Tülay Hatimoğulları: Eşbaşkanlık, patriarkal kapitalizme karşı bir mücadele 2019-09-05 09:08:44   Dilan Babat   ANKARA - Şu sıralar erk sistemin gündeminde yer alan eşbaşkanlık sistemin “bir kadın ve bir erkeğin temsiliyeti” olmadığını belirten HDP’li Tülay Hatimoğulları, “Ataerkil sisteme ve onunla çoğu zaman iş birliği kuran sisteme yani patriarkal kapitalizme karşı bir mücadele anlayışıdır. Yeni bir toplumun inşasında döşenen önemli ve anlamlı taştır” dedi.    Türkiye’de, kadın kazanımları hükümet kanadından hedef alınmaya devam ediyor. Yıllarca verilen bin bir mücadele sonucu kazanılan ve parti içerisinde de birçok tartışmalara yol açan eşbaşkanlık sistemi, 19 Ağustos’ta üç büyükşehir belediyesine kayyım atanmasıyla bir kez daha hedef tahtasına oturtuldu. Şu sıralar erk sistemin gündemini yoğunca meşgul eden eşbaşkanlık sisteminin ne olduğu ve Kürt siyasal hareketinde bu mekanizmanın nasıl uygulamaya konulduğu, Kandıra 1 Nolu F Tipi Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutsak bulunan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi eski Eşbaşkanı Gültan Kışanak, “Siyasetin Mor Rengi” kitabında etraflıca ele almıştı.   Eşbaşkanlık sistemi Türkiye’de yeni bir model olmasına rağmen parti içerisinde eşit temsiliyeti ve siyasette daha aktif rol almayı sağlarken, kadınları birçok zorlukla da karşı karşıya getirmişti.    Eşbaşkanlık nedir?   Yılların tecrübe ve birikimiyle kitabı kaleme alan Gültan Kışanak, eşbaşkanlık sistemini şöyle açıyordu: “Eşbaşkanlık bir kadın ile bir erkeğin belediye başkanlığı görevini ‘iktidarı’ paylaşmaları değildir.  Eşbaşkanlığı, kadın bakış açısının yerel yönetimlere yön vermesi ve kentlerimizin, yaşam alanlarımızın toplumsal cinsiyet eşitliği hedefine göre yönetilmesi amacıyla, eşit temsiliyet ve kolektif yönetim anlayışının hayata geçirilmesi olarak tanımlayabiliriz. Bu da öyle bir teknik bir düzenleme ya da siyasi bir karar değil, bir zihniyet devrimi gerektiriyordu.”   Eşbaşkanlık mekanizması nasıl uygulamaya konuldu?   Gültan, kadın özgürlük mücadelesinde önemli bir yere sahip olan sistemin nasıl hayata geçirildiğini ise şöyle aktarıyordu: “2004 yerel seçimlerinde biri il olmak üzere 9 merkezde kadın belediye başkanı seçilmiş ve seçimlerden sonra genel siyasetin yeniden yapılanması tartışmaları başladı. Tartışmalar ve halkın önerileri doğrultusunda 2005 yılında Demokratik Toplum Partisi (DTP) kuruldu.  DTP’nin kuruluş sürecinde kadınlar da yoğun tartışmalar yürüttü.  Kadınların özgün ve özerk örgütlenmesinin genel parti örgütünde tam karşılık bulabilmesi için ‘genel başkanlık’ yerine ‘eşbaşkanlık’ uygulamasına geçilmesi yönünde karar alındı.  Bu kararı devletten önce parti içerisindeki erkeklere kabul ettirmek isteyen kadınlar, birçok tartışmalar sonucu kabul ettirdi. DTP demokratik siyaset adına yeni bir iddia ile ortaya çıkarken, demokratik olmanın en temel noktasının da kadın-erkek eşitliğini hayata geçirmekte olduğunu biliyordu. Yapılan yoğun tartışmaların ardından parti kurma başvurusu yapıldı. Eşbaşkanlık tüzüğünün yasalarda yeri olmadığını söyleyen Yargıtay, parti içerisinde yeniden bir tartışmaya yol açtı. Kadınlar, eşbaşkanlık sisteminden vazgeçmezken, eşbaşkanlık sistemi tartışmalara rağmen fiilen uygulanmaya başlandı. Kadınların gösterdiği kararlı duruş sayesinde 2005 yılında DTP’nin ilk kongresinde Eş Genel Başkanlığa Aysel Tuğluk ve Ahmet Türk seçildi.”      Toplumun birçok kesimi için belki de soru işaretlerine neden olan eşbaşkanlık sistemini bir de Halkların Demokratik Partisi (HDP) Adana Milletvekili Tülay Hatimoğulları’ndan dinledik.    ‘Kimi dönemlerde şiddetin rengi daha da koyulaşıyor’   Eşbaşkanlık sisteminin dünya kadın mücadelesinin en önemli kazanımlarından biri olduğunu vurgulayan Tülay, “Kadına yönelik şiddet, kadın cinayetleri, kadını her fırsatta kamusal alandan uzaklaştırma hamleleri, cinsiyetçiliği daha da derinleştiren, ‘ileri demokrasiyi’ savunan AKP’nin en önemli eserleri oldu. Her zaman ifade etiğimiz gibi ataerkil sistemin kadın üzerindeki tahakkümü tarih boyunca hiç hız kesmedi. Ancak bazı dönemler vardır ki baskıcı, otoriter, totaliter, faşist rejimlerin hüküm sürdüğü dönemlerde şiddetin rengi daha da koyulaşıyor. İşte Türkiye böyle bir dönemden geçiyor. AKP iktidarı, daha doğrusu tek adam rejimi demeliyiz. Çünkü artık AKP’nin bir ekip aklıyla yönetildiğinden bahsedilemez. Tek adamın aklıyla uyumlular yönetiyor şu an. Uyumsuzlar aynı ideolojiden de olsa tasfiye ediliyor. Kadın hareketinin bugüne kadarki kazanımlarına göz dikmiştir” dedi.    ‘Bütün dünyaya örnek olacak bir sistem’   AKP’nin iktidara geldiği günden bu yana kadınlar için “kaşıkla veren kepçeyle alan misali davrandığını” ve Medeni Kanun’la ilgili lehte bazı değişikliklerle diğer taraftan kadın kazanımlarını hedef aldığını kaydeden Tülay, şöyle konuştu: “Eğitime, iş yaşamına, aile olgusuna kadınların sokaktaki yaşamlarına, gülmelerine, kaç çocuk doğurmaları gerektiğine kadar müdahale etti. Bunu bizzat dönemin Başbakanı, şimdinin Cumhurbaşkanı; Diyanet İşleri mensupları, imamlar aracılığıyla yaptı. Yani tahayyül ettikleri yeni rejimde kadının adını tamamen silmeyi hedefledi. Siyasette de öyle tabi. Biz kadınlar siyasi yaşamımıza erkeklerle aynı koşullarda giremiyoruz. Erkek egemen dünyada ve ne yazık ki coğrafyamızda gerçeklik budur. Kadın hareketi çok uzun yıllar kadınlar lehine pozitif ayrımcılık/kota mücadelesi verdi. Ağır bedeller ödedi. Eşbaşkanlık için de öyle. HDP bütün dünyaya örnek olacak bir sistemi hayata geçirdi. Her kademede eşbaşkanlık, eş temsiliyet var. Bu çok büyük bir kazanımdır. AKP kadınların birçok kazanımına göz diktiği gibi buna da göz dikti.”    ‘Eşitlikçi ve özgürlükçü bir toplum istenmiyor’    AKP’nin tıpkı Almanya’nın Hitler döneminde gerçekleştirdiği uygulamaları hayata geçirdiğini söyleyen Tülay, Hitlerin kadınların hayatını çocuk-kilise-mutfak formüllüyle dizayn etmeye çalıştığını ifade etti.  Tülay, “Kadınlara, akademi kürsülerini, yargıçlığı yasakladı. Hatta işsizliğin nedeni olarak kadınların çalışmasını gösterecek kadar ileri gitti. Şimdi de aynı şeyi yaşıyoruz. Tek adam rejimi eşbaşkanlık sistemine aynı mantıktan dolayı tahammül etmiyor. Kadınların örgütlü güçleriyle, duygu ve bilinçleriyle yaratmak istedikleri eşitlikçi, özgürlükçü adaletli bir toplumun doğmasını istemiyorlar. Çünkü tek adam rejiminin, baskıcı, yasakçı, tacizci, tecavüzcü, kadın katili, ezici ve sömürücü anlayışın panzehri ile ortaya çıkıyor kadınlar” ifadelerini kullandı.     ‘AKP ve Süleyman Soylu açık açık suç işliyor’   Diyarbakır, Mardin ve Van büyükşehir belediyelerine atanan kayyımların tek sebebinin yeni bir toplumun doğuşunu engellemek olduğuna dikkat çeken Tülay, “Kadın mücadelesini ezmeye çalışmaktır. Aynı zamanda Kürt halkı üzerinde bir süredir devam eden ‘çöktürme planı’nı devam ettirmektir. Kayyım Kürt halkının iradesine darbe indirerek halkın seçilmişlerle değil atanmışlarla yönetilmesini istiyor. Yani AKP iktidarı, Bakan Süleyman Soylu açık açık suç işliyor. Anayasa’da tanımlı olan seçme ve seçilme hakkını tanımıyor. Seçimleri yok hükmünde sayıyor. Böylece sadece seçilene değil, seçene de yani Kürt halkına kayyım atamış oluyorlar” şeklinde konuştu.     ‘Patriarkal kapitalizme karşı bir mücadele anlayışıdır’   Bin yıllara dayalı erkek egemen zihniyetle mücadelenin kolay olmadığını vurgulayan Tülay, Kürt kadınlarının eşbaşkanlık sistemi için bu mücadeleyi verdiğini söyledi. Tülay, değerlendirmesinin devamında şunları söyledi: “Türkiye ve Kürdistan’da feodalizmin önemli kalıntıları var. Bu koşullarda kadınların özgürlük ve eşitlik mücadelesi daha da zor. Kürt kadınları sağladıkları başarılarla kadın mücadelesine toplumsal karşılığı geniş olan katkılar sağladı.  Eşbaşkanlık sisteminin anlamı basitçe bir kadın ve bir erkeğin temsiliyeti değil. Ataerkil sisteme ve onunla çoğu zaman iş birliği kuran sisteme yani patriarkal kapitalizme karşı bir mücadele anlayışıdır. Yeni bir toplumun inşasında döşenen önemli ve anlamlı taştır. Uzun ve yaygın mücadele sonucu elde edilen eşbaşkanlık kazanımı sadece HDP’de değil, farklı siyasi çevrelerde ve toplumda olumlu bir karşılık buluyor. Bu kazanım hafızalara kazınmış durumda. AKP yasaklasa da bu yasaklar fiilen ve zihinlerde çoktan beri delinmiştir.    ‘Faşizme karşı mor çizgimizden ödün vermeyeceğiz’   Türkiye’de kadın hareketiyle bugüne kadar sürdürülen mücadelenin geliştirilmesine ihtiyaç var. Kadınların mor çizgilerini siyasetin her alanında ve kulvarında korunmaları gerekiyor. Eşbaşkanlık mor çizgimizdir. Çizgimizi aşmaya kalkanlara müsaade etme niyetinde değiliz. Her fırsatta kadınlara kurumsal ve bireysel düzeyde saldıran bir iktidar var. Bugüne kadar ‘terör’ diyerek kadınlara, Kürtlere, solculara, sosyalistlere ve tüm muhaliflere saldırdılar. Ama artık ‘terör’ kavramı AKP iktidarı için kullanışlı bir kavram olmaktan çıktı. Onlar kadın kazanımlarımızı ve mücadele zeminimizi de ‘terör’ kavramı içinde eriterek meşruluk sağlamak istiyor. Ama bunu yapamıyorlar, yapamayacaklar. Çünkü zaten meşru değillerdi, şimdi de gayri meşrulukları Türkiye halkları, işçileri, emekçileri, kadınları, LGBTİ’leri tarafından daha çok anlaşılmış durumda. Biz kadınlar AKP’nin kurumsallaştırmak için hamle üstüne hamle yaptığı faşizmine karşı mor çizgimizden ödün vermeden mücadelemizi sürdüreceğiz.”     ‘Türkiye’nin dört bir yanında çığlığımızı birleştirmeliyiz’   Tülay, ataerkil sistemin ve AKP faşizmin tezahürlerinden biri olan kayyıma ve eşbaşkanlık sistemini infaz etmek isteyenlere karşı hep birlikte mücadele edeceklerinin altını çizdi. HDP’li belediyelere yönelik saldırılardan sadece HDP’lilerin zarar görmediğini kaydeden Tülay, “Bu saldırıların bedelini sadece HDP ödemiyor. Türkiye’de hukuk, seçim, demokrasi ayaklar altına alındığı için Türkiye’nin tamamı ödüyor. O nedenle başta kadınlar olmak üzere, Türkiye’nin dört bir yanından çığlığımızı birleştirmeliyiz. HDP ve tüm bileşenleri, tüm sol ve sosyalist yapılar, kadın örgütleri, insan ve doğa hakları savunucuları, aydınlar, yazarlar, gazeteciler,  tek adam rejimine biat etmeyenler, onurlu bir şekilde yaşam sürmek isteyenler, sadece Diyarbakırlılar, Vanlılar, Mardinliler değil,  İstanbullular, Adanalılar, Mersinliler, İzmirliler, Ankaralılar,  31 Mart yerel seçimlerinde ve 23 Haziran darbe sonucu yenilenen İstanbul seçimlerinde oluşan ruh canlanmalı. Farklılıklarımıza rağmen birbirimizi sığma olgunluğunu dün nasıl gösterip başardıysak, şimdi benzer düzeyde zor bir sınavdan daha geçiyoruz ve başarmalıyız. Demokrasi mücadelesi sınavının her evresini başarıyla atlatmalıyız ki büyük başarıyı elde edebilelim” ifadelerini kullandı.