Pervin Buldan: Kuzey Suriye’nin geleceğine ancak orada yaşayan halklar karar verir 2019-11-05 13:42:37   ANKARA - Grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, “Kuzey ve Doğu Suriye’den derhal çekilin. Kuzey Suriye’nin geleceğine ancak orada yaşayan halklar karar verir. Söz ve karar sahibi olan Kuzey Suriye halklarıdır. Siz onların adına karar veremezsiniz! Buna yetkiniz de yok, haddiniz de” dedi.   Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, haftalık grup toplantısında yaptığı konuşmasında son siyasal gelişmeleri değerlendirdi. Grup toplantısına geçen günlerde tahliye edilen gazeteci Hüseyin Aykol’da katıldı.   ‘Halkımızın görkemli duruşu vardır’   Pervin, konuşmasına, “Aramızda özgür basının çınarı değerli gazeteci Hüseyin Aykol hocamız var. 3 aylık tutukluluğunun ardından geçtiğimiz günlerde özgürlüğüne kavuştu ve bugün burada yeniden bizlerle birlikte. Hüseyin Hocam aramıza yeniden hoş geldiniz. Sizin şahsınızda tüm özgür basın emekçilerine buradan sevgi ve selamlarımızı iletiyoruz” diye başladı. Hafta sonu halkın büyük ve görkemli katılımıyla İstanbul kongresini gerçekleştirdiklerini hatırlatan Pervin, “Onca baskıya rağmen partimiz HDP gerçekleştirdiği kongrelerle daha da güçleniyor, daha da büyüyor. Bildiğiniz üzere kongremize davet bildirisini dağıtan vekillerimizi İstanbul’da ablukaya aldılar. Bu rezaleti, diktatörlüğün fotoğrafını tüm dünya gördü ve izledi. Halkımız ise kongreye en güçlü katılımla bu baskıya, ablukaya gereken cevabı net bir biçimde verdi, vermeye de devam edecektir” dedi.   ‘HDP var oldukça umut da, cesaret de, kararlılık da, zafer de var olacak’   “Bir kez daha söylüyorum, HDP’yi çökertmeye çalışanlar asla başaramayacaklar! Buna izin vermeyeceğiz. HDP dimdik ayakta kalmaya ve kesintisiz mücadele etmeye devam edecektir. HDP düşmedi düşmeyecek! Düşürülemeyecek” diyen Pervin, “HDP bir mücadele deryasıdır. Bir halk deryasıdır. HDP demokratik siyasal mücadelesiyle bu topraklarda yaşayan tüm halkların, kimlik ve inançların, ezilenlerin, kadınların, gençlerin umudu ve cesaret kaynağıdır. HDP var oldukça umut da, cesaret de, kararlılık da, başarı da, zafer de yaşanmaya devam edecektir. Halklarımızın barış, demokrasi, özgürlük ve adalet umutları HDP oldukça asla sahipsiz kalmayacaktır” diye de ekledi.   Dün HDP’ye yönelik 4 Kasım siyasi darbesinin yıl dönümü olduğunu hatırlatan Pervin, “4 Kasım darbesiyle önceki eş genel başkanlarımız Sevgili Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ başta olmak üzere yüzlerce arkadaşımız 3 yıldır haksız ve hukuksuz bir biçimde cezaevlerinde rehin tutuluyor. Buradan Sevgili Yüksekdağ’a, Sevgili Demirtaş’a, Sevgili Sebahat Tuncel’e, Sevgili Gültan Kışanak’a, Sevgili İdris Baluken’e, Sevgili Abdullah Zeydan’a, Sevgili Selma Irmak’a, Sevgili Aysel Tuğluk’a, Sevgili Çağlar Demirel’e, Sevgili Gürsel Yıldırım’a, Sevgili Bekir Kaya’ya ve isimlerini sayamadığım tüm arkadaşlarımıza kucak dolusu sevgi ve selamlarımızı yolluyoruz” ifadelerini kullandı.   ‘4 Kasım’ın yanıtını 16 Nisan’da, 31 Mart’ta, 23 Haziran’da verdik’   4 Kasım darbesini yapanların hedefinin HDP’yi ve demokratik siyaseti bitirmek olduğuna dikkat çeken Pervin, sözlerini şöyle sürdürdü: “Halkın demokrasi, özgürlük ve barış umutlarını tüketmekti. Demokratik kazanımları, kadın mücadelesini bitirmekti. Bitiremediler, bitiremeyecekler! Başaramadılar, başaramayacaklar. HDP ne ilkelerinden ne mücadelesinden ne de kararlılığından bir milim geri adım atmadı, atmayacaktır. Halkımız, 4 Kasım darbesine yanıtını 16 Nisan’da, 24 Haziran’da, 31 Mart’ta ve 23 Haziran’da sandıklarda en güçlü şekilde vermiştir. Vermeye de devam edecektir. Onların Kasım darbeleri varsa halklarımızın da Haziran direnişleri var. HDP zindanlara sığmaz. Bu halk zindanlara sığmaz. Bu mücadele zindanlara atarak bitirilemez. Birimiz bin olur, milyonlara dönüşürüz. Her bir arkadaşımız Selahattin Demirtaş’tır, Figen Yüksekdağ’dır, İdris Baluken’dir, Sebahat Tuncel’dir, Selma Irmak’tır! Zalimin zulmü karşısında bugüne değin kim susmuş ki biz susacağız. Zalimler tarih boyunca karşılarında mazlum halkların direnişini bulmuştur ve kazanan mutlaka mazlumlar olmuştur.”   ‘Yüksekdağ’ın onurlu direnişi tüm kadınların ortak direnişi olmuştur’   4 Kasım’ın aynı zamanda kadın mücadelesine bir darbe girişimi olduğuna dikkat çeken Pervin, “Kadınların demokratik siyasetteki temsiliyetine ve mücadelesine darbe vurulmak istendi. Ama başaramadılar. Kadınları yıldıramadılar. Yıldıramayacaklar. Kadınlar başarmaya, kazanmaya devam edecektir. Yüksekdağ’ın onurlu direnişi tüm kadınların ortak direnişi olmuştur. Yüksekdağ bugün milyonlarca kadındır. Milyonlarca kadın Yüksekdağ’dır. Buradan bir kez daha iktidara ve adalet kırıntısı kaldıysa yargıya çağrı yapıyorum. Bu hukuk ve demokrasi katliamına, rezaletine son verin. Demokrasi ve barış mücadelesi yürüttüğü için siyasi rehine olarak tuttuğunuz tüm siyasetçileri derhal serbest bırakın. Demirtaş ve bütün arkadaşlarımız AKP iktidarı tarafından FETÖ’cü savcıların hazırladığı fezleke ve iddianamelerle rehine olarak tutulmaktadır. FETÖ’ye, darbeye karşı çıktığını iddia eden AKP iktidarı, cemaatin fezlekelerine sarılarak açıkça darbecilere sahip çıkmaktadır” diye konuştu.   Pervin, konuşmasının devamından satırbaşları şöyle:   ‘Kayyım gaspıyla ‘Kürtler seçemez, seçse de yönetemez’ denilmektedir’   “Hukuksuzlukla, siyasi darbe uygulamalarıyla ayakta duran tekçi iktidar, hukuk tanımazlığını kayyım atamalarıyla devam ettirmektedir. 