzenler inşa edilmeye çalışılmıştır. Son iki yüz yıllık fetih savaşları batılı emperyalist müdahaleler baskıcı ve inkarcı anlayışlar, Arabi, Türki, Farisi, Kürdi toplulukları ulus devletçiklere, sanal sınırlara suni problemlere gark etmeye çalışmıştır. Sömürü rejimleri, baskıcı ve inkarcı anlayışlar artık miadını doldurmuştur. Ortadoğu ve Orta Asya halkları artık uyanıyor. Kendine ve aslına dönüyor. Birbirlerine karşı kışkırtıcı ve köreltici savaşlara ve çatışmalara dur diyor. Newroz ateşiyle yüreği tutuşan, meydanları hınca hınç dolduran yüz binler, milyonlar artık barış diyor, kardeşlik diyor, çözüm istiyor. İçinde doğduğumuz çaresizliğe, bilgisizliğe, köleliğe karşı bireysel isyanımla başlayan bu mücadele her türlü dayatmaya karşı bir bilinci, bir anlayışı, bir ruhu oluşturmayı amaçlıyordu.   Bugün görüyorum ki, bu haykırış bir noktaya ulaşmıştır. Bizim kavgamız hiçbir ırka, dine, mezhebe veya gruba karşı olmamıştır, olamaz. Bizim kavgamız ezilmişliğe, bilgisizliğe, haksızlığa, geri bırakılmışlığa, her türlü baskı ve ezilmeye karşı olmuştur. Bugün artık yeni bir Türkiye ’ye, yeni bir Ortadoğu’ya ve yeni bir geleceğe uyanıyoruz. Çağrımı bağrına basan gençler, mesajımı yüreğine katan yüce kadınlar, söylemlerimi baş-göz üstüne diyerek kabul eden dostlar, sesime kulak kesilen insanlar; Bugün yeni bir dönem başlıyor. Silahlı direniş sürecinden, demokratik siyaset sürecine kapı açılıyor. Siyasi, sosyal ve ekonomik yanı ağır basan bir süreç başlıyor; demokratik hakları, özgürlükleri, eşitliği esas alan bir anlayış gelişiyor. Biz, onlarca yılımızı bu halk için feda ettik, büyük bedeller ödedik. Bu fedakarlıkların, bu mücadelelerin hiçbiri boşa gitmedi. Kürtler öz benliğini, aslını ve kimliğini yeniden kazandı.   ‘Artık silahlar sussun, fikirler ve siyasetler konuşsun’ noktasına geldik. Yok sayan, inkar eden, dışlayan modernist paradigma yerle bir oldu. Akan kan Türküne, Kürdüne, Lazına, Çerkesine bakmadan insandan, bu coğrafyanın bağrından akıyor. Ben, bu çağrıma kulak veren milyonların şahitliğinde diyorum ki; artık yeni bir dönem başlıyor, silah değil, siyaset öne çıkıyor. Artık silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilmesi aşamasına gelinmiştir. Yüreğini bana açan, bu davaya inanan herkesin sürecin hassasiyetlerini sonuna kadar gözeteceğine inanıyorum. Bu bir son değil, yeni bir başlangıçtır. Bu mücadeleyi bırakma değil, daha farklı bir mücadeleyi başlatmadır. Etnik ve tek uluslu coğrafyalar oluşturmak, bizim aslımızı ve özümüzü inkar eden modernitenin hedeflediği insanlık dışı bir imalattır. Kürdistan ve Anadolu tarihine yaraşır şekilde tüm halkların ve kültürlerin eşit, özgür ve demokratik ülkesinin oluşması için herkese büyük sorumluluk düşüyor. Bu Newroz münasebetiyle en az Kürtler kadar Ermenileri, Türkmenleri, Asurları, Arapları ve diğer halk topluluklarını da yakılan ateşten kaynaklı özgürlük ve eşitlik ışıklarını, kendi öz eşitlik ve özgürlük ışıkları olarak görmeye ve yaşamaya çağırıyorum. Saygı değer Türkiye halkı; bugün kadim