İnkâr edilen fakat tarihten silinemeyen bir süreç: Dolmabahçe Mutabakatı 2020-02-27 09:19:11   ANKARA - Kürt sorunun çözümü için siyasi ve demokratik çözümü baz alan ve PKK Lideri Abdullah Öcalan tarafından kaleme alınan Dolmabahçe Mutabakatı’nın açıklanmasının üzerinden 5 yıl geçti. Her fırsatta inkar edilen bu süreç tarihe halklara aşıladığı umut ile not düştü.    Türkiye’de tarihler 28 Şubat 2015’i gösterdiğinde Kürt meselesinde çatışmalı dönemin sonlandırılmasına yönelik yürütülen çözüm sürecinde, PKK Lideri Abdullah Öcalan tarafından kaleme alınan Dolmabahçe Mutabakatı kamuoyuna deklere edilmişti. Türkiye  ve Kürt halkları için tarihsel bir eşiği ifade eden Dolmabahçe Mutabakatı, halklara barış umudu aşıladı. Çatışmalı sürecin sonlanması ve Kürt sorununun çözümü için siyasal ve demokratik bir yola işaret eden mutabakat,  Kürt halkının yıllardır dilinden bir an olsun düşürmediği “barış” Abdullah Öcalan’ın eliyle halklara sunuldu. Fakat bu umuda hükümet yetkililerinin cevabı süreci kaosa sürüklemek ve inkâr oldu.   Dolmabahçe Mutabakatı neydi, kimler yer aldı?   Dolmabahçe Mutabakatı’nı kamuoyuna deklere etmek için 28 Şubat 2015 tarihinde İmralı Heyeti ve hükümet yetkilileri tarafından aralarında dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal ile HDP İmralı heyeti üyeleri Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan ve İdris Baluken’in bulunduğu heyet, Dolmabahçe’de bulunan Başbakanlık ofisinde bir araya gelerek “10 maddelik mutabakatı” açıkladı.   Arka bahçede tartışmalar devam etti   2013 yılında başlatılan “Çözüm Süreci”nin tek resmi belgesi olan Dolmabahçe Mutabakatı, halklar tarafından olumlu bir hava ile karşılandı. Perdenin arka kısmında ise devlet yetkililerinin ikili tutumu sonucu çelişkiler yaşandı. Abdullah Öcalan, mutabakatın iki aşama olduğunu belirtti. Dolmabahçe’de yapılacak açıklamayı birinci aşama olarak gören Abdullah Öcalan, bunu “niyet aşaması” olarak değerlendirdi. İkinci aşamayı ise İzleme Kurulu ve parlamentonun dahil edileceği sürecin yasallık kazanması ve yine Anayasa Mahkemesi’nin dahil edilmesi olarak gördü.    Karşılıklı anlaşma ile kamuoyuna deklere edildi   Bu tartışmaların yanı sıra herkesin büyük bir merakla beklediği 28 Şubat 2015 günü iki tarafın anlaşması sonucu Dolmabahçe Mutabakatı kamuoyuna deklere edildi. Dolmabahçe Ofisinde İmralı heyetinde yer alan HDP’li vekil Sırrı Süreyya Önder, mutabakatı şu sözler ile kamuoyuna deklere etmişti:    “Uzun bir sürecin önemli aşamasına geldik. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bugüne kadar süregelen demokratikleşme sorunları ve son 30 yılda 40 binden fazla insanın, insanımızın yaşamına mal olan Kürt meselesini çözümüyle ilgili yürütülen çözüm süreci çalışmalarında tarihi bir karar sürecinin eşiğinde bulunmaktayız. Başlangıcından bugüne sorun devletin dönüşümüyle ilişkilidir. Bugüne kadarki egemen devleti zihniyeti, bu meseleyi salt iktidarlaşma aracı olarak düşünmüş ve kör şiddetin kurbanı haline getirmekten çekinmemiştir. Dolayısıyla çözümün barış ve evrensel demokrasiyle bağı sağlıklı kurulmadıkça, kurmaya çalıştığımız demokratik barışın devlet ve toplum yapısında haktan, adaletten ve eşitlikten yana bir dönüşüm sağlanması düşünülemez. Bu itibarla süreç Cumhuriyet tarihi boyunca varlıkları yadsınan ve dışlanan tüm unsurların özgür ve eşitçe tanınması yeni norm sisteminde kendileri olarak yer almalarıyla gelişmek durumundadır. Tarihin bizlere yüklediği büyük sorumluluk, çözümünde çözümsüzlüğün de salt bizim toplumlarımızla ilgili olmayıp, tüm bölgeyi hatta dünyayı etkileyen muhtevası olmasıdır. Dolayısıyla, bölgenin yüzyıllık dengeleri altüst olurken, küresel ve bölgesel zorbalıkların yol açtığı algısal ve iradesel yaklaşımlar, evrensel insani değerler ölçüsüne geliştirilerek aşılmalıdır. Muhtevası gereği çok hareketli ve dinamik bölgesel koşullar göz önüne alındığından, sürece de dinamik bir yaklaşım gereklidir. Bütün bu belirlemelerin ışığında, zaman zaman aksamalar ve kırılmalarla yürütülen diyalog süreci resmi, ciddi ve sorumlu bir aşamaya gelmiş bulunmaktadır.”   Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ise görüşmede Çözüm Süreci’nde önemli bir aşamaya geldiklerini belirterek, “HDP heyeti dün İmralı’ya giderek görüşme gerçekleştirdi. Biz de Sayın Başbakanımızın başkanlığında çözüm süreci kurulunda gelinen aşamayı tüm boyutlarıyla kapsamlı bir şekilde ele almıştık. Silahların bırakılmasına yönelik çalışmaların hız kazanması, tam anlamıyla bir eylemsizliğin hayata geçmesi ve demokratik siyasetin bir yöntem olarak öne çıkartılması konusundaki açıklamayı önemli görüyoruz” sözleri ile Abdullah Öcalan’ın PKK yaptığı çağrının olumlu olduğunu kaydetmişti.    Abdullah Öcalan PKK’yi olağanüstü toplanmaya çağırdı   İmralı heyetinin açıklamalarının ardından Abdullah Öcalan, PKK’ye bir mesaj gönderdi. Mesajda 30 yıllık çatışma sürecinin, kalıcı barışa götürdüğünü ve demokratik bir çözüme ulaştırmanın temel hedeflerinden biri olduğunun altını çizerek, “PKK’nin Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı yaklaşık kırk yıldır yürüttüğü silahlı olan mücadeleyi sonlandırmak ve yeni dönemin ruhuna uygun siyasal ve toplumsal strateji ve taktiklerini belirlemek için bir kongre yapmalarını gerekli ve tarihi görmekteyim” çağrısı yaptı.   Diyarbakır Newrozu’nda tarihi mesaj…   Abdullah Öcalan’ın PKK’ye gönderdiği mesajdan sonra 19 Mart’ta HDP ve devlet heyetleri İmralı’da Abdullah Öcalan ile bir araya geldi. Yapılan görüşme sonrası ikinci görüşmede HDP ve devlet heyetinin yanı sıra İzleme Heyeti’nin katılması yapılan görüşmede kararlaştırıldı. Görüşmelerin ardından resmi müzakereler başlayacak ve Abdullah Öcalan PKK’ye kongre çağrısında bulunacaktı. Yapılan görüşmeden iki gün sonra tarihe geçen yüz binlerin katıldığı Diyarbakır Newrozu’nda Abdullah Öcalan’ın mesajı okundu.   