Gülistan Kılıç Koçyiğit: Bölgedeki siyasi kriz derinleşecektir 2019-10-10 09:12:59   İSTANBUL - Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük başlattığı operasyonun bölgedeki siyasi krizin derinleşmesi anlamına geleceğini söyleyen HDK Eşsözcüsü Gülistan Kılıç Koçyiğit, “Kitlesel göçler yaşanacak. İnsanların birbirine güveninin yitirmesine neden olacak. Sadece AKP-MHP faşizminin ömrünü uzatmaya yarayacak” dedi.    ABD Başkanı Donalt Trump’ın kararı ile Kuzey ve Doğu Suriye sınır hattında bulunan ABD askerlerinin geri çekilmesinin yankıları devam ederken, Türkiye ise dün itibari ile “Barış Pınarı Harekatı” adını verdiği operasyonun startını verdi. Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye saldırısı ise dünya gündeminde yerini aldı. Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eşsözcüsü ve Halkların Demokratik Partisi (HDP)  Muş Milletvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, Türkiye ve Ortadoğu’daki son gelişmeleri ajansımıza değerlendirdi.    ‘Kürtler insanlığı büyük bir beladan kurtardı’   ABD’nin Ortadoğu’da bulunmasının gerekçesinin kendi çıkarlarını kollamak olduğunu vurgulayan Gülistan, bir şekilde Suriye savaşına müdahil olarak Esad rejiminin yerine kendi istediği bir yönetimi getirmek istediğinin altını çizdi. Gülistan, “Bu şekilde hem İran’ı bölgede sınırlandırmak hem de İsrail’in güvenliğini garanti altına almak istiyor. Bir diğeri de bölgedeki enerji kaynaklarını kontrol etmek istiyor. Tabi DAİŞ’in Ortadoğu’da yayılması ve Kürtlere saldırması sonrasında Kürtler muazzam bir direniş sergiledi. ABD Uluslararası Koalisyon ile beraber direnen Kürtleri ve bölge halklarını destekleme kararını aldı. Bunun sonucunda da Kürtler bölgede bulunan halklarla ile beraber muazzam bir direniş göstererek DAİŞ’i yenilgiye uğrattılar. İnsanlığı büyük bir beladan da kurtarmış oldular. Bu anlamda bütün insanlık başta Kürtler olmak üzere Kuzey Suriye’de bulunan halklara borçlu” dedi.   ‘ABD halklara dönük ihaneti yaşıyor’   Yaşanan bu savaş ve direnişten sonra ABD’nin yaptığının büyük bir ihanet olduğunu dile getiren Gülistan şöyle devam etti: “Bu ihaneti ifade ederken burada Kürt halkını ve Suriye Demokratik Güçlerinin bütün savaş sürecinde kendilerini Uluslararası Koalisyona yaslandırmıyorum. Kendi iddiaları açısından bir ihanet durumunu yaşıyorlar. Yoksa Kürtler de her seferinde ifade ettikleri gibi ABD’nin varlığı ile mücadele eden bir halk değil ya da Amerika olmazsa mücadele olmayacak diye bir şey yok. Amerika olmasaydı da Kürtler yine kendi topraklarını, yaşam alanlarını savunacaklardı. Ama ABD’nin DAİŞ’i sonlandırma meselesi üzerinden söylediği sözler var. Trump’ın daha önce ‘Erdoğan oradaki iktidarı katletmek istiyor. Ben engellemek istiyorum’ sözlerini sarf etmişti. Aslında kendisi için oluşan denklemi düşündüğümüzde bütün bunlardan geri adım attığını görüyoruz. Dünyadaki bütün ülkeler şuanda Rojava halklarına borçlular. Hepimiz borçluyuz. Onun için büyük bir ihanet olduğunu söyleyebiliriz.”   ‘IŞİD yine dünya için tehdit olacak’    ABD’nin bir kez daha bir NATO gücü olan Türkiye’yi tercih ettiğini belirten Gülistan, Türkiye’yi hem İran’a ve Rusya’ya karşı yanında tutmak istediğine dikkat çekti. Bu haliyle yeniden Türkiye’nin saldırı politikalarına da geçit verdiğini altını çizen Gülistan, “Bütün bunların sonucunu hep beraber bekleyip göreceğiz. Bu aynı zaman da Türkiye’nin Ortadoğu’daki yayılmacı politikalarına, Kürt karşıtı politikalarına onay vermek anlamına gelmiyor. Bu aynı zamanda İŞİD’in yeniden güçlenmesi, yeniden savaş gücü olarak kendisini konsolide etmesi anlamına geliyor. Buda İŞİD’in dünya açısından yeniden tehdit olmasının kapısını aralıyor. Tabi Trump’ın gerçek anlamda dengesiz biri olduğunu ifade etmemiz gerekiyor. Çünkü dünden beri hem Pentagon’un, senato üyelerinin ve Amerikan basının tepkilerine baktığımız zaman Trump’un kararının istişare edilmeyen, bireysel bir karar olduğunu görüyoruz. Sonrasında attığı sosyal medya mesajlarından anlıyoruz ki bütün bir dünya haklarının kaderi ne yazık ki diktatörlerin iki dudağı arasında sıkışmış durumda. Dünyanın öbür ucundaki Trump ‘saldır’ dediğinde Erdoğan gidip Kürtlere saldıracak. ‘Saldırma’ dediğinde de orada halklar yaşayacak. Böyle bir şeyin olmaması gerekiyor. Asıl itiraz etmemiz gereken şey burası. Bu hegomonik güçler yeryüzünde olduğu sürece, dünyanın çeşitli yerlerinde haklar bu girdap içerisinde boğulmaya devam edeceklerdir” diye konuştu.   ‘Efrîn’e tanıklık ettik’   Türkiye’nin Efrîn operasyonunu sırasında da barış çağrıları yaptıklarını hatırlatan Gülistan, “Türkiye’ye tek bir çakıl taşı atılmamıştı. Efrîn Türkiye’nin istikrarını, güvenliğini hiçbir şekilde tehdit etmiyordu. Aynı şey şuanda Rojava’nın tamamı için de geçerli. Efrîn’e yönelik operasyonla Türkiye’nin nasıl işgalci bir pozisyonda olduğunu hep beraber gördük. Efrîn Hastanesinin Kürtçe olan tabelasının indirilip oraya nasıl Türkçe tabela asıldığını gördük. Bunun arkasında sömürgeci zihniyeti, işgal pozisyonu olduğunu tabela çok net bir biçimde ifade etti. Şimdi aynı şeyi Rojava için de yapmak istiyorlar” şeklinde belirtti.   ‘Yıkım getirecektir’   Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük başlatılan savaşın büyük bir yıkım getireceğini vurgulayan Gülistan, bu yıkımın sadece Kürtler ve Rojava halkları açısından ifade etmenin çok yanıltıcı olacağını belirtti. Saldırının hem Türkiye halkları açısından hem de bütün bölge açısından büyük bir yıkım olacağına dikkat çeken Gülistan, şöyle devam etti: “Binlerce yıldır birlikte yaşayan haklar olarak, birlikte yaşama irademiz çok fazla zarar gördü ve hep birlikte bir kez daha zarar göreceğiz. Belki de önü alınamayacak çok uzun yıllara yayılacak büyük Ortadoğu savaşının da başlangıcı olabilir. Bunun sonucunda kaybedilecek canlar, yıkımlar ve kaosun sonuçlarını bu günden ön görmek çok zor değil. Ama Rojava’ya topyekûn bir savaş ilan etmenin masa başındaki planla birebir örtüşmeyeceğini görmek gerekiyor. Bizim Suriye ile 480 kilometreye yakın bir sınırımız var. Bu sınırın tamamında askeri operasyonla, savaşla güvenlik kuracağını ifade etmek tamamen büyük bir akıl tutulmasıdır. Oysaki Türkiye gerçekten Kürtlerle barışmış olsa, başka bir Türkiye, başka bir Suriye ve başka bir Ortadoğu’nun da başlangıcı olabilir. Ama Türkiye kendi ülkesinde barışı sağlamadığı için bir başka coğrafya da yapması mümkün değil. Kendi ülkesinde Kürtlerle savaştığı gibi Suriye’de, Irak’ta Kürtlerle savaşıyor. Yarın söz konusu olsa İran’da da Kürtlerle savaşacak. Bütün bir varlık gerekçesini Kürt karşıtlığına indirgemiş. Kürtlerin Suriye içerisinde statü kazanmasını engellemeye odaklanmış. Bu anlamda da savaşçı politikaların tek seçenek olarak Türkiye haklarına dayatılıyor.”   ‘Siyasi krizin derinleşmesi anlamına gelir’   Bunun siyasi krizin, ekonomik krizin derinleşmesi anlamına geleceğine de dikkat çeken Gülistan, işsizliğin çok daha da artması anlamına geleceğine işaret etti. Gülistan, saldırıların sonuçlarını şöyle sıraladı: “Kitlesel göç anlamına gelecek. İnsanların birbirine güveninin yitirmesine neden olacak. AKP-MHP faşizminin ömrünü uzatmaya yarayacak. Onların iktidarına kan taşıyacak. Bütün bunlar, Türkiye için demokratik düzenin geri dönülmez bir şekilde yok edilmesine dönük bir hamledir. Tek adam rejimi çok daha yerleşik hale gelecektir. Türkiye’de yaşayan bütün halklar açısından toplu bir katliamın, soykırımın gelecekte söz konusu olabileceğinin işaretidir. Çünkü bu ülkenin tarihinde bunlar var. Her iktidar sıkıştığında ne yazık ki yeniden şiddete, savaşa, katliamcı politikalara kapı aralıyor.  Suriye’de yaşayan halklar açısından ve ülkemize göç eden mülteciler açısından değerlendirdiğimizde kimsenin savaş istemediğini görüyoruz. Herkes Suriye savaşının bir an önce sonlanmasını istiyor. Türkiye’de büyük bir çoğunluk Kürt sorunun demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözülmesini istiyor. Türkiye’de halklar savaş karşıtı bir pozisyonda yer alıyor. Fakat bu ülkede öyle bir milliyetçilik hamuru yoğrulmuş durumdaki militarizm, şovenizm duyguları 7/24 pompalanıyor.”   ‘Bu savaşı kim çıkarıyor?’   Savaşın niçin olduğunun anlatılması gerektiğini dile getiren Gülistan, “Bu savaşı kim çıkarıyor? Bu savaştan kim kazançlı çıkacak? Kaybedeni kim olacak? Bu sorulara her bir yurttaşın kendi cephesinden cevap vermesi gerekiyor. Türkiye’deki demokrat, solcu, Müslüman, Alevilerin yan yana gelip savaşa ‘hayır’ demesi gerekiyor. Savaşın karşısında barışı haykırmamız gerekiyor. Barış sesini yükseltmeliyiz. Barış sadece ‘savaşa hayır’ deyip yerinde oturmakla olabilecek bir şey değil. Bizim barış için gerçekten mücadele etmemiz gerekiyor. Bu ülkede barış isteyen milyonlarca insan olarak barış talebimizi haykırırsak, inanıyorum ki bu savaşın önüne geçilecektir. Sınırın öte yakası sivillerin, çocukların, kadınların, yaşlıların, engellilerin olduğu bir yer. Yaşamın olduğu bir yer. Bugün Türkiye’nin AKP-MHP ittifakının ilan edeceği bu savaş orada binlerce ocağı söndürecek. Binlerce çocuğun yaşamına mal olacak. On binlerce kadının yeniden göç etmesine neden olacak. Tacize, tecavüze maruz kalmasına neden olacak. Yıkım, kan ve gözyaşı getirecek. Burada hiçbirimiz sadece yerimizde durarak bunu engelleyemeyiz. Bugün başta Kürt halkı olmak üzere bütün Türkiye halklarının birlik olması gerekiyor. AKP-MHP faşizminin karşısına dikilip barışı haykırmamız gerekiyor. Güçlü bir şekilde bunu dile getirirsek biz bu savaşı durduracağız. Karşı taraftaki Asuri, Süryani, Ermeni, Kürt, Türkmen, Arap, Ezidîlerin yaşamlarının yıkılmasını engelleriz. Bu hepimizin elinde. Kendimiz dışında hiçbir çözüm gücü aramamamız gerekiyor. Her birimiz bu meselede tarafız. Her birimiz sorumluluk sahibiyiz” diye belirtti.