Kanlı ve karanlık tarihin yıldönümü: 12 Eylül Askeri Darbesi 2019-09-12 09:37:29   Habibe Eren   ANKARA - İdam, işkence, fişleme, baskı ve insanlık dışı uygulamalara tanık olduğumuz 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’nin üzerinden 39 yıl geçti. Sakine Cansız, Gültan Kışanak ve daha nicesi bu dönemin sembolleri olarak tarih sayfalarına egemenlere karşı kadın iradesini ortaya koydu.    Türkiye’de tarihin en kanlı ve karanlık dönemi olarak adlandırılan 12 Eylül 1980 Askeri Darbesinin üzerinden 39 yıl geçti. Türkiye tarihine geçen bu dönem, idam, işkence, fişleme, kötü muamele ve insan hakları ihlalleriyle zihinlerdeki yerini koruyor. Sıkıyönetim askeri mahkemelerindeki yargılamalar, 90 günlere varan gözaltı uygulamaları, gözaltı merkezlerindeki ve cezaevlerindeki sonu ölüm ve sakatlanmalarla biten işkenceler, 50 kişinin idam edilmesi, yasaklanan yayınlar, yakılan kitaplar, binlerce kamu görevlisinin görevine son verildiği bu süreçte bu uygulamalara maruz kalan insanlar da  etkisini yıllar sonra bile gösterecek ağır tahribatlar yaşadı. Darbenin baş aktörü olan ordu, 12 Eylül öncesi yaşanan siyasi ve iktisadi krizin sebebi olarak işçi sınıfını, sol hareketlerin toplumsal ve siyasal mücadelesini gördü. Bu doğrultuda hedefe işçi sınıfı, sendikalar, sol hareketler, demokratik kitle örgütleri, üniversite gençliği, kadınlar, Aleviler ve Kürtler, toplumun birçok muhalif kesimi alındı.   Darbe ile önemli kanunlar değiştirildi   12 Eylül sabahı Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun'dan oluşan Milli Güvenlik Konseyi, radyodan okunan ilk bildiriyle ülke yönetimine el koydu. Kararın ardından Türkiye 1983 yılına kadar askeriye tarafından yönetildi. Darbe ile önemli kanunların tamamı değiştirilirken, darbeci komutanların belirlediği Danışma Meclisi tarafından hazırlanan Darbe Anayasası 1982’de halk oylamasıyla yüzde 92’lik “Evet” ile kabul edildi. Halk oylamasında halkı baskı altında tutmak için rengi dışarıdan görünen oy pusulaları kullandırıldı. Aynı halk oylamasında Kenan Evren, Cumhurbaşkanı seçilirken, Anayasa'da, cunta üyelerinin ömür boyu yargılanmasını engelleyen geçici 15’inci madde getirildi. Ve bu Anayasa günümüzde de geçerliliğini koruyor.    Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi işkencenin merkezi oldu   Darbenin işkence merkezi Batı’da Mamak ve Metris iken, bölgede ise Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi oldu. Birçok sol örgüt ve partilerin önder kadrolarının bir kısmi idam edildi, bir kısmı da işkenceye maruz bırakıldı. Bu dönemde ağır bedeller ödeyen kesimlerin başını Kürtler çekti. Diyarbakır Cezaevi'nde ağır işkencelere maruz kalan tutsaklardan Mazlum Doğan cezaevi koşullarına ve Kürt halkına yapılanlara karşı 21 Mart 1982’de ardında 3 kibrit çöpü bırakarak, yaşamına son verdi. Mazlum Doğan’ın bıraktığı direniş ruhunu ise tarihe “Dörtler” olarak adlarını yazdıran Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Mahmut Zengin ve Necmi Öner takip etti. İnsanlık dışı uygulamalar devam ederken, 5 No’lu Cezaevi’nde kalan tutsaklardan Mehmet Hayri Durmuş öncülüğünde 14 Temmuz 1982’de ölüm orucu eylemi başlatıldı. Bu eylem sonucunda Hayri Durmuş, Kemal Pir, Ali Çiçek ve Akif Yılmaz yaşamını yitirdi. Onların o dönemde fitilini yaktığı bu ateş bugünlere de uzandı ve Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Leyla Güven öncülüğünde bir kez daha cezaevlerinde direnişe tanıklık edildi. Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nde 1981-84 yılları arasında 34 tutsak yaşamını yitirdi.   