Anadolu’yu Türkiye olarak yaşayan Türk halkı bilmeli ki Kürtlerle bin yıla yakın İslam bayrağı altındaki ortak yaşamları kardeşlik ve dayanışma hukukuna dayanmaktadır. Gerçek anlamında, bu kardeşlik hukukunda fetih, inkar, ret, zorla asimilasyon ve imha yoktur, olmamalıdır. Kapitalist Modernite’ye dayalı son yüzyılın baskı, imha ve asimilasyon politikaları; halkı bağlamayan dar bir seçkinci iktidar elitinin, tüm tarihi ve de kardeşlik hukukunu inkar eden çabalarını ifade etmektedir. Günümüzde artık tarihe ve kardeşlik hukukuna ters düştüğü iyice açığa çıkan bu zulüm cenderesinden ortaklaşa çıkış yapmak için hepimizin Ortadoğu’nun temel iki stratejik gücü olarak kendi öz kültür ve uygarlıklarına uygun şekilde demokratik modernitemizi inşa etmeye çağırıyorum. Zaman ihtilafın, çatışmanın, birbirlerini horlamanın değil, ittifakın, birlikteliğin, kucaklaşma ve helalleşmenin zamanıdır.    Çanakkale’de omuz omuza şehit düşen Türkler ve Kürtler; Kurtuluş Savaşı’nı birlikte yapmışlar, 1920 meclisini birlikte açmışlardır. Ortak geçmişimizin önümüze koyduğu gerçek; ortak geleceğimizi de birlikte kurmamız gerektiğidir. TBMM’nin kuruluşundaki ruh, bugün de yeni dönemi aydınlatmaktadır. Tüm ezilen halkları, sınıf ve kültür temsilcilerini; en eski sömürge ve ezilen sınıf olan kadınları, ezilen mezhepleri, tarikatları ve diğer kültürel varlık sahiplerini, işçi sınıfının temsilcilerini ve sistemden dıştalanan herkesi çıkışın yeni seçeneği olan Demokratik Modernite Sistemi’nde yer tutmaya, zihniyet ve formunu kazanmaya çağırıyorum. Ortadoğu ve Orta Asya kendi öz tarihine uygun, bir çağdaş modernite ve demokratik düzen aramaktadır. Herkesin özgürce ve kardeşçe bir arada yaşayacağı yeni bir model arayışı, ekmek ve su kadar nesnel bir ihtiyaç haline gelmiştir. Bu modele yine Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasının, ondaki kültür ve zamanın öncülük etmesi, onu inşa etmesi kaçınılmazdır. Tıpkı yakın tarihte Misak-i Milli çerçevesinde Türklerin ve Kürtlerin öncülüğünde gerçekleşen Milli Kurtuluş Savaşı’nın daha güncel, karmaşık ve derinleşmiş bir türevini yaşıyoruz. Son doksan yılın tüm hata, eksiklik ve yanlışlıklarına rağmen bir kez daha yanımıza, mağdur edilmiş, büyük felaketlere uğramış halkları, sınıfları ve kültürleri de alarak bir model inşa etmeye çalışıyoruz. Tüm bu kesimleri; eşitlikçi, özgür ve demokratik ifade tarzının örgütlenmesini gerçekleştirmeye çağırıyorum. Misak-i Milli’ye aykırı olarak parçalanmış ve bugün Suriye ve Irak Arap Cumhuriyeti’nde ağır sorunlar ve çatışmalar içinde yaşamaya mahkum edilen Kürtleri, Türkmenleri, Asurileri ve Arapları birleşik bir “Milli Dayanışma ve Barış Konferansı” temelinde kendi gerçeklerini tartışmaya, bilinçlenmeye ve kararlaşmaya çağırıyorum.   