Abdullah Öcalan gönderdiği mesajda mutabakata dair şöyle demişti:    “Dolmabahçe Sarayı’nda, hepimizce resmen ilan edilen 10 maddelik deklarasyon temelinde yeni bir süreci başlatma görevi ile karşı karşıyayız. Deklarasyon gereği ilkelerde mutabakat oluşmasıyla birlikte PKK’nin Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı yaklaşık kırk yıldır yürüttüğü silahlı olan mücadeleyi sonlandırmak ve yeni dönemin ruhuna uygun siyasal ve toplumsal strateji ve taktiklerini belirlemek için bir kongre yapmalarını gerekli ve tarihi görmekteyim. Umarım ilkesel mutabakata en kısa sürede varıp parlamento üyeleri ve İzleme Heyetinden teşkil edilen bir Hakikat ve Yüzleşme komisyonundan geçerek bu kongreyi başarıyla realize etme durumunu yaşarız.”   Mutabakatın bozulma sinyalleri verildi   Tarihi Newroz’da Abdullah Öcalan’ın mesajı bütün halklarda yeniden umudun filizlenmesine vesile olurken, Newroz’dan bir gün sonra 22 Mart 2015 tarihinde Ukrayna dönüşü uçakta gazetecilere konuşan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Dolmabahçe’de birbirinden farklı iki metnin okunduğunu, yapılan açıklamayı doğru bulmadığını ve İzleme Heyeti’ne karşı olduğunu söyledi.   Mutabakat bir kez daha yalanlandı   Cumhurbaşkanı 24 Nisan 2015’te Adana’da katıldığı bir açılışta, “Bugün terör örgütlerin sırtını sıvazlayanlar aynı kuyuya kendileri düşecekler. Dün biri çıkmış Dolmabahçe Mutabakatından söz ediyor. Böyle bir mutabakat yok. Bu iktidarın terör örgütüyle bir mutabakatı söz konusu değildir” diyerek mutabakatı bir kez daha yalanladı.   ‘Dolmabahçe Mutabakatı ifadesini asla kabul etmiyorum!’   Mutabakatı her fırsatta inkar eden Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan gittiği bir çok yerde mutabakatın “tek taraflı” olduğunu belirtti. Bu açıklamalardan biri de 17 Temmuz’da HDP yetkililerinin Başbakan ve AKP Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun partiyi ziyareti esnasında bir kez daha gündeme getirmesiyle oldu. Dolmabahçe Mutabakatını yeniden reddeden Cumhurbaşkanı şu sözleri sarf etmişti: “Ben bu ifadeyi cımbızlamak durumundayım. Dolmabahçe Mutabakatı ifadesini asla kabul etmiyorum. Ortada bir hükümet vardır diğer tarafta grubu olan bir siyasi parti vardır. Neyin mutabakatını nasıl yapıyorsunuz? Ülkemizin geleceğine yönelik atılacak bir adımsa bunu yeri parlamentodur. Bu parlamentodan güçlü bir şekilde çıkınca onun bir değeri olur. Bölücü örgütünü sırtını dayamış olanlarla bir mutabakat asla yapılamaz, böyle bir şey düşünülemez.”   Çatışmalı sürecin zemini hazırlandı   Süreç 22 Temmuz 2015’de Ceylanpınar’da 2 polisin şüpheli bir şekilde öldürülmesi ile çatışmalı sürece evrilecekti. Polislerin öldürülmesini PKK’ye bağlayan hükümet sürecin bitirilmesine gerekçe saydı. Cumhurbaşkanının, “Çözüm sürecini buzdolabına kaldırdık” sözlerinin ardından çatışmalı sürece yeniden dönüldü.  