12 Eylül’de kadın olmak…   Darbeci Kenan Evren’in “Diyarbakır Cezaevi’ni 12 Eylül’e yetiştirdik”  ifadesi ile  Diyarbakır Cezaevi henüz tamamlanmadan tutukluların buraya nakledildiği 1980’de Esat Oktay’ın iç güvenlik amiri olarak göreve başlatıldığı dönemde, Diyarbakır Cezaevi işkencenin merkezi haline geldi. Bu işkencelere en fazla maruz kalanlar kuşkusuz kadınlar oldu. "Meydan dayağı" diye adlandırılan işkence yöntemi ile koğuş avlusunda saçları çekilerek, darp edilerek saatlerce işkenceye uğrayan kadınlara, tazyikli su sıkma, tecavüz, elektrik verme, aç ve susuz bırakma gibi işkence yöntemleri uygulandı.    Önceki dönem yerine kayyım atanan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Gültan Kışanak ve 2013’te Paris'te katledilen Kürt siyasetçi Sakine Cansız ve daha binlerce kişi darbe döneminde Diyarbakır 5 No’lu Askeri Cezaevi'nde hapis yatıp işkence gördü. Bu anlamda Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi'ndeki işkenceler birçok kitaba ve belgesele de konu oldu.   1980 darbesi döneminde Diyarbakır Cezaevi’nde bir yıl kalan Rahime Kesici, “5 Nolu’da Kadın Olmak” adlı ilk kitabında “işkencehanelerde kadın olma” durumuna ışık tutmuştu. Sakine Cansız, Aysel Türkkaya, Cahide Şenel, Emine Turgut, Hüsniye Kıllı, Gönül Ataman ve Gültan Kışanak’ın da bulunduğu cezaevinde işkenceci Esat Oktay’ın parçası olduğu sistemin diz çöktürme çabalarının, hiç kafasında olmadığı halde özgürlük mücadelesini seçmesine vesile olduğunu anlatan Rahime, “O çekilenleri bir şekilde kusmak gerekirdi. Bedensel gücü olmayanlar bile gitti. O nefreti Esat büyüttü. Esat’ın parçası olduğu sistem bıçağı biledi” diyordu.    6 ay boyunca köpek kulübesinde hücre cezası   “Eylül’ün Kadın Yüzleri” adlı belgeselde, 12 Eylül döneminde gördüğü işkencelerin ruhunda derin yaralar açtığını belirten Gültan Kışanak ise, 12 Eylül sabahını, “Biz Türkiye’deki diğer insanlar gibi darbe olduğunu TRT’den öğrenmedik. Diyarbakır Cezaevi’nde dayak yiyerek öğrendik” sözleriyle tanımlıyor. Gültan o günleri belgeselde şu sözler ile dile getiriyor: “Çok dayak yedik. Mazgallardan izlenirdik. Mahremiyet diye bir şey yoktu. Şak diye kapı açılır Esat Oktay köpeği ile beraber içeri girerdi. Saatlerce bağırırdı, ‘Burası kadın koğuşu burası bizim namusumuz’ diye. Esat Oktay bana 6 ay boyunca köpeği Jo’nun kaldığı kulübede ‘Ben Kürt değilim Türküm’ demediğim için hücre cezası verdi. Yaşadıklarım ruhumun derinliklerinde derin yaralar açtı. Hala vücudumda fiziksel izlerini taşıyorum. Ayak bileklerimde söndürülen sigaraların izleri, falaka izleri hala duruyor.”   ‘Direniş Sakine ile hayat buluyordu’   2013 yılında Paris’te katledilen Kürt siyasetçi Sakine Cansız da Diyarbakır’da gördüğü işkence ve işkenceye karşı verdiği mücadele ile anılıyor. Sakine’yi,  "Esat Oktay tarafından Amed zindanına uygulanan vahşet politikası, Sakine arkadaş şahsında kadınlar koğuşunda yenilgiye uğramıştır. Sakine arkadaşa Diyarbakır Cezaevi'ndeki kadınlar olarak çok şey borçluyuz" diye anlatan Gültan, direnişin Sakine ile hayat bulduğunu söylüyor. Gültan yine 12 Eylül’e ilişkin verdiği bir demeçte de Diyarbakır Cezaevi'nde kadın koğuşunda yapılan işkencelerin büyük bölümünün cinsiyetçi olduğunu ancak bunun çok farkına varmadıklarını belirtiyor ve Sakine’ye ilişkin şunları ekliyor: "Bunlar kadınlık üzerinden bizim onurumuzu kırmaya çalışıyorlar ama buna asla taviz vermeyeceğiz' diye çok net bir duruşu vardı. Biz gerçekten şimdi Diyarbakır Cezaevi'nde kadınlar koğuşunda yaşanan işkencelerin cinsiyetçi boyutuna dair çok az şey söyleyebiliyoruz çünkü öylesi bir özgüvenle bizi ayakta tutuyordu ki Sakine arkadaşın yaklaşımları. Biz bunların tamamını şu anda tanımlarken ‘erkek egemenli zihniyettir böyle yaklaşır’ diyebiliyoruz. O zamanlar bu cümleyi kurmuyorduk ama duruşumuz böyleydi. Teorik olarak böyle erkek egemenli bir sistem tahlili, eleştiri o kadar çok politik olarak tanımlanmış ya da bizim politik dilimize yansımış bir tartışma düzeyi yoktu ortada fakat duruş böyleydi."   