Kürt sorunu 40 yıldır var HDP ise 7 yıldır: Daha önce de HDP’mi dağa çıkardı? 2019-09-13 09:18:35   Dilan Babat - Habibe Eren   ANKARA - “Sanki HDP içinde bir tünel var oradan Kandil’e gönderiliyor” diyerek HDP’ye yönelik iddialara tepki gösteren Kadın Meclisi Sözcüsü Dirayet Dilan Taşdemir, “Mesele bu acıları dindirmek değil. Öyle olsaydı Sayın Öcalan ‘bana bir hafta verin bu sorunu çözeyim’ diye çağrı yaptı. Devlete de Türkiye kamuoyuna da seslendi. Samimiyseniz bu çağrıya kulak verin” diye seslendi.    Halkların Demokratik Partisi (HDP) İçişleri Bakanlığı kararıyla 19 Ağustos’ta Van, Diyarbakır ve Mardin büyükşehir belediyelerine kayyım atanmasına ve eşbaşkanlığın hedef alınmasına ilişkin eylemlerini sürdürüyor. HDP, bir yandan sokak ayağını örgütlerken bir yandan da gündemlerinde olan Demokratik Anayasa, Yargı Paketi ve Demokrasi İttifakına ilişkin kurum ziyaretlerini gerçekleştiriyor. HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Dirayet Dilan Taşdemir ile başta kayyım atanmasına gerekçe gösterilen eşbaşkanlık sistemi olmak üzere gündemdeki gelişmelere dair konuştuk.    *İçişleri Bakanlığı’nın kayyım atanmasına gerekçelerinden biri HDP’nin tüzüğünde bulunan eşbaşkanlık sistemiydi. Eşbaşkanlığın kadınlar şahsında hedef alınmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?   Öncelikle Türkiye’de bir hukuk sisteminden söz etmek mümkün değil. AKP, tamamıyla keyfi uygulamalarla, iktidarını güçlendirmek ve sürdürebilmek için akla mantığa sığmayan her türlü yol yöntemi deniyor. Özellikle son 4 yıldır partimize ve kadın mücadelesine yönelik sürdürülüyor. Eşbaşkanlık sistemi de sanki yeni keşfedilmiş ve suçmuş gibi bir algı yaratılmaya çalışılıyor. Biz biliyoruz ki bütün bu söylemler, algı operasyonları bir gerçeği gizlemeye yöneliktir. Hukuk dışına çıkan, suç işleyen pratiklerini toplumda meşrulaştırmak üzere olmadık akıl oyunlarına çeviriyorlar. Eşbaşkanlık sistemi 2019 yılında uyguladığımız bir sistem değil.  Eşbaşkanlık sistemi 2014 yılından beri yerel yönetimlerde uyguladığımız bir mekanizma.  2016 yılında belediyelerimiz gasp edilmeden önce arkadaşlarımız ilgili kurumlara, bürokratik faaliyetler yürütürken çift imza kullanıyorlardı. Bu da ilgili makamlara gönderiliyordu ve herhangi bir sorun olmuyordu. O dönem AKP bunu bir sorun haline getirmemişti. İktidar çıkardığı politikaları karşısında bir engel olarak gördüğü zaman hemen ona bir kılıf bularak hukuk dışı bir meseleymiş gibi bir algı yaratıyor.    ‘Toplumun bildiği gerçeği yalanla örtmeye çalışıyorlar’   Eşbaşkanlık sistemi siyasi partilerde de uygulanıyor. Buna ilişkin Mecliste yasa çıktı ve AKP de buna onay verdi.  