Olaydan 3 yıl sonra Ceylanpınar’da polislerin öldürülmesi ile ilgili yargılanan 9 sanık beraat etmiş, dönemin Urfa Valisi İzzettin Küçük ile yaptığı telefon görüşmesini anlatan HDP Hakkari Milletvekili Leyla Güven ise Valinin kendisine, “O polisler aslında 3 arkadaşlardı. Onlardan bir tanesinin diğer ikisiyle aralarında bir husumet yaşanmış ve 2 polisi öldürüp gitmiş. Dolayısıyla bu olay siyasi bir olay değil” dediğini aktarmıştı.    Peki her fırsatta inkar edilen Dolmabahçe Mutabakatında yer alan 10 madde neydi? İşte     10 maddelik mutabakat:    * Demokratik siyaset; tanımı ve içeriği   * Demokratik çözümün ulusal ve yerel boyutlarının tanımlanması   * Özgür vatandaşlığın yasal ve demokratik güvenceleri   * Demokratik siyasetin devlet ve toplumla ilişkisi ve bunun kurumsallaşmasına dönük başlıklar   * Çözüm sürecinin sosyo-ekonomik boyutları   * Çözüm sürecinin yol açacağı yeni güvenlik yapısı   * Kadın, kültür ve ekolojik sorunların yasal çözümleri ve güvenceleri   * Kimlik kavramı, tanımı ve tanınmasına dönük çoğulcu demokratik ve eşit mekanizmaların güvenceleri   * Demokratik cumhuriyet, ortak vatan ve milletin demokratik ölçütlerle tanımlanması, çoğulcu demokratik sistem içerisinde yasal ve anayasal güvencelere kavuşturulması   * Bütün bu demokratik hamle ve dönüşümleri içselleştirmeyi hedefleyen yeni bir anayasa.”   Çözümde ve barışta ısrar   Çözüm Süreci’nin sonlandırılmasıyla Abdullah Öcalan ile görüşmeler kesilmiş ve tekrar tecrit altına alınmıştı. Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve HDP Hakkari Milletvekili Leyla Güven öncülüğünde başlatılan açlık grevi ve ölüm oruçları sonrası avukatları 8 yıl aradan sonra Abdullah Öcalan ile 2 Mayıs 2019 günü görüşme gerçekleştirdi. Abdullah Öcalan, Hamili Yıldırım, Ömer Hayri Konar ve Veysi Aktaş imzasıyla yayınlanan deklarasyonda çözüme ve barışa odaklı mesajlar yer aldı.    Deklarasyonda dikkat çeken şu ifadeler yer alıyordu: “İçinden geçtiğimiz tarihi süreçte derin bir toplumsal uzlaşmaya ihtiyaç vardır. Sorunların çözümünde her türlü kutuplaşma ve çatışma kültüründen uzak, demokratik müzakere yöntemine şiddetle ihtiyaç vardır. Türkiye’nin ve hatta bölgenin sorunlarını, başta savaş olmak üzere, fiziki şiddet araçlarıyla değil, yumuşak güçle yani akıl, politik ve kültürel güçle çözebiliriz. İnanıyoruz ki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) kapsamında Suriye’deki sorunların çatışma kültüründen uzak durularak; içinde bulundukları konumun, durumun Suriye’nin bütünlüğü çerçevesinde Anayasal güvenceye kavuşturulmuş yerel demokrasi perspektifinde çözüme ulaştırılması amaçlanmalıdır. Bu bağlamda Türkiye’nin hassasiyetlerine de duyarlı olunmalıdır. Bizlerin İmralı’daki duruşu, 2013 Newroz Bildirgesi’nde belirttiğimiz ifade tarzının daha da derinleştirerek ve netleştirerek sürdürme kararlılığındadır. Bizim için onurlu bir barış ve demokratik siyaset çözümü esastır.”    