Ayşe Acar Başaran: İmralı’da görüşmelerin sistematikleştirilmesi zor değil 2019-05-10 09:01:55   Habibe Eren    ANKARA - İmralı’da 8 yıl aradan sonra gerçekleşen avukat görüşmesini “büyük bir direnişin sonucu” olarak değerlendiren HDP’li Ayşe Acar Başaran, “Dönemsel görüşmeler tecridin kaldırıldığı anlamına gelmez. Şu an hukuken Sayın Öcalan ve yanındaki diğer tutsaklarla görüşülmesi önünde hiçbir engel yok. Toplumu rahatlatan, ortak yaşam inancını da güçlendiren bir sonuç ortaya çıktı. Görüşmelerin sistematikleştirilmesi zor değil” dedi.   Asrın Hukuk Bürosu, 6 Mayıs’ta düzenlediği basın toplantısında müvekkilleri PKK Lideri Abdullah Öcalan ile İmralı F Tipi Kapalı Cezaevi’nde 2 Mayıs Perşembe günü gerçekleştirdikleri bir saatlik görüşmenin detaylarını paylaştı. Avukatlar, düzenledikleri toplantıda ayrıca Abdullah Öcalan ve İmralı’da tutulan Veysi Aktaş, Hamili Yıldırım ile Ömer Hayri Konar imzasıyla gönderilen metni de kamuoyuyla paylaştı. Avukatların 27 Temmuz 2011 tarihinden bu yana yaptığı 810 görüş başvurusu “Hava muhalefeti”, “Koster bozuk”, “Koster onarımda”, “OHAL” ve "5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun gereğince hükümlüler hakkında getirilen kısıtlamalar" gerekçeleriyle reddediliyordu.   Devam eden açlık grevlerine de yer verilen metinde, “Bizlerin İmralı’daki duruşu 2013 Newroz Bildirgesi'nde belirttiğimiz ifade tarzının daha da derinleştirerek ve netleştirerek sürdürme kararlılığındadır. Bizim için onurlu bir barış ve demokratik siyaset çözümü esastır” denildi. Açlık grevi ve ölüm orucuna devam eden tutsaklar ise, görüşmenin tam anlamıyla tecridin kaldırılması anlamına gelmediğini, sistematik bir düzeye gelinceye kadar eylemlerine devam edeceklerini bildirdi. Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, 8 yıl sonra gerçekleşen avukat görüşmesine ve devam eden açlık grevi eylemlerine ilişkin konuştu.    ‘Görüşme büyük bir direniş sonucu gerçekleşti’   8 yıl aradan sonra gerçekleşen avukat görüşünün büyük bir direnişin sonucu olduğunu belirten Ayşe, bunun yabana atılır ya da önemsiz görülecek bir adım olmadığını vurguladı. Binlerce açlık grevi eylemcisi ve 15 tutsağın ölüm orucu eylemi sonucunda görüşmenin gerçekleştiğini vurgulayan Ayşe, “Yine annelerin cezaevleri önünde yerlerde sürüklenmeleri ve saldırılara rağmen kararlı ve dik duruşlarıyla ortaya çıkan bir tabloydu. Ama tabi ki Asrın Hukuk Bürosu’nun da ifade ettiği gibi daha öncede bir takım görüşmeler oldu. Darbe teşebbüsünden sonra çok sayıda siyasetçi Sayın Öcalan’ın sağlık ve güvenliği konusunda toplumsal bir kaygının olduğu ve bir görüşmenin yapılması için açlık grevine girdiler. Bu açlık grevi neticesinde de Sayın Öcalan’la bir görüşme yapıldı. Yine daha sonra bir aile görüşü oldu” diye belirtti.     ‘Dönemsel görüşmeler tecridin kaldırıldığı anlamına gelmez’   Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve HDP Hakkari Milletvekilli Leyla Güven öncülüğünde başlayan açlık grevi eyleminin yaygınlaşması ile birlikte direnişi kırmak adına önce Leyla Güven’in tahliye edildiğini, ardından PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan ile bir görüşme sağlandığını hatırlatan Ayşe, bir defalık görüşmelerin süreç açısından tecridin kaldırıldığı ya da bittiği anlamına gelmediğini ifade etti. Ayşe, “99 yılından bu yana 20 yıldır Sayın Öcalan üzerinde mutlak ve kesintisiz bir tecrit var. Dönemsel olarak görüşmeler olsa bile her defasında devlet elini rahatlatan görüşmeler yaptırıp sonrasında tekrar eski pozisyonuna dönen bir iktidar yaklaşımı var. Bu görüşmeyi hem tutsaklar hem de açlık grevcileri, iktidarın nefes alması, seçim sonrasında ortaya çıkan tabloda elini rahatlatan, üzerinde oluşan toplumsal baskıyı azaltan bir adım olarak değerlendirdi” dedi.    ‘Görüşmenin süreklileştirilmesi zor bir durum değil’   Görüşmenin direnişin ortaya çıkardığı bir durum olduğunu ancak yeterli olmadığını ve süreklileşmesi gerektiğini vurgulayan Ayşe, sözlerini şöyle sürdürdü: “15 Temmuz darbe girişiminden sonra bir KHK ile tecrit güya hukuki bir çerçeveye büründürüldü. OHAL sonrasında Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından aile ve avukat görüşmeleri ve iletişim hakkına kısıtlama kararı getirildi. Avukatların her başvurusuna da ret kararı geldi. Ama en son avukatların yaptıkları açıklamadan da öğrendiğimiz üzere Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yasak kararı ortadan kalkmış durumda. Şu an hukuken Sayın Öcalan ve yanındaki diğer tutsaklarla görüşülmesi önde hiçbir engel yok ve aslında bu görüşme çok zor bir durum da değil. Toplumu rahatlatan, ortak yaşam inancını da güçlendiren bir sonuç ortaya çıktı. Bu açıdan umuyoruz ki bu görüşmelerin devamı noktasında iktidardan bir irade beyanı gelir. Avukatların da dediği gibi ‘tecrit kalkmıştır’ anlamında bir beyan ile tecridin kalkması söz konusu olacak. Yoksa bu aşamada aileler başvurdu ret kararı geldi. Avukatlar başvurdu sonucunu bekliyoruz. Bu süreç içerisinde tecridin geldiği durumda ortaya çıkacak.”   ‘15 tutsağın durumu herkesin durumunu aşan bir kritiklikte'   “Günlerce, aylarca insanlar açlık grevinde ve biz görüşe sevinir hale geldik. Tabi ki çok sevindirici bir şey ama Türkiye’nin içinde bulunduğu durum açısından dehşet verici” diyen Ayşe, hukuki olarak halihazırda olması gereken bir durum için binlerce tutsağın aylardır açlık grevinde olduğunun altını çizdi. Tutsakların seslerini iktidara duyurmaya çalıştırdığına dikkat çeken Ayşe, “15 tutsağın durumu aslında herkesin durumunu aşan bir kritiklikte. Çünkü bu ölüm orucuna başlarken tutsaklar sıfırdan yeni başlamadı. Daha önce açlık grevinde olan tutsaklardı. Zaten fiziksel olarak vücutlarında sağlık açısından bazı tahribatlar yavaş yavaş ortaya çıktı. Normal şartlarda kritik evreyi zaten ulaşmış durumdalar. Bu sefer daha radikal bir kararla ölüm orucuna başvurdular. Sıfırdan bir ölüm orucuna başlama durumu da yok. Açlık grevinden ölüm orucuna dönüştürme var. Bu yüzden daha da kritik bir durum” ifadelerini kullandı.   ‘İmralı tecrit sisteminin cezaevlerine nasıl yayıldığının göstergesi’    Açlık grevleri devam ederken, cezaevlerinde tutsaklara yönelik var olan ihlallere de değinen Ayşe, “Avukat arkadaşlarımız tüm engellemelere rağmen cezaevlerine bir şekilde ulaşıp cezaevindeki ihlallerle ilgili bize bilgi vermeye çalışıyorlar. Çünkü artık avukatlara karşı da bir yönelimin olduğunu görüyoruz. Özellikle kamuoyuna bilgi sağlayan avukatlara kameralı görüş odalarında yanlarında bir gardiyan ile görüşmeler dayatılıyor. Bu da avukat görüşlerini de kısıtlayan İmralı tecrit sisteminin cezaevlerine nasıl yayıldığının da göstergesi. Ama yine de bütün baskılara rağmen avukat arkadaşlarımızın bize ilettiği bilgiler, özellikle ilk grupta olan tutsakların kan kusmaya başladığı, halsizliğin had safhaya ulaştığı yönünde. Bazı cezaevlerinde özellikle Elazığ ve birkaç cezaevinde tutsaklar hücrelere konuluyor. Açlık grevindeki tutsakları ayırarak, yanlarına refakatçi vermeyerek aslında onların durumunu daha kritik bir aşamaya gelmesine neden olan bir durum sergilendiğini görüyoruz” dedi.    ‘Cezaevinden çıkacak tek bir tabut toplumsal barışı dinamitler’   İktidarın yapması gerekenin açlık grevi eylemcilerinin gün be gün ölüme yaklaşmasını izlemek olmadığını belirten Ayşe, “Sonuçta hiç kimse bir eylem koyarken, hatta ölüm orucu bile ölmek için yapılan bir eylem değil. Bu insanlar bir intihar eylemi de gerçekleştirmiyor. Bu insanlar taleplerin karşılanması için bu eylemi gerçekleştiriyor. İktidar ise buna karşı zorluk çıkartacak bazı planlar yapıyor. Bununla uğraşacağına kolay bir yolu seçebilir. Bugün tutsakların taleplerinin gerçekleştirilmesi Türkiye hukuku açısından ve toplumsal uzlaşı açısından en kolay yol. O açıdan iktidar ne yapması gerektiğini çok iyi biliyor. Ama yapmaması gereken şeyleri yapıyor. İnsanları daha da zorlayarak cezaevlerinden çıkacak tek bir tabut toplumsal barışı dinamitleyecek bir mesele. Bu kadar basit ele alınacak bir mesele değil. O açıdan bunun da farkında olarak hareket etmesi gerekiyor” diye konuştu.    İmralı görüşmesinin topluma karşılığının olumlu yansıdığını dile getiren Ayşe, “Türkiye toplumu açısından umut veren ve ‘bir şeyler olabilir’ dedirten bir görüşme olduğunu vurguladı. O yüzden dediğim gibi iktidar ne yapması gerektiğini biliyor” dedi.     ‘Türkiye kamuoyunun her kesimine derinlikli bir mesajdı’   Abdullah Öcalan’ın mesajını yorumlayan Ayşe, mesajın Türkiye’deki çözümsüzlüğün nasıl aşılması gerektiğini net ortaya koyduğunu ifade etti. Ayşe, şöyle devam etti: “Türkiye’de demokrasi sorunu olarak da tabir edebileceğimiz ama Kürtlerin kimlik sorunu ve kabul edilmeme sorunu, derin bir mesele haline gelmiş durumdadır. Türkiye’de Kürt sorunu çözülmediği müddetçe diğer meselelerin çözülme ihtimali yok. Hala Kürt sorunun demokratik yollarla, siyasetle çözülebileceğini, bunun için gerekli adımların atılması gerektiğini, Türkiye’deki çatışmalı ortamın Türkiye kamuoyuna ve iktidarın kendisine de kaybettirdiğini ifade eden bir açıklamaydı. Aslında daha derinlikli bir analiz de gerektiren toplumun her kesimine mesajlar barındıran bir deklarasyon olduğunu söyleyebiliriz.”