31 Mart seçimlerinde halkımızın iradesiyle seçilen 15 belediyemizi gasp ettiler. En son yüzde 71 oyla kazandığımız Kızıltepe Belediyemize kayyım atadılar. Kayyım gaspıyla halkın seçme, seçilme ve yönetme hakkı ortadan kaldırılmıştır. ‘Kürtler seçemez, seçilemez, seçse bile yönetemez, yönettirmeyiz’ denilmektedir. Bir taraftan milyonlarca Kürt seçmenin oyunu hiçe sayacaksınız sonra da kalkıp utanmadan ‘Bizim Kürtlerle bir sorunumuz’ yok diyeceksiniz. Siyaset tarihi böylesine ikiyüzlü, böylesine sahtekâr bir zihniyeti daha önce hiç görmedi.   ‘Kürtlerle sorunumuz yok’ diyenler Kürdü mezarında dahi rahat bırakmıyor   Bakınız bir başka örnek daha vereyim: Cezaevinde yaşamını yitiren BDP Erentepe Belde Başkanı Aydın Kaya’nın mezar taşını sırf üzerinde Kürtçe ‘Seni unutmayacağız’ yazıyor diye savcılık kararıyla parçalattılar. ‘Kürtlerle sorunumuz yok’ diyenler Kürdü mezarında dahi rahat bırakmıyor. Dün Batman’da 11 yaşındaki çocuğa polislerce sokak ortasında yapılan işkenceyi herkes gördü ve izledi. Bu denli çığırdan çıkmışlar, aciz bir durumdalar. Peki, bu yapılanları, bu zulmü halkımız, Kürtler görmüyor mu sanıyorsunuz? Sokaktaki 5 yaşındaki bir çocuk bile sizin Kürt düşmanlığınızın farkındadır. Sizin yalanlarınıza kanacak tek bir Kürt bulamazsanız.   ‘Sizin Kürtlerle sorununuz var: Tarihe siyasi talancılar olarak geçtiniz’   Biliyoruz Kürtlerle sorununuz var. Siz de iyi bilin ki; Kürtlerin de sizinle sorunu var. Ve sizin bu karanlık zihniyetinize karşı sonuna kadar mücadele edecektir. Ankara’dan atadığınız o kayyımlar halkımızın nezdinde gayri meşrudur, hukuk dışıdır. Yasa dışı olarak o makamları işgal etmektedirler. Seçimle alamadığınız yerleri kayyımla gasp ederek tarihe siyasi talancılar olarak geçtiniz. Bunu unutmayın. Görevden alınan belediye eşbaşkanlarımızın tek bir suçu yoktur, görevleriyle ilgili haklarında tek bir soruşturma dahi yoktur. Eşbaşkanlarımız sizin uyduruk gerekçelerinizle, iftiracı gizli tanıklarınızın ifadeleriyle görevlerinden alınan tutuklandılar. Selçuk Mızraklı Diyarbakır halkının seçilmiş iradesidir. Buradan kendisine selamlarımızı gönderiyoruz. Mızraklı’nın tek suçu önceki kayyımın yolsuzluklarını kamuoyuna ifşa etmiş olmasıdır. Hırsıza hırsız dediği için tutuklanmıştır.   ‘Bu sistemin adı Cumhurbaşkanlığı-Kayyım sistemidir’   Talancıların, hırsızların dışarıda gezdiği, hırsızlığı ortaya çıkaranların ise içeriye atıldığı bir düzenle karşı karşıyayız. HDP’li Belediyelerde hırsızlık ve yolsuzluk bulamazsınız. Bizi suçladığınız ne varsa hepsi sizde, sizin siyasetinizde mevcuttur. Yeni Türkiye dedikleri düzen işte budur değerli arkadaşlarım. Bu düzenin adı; kayıtsız şartsız halkta olduğu söylenen egemenliğin halkın elinden alınıp kayyıma teslim edilmesidir. Bu sistemin adı Cumhurbaşkanlığı-Kayyım sistemidir. Elbette biz halkımızla birlikte her yerde kayyım rejimine karşı çıkmaya, mücadele etmeye ve halk iradesine en güçlü şekilde sahip çıkmaya devam edeceğiz. Belediyelerimizi o kayyımlara bırakmayacağız. İsteriz ve bekleriz ki, bu ceberut anlayışa karşı; demokrasiden, hukuktan, adaletten yana olan herkes güçlü bir şekilde karşı çıksın, mücadele etsin.   ‘Cizre’nin, Mardin’in, Diyarbakır’ın sesi İstanbul’dan, Ankara’dan duyulsun’   Şunu herkesin çok net görmesi gerekir. Bu iktidar, kayyımı bir rejim haline getirmeye çalışmaktadır. Bunun için seçim sonuçlarını ortadan kaldırarak, yerel yönetimleri, siyaseti, toplumsal alanı topyekun kayyımlaştırmaya çalışmaktadır. Çünkü sandıktan korkuyorlar. Sandık bunların sonudur. Yarın sandık kurulsa, iktidardan düşeceklerini biliyorlar. Bu yüzden saldırganca davranıyorlar. Bekleriz ki; Cizre’nin, Nusaybin’in, Kızıltepe’nin, Mardin’in, Diyarbakır’ın, Karayazı’nın sesi İstanbul’dan, Ankara’dan, İzmir’den, Adana’dan, Mersin’den de duyulsun. Karadeniz’den de duyulsun. Ses verilsin. Demokrasiye hukuka, halk iradesine hep birlikte sahip çıkılsın.   ‘O topraklar Bilal’in toprağı mı?’   İçeride kayyımlarla sürdürdükleri halk karşıtı politikanın bir başka örneğini bugün Kuzey ve Doğu Suriye’de uygulamaktadırlar. İçeride akademisyeninden siyasetçisine, hukukçusundan sanatçı ve aydınına varıncaya kadar AKP’li olmayan, muhalif herkesi terörist olarak gören bu iktidar, Kuzey ve Doğu Suriye’de demokratik bir yönetim kurmaya çalışan Kürtleri, Alevileri, Arapları, Asurileri, Süryanileri, Êzidîleri, Türkmenleri de ‘terörist’ olarak görüyor. Sınırın o tarafında demokratik bir yönetim görmek istemiyorlar. Sınırın bu tarafı gibi o taraf da karışsın, çözümsüz kalsın, halklar ayrışsın, birlikte yaşam iradesi ortadan kalksın istiyorlar. Erdoğan ‘Gerekirse yeni şehirleri biz kurarız’ derken aslında yıkım planlarını açıkça itiraf etmiştir. Bunların bir başka amacı da Suriye’deki yıkım üzerinden rant ortamı yaratmaktır. Suriye halkları büyük bir yıkım ve acı yaşarken, AKP ise şehir planlarıyla bu acıdan para kazanmanın derdindedir. Mülteci şehri kuracaklarmış. Kimin arazisine, kimin toprağına şehir kuruyorsunuz. O topraklar TÜRGEV arazisi mi? Bilal’in toprağı mıdır? Kimi kimin toprağından çıkartıyorsunuz?  Var mı böyle bir şey?   ÖSO, Milli Ordu yetmedi şimdi de müteahhit ordusu yollayacaklar   ÖSO yetmedi, Milli Ordu yetmedi. Herhalde şimdi de müteahhit ordusu kurup Suriye’ye yollayacaklar. Ağaca, insana, suya, toprağa bakınca para gören böylesine rantçı bir zihniyetle karşı karşıyayız. Allah gözlerini doyursun. Bir de içeride oy peşindeler. AKP yetkilisi çıkmış, Kuzey Suriye savaşına toplumdaki desteğin yüzde 86 olduğunu söylüyor. Halkı kendi topraklarından sürüp burada oy devşirmenin peşindeler. Kendi iktidarlarını yıkılışını önlemek için Kuzey Suriye’yi yıkmanın gayreti içerisindeler. Eski Başbakan da Gar Katliamı sonrası “oylarımız artıyor” demişti. Bunların hepsinin zihniyeti işte budur. Siyasi ve ekonomik rant elde edebilmek için başka bir ülkenin toprağını işgal etmektedirler.   