‘Kürdün varlığından korkan bir devletler rejimi söz konusu’ 2019-07-01 09:02:42   Beritan Canözer   DİYARBAKIR - İç ve dış siyasetteki son gelişmeleri değerlendiren DBP’li Halide Türkoğlu, demokrasi ittifak çalışmalarının faşizme karşı Türkiye siyasetine nefes aldırdığını belirtti. Bir savaş içinde yeni bir dünya düzenine doğru gidildiğini kaydeden Halide, “Kürdün varlığından korkan bir devletler rejimi söz konusu” dedi.    Bir yandan seçimlerin konuşulduğu Türkiye’de diğer yandan ise Federe Kürdistan Bölgesi’ne yönelik yapılan sınır ötesi operasyon gündemde. Ülkedeki son siyasi gelişmeleri değerlendiren Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkan Yardımcısı Halide Türkoğlu, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) 31 Mart yerel seçimlerindeki stratejisinin genel siyasete yansıdığını söylemenin mümkün olduğunu belirtti.   ‘Gasp rejimi kurumsallaştırılmaktaydı’   Kürt inkarı üzerine kurulan faşizmin 31 Mart sonrası büyük bir kayıp yaşadığını dile getiren Halide, “DBP’li belediyelere atadığı kayyımlar üzerinden uzun bir süredir gasp rejimini kurumsallaştırmaktaydı. AKP-MHP ittifakının bu yönetim anlayışı, batıdaki belediyeleri de paralelinde kaybetmesiyle büyük bir sarsıntı yaşadığını gördük. Kayyım gaspına benzer stratejileri bu kez kaybettiği Kürt belediyelerinde Kanun Hükmünde Kararnameleri (KHK) gerekçe göstererek irade gaspına gitmiştir. Seçim itirazlarının muhalefet tarafından yapıldığı hiçbir yerde kabul etmeyen Yüksek Seçim Kurulu (YSK), AKP-MHP gasp rejiminin etkisi altında İstanbul’da iktidarın kaybettiği seçimleri yenileme kararı alarak, İstanbul Belediyesi’ne kayyım atadı. Bu süre zarfında Kürt inkarı üzerinden demokrasi inkarını her yönüyle geliştiren AKP- MHP iktidarı, açlık grevlerine karşı büyük bir sessizlik içine girerek meseleyi görmezden gelmesi daha da sürdürülür bir durum olmaktan çıktı” dedi.   ‘Türkiye siyaseti nefes aldı’   PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin kaldırılması talebiyle Leyla Güven ve siyasi tutsakların başlattığı açlık grevi eylemlerini hatırlatan Halide, dünyanın birçok yerinden gelen destekle eylemin faşizm koşullarında büyük bir direnişle 200 gün sürdüğünü söyledi. Halide, “Bu süreçte ‘devlete yasalarını uygulaması için’ geri adım attırıldı. Kürt Kadınları şahsında başlatılan siyasi ve toplumsal direniş ile birlikte uzun zamandır Türkiye’de oluşturulmaya çalışılan kadın ittifakı, demokrasi cephesi ve demokrasi ittifakı çalışmaları bu kez seçimlerde temel bir strateji olarak Kürt ve demokrasi siyasetinin temel stratejisi haline dönüştü. Bu direniş ciddi bir karşılık bularak yerelden, tabandan bir örgütlenmeyle faşizme karşı Türkiye siyasetine nefes aldırttı. Bu stratejiyle 31 Mart ve 23 Haziran seçimleri, AKP-MHP faşizminin büyükşehirlerde ve genel siyasette aynı inkar rejimiyle yürüyemeyeceğini göstermiş, faşizm zayıflatılmıştır” ifadelerini kullandı.    ‘Kürtler olmadan iktidar olunmayacağının farkına varıldı’   İktidarın ve yandaşlarının yalnızca kritik süreçlerde ve seçimden seçime Kürt halkının dilini, varlığını ve haklarını hatırladığını ifade eden Halide, bu durumun aslında siyaseten hesaba katılıp katılmamakla ilgili bir durum olduğunu kaydetti. AKP’nin bunu her dönem yaptığını belirten Halide, şöyle dedi: “Her dönemde farklı biçim ve stratejilerle yaptı. İklimine göre rejimini inşa etme üzerinden yaptığını söylemek mümkün. Son 4 yıldır faşizmin rüzgarıyla Kürdün inkarını ayrımcılık ve ötekileştirme üzerinden götürdü. Makul Kürtler, terörist Kürtler, HDP’li olmayanlar ve olanlar, bu ikili ayrım önceki dönemlerin demokratikleşme sürecini de karşısına alan, ülkeyi geriye götüren bir dildir. 