Sakine ‘Hep Kavgaydı Yaşamım’ kitabıyla o günlere ışık tuttu    1979 yılında faaliyet yürüttüğü Elazığ'da gözaltına alınarak tutuklanan Sakine Cansız, buradan Elazığ Sivil Cezaevi'ne ve sonra Malatya'ya en son da Diyarbakır Cezaevi'ne sürgün edildi. 12 Eylül Askeri Darbesi’nden sonra Elazığ'da bulunan PKK'liler de Diyarbakır'a getirilerek PKK iddianameleri hazırlandı. Diyarbakır Cezaevi'nde kaldığı süre içinde, "Teslimiyet ihanete, direniş zafere götürür" şiarıyla işkenceye karşı direnen Sakine, 1991 yılında tahliye olana kadar Diyarbakır, Elazığ, Malatya, Amasya, Bursa ve Çanakkale cezaevlerinde kaldı.1982 Mart'ında Diyarbakır'a götürülen Sakine ilk girişle birlikte işkenceye ve kötü muameleye maruz kaldı. Esat Oktay tarafından hücreye atılan Sakine, bir süre sonra kadınlar koğuşuna çıkarıldı. Kadınlar koğuşunda da hemen hemen her gün her saat her dakika işkence gören Sakine, kararlı duruşundan tek bir an bile taviz vermeyerek Esat Oktay'ın yüzüne tükürdü. Bunun sonucunda da ağır işkencelere maruz kaldı. Sakine “Hep Kavgaydı Yaşamım” isimli kitabında işkenceleri, teslimiyeti ve direnişi anlattı. Sakine, Diyarbakır Cezaevi’ni Nazi Almanyası kamplarına benzetiyor.   Erdal Eren yaşı büyültülerek idam edildi   Yönetime el koyan askeri cunta, acısı yıllarca sürecek idamların kararını da verdi. Darbeden sonra ilk idamlar, 9 Ekim 1980 tarihinde gerçekleşti. İlk olarak Necdet Adalı, ardından darbe öncesinde bir askeri inzibat erini öldürdüğü gerekçesiyle hüküm giyen 17 yaşındaki Erdal Eren 19 Mart 1980'ta idama mahkum edildi. Darbeci Kenan Evren'in 17 yaşında astırdığı Erdal Eren için söylediği "Asmayalım da besleyelim mi?" sözü ise yıllarca hafızalarda yer edindi. Erdal Eren’in idam kararı, Yargıtay tarafından iki kez iptal edilmesine rağmen, Milli Güvenlik Konseyi tarafından onaylanan kararla ve yaşı büyütülerek 13 Aralık 1980'de Ankara Merkez Ulucanlar Cezaevi'nde infaz edildi.   Rakamlarla 12 Eylül bilançosu   * Türkiye siyasetinin yeniden tasarlandığı ve yaklaşık dokuz yıl süren askeri düzende, 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.    *Askeri Yargıtay'ın onayladığı idam cezası: 124   * Dosyası Meclis'te bulunan idam hükümlüsü: 259   * İnfaz edilen idam cezası: 50   * 650 bin kişi gözaltına alındı   * Yüzlerce kişi şüpheli bir şekilde öldü. Cezaevlerinde 299 kişi yaşamını yitirdi.   * 171 kişinin "işkence"den yaşamını yitirdiği belgelendi. 95 kişi "çatışmada" yaşamını yitirdi.   *16 kişi "kaçarken" vuruldu. 73 kişiye "doğal ölüm" raporu verildi.   * 14 kişi açlık grevinde yaşamını yitirdi.   * 43 kişinin "intihar ettiği" bildirildi.    *Tüm grevler yasaklandı.   * 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu. 937 film "sakıncalı" bulunduğu için yasaklanırken, birçoğu da kısmi sansüre uğradı.   *  3 bin 854 öğretmen, 120 akademisyen işlerinden ihraç edildi.   * 13 büyük gazete için 303 dava açıldı. 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi. 300 gazeteci saldırıya uğradı. 3 gazeteci silahla katledildi.    *Gazetecilere toplam 3 bin 715 yıl hapis cezası verildi.   *30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurt dışına gitti.   *1 milyon 683 bin kişi fişlendi   * 388 bin kişiye pasaport verilmedi   Türkiye’de 12 Eylül darbesinden sonra defalarca hükümetler değişse de 12 Eylül Anayasası’nda ısrarcı olundu ve uygulamaları günümüzde de hayata geçirilmeye devam ediyor.