‘Tutsaklar iktidarın işlediği suça karşı ölüm orucuna başladı’ 2019-04-30 11:43:50   Habibe Eren    ANKARA - HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Dirayet Dilan Taşdemir, 15 tutsağın açlık grevi eylemini ölüm orucuna çevirmesinin, sessizlik ve iktidarın suçu olduğunu belirterek, “İktidar 4 yıldır ağır bir suç işliyor ve tutsaklar da bunu dile getiriyor. Her türlü olumsuzluktan ve trajedilerden birinci derecede sorumlu iktidarın kendisidir" dedi.    Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkari Milletvekili Leyla Güven’in, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması talebiyle başlattığı açlık grevi eylemi 174’üncü gününe girerken, 8 Mart’tan itibaren açlık grevinde olan HDP Van milletvekili Tayyip Temel, Meclis Başkanı Mustafa Şentop’a “Leyla Güven’i ziyaret edip talebini dinlemeli” diyerek bir çağrı yapmıştı. Meclis Başkanı Mustafa Şentop ise bu çağrıya, “Sayın Güven’in açlık grevi kendi kişisel durumu ya da cezaevi şartlarıyla ilgili değil. Bu ziyaret konusunu doğru bulmayacağımı ifade edeyim” yanıtını verdi. Hükümetin açlık grevi eylemcilerinin taleplerini yerine getirmesine dönük bir adım atmaması ve kamuoyunun eylemcilere yeteri kadar ses olmaması üzerine, cezaevlerinde süresiz-dönüşümsüz açlık grevinde olan 15 tutsak, bugünden itibaren ölüm orucuna başladı.    ‘Meclis Başkanı’nın açıklaması tecridin itirafıdır’   HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Dirayet Dilan Taşdemir, açlık grevlerinin ölüm orucuna evrilmesini değerlendirdi. Dirayet, değerlendirmelerinde Meclis Başkanı’nın Leyla Güven ile ilgili yaptığı açıklamaya da değindi. Meclis Başkanı’nın yaptığı açıklamanın tecridin itirafı olduğunu belirten Dirayet, “Bunun bir politik mesele olduğunu itiraf etti. Evet, tecrit politik bir meseledir. ‘İmralı’da tecrit uyguluyoruz bunu gündeme getirmeyin. Bunun üzerine çok tartışmayın. Bu politik bir meseledir ama onun ötesinde de biz eğer kişisel bir talep olmuş olsaydı, ben TBMM Başkanı olarak buna dair bir şey söyleyebilirdim’ üzerinden hem tecridi normalleştiren hem kabul eden hem de bunun politik mesele olduğunu ve buna dahiliyetinin olmamasının çerçevesini çizen bir yaklaşım içinde olduğunu gösterdi” dedi.    ‘Söylemi pozisyonu ile uyuşmuyor’   Tecridin politik bir mesele olduğunu ve Kürt sorunu ile yakından ilgili olduğunu yeniden vurgulayan Dirayet, tecridin aynı zamanda Türkiye’nin demokratikleşmesini ve geleceğini de ilgilendirdiğinin altını çizdi.  Tecrit ile Kürtlerin bu ülkedeki statüsü, kimliği ve kendini ifade etme biçiminin doğrudan etkilendiğini kaydeden Dirayet, “İmralı’daki tecridin kendisi hukuksal olduğu kadar da politik bir tecrittir. Dolayısıyla tutsakların bugünkü talebinin Türkiye’ye ‘kendi hukukuna uy’ çağrısı ile birlikte aslında politik bir meseledir. Söylemi, durduğu yer ve ifade ettikleri ülkenin gerçekliği ile pozisyonuyla uyuşmuyor. Sanki TBMM Başkanı sadece bireysel sorunlarla ilgilenir ve Meclis’in vekillerin sadece kişisel taleplerini yerine getiren bir kurummuş gibi ifade ediyor. Oysa orası halkın iradesinin yansıdığı ve halk adına tartışmaların yürütüldüğü bir yer” diye hatırlattı.   ‘İktidarın politikaları Kürt halkının gerçekliğini değiştirmiyor’    Dirayet, süresiz-dönüşümsüz açlık grevinde olan 15 tutsağın eylemini bir üst aşama olan ölüm orucuna çevirmesini, AKP iktidarının, TBMM’nin, Adalet Bakanlığı'nın ve ilgili tüm kurumların sessizliği,  talepleri görünmez kılma yaklaşımı olduğuna dikkat çekti. Yaşanacak her türlü olumsuzluktan ve trajedilerden birinci derecede sorumlusunun iktidarın kendisinin olacağını dile getiren  Dirayet, sözlerini şöyle sürdürdü:    “Tecrit uyguladığınız kişi bu ülkede müzakere sürecinin yürütüldüğü, Kürtlerin irade olarak gördüğü bir şahıs. Bu sürecin ve ülkenin demokratikleşmesinin temel aktörü. Kürtlerin tüm haklarını inkar etme kararı kıldınız diye tüm bu gerçeklik ortadan kalkmıyor. Sizin stratejiniz, ittifaklarınız değişti diye, yeni bir konsept geliştirdiniz diye bu gerçekliği ortadan kaldıramazsınız. Dolayısıyla gerçeklikte ısrar eden, bunun mücadelesini veren halkın kendisi ve açlık grevi direnişçileridir. Bunun karşısındaki sessizlik ve görmezden gelme eylemin ikinci aşamaya evrilmesine neden oldu. O sürece götüren noktayı tartışmamız lazım.    ‘Kendi hukukunu inkâr ederek ağır bir suç işliyorlar’   Eylem neden ikinci evreye evirildi? Sonuçta tutsaklar, altı aydır bir şey talep ettiler. Dönüşümlü başlattılar,  süresize dönüştürdüler bir şekilde ikaz ettiler ve bunun politik mücadelesini yürüttüler. Ancak bunun karşısındaki duruş, bir şekilde bu evreye getirdi. Bunun sonuçları itibarıyla çok ağır bir eylem. Çok ciddi acıların ve kayıpların yaşanabileceği bir süreç. Tek bir kişinin zarar görmemesi gerekiyor. Nihayetinde bu altı aylık sürecin birinci derecede sorumlusu iktidarın kendisidir. 4 yıldır suç işliyorlar. Kendi hukukunu inkâr ederek ağır bir suç işliyorlar.”    ‘Kayıtsızlığın kendisi bu sonucu getirdi’   Tutsakların iktidara açıkça “Suç işliyorsun” dediğini belirten Dirayet, “Sen 4 yıldır bu suçu derinleştirmiş bir halde işliyorsun. Bunun karşısında ‘görmedim, duymadım, bilmiyorum’ diyerek bunu görünür kılmaya çalışanlara saldıracaksın. Anneleri yerde sürükleyeceksin talebi görmezden geleceksin dolayısıyla bu kayıtsızlığın kendisi eylemi ikinci bir aşamaya getirdi” ifadelerini kullandı.    ‘Uluslararası sessizlik hükümetler arası uzlaşımının sonucu'   Uluslararası güçlerin tecrit konusundaki sessizliğini de eleştiren Dirayet,  bu durumun Kürt meselesinin uluslararası boyutu ile de yakından ilgili olduğuna dikkat çekti. Dirayet, Ortadoğu’da, Rojava’daki gelişmeler ile birlikte tecridin Kürtler üzerinden siyasetin belirlenme biçimi ve bu güçlerin ortaklaşma hali ile de yakından ilgili olduğunu vurguladı. Dirayet, “Komplonun evreleri olarak bunu görüyoruz. İmralı sadece Türkiye siyaseti ile belirlenen bir yer değil. Hem emperyal ilişkiler hem Kürt mücadelesi karşısında takınan tutum bir şekilde bu konuyu görünmez kılan ve sessizleşen bir uluslararası dengeden söz edilebilir. Bu, biraz dünyanın gidişatı ile yakından ilgili. Artık insan hakları ve demokrasi gibi meseleler bu güçlerin umurunda bile değil. Çıkarlar, hesaplar kimin nerede nasıl pozisyon aldığına göre şekillenen bir siyaset varlığı söz konusu. Bu kadar pervasızlaşmasının bu kadar kendi hukukunu görmezden gelmesi bu kadar kıyım yapmasının nedeni de bu hükümetler nezdindeki uzlaşı ve bu siyasetin ortaklaşmasıdır” diye konuştu.    ‘Duracak izleyecek zaman değil’   “Zamanla yarıştığımız ve zamanın çok çok kıymetli olduğu bir dönemdeyiz” diyen Dirayet, “Siz İmralı’daki hukuksuzluğa itiraz etmezseniz bunun karşısında bir direniş hattı örmezseniz İstanbul da elinizden alınır. Mazbata da verilmez. Seçim sonucu da beğenilmez. Sizi sorgusuz sualsiz işinizden de atabilirler. Çizdiğiniz karikatür yüzünden cezaevine de girebilir mal varlığınıza da el konulabilir. Bu hukuksuzluk siyasal partiye, kimliğe göre belirlenmiyor. Siz ya bu sistemin tarafı olursunuz ya da karşısında muhalif bir duruşunuz olur. Bunun da bedeli olur. Herkesin buna ses çıkarması lazım. Bugün bunun somutlaşmış hali de grevdekilerin taleplerinin yerine getirilmesidir. Onların sesine ses olmamız gerekiyor. Duracak izleyecek zaman değil. İktidarın adım atmasını sağlayacak her türlü etkinliğin içerisinde olmak gerekiyor” diyerek herkesi bu süreci sahiplenmeye çağırdı.