Bu toprakların tarihselliğinde önemli bir yer tutan ‘biz’ kavramının genişliği ve kapsayıcılığı dar, seçkinci iktidar elitleri eliyle ‘tek’e indirgenmiştir. ‘Biz’ kavramına eski ruhunu ve pratiğini vermenin zamanıdır. Bizi bölmek ve çatıştırmak isteyenlere karşı bütünleşeceğiz. Ayrıştırmak isteyenlere karşı birleşeceğiz. Zamanın ruhunu okuyamayanlar, tarihin çöp sepetine giderler. Suyun akışına direnenler, uçuruma sürüklenirler. Bölge halkları yeni şafakların doğuşuna şahitlik etmektedir. Savaşlardan, çatışmalardan, bölünmelerden yorgun düşen Ortadoğu halkları artık kökleri üzerinden yeniden doğmak, omuz omuza ağaya kalkmak istiyor. Bu Newroz hepimize yeni bir müjdedir. Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed’in mesajlarındaki hakikatler, bugün yeni müjdelerle hayata geçiyor, insanoğlu kaybettiklerini geri kazanmaya çalışıyor. Batının çağdaş uygarlık değerlerini toptan inkar etmiyoruz. Ondaki aydınlanmacı, eşit, özgür ve demokratik değerleri alıyor kendi varlık değerlerimizle, evrensel yaşam forumlarımızla sentezleyerek yaşamlaştırıyoruz. Yeni mücadelenin zemini fikir, ideoloji ve demokratik siyasettir, büyük bir demokratik hamle başlatmaktır. Selam olsun bu sürece güç verenlere, demokratik-barış çözümünü destekleyenlere. Selam olsun halkların kardeşliği, eşitliği ve demokratik özgürlüğü için sorumluluk üstlenenlere. Yaşasın Newroz, yaşasın halkların kardeşliği!”    2014 mesajı: Barış savaştan daha zordur ama her savaşın da mutlaka bir barışı vardır   Bir yıl sonra Diyarbakır’daki Newroz alanına PKK Lideri Abdullah Öcalan yeniden bir mesaj gönderecekti. Gündemde Abdullah Öcalan’ın mesajının görüntülü olarak verilip verilmemesi tartışılırken, Abdullah Öcalan’ın mesajlarını merak eden milyonlar Diyarbakır Newroz alanında ve televizyonların başında nefesini tuttu. Mesajı İmralı Heyeti’nde yer alan Pervin Buldan Kürtçe, Sırrı Süreyya Önder Türkçe okudu. Mesaj şöyleydi:    “Yüreği Newroz ateşiyle barış ve özgürlük için tutuşan bütün dostlar merhaba! Medeniyetlerin beşiği olan Mezopotamya'da görkemli Newroz ateşini bir uyanış ve demokrasi şölenine dönüştüren halkımızı selamlıyorum. Sizlerin şahsında ülkemin bütün gençlerine ve kadınlarına sevgilerimi gönderiyorum. Yüreğinde barışa bir yer açan, sesimize kulak veren herkesi, tüm Türkiye'yi asırların dayanışma ruhuyla bir olmaya çağırıyorum. Dünya medeniyetler tarihine beşiklik etmiş, kardeş Ortadoğu ve Asya halklarının da bayramını kutluyorum. Hepinize yürek dolusu selamlarımı gönderiyorum. Merhaba!   Bizler gencecik fidanları, canları, aşkları, emekleri kül eden savaş ateşini, yine böyle bir günde, geçtiğimiz Newroz’da söndürmüş ve barış için büyük bir dirilişin meşalesini yakmıştık. Sevgili Türkiye halkı, tarih bize göstermiştir ki eğer kararlı bir barış önderliği sergilenmezse tarihsel sorunlar bildiğini okur ve genellikle çok kayıplı dönüşümlerle cevaplarını üretirler.   Önümüzde en yakıcı bir şekilde cevap bekleyen şey, ‘birbirini tekrarlayan darbelerle mi yoksa tam ve radikal bir demokrasiyle mi yola devam edeceğimiz’ sorusudur. Son Newroz’dan bugüne yaşadığımız güncel somut durum tam da çatallaşmaya başlayan bu yol ayrımını ifade etmektedir. Ya son 200 yıllık kapitalist moderniteye dayalı komplocu-darbeci rejim kendini yeniden restore ederek sürdürecektir ya da tarihsel rotasına oturtulmuş Türk-Kürt ilişkileri en kapsamlı demokratik reformlardan geçerek demokratik anayasal bir rejimle komplocu-darbeci mekanizmaları parçalayarak çözümlenecektir. Bütün ara yollar ve geçici biçimler artık miadını doldurmuştur.   