31 Mart sonrası ‘Kürdistan’ Kürde yasak Binali’ye serbest ikilemi gibi bu dönemde Cumhurbaşkanı’nın ‘Kürt de olsa insan’ cümlesi AKP’nin faşizm rüzgarındaki dilinin daha çok ayrımcılık üreteceğini göstermektedir. 31 Mart sonrası Kürtler olmadan siyasette iktidar olamayacağının farkına varan bir iktidar var ama Kürtleri inkar etmeden nasıl hesaba katacağını bilmeyen faşist bir iktidar gerçekliği de var.”    ‘Sayın Öcalan’ın fikirleri Türkiye siyasetine nefes aldırttı’   Büyük direniş karşısında uzun zamandır hukuku askıya alan AKP’nin daha fazla duramadığını dile getiren Halide, “Sayın Öcalan’ın yasal hakkı olan avukatları ile görüşmesi önünden çekildiğini kısmi olarak söylemek mümkün ama hala bu keyfiyet rejiminde tecridin tekrardan uygulanmasının riskleri de bulunmaktadır. Ancak Sayın Öcalan’ın fikirlerinin ve görüşlerinin kamuoyu ile paylaşılması Türkiye siyasetine büyük bir nefes aldırdığını belirtmek gerekir. Demokratik siyasetin doğru işletilmesi durumunda Kürtler ve Türkiye halkları faşizme karşı demokratik uzlaşı ve siyaseti geliştirerek demokrasiyi güçlendirecektir. Bu anlayışın güçlenmesinde, bu anlayışa dair inanç ve kararlılığın oluşmasında, umudun yeniden faşizmle mücadelede yükselmesinde kuşkusuz Sayın Öcalan’ın fikirlerinin kamuoyu ile paylaşmasının etkisi olduğu aşikardır” dedi.    ‘Tecrit kısmi olarak sonlandı’   Tecrit rejiminin tüm ülke tarafından derinden hissedildiğini kaydeden Halide, son 4 yılda savaş, inkar, katliam, yoksulluk, yoksunluk her haliyle ülkede Kürtler şahsında tüm demokratik kesimlere uygulanmaya çalışıldığını ve herkesin bu sistemden bir şekilde nasibini aldığının altını çizdi. Halide, “Tecrit kısmi olarak sonlandı ve bunda direnişin rolü görmezden gelinmeyecek kadar büyüktü. Türkiye siyasetinde Sayın Öcalan’ın düşüncelerinin paylaşılmasıyla demokrasi ittifakının güçlendirilmesi, üçüncü çizgi dediğimiz demokrasi cephesi, Kürtler başta olmak üzere tüm demokrasi güçlerini faşizme karşı temel özne, temel güç haline getirdi” diyerek, bu umut ve gücün toplumsal ve siyasal olarak daha fazla örgütlemek gerektiğine vurgu yaptı.    ‘Kürdün varlığından korkan bir devletler rejimi söz konusu’   Federe Kürdistan Bölgesi’ne yönelik sınır ötesi operasyonun suç olduğunu belirten Halide, son 4 yıldır bir savaş rejiminin söz konusu olduğunu söyledi. Halide, “Türkiye’de içerde yürütülen her türlü savaş hali, özel savaş stratejisiyle AKP Hükümeti tarafından sınır ötesi operasyonlarla durmadan dışarıda başta Kürtlere karşı olmak üzere birçok yerde sürdürülmeye devam edilmektir. Kürdün varlığından ve bir statü kazanmasından korkan bir devletler rejimi söz konusu, bu kimi kez Türkiye kimi kez Irak’taki birilerinin eliyle gerçekleştirilse de 21. Yüzyılda Ortadoğu’da Kürt özgürlük mücadelesini yok etmeye yönelik saldırılardır. Çünkü Ortadoğu’da salt devletli sistemlerin aktörleri yok, buna karşı alternatif mücadele geliştiren halk mücadeleleri de var ve bu mücadelede Kürtlerin halk mücadelesi büyük bir mücadele örneği olarak ilham olmaktadır. Kürtlere yönelik geliştirilen sınır ötesi operasyonlar, birçok devletin gözü önünde olan ve içinde devletli sistemle işbirliği içinde olan kesimlerin eliyle yapılmaktadır” ifadelerini kullandı.     ‘Kürtlerin statü kazanmasına engel olmak istiyorlar’   Savaşların sivil katliamların yanı sıra, bir coğrafyayı insansızlaştırma ve sonrası ise kimliksizleştirme aracı olarak kullanıldığını dile getiren Halide, bu araçla kendi iktidarlıklarını inşa ettiklerini aktardı. AKP’nin kirli amaçlar peşinde olduğuna dikkat çeken Halide, “AKP’nin bölgesel Kürt yönetimi ile ilişkisi kendi hayallerini Irak’ta gerçekleştirme ve Kürt özgürlük hareketini zayıflatmakla kalmayıp Kürtlerin bir statü kazanmasına engel olma niyeti aşikardır. Bu yönüyle yaşanan katliamlara sessiz kalan Kürt Bölgesel Yönetimi, tarihte defalarca hafızalarda yer alan işbirlikçi konumdan çıkamamakla kalmayacak kendi halkının tasfiyesine ve katliamına göz yuman bir rolü sürdürme ısrarcılığıyla bilinmeye devam edilecektir. Öncelikle Kürt Bölgesel Yönetimi’nin bu konuda tepkisini göstermesi çok önemli bir tarihsel sorumluluktur” diye konuştu.    ‘Savaşın içinde yeni bir dünya düzenine doğru gidilmektedir’   Statüsüz Kürt gerçekliğinin daha fazla sürdürülebilecek bir gerçek olmadığının altını çizen Halide, “Ortadoğu’da mücadele eden Kürt gerçekliği bunun kazanımlarına en yakın anlarındadır. Kürtler ulusal birliğine bunun farkındalığıyla devletli sistem içinde bir aile, zümre yönetimine statülerini feda etmeyecek bir örgütlenme ile buna cevap olmalıdır. Ortadoğu, dünya savaşının yaşandığı bir coğrafyadır. Buradaki siyasi aktörlerin durumu, konumu yerel, bölgesel ve uluslararası bir ilişki içinde yürümektedir. Her birinin attığı adımlar eylemler farklı, çatışmalı kimi zaman uzlaşmalı olabilmektedir. Nihayetinde bir savaşın içinde yeni bir dünya düzenine doğru gidilmektedir. Bir yandan devletli aktörler, bir yandan halkların mücadelesine dayanan hareketler söz konusu. Halkların hareketini tasfiye etmeye dönük bir mücadele bölgesel ve uluslararası bir savaşla birlikte yürütülmektedir” ifadelerini kullandı.   ‘Demokrasiyi inşa etmek istiyorsak savaş politikalarına dur demeliyiz’   Demokratik halk mücadelesine karşı yürütülen bir savaşın söz konusu olduğuna değinen Halide, değerlendirmesine şöyle devam etti: “Bu savaş Kürt halkına dönük bir saldırı olmakla kalmayıp, Ortadoğu’daki halkların, kadınların, ezilenlerin ve sömürülen her bir kesimin mücadelesine ket vurmaya dönük bir saldırı haline dönüşmektedir. Bu toplum tarafından böyle okunmalıdır. Türkiye’nin savaş endeksli bir dış politikası olmaya devam ettikçe bundan en çok etkilenen kesimde Türkiye’deki halklar olmaya devam edecektir. Kendi meselesinin demokratikleşme meselesi olduğunu anlamaktan uzak politikalar daha çok her türlü katliam ve her türlü hukuksuzluğun artmasının devamı demektir. Böylesi bir ülkede hem toplum tehlikededir hem de her yönüyle bir çöküş de söz konusudur. İçerde demokrasiyi inşa etmek istiyorsak öncelikle dışarıda savaş politikası yürüten bu hükümete dur demek gerekiyor. Dışarıda Kürtlere ve Ortadoğu’daki halklara yönelik savaşta ısrar etmek demek Türkiye’de halkların barışına ve birlikte yaşamalarına engel olmak demektir.”