'Hükümeti insanlık suçu olan tecritten vazgeçmeye çağırıyoruz' 2019-05-08 14:44:19   ANKARA - HDP Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, İmralı'da aile ve avukat görüşüne dair hukuki bir engel olmadığını belirterek, "Herhangi bir hukuki engel yokken şu anda iktidar cephesinde herhangi bir ikna edici açıklama yapılmaması bizleri ve toplumu kaygılandırmaktadır. Her an cezaevlerinden cenazelerin çıkabileceği ve toplumsal barışı baltalayabilecek eşiği çoktan geçtik" uyarısında bulundu.    Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, açlık grevleri ve güncel gelişmelere dair Meclis'te basın toplantısı düzenledi.  8 Kasım'dan beri Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve HDP Hakkari Milletvekili Leyla Güven'in başlattığı açlık grevleri ile birlikte dünyanın dört bir yanına, Avrupa'dan Hewler'ê ve Kanada'ya kadar yayılan açlık grevi eylemleri olduğuna dikkat çeken Ayşe, "Her ne kadar toplumun büyük bir kesimi kulaklarını ve gözlerini kapatsa da bu mesele her geçen gün yakıcılığını ve güncelliğini koruyarak devam eden bir mesele. Bu insanlar neden açlık grevinde? Çokça ifade ettik bir kez daha ifade edelim. İmralı Ada Cezaevi Sayın Abdullah Öcalan Türkiye'ye getirilmeden önce 4 Şubat 1999 günü boşaltılarak tek kişilik hücre tipi bir cezaevine dönüştürüldü. Bu cezaevine 16 Şubat 1999 yılında Sayın Abdullah Öcalan yerleştirildi ve kriz yönetmeliğine göre yönetilen bir cezaevi statüsüne dönüştürüldü. Bu cezaevinde Sayın Öcalan ile avukatlar ve aileler dönemsel bazı görüşmeler yapsa da aslında 15 Şubat 1999'dan bu yana mutlak bir tecrit söz konusudur" dedi.    'Tek seferlik görüşme tecridin bittiği anlamına gelmiyor'   Mutlak tecrit ile birlikte en son 27 Temmuz 2011 yılında PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın avukatlarıyla görüştüğünü hatırlatan Ayşe, şöyle konuştu: " 5 Nisan 2015, yani çözüm masasının devrilmesi, çözüm sürecinin bitirilmesi ve tekrar çatışma ve savaş yöntemlerine dönülmesiyle beraber heyetin görüşmelerine de son verildi. Bu süreçte açlık grevlerine başlanmasıyla 11 Eylül 2016'da Mehmet Öcalan bir aile görüşü yaptı. Yine Leyla Güven'in açlık grevine başlamasıyla birlikte tekrar Mehmet Öcalan bir görüşme yapabildi. En son yine 2 Mayıs tarihinde avukat görüşmeleri yaptırıldı. Bu avukatların yaptırılması sevindirici bir mesele olarak kabul edilse de diğer taraftan trajiktir. Düşünün ki aylardır, binlerce insan hukukun uygulanması için dünyanın dört bir tarafında açlık grevinde ve biz bir avukat görüşünün yapılmasını sevindirici olarak kabul ediyoruz. Şu anda Leyla Güven ile birlikte 4 milletvekilimiz açlık grevinde. Bu milletvekillerimizin bir görüşmenin tecridin bitirildiği anlamına gelmediğini belirtiyor, bir defa yapılan görüşmeyi iktidarın elini güçlendirmeye yönelik bir hamle olarak değerlendiriyorlar. "   'Öcalan'ın aile ve avukat görüşünün önünde hukuki hiçbir engel yok'   Abdullah Öcalan ile görüşmelere yönelik Bursa Cumhuriyet Başsavcılığının bir kısıtlama kararı olduğunu,  geçen haftalar içerisinde bu kararın kaldırıldığını aktaran Ayşe, "Şu anda Sayın Öcalan'ın İmralı'da avukat, aile ve iletişim hakkının önünde hukuki olarak hiçbir engel yok. Bugüne kadar sunulan, en azından son bir yıldır sunulan gerekçelerin hiçbiri ortada yok. Bu gerekçeler zaten hukuksuzdu. Hiç kimseyi siz yıllarca aylarca toplumdan tecrit edemezsiniz. Bunu Türkiye'nin Anayasası, Türkiye'nin imzaladığı uluslararası sözleşmeler ve infaz yasası açıkça düzenlemektedir. Herhangi bir hukuki engel yokken şu anda iktidar cephesinde herhangi bir ikna edici açıklama yapılmaması bizleri ve toplumu kaygılandırmaktadır. Çünkü gelinen aşamada çokça ifade ettik kritik aşamayı çoktan geçmiş, her an cezaevlerinden cenazelerin çıkabileceği ve toplumsal barışı baltalayabilecek eşiği çoktan geçtik" ifadelerini kullandı.    'Hukuk devleti olmaktan vazgeçmiş hükümete çağrı yapılıyor'   30 Nisan'dan bu yana 4 farklı cezaevinde toplam 15 siyasi tutsağın ölüm orucuna başladığını ifade eden Ayşe,  tutsakların zaten açlık grevinde olan fiziksel olarak tahribata uğrayan direnişçiler olduğu için gün be gün ölüme yaklaştıklarını vurguladı. Ayşe, "Bugün ölüm orucunun 9'uncu günü. Bakın binlerce insan açlık grevinde, 15 siyasi tutsak ise ölüm orucunda ve iktidara çağrıda bulunuyorlar: 'Hukukunuzu uygulayın, hukukunuzu uygulayacağınızı deklere edin.' Hukuk devleti olmaktan vazgeçmiş hükümete çağrı yapılıyor. Amasya E Tipi Cezaevinde açlık grevinde bulunan 3 tutsağa, eylemin ilk 25 gününde B Kompleks vitamini verilmemiştir. Tutsaklar yanlarında refakatçi olmaksızın tek başlarına kalmaktadır, hijyen için temizlik malzemeleri verilmemektedir. Cezaevi idarelerinin sözlü talimatları gerekçe gösterilerek avukat görüşmeleri kameralı odalarda yapılmaktadır" dedi.    