‘AKP kendi içinde birbirini suçladığı bir dönemde ilk kez önümüzdeki seçimlere gidecek’ 2019-12-19 09:04:10   Habibe Eren - Dilan Babat   ANKARA - Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun kurucu başkanı olduğu Gelecek Partisi’nin AKP içerisinde yaşanan krizi gösterdiğine dikkat çeken Fatma Bostan Ünsal, “Türkiye’nin önündeki seçimlerde bu ilk kez olacak. AKP kendi içinde bu kadar birbirini suçladığı bir iklimle ilk kez seçime gidecek. Bunun radikal değişikliklere sebep olacağını düşünüyorum. Bu elbette seçim sonuçlarını da etkileyecektir” dedi.    AKP ile yollarını ayıran eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun kurucu başkanlığını yaptığı Gelecek Partisi’nin yasal başvurusu yapılmasının ardından geçen günlerde Ankara Bilkent Otel’de tanıtım toplantısı düzenlendi. Toplantı da partinin deklarasyonu açıklandı. Eğitim, sağlık, güvenlik, özgürlükler, kadın sorunu, yoksulluk, yolsuzluk başlıkları altında konuşma yapan Ahmet Davutoğlu, Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunun altını çizdi.    Kürt sorunu yerine parti programında ‘terörle mücadele’ vurgusu yer alan Gelecek Partisi’ni ve yeni parti oluşumlarının Türkiye siyasi hareketinde nasıl bir etki yaratacağı, iktidarın buna karşı söylemlerine ilişkin AKP eski kurucularından insan hakları savunucusu Fatma Bostan Ünsal değerlendirmelerde bulundu.    ‘Yeni siyasi oluşumlara ihtiyaç var’   Hem kendi gözleminin hem de kamuoyu araştırmalarının Türkiye’de yeni siyasi oluşumlara ihtiyaç olduğunu gösterdiğine dikkat çeken Fatma, ancak bu ihtiyacı Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’ın karşılayıp karşılamayacağını bilemediğini söyledi. Partinin ilerleyen süreçlerde göstereceği performansın etkili olacağını kaydeden Fatma, “Ben önemli olduğunu düşünüyorum, çünkü iki yıldır siyasette bulunanlarla bizzat temas halindeyim. Birçok konuda bizim gibi düşünen ve eleştiren Türkiye’deki yönetimi eleştirebilecek bir adres yoktu. O tür insanlar için bir adres olacağını düşünüyorum” dedi.    ‘Keşke o dönemlerde sesini duyabilseydik’   Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun çok güçlü makamlarda olduğunu hatırlatan Fatma, “Keşke o dönemlerde sesini duyabilseydik. Mesela şu an parlamenter sistemi savunduğunu biliyoruz referandum sırasında kendisinin ve çevresinin oy hakkı söz konusuydu. Belki de görüşlerini ifade etmiş olsaydı Türkiye şu anda Cumhurbaşkanlığı sistemi ile yönetiliyor olmayacaktı. Ama bu demek değil ki şimdi hiç konuşmamalı. Zararın neresinden dönülürse kârdır” diye konuştu.     ‘Gönül isterdi ki bunu açıkça ifade etsin’   Ahmet Davutoğlu’nun 7 Haziran ve 1 Kasım arasındaki dönemi karanlık olarak tarif etmesine ilişkin, “Gönül isterdi ki bunu açıkça ifade etsin” diyen Fatma, “Gerçekten de Türkiye’nin problemi bence de 7 Haziran’da başlamıştır. 7 Haziran 2015 seçimlerindeki parlamento hükümet kurmuş olabilseydi Türkiye bu şekle gelmemiş olurdu. Ne darbe teşebbüsü olurdu ne de diğer konular olurdu. Maalesef o dönemde gereken inisiyatif alınmamıştır ama biliyoruz ki Davutoğlu o dönemde hükümet kurmak istemiştir ancak gücü yetmemiştir” diye ekledi.    ‘Çok kötü bir dönem geçirdik, özeleştiri zamanı gelmiştir’   15 Temmuz 2016 yılında yaşanan darbe teşebbüsü sonrası OHAL ilan edilmeden önce Kürt illerinde OHAL koşullarının oluştuğuna dikkat çeken Fatma, sözlerini şöyle sürdürdü: “Çok uzun sokağa çıkma yasakları yaşanmıştır. Bu sokağa çıkma yasaklarında insan hakları ihlal edilmiştir. Günlerce süren sokağa çıkma yasaklarında insan hakları örgütlerinin girmesi yasaklandı. Türkiye çok kötü bir dönem geçirdi. Bunların da tartışılacağı bir zemin olacaktır. İnsanların iyi niyetine bırakmamak gerekir. Davutoğlu bunu yapar diye söylemiyorum, herkes zorlamalıdır. Siyasi süreç oraya da götürmektedir. Kamuoyu baskısıyla da konuşulması lazım. Bundan sonra kamuoyunun da yönlendirmesiyle neler yanlış yapıldı,  neler daha iyi olabilirdi üzerine yapıcı bir tartışmayı Türkiye açar ve buradan daha olgun bir yere gider diye düşünüyorum. Özeleştirinin zamanı gelmiştir.”    ‘AKP barış sürecini sürdürmek yerine başka bir alanı tercih etti’   Ahmet Davutoğlu’nun parti programında Kürt sorunu yerine ‘terörle mücadele’ vurgusunun yer almasına ilişkin Fatma şu değerlendirmeyi yaptı: “Baştan bunların niyetleri kötüydü demek doğru değil ama bütün çatışma süreçleri ile ilgili yapılan araştırmalarda görülüyor ki bu tür barış süreçlerinde ortada olan kesim biraz destek kaybeder daha uçlardaki toplumsal kesimlerde güçlenir. Türkiye’de de bu böyle oldu. AK Parti’ye daha ortalamayı temsil eden seçmenin desteği azalmıştır. Daha kenarlardaki HDP ve MHP yükselmiştir. Bu çok doğaldır. Türkiye buradan başka bir yere gidebilir. Çok az bir destek kaybı bile AKP’ye mâl olmuştur o yüzden AK Parti liderlerine düşen ya koalisyonla devam etmek de işe destek kaybı nedeniyle başka alanlara gitmek yerine belki koalisyonla bu işi götürmek ve barış sürecini devam ettirmek gerekiyordu bana göre. Ama AKP başka bir alanı tercih etti. Burada sadece siyasi liderlere bütün yetkiyi bırakmamız gerekiyor. Kamuoyu ve sivil toplum olarak biz barışı dayatmalıyız.”   ‘Kayyım tepkisini olumlu buluyorum’   Yine Ahmet Davutoğlu’nun olumlu bir perspektif olarak kayyımlara itiraz ettiğini belirten Fatma, hem seçmenin iradesinin hem de seçme ve seçilme hakkına ciddi bir ihlal söz konusu olduğunu bu yüzden Ahmet Davutoğlu’nun kayyım tepkisini olumlu bulduğunu ifade etti.    ‘Suçun cezasızlığı suça teşviktir'   Geçen günlerde bir televizyon programında AKP’ye yakın gazetecilerin, “Erdoğan karşıtı biri seçilirse hepimiz yargılanırız, seri tutuklamalar başlar” sözlerine değinen Fatma, “Bugün olduğu gibi mensubiyet üzerinden bir yargılama olacağını düşünmüyorum. Çünkü bugün biliyorsunuz mensubiyet üzerinden bir yargılama söz konusu. Bu, hukuk devletine karşıdır. Siz suç üzerinden bir yargılamaya gidersiniz; ama Türkiye’de mensubiyet üzerinden bir yargılama var. Suç hiç ortada yok. Bankasya da hesabı olmak mensubiyet midir? O yüzden yargılıyorsunuz. Bu