Şu ana kadar yürütülen bir diyalog süreciydi ve önemliydi. Bu süreçte iki taraf da birbirlerinin iyi niyetini, gerçekçiliğini, yeterliliğini test etmiştir. Bu testten hükümetin ağırdan alma, tek taraflı yürütme, yasal temelden kaçınma ve uzatma tutumuna rağmen iki taraf da barış arayışından kararlılıkla çıkmıştır. Gelgelelim diyalog süreçleri önemli olmakla birlikte bir bağlayıcılık içermezler. Bundan dolayı da kalıcı bir barış için yeterli güvence oluşturamazlar. Gelinen noktada müzakere sistematiği için yasal bir çerçeve kaçınılmaz olmuştur. Barış savaştan daha zordur ama her savaşın da mutlaka bir barışı vardır. Biz direnirken korkmadık, barışırken de korkmayacağız. Bizim direnişimiz, kardeş halklara karşı değil, hegemonik karakterli, yok sayan, imha eden, inkar eden zulüm düzenine karşı olmuştur. Dolayısıyla barışımız da hükümetler ya da devletler için değil, bu toprakların binlerce yıllık kadim değerlerini özümseyen, dünya kültürel mirasının eşsiz hazırlayıcısı olan Anadolu, Kürdistan ve Mezopotamya halkları içindir. Hükümet ve devlet bu gerçekliğe uygun bir ciddiyet geliştirmekle yükümlüdür.   Bizim büyük barış yolculuğumuz Oslo'dan Paris'e, Gever'den Lice'ye, KCK operasyonlarından hasta tutsaklarımıza dönük zalim tutuma varana değin birçok saldırıya maruz kalmıştır. İşte bütün bu kirli oyunları bozan, Uluslararası Gladyo hakimiyetini sarsan ve boşa çıkaracak olan da bu harekettir; yani sizlersiniz. Bütün bölgedeki vesayet düzenlerinin etkisizleştirilmesinde bizim yürüttüğümüz mücadelenin çok büyük bir payı vardır. Türlü biçimlere bürünerek karşımıza çıkan uluslararası komplolara karşı yeterli dikkati göstermek tarihsel sorumluluğumuzdur. Öte yandan sorumlu bir dil ve üslup, birçok ırkçı, psikolojik harp metotlarını boşa çıkaracağı gibi büyük barışımızın da temel karakteri olacaktır. Bu barış, başta Rojava olmak üzere tüm bölgede ancak demokratik anayasal çözümlerle pekişecektir. Kadınlar, biriktirdikleri büyük özgürlük ve eşitlik potansiyelinin yanında, demokratik toplumsal gelişmeye ekledikleri yeni etik ve estetik değerlerle bu barışın asıl taşıyıcısı olacaklardır. Hareketimiz bir gençlik hareketi olarak başlamış ve hep genç kalmıştır. Bu barışa yönelik saldırılara ve provokasyonlara karşı, barışın yılmaz savunucuları da yine gençlik olacaktır.   Başta Avrupa olmak üzere dünyanın dört bir yanına savrulmuş göçmen halkımız, dünyaya barışı ve onurlu özgür yaşamı haykıran sesimiz olacaklardır. Umudun tükenmeye yüz tuttuğu her yerde eşsiz, emsalsiz iradeleriyle hayatını, sağlığını ve özgürlüğünü, gözünü kırpmadan veren bütün yoldaşlarımız, temel dayanağımız olacaklardır. Irkçı, ayrımcı, üstenci ve kan kokan nefret söylemlerine karşı, bin yıllık kardeşlik serüvenimizle Türkiye halkları en etkili cevap olacaklardır. Bütün inançların, halkların, kültürlerin ve emeğin kendisini özgür hissedeceği bir özgür ve tam demokratik ülkeye olan inancımla ve en devrimci duygularımla hepinizi selamlıyorum. Kendini çağına ve insanlığa karşı sorumlu sayan herkesi büyük barışımızın yapı taşı olmaya çağırıyorum. Selam olsun halkların kardeşliği için sorumluluk üstlenenlere.”   