‘Barışın kapılarını açmak İmralı kapılarını açmaktan geçiyor’ 2020-01-07 14:00:11   DİYARBAKIR - Siyasi sürece ve PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde derinleşen tecride ilişkin yapılan basın açıklamasında konuşan HDP’li Semra Güzel, tecridin zamana yayılmış bir işkence yöntemi olduğuna dikkat çekerek, “Barışın kapılarını açmak İmralı kapılarını açmaktan geçiyor” dedi.   Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır İl Örgütü, HDP Diyarbakır il binası Vedat Aydın Konferans Salonu'nda siyasal sürece dair basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamaya HDP Diyarbakır milletvekilleri Semra Güzel, Musa Farisoğulları ve Dersim Dağ'ın yanı sıra açıklamaya çok sayıda kişi katıldı. Açıklamayı HDP’li Semra Güzel yaptı.   ‘Zamana yayılmış bir işkence yöntemidir’   Tecrit politikalarının devam ettiğini ve bunun hukuki bir kılıfa uydurulmaya çalışıldığını söyleyen Semra, tecridin zamana yayılmış bir işkence yöntemi ve insanlık suçu olduğuna vurgu yaptı. "Barışın kapılarını açacak olan İmralı kapılarıdır" diyen Semra, bir an önce tecrit politikalarının son bulması gerektiğine işaret etti. Semra, "Gelişen süreci de tecritten bağımsız ele almıyoruz. Birbirini takip eden süreçlerdir. Her geçen gün dünyada, Türkiye'de ve Kürdistan'da dengelerin değiştiği, kapitalist sistemin bir kriz halinde kendisine çıkış yolları aradığı ve bu çıkış yollarını savaş taşları ile döşediği bir süreçten geçmekteyiz. Bu krizli süreçte 2019 yılı boyunca tekrar gördük ki devletlerin yanlış ve çıkarlara dayalı politikalarına rağmen dünyanın birçok yerinde halklar ayakta olmaya ve eşit, özgür bir yaşam için mücadele etmeye devam etti ve ediyor. Bu krizli sürecin göbeğinde bulunan Ortadoğu coğrafyasında da devletler toplumsal barış ve adalet kavramına değil, savaş ve hukuksuzluk politikalarına sığınıyor" ifadelerini kullandı.   ‘Abdullah Öcalan’ın perspektifleri bir çözüm ve çıkış yoludur’   Semra, Abdullah Öcalan'ın ortaya koyduğu tespit ve duruş ile sadece Kürt halkına değil, başta Ortadoğu halklarına olmak üzere bütün dünyaya bir çözüm perspektifi ortaya koyduğunu dile getirerek, "Her koşulda bunun savunucusu olmuştur. Bu çözüm perspektifi savaşlara değil barışa, hukuksuzluğa değil toplumsal yaşam ilkelerine dayanan bir demokratik ulus perspektifidir. 2’nci Dünya Savaşı’ndan sonra devletlerin sığındığı ve kendini var ettiği tekçiliğe dayanan ulus-devlet zihniyeti 100 yıl dayanamamıştır ve krizleri ile beraber bugün halklara yeni acılar yaşatmaya devam etmektedir. Demokratik ulus perspektifi öteki olarak kodlanan kimliklerin, dillerin, inançların, kültürlerin üst kimlikler tarafından yok sayılmasına karşın bir alternatif model olarak başta coğrafyamız olmak üzere bütün dünya halklarına bir çözüm, bir çıkış yoludur” sözlerine yer verdi.   ‘Kendini dayatan faşist bir zihniyet’   Abdullah Öcalan’ın sesinin dışarıya ulaştığı zamanlarda bir barış ve toplumsal huzur durumunun hakim olduğuna işaret eden Semra, “Bizler bu tekçi ve saldırgan politikaların İmralı tecridi ile olan doğrudan bağını çok net bir şekilde görüyor ve tekrarlıyoruz: Konuşan bir Öcalan çözümün ve barışın yolunu açan bir Öcalan’dır. Susturulmak istenen bir Öcalan, derinleşen bir çözümsüzlüktür, savaş, eşitsizlik ve yükselen faşizmdir. Hiçbir hukuki dayanağı olmadan, avukatları ile dahi görüşmesine izin verilmeyen, aile görüşlerini engelleyen keyfiyetçi ve kendini dayatan faşist bir zihniyet söz konusudur” diye konuştu.   ‘Yanlış bir politika izlenmektedir’   Uluslararası anlaşmalara ve anayasaya göre Türkiye’nin şu anda suç işlemekte olduğunun ve bu suçta ısrar ettiğinin altını çizen Semra, tecridin kaldırılmasının sadece Kürt halkının meşru talepleri için değil Türkiye’nin demokratikleşmesi için de vazgeçilmez olduğunu dile getirdi. Semra, “Leyla Güven arkadaşımızın öncülüğünde başlayan, cezaevleri ile büyüyen ve dünyanın her yerinden halkların, kadınların, insan hakları savunucularının ses verdiği açlık grevleri direnişi sonucunda İmralı’nın sesi kısa bir süreliğine de olsa dışarıya ulaşmıştır. Halklarda yeniden bir barış ve beraber yaşama umudu yeşermiştir. Bu süreçte 7 tutsak arkadaşımız cezaevinde, bir arkadaşımız Almanya’da mutlak tecridi protesto ederek yaşamlarına son vermişlerdir. Fakat mevcut iktidar Sayın Öcalan’ın sesini dahi kendisine bir tehlike olarak görmekte ve barışa 2015 sürecinde olduğu gibi samimi değil taktiksel yaklaşma gibi son derece yanlış bir politika izlemektedir” diye açıklamalarında bulundu.   Semra, açıklamanın devamında şunları söyledi: “Bu çözümsüz devlet aklı aynı yanlış politikaların yansıması olarak savaş politikalarında da ısrar etmektedir. Barıştan, toplumsal yaşamdan her gün kopan AKP politikası hiçbir hukuki ve insani dayanağı olmadan Kuzey ve Doğu Suriye’ye saldırmış, halkların bir arada yaşama iradesine darbe vurmak istemiştir. 9 Ekim’de başlatılan bu savaşta 18’i çocuk 128 sivil hayatını kaybetmiştir. Fakat bu süreçte bizler çok iyi gördük ki beraber yaşama umudu ve iradesi sadece Kürtlerin değil bütün dünya halklarının talebidir.   Dünyanın her yerinden halklar Türkiye’nin bu savaş politikalarına karşı ayağa kalkmış, Kuzey ve Doğu Suriye halklarının yanında yer almıştır. Savaş kararı verenler bunun bedelini ekonomik krizi ağırlaştırarak ve dış politikada kaybederek ödemeye mahkum kalmıştır. Bugün yine aynı yanlışta ısrar edilmekte, Libya halklarına hiçbir çözüm getirmeyecek olan ve mevcut çatışma durumunu derinleştirecek olan politikalar üretilmektedir. Türkiye’nin Libya’daki çatışmalara dair tek pozisyonu halklara barış getirecek ve çatışmaların durmasının sağlayacak politikalara destek vermesi olmalıdır. Fakat hükümet Kuzey ve Doğu Suriye savaşı esnasında olduğu gibi bu maceracı ve müdahaleci dış politikalar ile Türkiye’yi içine soktuğu risklerin karşılığında iç siyaseti dizayn etmenin ne kadar kolay olduğunun da farkına varmış ve bu politikalar ile dış siyaseti kullanarak iç siyasetteki tükenmiş pozisyonunu gündemden çıkarmak istemektedir.   ‘32 belediyeye kayyım atandı, 27 eşbaşkan tutuklandı’   İç siyasette uyguladığı savaş ve hukuksuzluk konsepti artık AKP hükümetine bir gelecek vaat etmiyor. Bu savaş yanlısı dış politikalar ile mülteci sorununu dahi paraya indirgeyen, insan haklarını askıya alan, toplum mühendisliği yapan, hukuku yerle bir eden hükümet kendi tükenmişliğini bugün ‘barışta ve halkların beraber yaşama iradesinde’ ısrar eden HDP’ye saldırarak görünmez kılmaya çalışmaktadır. HDP halkların ve barışın teminatıdır. Ve bu teminat bugün gözaltılar, tutuklamalar, kayyım politikaları ile sindirilmeye, yok edilmeye çalışılmaktadır. Yerel seçimlerin üzerinden sadece beş ay geçtikten sonra hiçbir dayanağı olmayan ve mahkemelerin dahi gerekçe bulamadığı safsata iddianameler ile belediyelerimize kayyımlar atanmakta, eşbaşkanlarımız tutuklanmaktadır.   Şu ana kadar HDP’nin kazandığı 32 belediyeye kayyım atanmış, 27 eş başkanımız tutuklanmıştır. 2 milyon 618 bin 890 seçmenin iradesi bizzat devlet tarafından gasp edilmiştir. Hükümet tarafından uygulanan bu politikalar halkların iradesini tanımıyoruz söyleminin bir pratiği olarak önümüzde durmaktadır.   4 bin 567 HDP’li gözaltına alındı, 797’si tutuklandı   Ve bu iradeyi yok sayma politikası bugün partimize yönelik gözaltı ve tutuklama furyası ile doruğa ulaşmış durumdadır. Son bir yılda 4 bin 567 HDP’li arkadaşımız gözaltına alınmış, 797 arkadaşımız tutuklanmıştır. Cezaevlerini muhalefeti yok etmenin bir çözüm yolu olarak gören hükümet artık hiçbir hukuki dayanak aramadan, toplumdaki her iki kişiden birini neredeyse suç zanlısı ilan ederek tutuklamaktadır. Rehin alınan arkadaşlarımız sürgün politikaları ile çıplak arama işkencesi ile ve fiziksel şiddet de dahil her türlü şiddet politikası ile sindirilmeye çalışılmakta insanlık dışı muameleler ile karşı karşıya kalmaktadır. Biz bütün bu saldırı konseptinin bütünlüklü bir devlet aklı olduğunun bilincinde olarak hiçbir zaman geri adım atmadık, bundan sonra da atmayacağız. Üçüncü yolun temsilcileri olarak, ne statükocu ulus-devlet aklının ne de emperyalist küresel güçlerin halklara savaş ve zulüm getiren politikalarını kabul etmiyoruz.   ‘Tecrit politikaları son bulmalıdır’   Ve bu politikaların İmralı tecridinin varlığının bir sonucu olarak, faşizmin ortaya çıkardığı bir siyasi konjonktür olduğunu, bu konjonktürde ısrar edildiği sürece de hükümetin önce kendi sonunu getireceğini çok iyi biliyoruz. Savaş politikaları, hukuksuzluklar, şark ıslahattan beri devreye konulan ve güncel hali kayyım atamaları olan işgal politikaları, gözaltı ve tutuklamalar Türkiye’nin bir demokrasi sorunudur ve bu sorunun çözüm anahtarı İmralı’dadır. İmralı tecridi kırılmadan ülkenin nefes alması mümkün değildir. 9 Ekim 1998 yılında başlatılan komplo Sayın Öcalan’ın öngörüleri ve geliştirdiği Barış ve Demokrasi Projesi ile boşa çıkarıldı. Ve halkların bir arada kalma iradesi, devletlerin çıkara dayalı kirli ilişkilerine karşı direnmeye devam ediyor. Savaşın kazananı olmaz fakat barış herkese kazandırır. Halklarımız açısından geç olmadan savaş politikalarından vazgeçilmeli tecrit politikaları derhal son bulmalıdır.”   Açıklama "Bijî Serok Apo", "Bê Serok jiyan nabe" ve "Direne direne kazanacağız" sloganları ile son buldu.