Siyasi mevzuat bu anlamda değişti ve şuan ki partimiz hukuksal açıdan eşbaşkanlık sistemi ile yönetiliyor. Ama 2019 yılına geldiğimizde belediyeleri gasp etme arayışının altında eşbaşkanlık gerekçe gösteriliyor. Burada da birçok manipülasyon var ve yalan söyleniliyor. Eşbaşkan olan her iki kişi de seçilerek geliyor, seçim sürecinde her iki arkadaşımız da propagandasını birlikte yapıyor, birlikte platformlara çıkıyor, afişlerde birlikte yer alıyorlar. Toplumun bildiği bir gerçekliği yalan ve manipülasyonla örtmeye çalışılıyorlar. Bu kadar açık net ve meşru bir durum ortada dururken,  hafızasızlaştırılıp başka bir gerçekliği icat etmeye çalışıyorlar. Bu da AKP iktidarının siyaset yapma biçimini gösteriyor. 17 yıldır gerçekleri ters yüz eden,  manipüle eden, iftira atan,  kumpas kuran ve özellikle yandaş medyayı yanına alarak bu siyaseti yürütüyor.    * AKP iktidarının eşbaşkanlığı ortadan kaldırmakla size göre hedeflemek istediği nedir?    Bu dönemde kadınlara karşı işlenen derin suçlar var iken gelişen kadın muhalefetini, kadın isyanını engellemek istiyorlar. Hem kadınların hem de toplumun gösterdiği hassasiyeti, refleksi bir anlamda bastırmak, kendi ideolojik kodlarına göre yeniden bir alan tesis ederek kadınları da buraya konumlandırmaya çalışıyorlar. Bu anlamda kadınların yaptığı faaliyet, eylem ve muhalefet suç olarak görülüyor. Sadece eşbaşkanlığı değil, İstanbul Sözleşmesini ve nafaka hakkını da büyük bir gaspmış gibi yansıtmaya çalışıyorlar. Feministlerin yaptığı eylem ve etkinlikleri terörize etmeye çalışıyorlar. Dolayısıyla bu AKP-MHP bloğunun siyaset yapma biçimi haline geldi.    Karşısında direnecek ve muhalefet edebilecek bütün dinamikleri manipüle ederek toplumda gelişme alanlarının önünü almaya ve bastırmaya yönelik bir müdahale olduğunu görmek mümkün. Bunu her alanda görebiliriz.  Akademide, basın alanında,  yargıda da böyle yaptı. Toplumsal yaşamın olduğu her yerde bu muhalefeti bastırmaya yönelik bir politika izledi. Bir dönem hatırlarsınız; soğan satıcıları bile terörist olmuştu. Dolar yükselince doları yükselten teröristler ve sürekli olarak ülkeyi bölmeye çalışan iç ve dış mihraklar vardı. Böyle olunca milliyetçi söylemler üzerinden kendi siyasetini gizlemeye çalıştılar. Faşizm karşısında daha direngen olan, güçlü olan ve muhalefeti örgütleyen kadınlar hedef alınıyor. Kadınlar bu siyaset karşısında daha alternatif yollar bulabiliyor böyle olunca da müdahalenin odağı oluyor. Diğer bir yönüyle ideolojik yaklaşıyorlar. Özgür bir kadın, demokratik bir toplum istemiyorlar. Çünkü onların kafasındaki dünya tek adam rejimi ve tek adam rejimi ile çelişen herkes suçlu!   *Eşbaşkanlık sistemi Kürt kadınlarının uzun yıllar boyu mücadele ederek kazandığı mekanizmalardan biri. Eşbaşkanlık sistemi ile birlikte HDP’de nelerin değiştiği söylenebilir?    Türkiye’deki siyaset biçimi ve siyasete katılım noktalarına baktığımızda tekçi, cinsiyetçi, ırkçı bir katılım biçimi var. Mezhepsel farklılıklar, etnik, kimlik farklılıkları ve cinsiyet farklılıkları olabilir ama bunların siyasete müdahale etmesine izin verilmiyor. Çünkü bu durum Cumhuriyetin kuruluş kodları ile ilgili. Bu sistemde erkek, Sünni ve Türk isen siyaset mekanizmalarının içerisinde yer alabilirsin, onun dışındaki kesimler ötekileştiriliyor. Bu durum kadınlar açısından daha dezavantajlı. Parlamentoda kadınların temsil oranına baktığımız zaman HDP’nin bu eşit temsiliyet meselesi olmasa  kadın temsili sıfırın altına düşecek. Yerel yönetimlerde il genel meclis üyelerinde kadın oranı yükselten bizim partimizin ortaya koyduğu eşit temsiliyet ilkesidir. Eşit temsiliyet sistemi olmasaydı kadının siyasete katılım noktasında dünyanın sonuncu ülkelerinden biri olacaktık.    ‘Bir zihniyet devrimi yaşanıyor’   Eşbaşkanlık sadece makam, mevki paylaşımı değildir,  karar süreçlerine katılımdır, toplumsal değişimdir, erkek iktidarını yeniden gözden geçirme, bu alanları esnetme, kaynakları doğru kullanma, eşit adalet ilkesi ile birbirini denetleme ve bütün bunları bir kontrol mekanizmasını oluşturarak yürütmektir. Yolsuzluklar, parça parça edilen kaynaklar ve ona buna peşkeş çekilmeler tam da denetimsizlikten geliyor. Dolayısıyla buralarda hem denge denetleme hem kadın mücadelenin ayağını örme hem de toplumun yarısını oluşturan kadınlara ulaşma onların sorunlarını dinleme,  beklentilerini belediyelere dâhil etme ve  toplumsal değişim dönüşüm ve demokratikleştirmesi anlamında çok önemlidir. Kadınların demokratik toplum içerisinde olmadığı, sözlerinin söylemediği ve katılmadığı bir yerde demokrasiden söz etmek mümkün değil. Kadınların bu süreçlere dahli ve farkındalıkları ile birlikte toplumsal bir değişim yaşanıyor.  Bir zihniyet devrimi yaşanıyor. Kadınların ideolojik olarak AKP’nin karşısında durduğu nokta bu. Çünkü düşünen, sorgulayan ve değiştiren,  farklılıkları çatışma gerekçesi görmeyen, bunları zenginlik olarak gören, kadını evde çocuk doğurmak olarak gören bir nesne değil de üretim içerisinde olan özgür bir birey ve varlık olarak gören bir anlayış onların korkulu rüyası.    ‘Diyarbakır’da bir sitede bile eşbaşkanlık uygulandığını görebiliyoruz’   Eşbaşkanlık kadınların tarihselliği açısından belki kısa bir adım ama gerçekten içerisinde devrimsel nitelikte olan sıçramalar yarattı. Örneğin, bizim belediyelerimize ve kadın hareketinin güçlü olduğu yerlere dönüp baktığımızda onlarca insan hikâyesinde de bunları görüyoruz. Diyarbakır’a gittiğimizde mesela bir sitede eşbaşkanlık uygulandığını görebiliyoruz.    *  HDP’nin darbe olarak nitelediği kayyım politikası ile birlikte Yargı Paketi, Demokrasi İttifakı ve Demokratik Anayasa kapsamında başlattığı görüşmeler devam ediyor. Bu anlamda bir dizi ziyaret gerçekleştirdiniz. HDP olarak bu başlıklar altında neyi ortaya koymayı amaçlıyorsunuz ve kurumların bu yönde sizden beklentileri neler?   Bir kere şunu söylemek mümkün; AKP elindeki tüm güç aygıtlarına rağmen şu anki yaptığı hukuksuzluğa toplumu ikna edemiyor. Yani bu gaspa ve antidemokratik uygulamalara toplumun her kesiminden itirazlar var. Kadınlardan, muhafazakarlardan, toplumun farklı kesimlerinden itirazlar var. Bunun AKP algısı ve yönlendirme olduğunu, sözü edilen hiçbir şeyin gerçek olmadığını çok iyi biliyorlar. Toplum, tüm bu müdahaleye, baskıya ve kapatmalara rağmen aslında kayyım sürecinde neler yaşandığını gördü. Kaynakların nasıl çarçur edildiğini, kaç ton baklavalar yendiğini, halkın parasıyla gidip eşe dosta nasıl hediyeler aldığını çok açık ve net gördü. Çünkü AKP iktidarı bir rant iktidarıdır. Bir soygun iktidarıdır. Bir gasp zihniyetidir ve insanlar bu durumu yaşamın her alanında yaşıyor ve görüyor. Bütün bu ikna turlarına, yalana ve manipülasyona rağmen toplum bu konuda ikna değil.    