2015 mesajı: Ortadoğu'nun demokratik ortak evini inşa etmeye çağırıyorum   Abdullah Öcalan’ın gönderdiği mesajlar tarihi mesajlar olurken, bir yıl sonra 2015 Newroz’u yeniden bir tarih yazacaktı. İnsanlar yeniden yüzünü Diyarbakır’a çevirdi. Abdullah Öcalan’ın gönderdiği mesaj Kürtçe Türkçe ve İngilizce olarak üç dilde okundu. Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder tarafından okunan mesaj şöyleydi:    “Emperyalist kapitalizmin ve despotik yerel işbirlikçilerinin tüm dünyaya dayattığı Neoliberal politikaların yol açtığı kriz, bölgemiz ve ülkemizde çok yıkıcı bir şekilde yaşanmaktadır. Halklarımızın ve kültürlerinin etnik ve dini farklılıkları, bu kriz ortamında, anlamsız ve acımasız kimlik savaşlarıyla tüketilmektedir. Ne tarihi ne çağdaş, ne de vicdani ve siyasi değerlerimiz bu tabloya asla sessiz ve bigâne kalamaz. Bilakis acil bir müdahale, dini inançlarımız, siyasi ve ahlaki sorumluluğumuzun gereğidir.   Ülkemiz halklarının, demokrasi, özgürlük, kardeşlik ve onurlu barışı için yürüttüğümüz mücadele bu gün tarihi bir eşiktedir. Kırk yıllık hareketimizin acılarla dolu geçen bu mücadelesi boşa gitmediği gibi aynen sürdürülemez bir aşamaya da varmış bulunmaktadır. Tarih ve halklarımız bizden dönemin ruhuna uygun bir demokratik çözümü ve barışı talep etmektedir. Bu temelde tarihi Dolmabahçe Sarayı’nda, hepimizce resmen ilan edilen on maddelik deklarasyon temelinde yeni bir süreci başlatma görevi ile karşı karşıyayız.   Deklarasyon gereği ilkelerde mutabakat oluşmasıyla birlikte PKK'nin Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı yaklaşık kırk yıldır yürüttüğü silahlı olan mücadeleyi sonlandırmak ve yeni dönemin ruhuna uygun siyasal ve toplumsal strateji ve taktiklerini belirlemek için bir kongre yapmalarını gerekli ve tarihi görmekteyim. Umarım ilkesel mutabakata en kısa sürede varıp Parlamento üyeleri ve İzleme Heyeti’nden teşkil edilen bir Hakikat ve Yüzleşme Komisyonu’ndan geçerek bu kongreyi başarıyla realize etme durumunu yaşarız. Bu kongremizle birlikte artık yeni dönem başlamaktadır. Bu yeni dönemde, Türkiye Cumhuriyeti dahilinde özgür ve eşit Anayasal yurttaşlık temelinde demokratik kimlik sahibi demokratik toplum olarak, barış içinde ve kardeşçe yaşama sürecine giriyoruz. Böylelikle 90 yıllık Cumhuriyet tarihinin çatışmalarla dolu geçmişini aşıp gerçek barış ve evrensel demokrasi kriterleri ile örülmüş bir geleceğe yürüyoruz. Newroz'un gerçek tarihine yaraşan da huzurunuzda böyle bir aşamayı selamlamaktır. Ve lakin ülkemiz ve halklarımız için doğru olan olgular, aynı zamanda kutsallarla dolu bölgemiz için de geçerli olmak durumundadır. Kapitalist emperyalizmin genelde son iki yüz yıllık, özelde son yüz yıllık gerçeği şudur: Ulus devlet milliyetçiliği temelinde etnik ve dini kimlikleri özüne ters biçimde içe doğru kapatıp birbirlerine düşman etmek, yani böl-yönet politikasına uygun olarak varlığını acımasızca günümüze kadar sürdürmek!    