Abdullah Öcalan avukatları ile son görüşmesi ise 7 Ağustos’ta gerçekleşti. Abdullah Öcalan bu görüşmede kamuoyuna ve devlet yetkililerine şu çağrıda bulundu: “Kürtlere yer açmaya çalışıyorum gelin Kürt sorununu çözelim. Bir haftada çatışma durumunu, ihtimalini ortadan kaldırırım diyorum. Ben çözerim, kendime güveniyorum, çözüm için hazırım. Ancak devlet’te, devlet aklı da gereğini yapmalıdır. Bu çerçeve de Kürtlerin başkaca bir devlete ihtiyacı yok. Ancak Kürtlerin bir hukuku olacak mıdır? Gelin Kürt sorununu çözelim. Bir haftada çatışma durumunu, ihtimalini ortadan kaldırırım diyorum. Ben çözerim, kendime güveniyorum, çözüm için hazırım. Ancak devlet de, devlet aklı da gereğini yapmalıdır.”    Mutabakattan sonra neler yaşandı?   Mutabakatın inkar edilmesi ve Çözüm Süreci sonrasında yaşanan kimi gelişmeler ise şöyle:    “*11 Nisan 2015’te Ağrı Diyadin’de HPG ve askerler arasında yaşanan çatışmada 4 asker yaralandı 5 HPG’li yaşamını yitirdi.    *Birçok yerde HDP’nin seçim bürolarına yönelik saldırılar gerçekleştirildi.    *31 Mayıs 2015 Başbakan Ahmet Davutoğlu, seçimlerden sonra Çözüm Süreci’nin muhatabını gözden geçireceklerini belirtti.   *5 Haziran 2015 HDP Diyarbakır mitingine bombalı saldırı yapıldı. Bu saldırıda 5 kişi yaşamını yitirirken 400 kişi de yaralandı.   *7 Haziran 2015 seçimlerinde HDP yüzde 13, 02 oy olarak Meclis’te 80 milletvekili ile temsil etme hakkı buldu. AKP tek parti iktidarından sonra tek başına hükümet kurma çoğunluğunu kaybetti.   * 20 Temmuz 2015’te Urfa’nın Suruç ilçesinde DAİŞ’in canlı bomba saldırısı sonucu çoğunluğu Sosyalist Gençlik Federasyonu (SGDF) üyesi 33 kişi yaşamını yitirdi yüzlerce kişi yaralandı.   *16 Ağustos 2015’de Muş Varto’da ilk sokağa çıkma yasağı ilan edildi.   *17 Ağustos’ta özyönetim ilan edilen merkez sayısı 16’ya çıktı.   *15 Eylül 2015’de Cizre’de başlayan sokağa çıkma yasağından sonra 22 kişi yaşamını yitirdi.   *10 Ekim 2015’te 10 Ekim Gar’ında yapılan barış mitingine DAİŞ canlı bomba eylemi gerçekleştirdi. 102 yaşamını yitirdi yüzlerce kişi yaralandı.   *Hükümet kurulamamasından kaynaklı 1 Kasım 2015’te Genel Seçim tekrarlandı.     *4 Kasım 2016 tarihinde HDP’nin Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş olmak üzere 9 Milletvekili tutuklanarak HDP yönelik siyasi soykırım operasyonları başladı.   *27 Aralık 2015’te HDP, HDP ve DBP’nin katıldığı Olağanüstü DTK toplantısının ardından 14 maddelik “Demokratik özerk bölgeler deklarasyonu” yayınlandı.   * 14 Aralık 2015 ile 2 Mart 2016 arasında devam eden 78 günlük sokağa çıkma yasağı sırasında Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (THİV) raporuna göre 7 il 22 ilçede uygulanan 63 sokağa çıkma yasağından 1 milyon 642 bin kişi etkilendi, 310 sivil hayatını kaybetti.   *20 Ocak 2018’de Türkiye Kuzey ve Doğu Suriye’nin Efrîn kentine “Zeytin Dalı” adını verdiği operasyonu başlattı. Burada yüzlerce sivil katledildi, binlercesi göç ettirildi.   *9 Ekim 2019’da Türkiye Kuzey ve Doğu Suriye’nin sınır hattı boyunca “Barış Pınarı” dediği operasyonu başlattı.”