Tabi ki biz de bunun karşısında direniyoruz. Topluma kendimizi anlatma, AKP’nin ne yapmaya çalıştığını gösteriyoruz. Sadece Kürtler için değil Türkiye’nin gelecek tahayyülü için de çok ciddi riskler barındıran bir iktidar var karşımızda. Tüm antidemokratik uygulamaları bütün bir Türkiye sahasına yaymaya çalışan bir iktidar. Biz de tüm demokrasi güçlerine, kadın örgütlerine, bu konuda inisiyatif almak isteyen herkesle görüşlerimizi paylaşıp dayanışma ve ortaklaşma ile beraber mücadele etme zeminleri yaratıyoruz.    ‘Kazanımlarımıza sahip çıkacağız’   Kadın Meclisleri olarak kadın örgütleri ile 10 güne yakındır bir temasımız var. Ayrıca kayyım sürecini raporlaştıran ve kurumlara aktaran bir ziyaret söz konusu. Tabi herkeste ortak bir itiraz ve refleks var. Biz de bu anlamda AKP iktidarını geriletene kadar kazanımlarımıza sahip çıkıp tekrar alana kadar mücadelemize devam edeceğiz.    * Eşbaşkanlığı saldırıların odağına alan ve illegallize eden hükümete karşı kadınlar “eşbaşkanlık mor çizgimizdir” diyerek alanlara çıkıyor. 16 Eylül’de de Ankara’da bir yürüyüş gerçekleştirecek. Kadınların bu anlamda yürüttüğü kampanyalar ve somut adımlar devam edecek mi?    Kadın Koordinasyonu olarak planlamalar yapıyoruz. Ayın 16’sında sadece Ankara’da değil, İzmir, İstanbul ve Adana’da da Kadın Meclisi’nin çağrısıyla eş zamanlı olarak kayyım gaspına, kadın kazanımlarına yönelik saldırı ve eşbaşkanlığın hedef gösterilmesine karşı çıktığımızı gösteren eylemler düzenleyeceğiz. Önümüzdeki hafta da benzer etkinliklerimiz devam edecek. Yine daha önce Van’da, Mardin’de, İstanbul’da bir takım eylemler gerçekleştirdik. Arkadaşlarımız bu eylemlerde saldırıya uğradı gözaltına alındı. Kadınlardan doğru tüm bu saldırılara rağmen sivil itaatsizlik eylemleri yapıldı. Mücadelemiz elbette ki devam ediyor. Tüm bu saldırılara karşı biz de kendi sistemimizi ve özgürlük çizgimizi savunmaya devam edeceğiz.    ‘Eşbaşkanlık bütün kadınların kazanımıdır’   Onlar kadın özgürleşmesini ve mücadelesini kendileri için bir beka sorunu haline getirip buradan saldırıyorlarsa bizim de kendi ilkelerimiz ve mücadele hattımız var. ‘Eşbaşkanlık mor çizgidir’ diyoruz ve biz eşbaşkanlığı sadece Kürt kadın hareketinin ve HDP’nin bir kazanımı olarak görmüyoruz. Elbette ki bu konuda Kürt kadın hareketinin ciddi bir emeği var. HDP’nin bu anlamda ciddi bir misyonu vardır ancak bu bütün kadınların kazanımıdır.    *  Çocuklarının dağa gönderildiğini iddia eden aileler Diyarbakır’da HDP il binası önünde oturma eylemi yapıyor. Siz HDP olarak bu eylemi nasıl değerlendiriyorsunuz?   