Bilmeliyiz ki Ortadoğu üzerindeki emellerinden vazgeçmeyen emperyalist güçlerin yol açtığı son zorbalık IŞİD görüntüsünde ortaya çıkmıştır. Barbarlığın bile anlamını zorlayan bu örgüt, kadın çocuk demeden, Kürtler, Türkmenler, Araplar, Ezidiler ve Asuri-Süryaniler başta olmak üzere bütün bölge halklarına ve inançlarına dönük vahşice katliamlar sergiledi.   Artık gün bu acımasız ve yıkıcı tarihi sonlandırıp gerçek geçmişimize uygun barış, kardeşlik ve demokrasiye geçiş yapma günüdür. Doğru bildiğim ve inancım gereği; çatışmacı, tüketici, yıkıcı milliyetçiliğin doğurduğu ulus devletleri demokratik siyasetle aşarak açık demokratik kimliklerle bir ortaklaşmaya geçmenin mecburiyetidir. Bunun için ulus devletleri kendi içinde demokratik siyasetle demokratik ortaklaşmanın yeni bir türünü gerçekleştirmeye ve yine ulus devletleri kendi aralarında Ortadoğu'nun demokratik ortak evini inşa etmeye çağırıyorum.   Ayrıca bugün vesilesiyle mahşeri topluluğunuzun ezici çoğunluğunu teşkil eden özgürlüğe kanat çırpan kadınları ve gençleri önümüzdeki dönemin ekonomik, sosyal, siyasal ve güvenlik alanlarında özgürlük ve eşitlik mücadelesinde en aktif bir biçimde yer almaya ve başarmaya çağırıyorum. Ayrıyeten hem bölgemiz için hem de uluslararası dünya için büyük anlamı olan Kobani direnişini ve zaferini selamlıyorum. Bu temelde gelişen 'Eşme ruhunu' halklarımız arasında yeni tarihin sembolü olarak selamlıyorum. Yukarıda belirlemeye çalıştığım tüm bu saptamalar tek cümleyle tarihimizin ve güncelliğimizin toplum olarak yeniden revizyonu, restorasyonu ve yeniden inşası için değerli bir çağrıdır.    Tekrar bu tarihi Newroz'un şahsınızda tüm insanlık için büyük hayırlara vesile olması dileğiyle selamlıyorum.”   ‘Newroz ruhunu bulunduğumuz her yere yaymak önemli’   Mesajları okuyan ve İmralı Heyeti’nde yer alarak Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmelere katılan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, gelinen süreçte mesajların hala geçerliliğini koruduğu değerlendirmesinde bulundu.    Miting ve etkinlikleri ertelediklerini hatırlatan Pervin, “Bu yılki Newroz’u evlerimizden karşılayacağız. Ancak Newroz ruhunu bulunduğumuz her yere yaymak ve Newroz ruhu ile birlikte karşılamak önemlidir” dedi.    ‘Sayın Öcalan önümüzdeki dönemlerin barış atmosferine kavuşabilmesi çağrıları yaptı’   2013 Newrozu’nun tarihi olduğunun altını çizen Pervin, Abullah Öcalan’ın mesajına dair şu tespitlerde bulundu: “Sayın Öcalan ile görüşmelerin süre geldiği bir döneme denk gelmişti. Barış ve müzakere sürecinin devam ettiği bu dönem içerisinde Newroz’a ayrı bir önem ve ayrı bir hava katmıştı. Özellikle okunan mektuplar, yapılan çağrılar sürecin içerisine dönük ve