‘Tecridi yenebilmemizin tek yolu birleşik ve örgütlü mücadele’ 2019-09-16 09:04:11   Zeynep Durgut   VAN - PKK Lideri Abdullah Öcalan ile görüşmelerin önünün kapatılmasına dikkat çeken HDP’li Dilşad Canbaz Kaya, “Ne savaş, ne ekonomik kriz, ne kadına yönelik şiddet, ne öğrencilerin, ne de işsizlerin sorunu tecrit ve cezaevlerindeki izolasyondan bağımsız değil. Bunu bir bütün olarak görmek lazım. Tecridi yenebilmemizin tek yolu var o da birleşik ve örgütlü mücadele” dedi.    PKK Lideri Abdullah Öcalan 7 Ağustos’ta Asrın Hukuk Bürosu avukatları ile yaptığı son görüşmesinde, "Bir haftada çatışma durumunu, ihtimalini ortadan kaldırırım diyorum. Ben çözerim, kendime güveniyorum, çözüm için hazırım. Ancak devlet de devlet aklı da gereğini yapmalıdır" ifadeleri kullanmıştı. Ancak bu çağrıların akabinde hükümet Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) 3 büyükşehir belediyesine kayyımlar atadı ve sınır ötesi operasyonları devreye koyan politikaları devam ettirdi.    HDP İstanbul Milletvekili Dilşad Canbaz Kaya, Türkiye’de yaşanan siyasi gelişmeleri değerlendirdi.    ‘Sokağa çıkamadığımız her alan bizim için bir tecrittir’   “Sayın Öcalan şahsında 2015 yılından beridir yaşanılan bir tecrit var” diyen Dilşad buna karşı Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Leyla Güven tarafından başlatılan ve binlerce tutsağın dahil olduğu açlık grevlerini hatırlattı. Dilşad, “Biz Türkiye cephesinde sosyalistler olarak da şunu hep söyledik, tecridi tek başına İmralı’da görürseniz aldanırsınız. Bu tecrit İmralı ile başlayıp Kürt halkına dayatılan bir tecrittir. Bugün yaşanılan süreçle beraber değerlendirdiğimiz zaman da bu tecrit Cumartesi Anneleri’ne uygulanıyor, tecrit 3. Havalimanındaki işçilere uygulanıyor, bu tecrit grevdeki işçilere, kadınlara uygulanıyor. Sokağa çıkamadığımız her alan bizim için bir tecrittir” dedi   ‘Ne değişti?’   Tecridin büyük bir direniş ve bedel ödenerek kısmi de olsa kaldırıldığını belirten Dilşad, şunları dile getirdi: “Elbette ki bununla birlikte görüşmeler oldu. Bu görüşmelerin hemen sonrasında da kısa kısa olsa da aileler ve avukatlar dönemsel olarak İmralı’ya gitmeye başladılar. Peki o süreçten bu sürece ne değişti? Bir İstanbul seçimi vardı. Sayın Öcalan’ın göndermiş olduğu bir mektuptan bahsettiler, işte bu durumu HDP’nin İstanbul seçim çalışması gibi lanse ettiler. İstanbul seçiminin tek başına bir seçim olarak göremeyiz ve görmemeliyiz. Çünkü bu Ortadoğu’nun genel politikası üzerineydi. AKP-Erdoğan iktidarının fiilen perdeli suçlarla birlikte Suriye içerisinde Ortadoğu’ya hakim olması için yürüttüğü politikanın sonucuydu. İmralı görüşmelerinde ilk gelen mesajda bir Suriye, Ortadoğu meselesiydi, cezaevi meselesiydi ve ilgili mesajlar avukatlar aracılığıyla kamuoyu ile paylaşıldı.”   ‘Mesele çıkmaza sokulmaya çalışılıyor’   Keyfi olarak aile ve avukat başvurularına ya olumsuz yanıt ya da hiç yanıt verilmediğini söyleyen Dilşad, “Niçin tecrit tekrar kendini göstermeye başladı?” diye sordu. Abdullah Öcalan’ın 7 Ağustos’ta avukatları aracılığı ile gönderdiği mesajı hatırlatan Dilşad, “Sayın Öcalan gönderdiği son mesajında bu sorunu bir haftada çözülebileceğini ve değiştirebileceğini söylemesinin bir nedeni var. Erbil’de ve Süleymaniye’de heyetimiz bir takım görüşmelerde bulundu ve bu görüşmeler devam ediyor. Çözüm sürecini bitirmek aslında çok basit. Bunun için sadece meselenin öznesi kim ve süreci götürecek olan özneler kim ve kimlerle görüşülebileceğini devlet bizden daha iyi biliyor. Adresleri de belli, gidecekleri yer de bellidir. Ortadoğu’daki yenilgisini Türkiye’de ki zayıflığını, politikasını cezaevleri ve İmralı üzerinden kapatmaya çalışıyorlar.  Bugün İmralı’dan doğru okuduğumuzda Tarsus’da, Elazığ’da, Silivri’de ve Şakran başta olmak üzere biliyorsunuz birçok cezaevinde hak ihlalleri hala devam ediyor. Bunların hepsi bütünün parçaları. Kayyım eylemine bile tahammül edemiyorlar. Siyasi güçsüzlüğünü zora dayalı asılsız iddialarla sağlayama çalışıp, meseleyi çıkmaza sokmaya çalışıyorlar” diye belirtti.    ‘Bunlar iktidarın son çırpınışlarıdır’   Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerin Türkiye’ye de yansıdığını söyleyen Dilşad, savaş politikalarının ekonomik krizi derinleştirdiğini ifade etti. Dilşad, “Bir sene içerisinde 4-5 defa doğalgaza zam gelmiş, elektiriğe zam gelmiş. Bu çok insani ve yaşamımızı idame ettirebileceğimiz bir şey. Peki bu kadar çok zam gelirken işçinin, memurun ya da asgari ücretli birinin maaşına ne kadar zam gelmiş bunu görmek lazım. Halk bu şekilde yaşamını idame ederken, peki iktidarın kurşuna, silaha ne kadar para harcadığını görmemiz lazım. Savaş çığırtkanlığı yaptıkları için hepsi birbirini besliyor. Her gün Kürdistan’da kaç tane insanın yaşamını yitirmesini, sayı olarak gören bir İçişleri Bakanı var. Ağızlarında çıkan ‘katledeceğiz, öldüreceğiz ve yok edeceğiz’ politikası 17 yıldır kendini dayatıyor. Ama artık bunlar son çırpınışlarıdır”  dedi.    ‘Faşizmi yenebilmemizin tek yolu birleşik ve örgütlü mücadele’    Savaştan ve çözümsüzlükten beslenen bir iktidara karşı birleşik ve örgütlü mücadelenin önemine işaret eden Dilşad, şunları ekledi: “Ne savaş ne ekonomik kriz ne kadına yönelik şiddet ne öğrencilerin ne işsizlerin sorunu tecrit ve cezaevlerindeki izolasyondan bağımsız değil. Bunu bir bütün olarak görmek lazım. Bir taraftan çözümsüzlüğü yaratırken, bir taraftan Kürdistan da savaş çığırtkanlığı yapıyor. Savaştan faydalanan ve savaştan beslenen bir iktidar var. Bunların değişebilmesi için de ancak ve ancak ortak mücadele ruhu gereklidir. Çünkü bu sadece Kürtlerin sorunu değil, bu bütün Türkiye’nin sorunu. Parlamentosundan bütün STK’lara, kadınlara ve gençlere kadar her alanda faşizmi yenebilmemizin tek yolu var o da ortak, birleşik, örgütlü mücadele. Biz Tüm Türkiye ve Kürdistan halkı olarak savaşın biteceği, barışın bütün halklara özgürlük getirebileceği bir ülke istiyoruz.”