'Manisa Cezaevi açlık grevindeki tutsaklara zorla ölüm orucunu dayatıyor'   Kırıkkale F Tipi Cezaevi'nde İsmet Akın'ın açık yarası olması nedeniyle ciddi bir risk altında olup 20 kilo verdiğini ve açık yarasında akıntılar olduğu bilgisini veren Ayşe, cezaevlerinde devam eden ihlallere dair şu bilgileri verdi: "Kayseri Bünyan Kadın Cezaevinde Berivan Bitmen'in bacağının altında toplanan kitle diz altına yayılmıştır ve Bitmen ayaklarını hissetmiyor. Bu nedenle avukat görüşüne tekerlekli sandalye ile gelmek zorunda kalıyorlar. Maşallah Erbey, yürüyemediği ve ayakta duramadığı için avukat görüşlerine tekerlekli sandalye ile gidiyor. Yine bunun yanında Alanya L Tipi Cezaevinde Hafıza Abdulaziz'in, idrar ve dışkısından kan geldiği anlaşılmıştır. Alanya L Tipi Cezaevinde hızlı kilo kayıpları, vücut sıcaklıklarında düşme, mide krampları mevcuttur. 5 Ocak tarihinde açlık grevine başlayan kadınlara vitamin verilmemektedir. Manisa T Tipi Cezaevinde dehşet verici bir durum yaşanmaktadır. Bu insanlar açlık grevinde olmasına rağmen cezaevi ısrarla ölüm orucu koşulları dayatmaktadır. Cezaevi idaresi açlık grevindeki tutsakların kantinden sadece su almasına izin veriyor. Tuz, şeker, meyve suyu gibi ürünleri almasına izin vermiyor bu ürünlerin alınması halinde açlık grevinin bittiğine dair bakanlığa bildirimde bulunacağını ifade ediyor. Yani açlık grevi sürdürülürken tutsaklara ölüm orucu koşulları dayatılmaktadır. Şakran Cezaevinde 26 Aralık tarihinden beri açlık grevinde olan Rahşan Aydın görme kaybı yaşamaktadır. Aydın bir ay önce tekli hücreye alınmıştır ve burada tek başına ihtiyaçlarını karşılayamayacak durumdadır. Elazığ Kapalı Cezaevi ile ilgili birkaç şey söyleyeceğim. 15-20 açlık grevcisi tek başlarına hücrelerinde tutulmaktadır. Bu cezaevinde diğer cezaevlerinde olduğu gibi örgüt talimatı taşıdıkları iddiasıyla avukat görüşleri kamera ile kayıt altına alınmaktadır. Bu sadece bir kısım örneklerdi. ÖHD, İHD ve ÇHD'li avukatların bize ulaştırdıkları bilgilerdir. HDP Milletvekilleri olarak bir süredir cezaevlerini ziyaret edemiyoruz. Hukuk dışı bir şekilde cezaevi ziyaretlerimiz engelleniyor. Bu size sunduğumuz tablonun çok küçük bir kısmı."   'Hükümeti acilen hukuka uymaya çağırıyoruz'   Türkiye'yi hukuka uymaya davet eden Ayşe, yarın çok geç kalınabileceğini belirterek, "Bakın bu süreç içerisinde 8 insan Sayın Öcalan'a uygulanan tecridin kaldırılması talebiyle yaşamına son verdi. Günlerdir tutsak yakınları cezaevi önünde. Batman'da, Diyarbakır'da, Gebze'de, Bakırköy'de ve Türkiye'nin dört bir yanında açlık grevi yürütenlerin çocukları, eşleri ve kardeşleri seslerini duyurmak için protesto haklarını kullanmaya çalışıyorlar. Maalesef annelerin gördüğü muamele bize umut vaat etmiyor. Annelerin beyaz tülbentleri ile kendi çocuklarının yaşaması için çabalarken, çocuklarının yaşamının Türkiye'nin geleceği ile bağlantılı olduğunu bilerek çocuklarının sesini yükseltmeye çalışırken maruz kaldıkları muamele bütün toplumun vicdanını yaralayacak durumdadır. Bu muameleye ses çıkarılmaması, onların Kürt annesi olmasından mıdır?" diye sordu.   'Bir saatin bile değeri var: Acilen hukuka uyulmalıdır'   Binlerce insanın tak bir talep için açlık grevinde olduğunu;  bu talebinde kişisel değil toplumsal bir talep olduğuna işaret eden Ayşe, şu çağrıda bulundu: "Hepimizi ilgilendiren bir taleptir. Bugün başta kadınlar olmak üzere, Türkiye toplumunun tamamı tecrit altındadır. İnsanların nasıl tecrit altına alındığını görebilirsiniz. Çok geç olmadan yapılacak bir beyanatın bu süreci bambaşka bir sürece ilerletebileceğini biliyoruz. Şu anda tutsakların bu tecridin mutlak olarak kaldırıldığına dair bir beyanı beklediğini biliyoruz. O yüzden hükümeti Anayasa'yı, yasaları, bağlı olduğu uluslararası sözleşmeleri uygulamaya, insanlık suçu olan bu tecrit suçunu işlemekten vazgeçmeye çağırıyoruz. Bir saatin ne kadar önemli olduğunu bilerek bu çağrıyı yapıyoruz."