yanlıştır. Hukuk devleti ihlal edilmektedir. Buna dönüleceğini zannetmiyorum. Kendileri bu dönemi meşru gördükleri için gelecekte böyle olacak diye düşünüyorlar. Eğer öyle olursa biz yine itiraz ederiz. Çünkü mensubiyet üzerinden yargılama yapmak ve ceza vermek hukukun en büyük ihlalidir. Ama bir suç varsa elbette ki yargılanacaktır. Suçun cezasızlığı aslında suça teşviktir. Bu yüzden bütün bir toplum olarak suçun karşısında cezalandırma en tabi destek verilmesi gereken bir husustur” sözlerini kullandı.    ‘AKP içerisindeki krizi göstermiş oldu’   AKP’nin geleceğini önceden gördüğünü ifade eden Fatma, “Hatırlarsanız anayasada yer alan seçimler 2019 Kasım’da olacaktı. Ama gittikçe zayıflamaya başladığı ve ekonomik kriz de kapıda olduğu için seçimleri bir buçuk yıl öne aldı. Ve 2018 Haziran’ın da seçimler yapıldı. Ve ondan sonra gelen ekonomik kriz ciddi anlamda desteği azaltmıştır ve tabi hukuk krizi ile başlıyor bu. Hukuk krizi ekonomik krizi tetiklemiştir. Ekonomik kriz AK Parti içerisinde siyasi krize dönüşmüştür. Ve AKP içindeki kendi çözülme Davutoğlu ve Babacan gibi geçmişte başbakanlık ve ikinci genel başkanlık yapmış güçlü kişilerin de bu duruma itiraz etmiş olmaları bizi AKP içerisindeki krizi göstermiş oldu” ifadelerini kullandı.    'Bugüne kadar seçmen tek bir AKP lideri gördü'   “Türkiye’nin önündeki seçimlerde bu ilk kez olacak. AKP kendi içinde bu kadar birbirini suçladığı bir iklimle ilk kez seçime gidecek” diyen Fatma, bunun radikal değişikliklere sebep olacağını düşündüğünü vurguladı. Bu zamana kadar seçmenin tek bir AKP lideri gördüğünü dile getiren Fatma, “Arada biz Davutoğlu’nun koalisyon istediğini ve farklı görüşlerde olduğunu bilsek de bu kamuoyuna çok açıkça yansımadığı için seçimde tek bir AKP söylemini duydu ve destekledi. Ama bugünlerde hem birbirlerini çok ciddi olarak eleştirdiklerini görüyoruz. Bu elbette seçim sonuçlarını etkileyecektir” diye konuştu.    ‘Ezbere düşmemek gerekiyor’   Yeni kurulan partiye çok az bir destek bile olsa bunun etkisinin çok önemli olacağını kaydeden Fatma, şunları söyledi: “Hatırlarsanız; Süleyman Demirel zamanında Adalet Partisi’nden ayrılan Demokrat Parti o dönemde 50 civarında milletvekili almıştı. Süleyman Demirel daha sonra çok pişman olmuştur. Niçin o görüşleri dinlemedik ve kendi içimizde DP milletvekillerini tutmadık diye. Hemen DP kurulduktan sonra hükümet düşmüştür. Adalet Partisi hükümete mâl olmuş bir kırılganlık yaşamıştır.  Daha sonra da aslında hem AP’den ayrılan DP ve sonrasında da CHP’den ayrılan Cumhuriyetçi Güven Partisi çok küçük partiler olması ve daha sonra da gittikçe küçülmesi ve etkisizleşmesi nedeniyle partilerden ayrılan daha küçük partilerin bir etkisinin olmayacağı düşünülüyor ama aslında baktığımızda DP geleneği aslında CHP’den ayrılmıştır. Biraz da ona benzeyebilir Babacan’ın ve Davutoğlu’nun partisi. Çok ezbere de teslim olmamak gerekiyor. Partilerden ayrılan küçük partiler etkisiz olabilir diye bir ezber var ama günümüzde geçerli olmadığını düşünüyorum.”