süreçle bağlantılı olarak önümüzdeki dönemlerin barış atmosferine kavuşabilmesi amacıyla çağrılar yapılmıştı. Aslında Newroz ile devam eden ve 2013 Nisan ayına denk gelen ve son görüşmelerde de özellikle Sayın Öcalan’ın ifade ettiği gibi ‘Newroz ruhuna bağlı kalmak’ ve ardından okunan mesajların içeriğine bağlı kalmak sürekli ifade edilen bir meseleydi. Hala Sayın Öcalan’ın avukatları ve ailesi ile görüşmeler yaptığı zaman bu konuya dikkat çekmesi yani barışta, demokratikleşmedeki ısrar ve ‘Kürt sorunu demokratik yöntemlerle çözümdeki ısrar görülüyor.”   ‘2013 Newroz ruhuna bağlıyız’    Hükümetin 2013, 2014 ve 2015 Newroz mesajlarını iyi okuyamadığını ve 2015 yılına kadar devam eden ‘Dolmabahçe Mutabakatı’nın’ sona erdiğini anımsatan Pervin, konuşmasına şöyle devam etti:  “Sayın Öcalan bu sürecin gelişebilmesi için önemli adımların atılması gerektiğini ifade etmişti. Bu önemli adımlar Dolmabahçe Mutabakatı ile Türkiye halklarına deklere edilmişti. Fakat gelinen aşamada Dolmabahçe Mutabakatı da yok sayılmıştı. Bugün halan tecridin devam ettiği bir dönemde Sayın Öcalan’ın sürekli vurgu yaptığı ve ifade ettiği ‘Newroz mektubu ya da Newroz deklarasyonu’ hala geçerliliğini koruyor.  O dönemler çok geri dönülemez süreçler ama yine de yapılan çağrıların dikkate alınması, barış çağrılarının, demokratikleşme çağrılarının dikkate alınması çok elzem olarak önümüzde duruyor. Bu yıl Newroz’u kutlamasak bile 2013 Newrozu’nun ruhuna bağlı kaldığımız ve bu süreci tekrar ele alınması gerektiği önemine dikkat edilmesi gerekir.”   ‘Üçüncü ayak olma konusunda önemli tartışmalar yürütüyoruz’   En son İmralı’da çıkan yangın sonucu 4 Mart’ta Mehmet Öcalan ile görüşen Abdullah Öcalan’ın  “Türkiye’de iki ayaklı masa var.  Siz de bir ayak olmak zorundasınız” mesajını değerlendiren Pervin, “HDP’nin rolüne ve misyonuna dikkat çekmesi önemli. Türkiye’de bir masa olduğu ve bu masanın iki ayaklı olduğu Kürtlerin üçüncü bir masa olduğu ifadesi ve vurgusu önemlidir. HDP’nin önümüzdeki dönemlerde büyümesi, genişletilmesi ve ittifaklarının geliştirmesiyle birlikte üçüncü ayak olma konusunda önemli tartışmalar yürütüyoruz diyebiliriz. Bugün sadece Türkiye açısından değil, tüm Ortadoğu açısından Kürtlerin rolü ve misyonu hem Türkiye’yi yönetenler açısından hem uluslararası güçler bakımından da Ortadoğu’daki gelişmeleri sağlamak adına Kürtleri dikkate alması ve masanın üçüncü ayağı olduğunu göz ardı etmeden süreçlere dâhil etmesi önemlidir.  HDP olarak, Türkiye içerisinde masanın üçüncü ayak olma konusu aynı zamanda Ortadoğu açısından da barış projelerini, demokratikleşme projelerini büyütme ve geliştirmek çerçevesinde daha geniş kitlelere aktarabilmek gibi bir sorumlulukla karşı karşıyayız” dedi.    Pervin, Koronavirüsten kaynaklı ‘üçüncü ayak olma’ çalışmalarının biraz aksadığını ancak bu dönemde hukuksal dayanışmanın ve büyümenin tarihi bir sorumluluk olduğu bilinci ile hareket ettiklerini belirterek, koronavirüs meselesi biter bitmez çalışmalarına yeniden başlayacakları bilgisini verdi.