Suriye topraklarından çekilin: Bu yaptığınızın adı insan ticaretidir   İnsanlık dramı olan mültecilere ticari olarak bakıyorlar. Mülteciler üzerinden ticaret yapmaya çalışıyorlar. Bunun adı resmen insan ticaretidir! Orada mülteci şehrine ihtiyaç yok. Müteahhide hiç ihtiyaç yok. Bir bütün olarak Suriye’nin yeni demokratik bir anayasaya ihtiyacı var, barışa ihtiyacı var. Demokratik yönetime ihtiyacı var. Mültecilerin geri dönebilmesi için tek yapmanız gereken şey geri çekilmenizdir. Halklar birbirini kucaklamayı ve barış içerisinde bir arada yaşamayı çok bilir. Yeter ki siz elinizi Suriye topraklarından çekin. Suriye’nin toprak bütünlüğü zaten var. Bu bütünlüğü bozan bizzat sizin politikanızdır. Neymiş? Türkiye’yi tehdit eden yapı varmış onu engellemişler. Kuzey ve Doğu Suriye halkları bir tehdit değildir, barışın teminatıdırlar.   ‘Gittiğiniz her yere kutuplaşmayı, Kürt düşmanlığı götürüyorsunuz’   Halkların bir arada yaşama zeminini ortadan kaldırmaya çalışan sizsiniz. İnsanları topraklarından sürmeye çalışan sizsiniz. Sizden daha büyük tehdit ve tehlike olabilir mi? Bütün dünya sizin oluşturduğunuz tehdidin farkındadır. Gittiğiniz her yere çözümsüzlüğü, ayrışmayı, kutuplaşmayı, Kürt düşmanlığını götürüyorsunuz. Orada demografik yapıyı bozmaya çalışırken, halkları kendi topraklarından sürmeye çalışırken, sınırın iki tarafındaki insanların ne hissettiğini, ne düşündüğünü acaba hiç aklınıza getirdiniz mi? Yarattığınız kırılmanın farkına varmanız için daha nelerin yaşanması gerekiyor? Yerinden yurdundan bağından ettiğiniz halkların yüzüne ileride nasıl bakacaksınız? İnanın ki tarih şahit olsun. Elini tutabileceğiniz tek bir Kürt bulamayacaksınız. DAİŞ’in tüm bu coğrafyaya yaymak istediği karanlığa karşı Kürt halkı ve birlikte yaşadığı halklar tarihi bir mücadele verdi ve ağır bedeller ödedi. Bağdadi nerede çıktı? Sizin kontrol ettiğiniz toprakta, sınıra 5 kilometre mesafede bulundu. Türkiye halkları DAİŞ’in Diyarbakır’da, Suruç’ta, Gar’da gerçekleştirdiği katliamlarda çok ağır bedeller ödedi. Bu katliamları planlayanlar sınırın 5 kilometre ilerisindeki güvenli bölgede, hem de Türkiye’nin kontrolü altındaki yerde konumlanmış. Oradan yönetmiş her şeyi.   ‘Grubumuzun verdiği araştırma önerilerini AKP-MHP reddetti’   Bu katliamların sorumluları neden yargıya teslim edilmedi?  Failler üstelik 5 km ötenizdeydi. Bunu da çok iyi biliyordunuz. Niye dokunmadınız? Ağzını açanı, tweet atanı sabahın köründe evinin kapısını kırarak gözaltına alıp tutuklayacaksınız, ama 5 kilometre ilerideki katliamcıları görmezden geleceksiniz! Bakanlarından biri çıkmış ‘Ben DAİŞ’lileri nereye yerleştireyim’ diyor. Yer belli. Cezaevi. Grubumuz Meclis’e iki araştırma önergesi verdi, DAİŞ-Türkiye ilişkilerinin araştırılması için. Önergelerimiz AKP-MHP oylarıyla reddedildi. DAİŞ gerçeğinin araştırılması, ilişkilerinin açığa çıkması istenmiyor. Durum bu kadar net. Aynı 15 Temmuz darbe girişiminin siyasi ayağının gizlenmesi gibi DAİŞ ilişkileri de gizleniyor.   ‘DAİŞ’in Kobanê’de başaramadığını başarmak için Suriye’ye girdiniz’   Şimdi DAİŞ’in Kuzey Suriye’de, Kobanê’de başaramadığını başarmak için Kuzey ve Doğu Suriye’ye girdiniz. Kobanê’nin düşmemesinin intikamını almak için oradasınız. DAİŞ başaramadı. Siz de başaramayacaksınız. Kuzey ve Doğu Suriye halkları kazanımlarından asla vazgeçmeyecektir ve size kesinlikle boyun eğmeyecektir. 2 Kasım Dünya Rojava Günüydü. 4 kıtada Kürt halkı başta olmak üzere savaş karşıtı tüm halklar meydanlarda, sokaklarda Kuzey ve Doğu Suriye’deki demokratik kazanımlara sahip çıkmaktadır. Dünyanın her yerinde insanlık vicdanı ayağa kalkmış durumdadır. Oradaki demokratik özgürlükçü sistem her yerde sahiplenilmektedir. Kürt sorunu bugün artık küresel bir sorundur. Dünyanın neresine giderseniz gidin bu sorunla yüzleşmek zorundasınız. Kaçamayacaksınız. Hatırlarsanız Erdoğan yıllar önce Moskova ziyaretinde Kürt sorunu için ‘düşünmezseniz yoktur’ demişti. Yok sayarak sorunun da yok olacağını düşünmüştü. Ama yanıldı. Kürt sorunu var. Güneş nasıl balçıkla sıvanamazsa, Kürt sorunu da inkâr edilemez bir gerçektir. Moskova’ya gittiğinde Kürt sorununu karşısında bulacaklar. ABD’ye, Avrupa’ya gittiklerinde bu meseleyle karşılaşacaklar. Bu gerçeği bildikleri için sanırız uzun bir süre dış geziye çıkamayacaklar.   ‘Hükümet Öcalan’ı dinlemedi Kürt sorununu küresel bir sorun haline getirdi’   Sayın Öcalan 2013’teki çözüm sürecinde ‘Bu sorunu içeride kendimiz çözmezsek ileride karşınıza uluslararası büyük bir sorun olarak çıkar’ diye uyarmıştı. Ama Hükümet dikkate almadı. Çözüm masasını devirdi, İmralı tecridini başlattı. Öcalan, Kuzey Suriye için de demokratik çözüm ve barış projesi öneriyordu. Bu önerisi yaşam bulmasın diye tecrit başlattılar. Sonuç ne oldu? AKP iktidarı, izlediği güvenlikçi politikalarla Kürt sorununu uluslararası bir sorun haline getirmiştir. İşgal girişimiyle barış içerisindeki Kuzey Suriye’yi çatışmalı bölgeye çevirmiştir. Eğer İmralı’nın kapısını kapatmasalardı Moskova ile Washington arasında mekik dokuyor olmayacaklardı. Çözüm içerideydi. Kurulan masa bu ülkenin masasıydı, halkların masasıydı. İktidar ne yazık ki tüm bu tarihi fırsatı berhava etti.   Oysa Kuzey Suriye’ye tankıyla, topuyla orduyu yığmak yerine İmralı’ya bir müzakere heyeti gönderselerdi, bugün tablo çok daha farklı olabilirdi. Halklar arası diyalog gelişir, demokratik Suriye’nin oluşumu hız kazanır, içeride de Kürt sorunu barışçıl adımlarla çözüm yoluna girerdi. Bu iktidar, güvenlikçi politikayla, sorunu inkar etmeyle Kürt sorununun çözülemeyeceğini halen anlayabilmiş ve kavrayabilmiş değildir.   ‘Kürt halkına rağmen hiçbir denge ve denklem kurulamaz’   Buradan altını çizerek vurgulamak istiyorum:  Kürtlerin iradesini dikkate almayan hiçbir politikanın günümüz dünyasında herhangi bir başarı şansı yoktur. Kürt halkı dışlanarak, Kürt halkına rağmen hiçbir denge ve denklem kurulamaz. Kurulamayacaktır Karşınızda geçen yüzyıldaki Kürt halkı yok. 100 yıl önceki dünya yok. 100 yıl önceki bir Ortadoğu da yok. Siz halen geçen yüzyılın katı tekçi ulusçuluk anlayışından çıkamamış olabilirsiniz ama Kürt halkı, birlikte yaşadığı halklar içinde bulunduğu yüzyılı ve gelecek yüzyılı kendi kazanımlarıyla mutlaka garanti altına alacaktır. Bunu kimse engelleyemeyecek, durduramayacaktır. Ne tecrit politikanızla, ne gaspçı kayyım darbenizle, ne de yıkım politikalarınızla bu halkın yüzyıllık yürüyüşünü ve zaferini durduramayacaksınız.   'Vazgeçin bu politikadan'   Tekçiliğin ve retçiliğin ipine sarılanlar, teker teker gidecekler. Ama bizler, Kürdüyle, Türküyle, Arabıyla, Alevisiyle, Süryanisiyle, Ermenisiyle, Çerkeziyle tüm Türkiye halkları, bölge halkları bu topraklarda bir arada olmaya, dayanışmaya, ortak geleceği ve demokratik cumhuriyeti kurmak için mücadele etmeye devam edeceğiz.  AKP’ye buradan çağrı yapıyorum: Gelin vazgeçin bu politikadan. Ülkenin geleceğini ipotek altına alacak, halkları karşı karşıya getirecek tehlikeli politikalardan vazgeçin. Kuzey ve Doğu Suriye’den derhal çekilin. Kuzey Suriye’nin geleceğine ancak orada yaşayan halklar karar verir. Söz ve karar sahibi olan Kuzey Suriye halklarıdır. Siz onların adına karar veremezsiniz. Buna yetkiniz de yok, haddiniz de. Şimdi demokratik toplumsal muhalefeti, barış bloğunu, adalet mücadelesini her zamankinden daha fazla büyütme zamanı. HDP bunun için var. Bunun için mücadele yürütüyor. Savaş politikalarına destek vererek AKP’nin iktidar değirmenine su taşıyanlar bilsin ki Türkiye halklarına en büyük kötülüğü yapıyorlar. Bu topluma karşı demokratik sorumluluğu olan herkesin izlediği siyaseti gözden geçirmesi gerekir. İktidarın politikalarına göre değil halkın taleplerine göre duruş sergilemek, demokratik siyaset yapanların öncelikli görevi ve sorumluluğudur.   'CHP tabanın gerçeği görmesi, yüzleşmesi hesap sorması gerekir'   ÖSO’nun yıktığı Afrin’i, IŞİD’in karargah yaptığı İdlib’i hizmetle savunmak CHP’nin kendi laiklik ilkesine de terstir. CHP tabanının bu gerçeği görmesi, yüzleşmesi ve yönetimden hesap sorması gerekir. Değerli arkadaşlar son olarak; Grup Yorum üyeleri açlık grevinin bugün 173’üncü gününde. Talepleri; konser yasaklarının kalkması, haklarındaki davaların düşmesi, tutuklu Grup Yorum üyelerinin serbest bırakılmasıdır. Grup Yorum bu ülkenin muhalif müzik geleneğinin temsilcisidir. Tüm talepleri kabul edilmelidir. ‘Türküler susmaz, halaylar sürer’ diyoruz ve dayanışma mesajlarımızı iletiyoruz.”