Öncelikle kendi meşruiyeti sorgulanacak bir AKP iktidarı var. Özellikle kayyım siyasetinde ortaya koyduğu hukuksuzluğu, örtbas etmenin bir yöntemi olarak yine bir yalan siyasetine başvuruyorlar. Gerçekten bir aptallaşma siyaseti izleniyor. Bunun adı başka bir şey değil. Kürt sorunu tarihsel ve köklü bir sorundur. 40 yıldır devam eden bir sorundur. HDP 7 yıllık bir partidir ve dağda 40 yıldır olan insanlar var. 20-30 yıla yakındır cezaevlerinde olan insanlar var. 90’lardan beri bir faili meçhul gerçekliği var. Bugün ise Barış Anneleri, Cumartesi Anneleri bu mücadelenin örnekleridir. Şimdi bu sorunla yüzleşmeyen, bunu çözmeyen ve bununla herhangi bir siyaset izlemeyen AKP gerçekten bir provokasyon yaratma, toplumda bir algı oluşturmaya yönelik bazı aileleri ikna ederek HDP il binasının önünde oturma eylemi başlattı. Şimdi orada da yavaş yavaş nasıl bir manipülasyon yarattıkları ortaya çıkıyor. Mesela orada oturan bir annenin hiç çocuğu yok. Kiminin çocuğu cezaevinde? Mesela; ben kendim tanık oldum bir anneye. Duygularını ifade ederken bağıran çağıran bir üslupla geldi. Kendisi ile konuştum. Çocuğu Kobane eylemlerinde demokratik eylem hakkını ve toplumsal muhalefet hakkını kullandığı için tutuklanmış. O dönemi baskıya karşı sokağa çıkmış demokratik hakkını kullanmış. Ağır ceza ile yargılanıyor. Şimdi çocuğu cezaevinde olan anne getirilmiş HDP’nin kapısına oturtuluyor. Ben o zaman da söyledim. Niyetiniz sorun çözmekse bakın bu annenin oğlu dağda değil cezaevinde hadi İçişleri Bakanı Süleyman Soylu gelsin görüşsün annenin çocuğunu bıraksın. Kavuştursun anneyi çocuğuna o zaman. Sizin niyetiniz gerçekten annelerin acılarını kullanmak değil de acılarını anlamaksa o zaman çözün bu durumu.    Bütün anneler bizim annemizdir. Evlat acıları bizim acımızdır. Evet HDP’ye gelmeleri HDP’yi bir çözüm gücü olarak görmekten kaynaklanıyorsa o zaman doğru yerden çözmemiz lazım. Ama görülüyor ki niyet çok da öyle değil.    ‘Bu suça ortak olunmamalı’   Dağa gittiği iddia edilen ve çocuk denilen birçok kişi aslında ailelerin aktarımına göre 18 yaş üstü. Öyle bir manipülasyon yaratılıyor ki sanki HDP içinde bir tünel var giren oradan Kandil’e gönderiliyor. Ama bütün bu çağrılara ve manipülasyonlara rağmen toplum sağduyusu ile birlikte durumu görüp okuyabiliyor. Bu yalana çok da ortak olmuyor insanlar. Çünkü mesele bu acıları dindirmek değil. Öyle olsaydı Sayın Öcalan çağrı yaptı: ‘Bana bir hafta verin bu sorunu çözeyim’ dedi. Son görüşmede devlete de Türkiye kamuoyuna da seslendi. ‘Siz samimiyseniz gerçekten sorun çözmede tarafsanız o zaman zemin yaratın ben bir haftada çözerim’ dedi. Şimdi anneleri Diyarbakır HDP il binası önüne yığacağına bu çağrıya kulak verin. Ailelerin de şunu düşünmesi lazım: Siz orada bu organizasyonun bir parçası haline gelirken, arka tarafta öngörülen demokratik siyaseti tasfiye etmek. Biz hepsinin acılarını hissedebiliyor, anlayabiliyoruz ancak AKP bu acılar içinden başka başka toplumsal acılar yaratmak istiyor. Bu suça ortak olunmaması gerektiğini düşünüyorum.