'İktidar daha kaç insanın erimesine ve ölüme yaklaşmasını izleyecek' 2019-02-21 17:29:48   ANKARA - HDP milletvekilleri Ayşe Acar Başaran, Meral Danış Beştaş ve Ebru Günay, açlık grevlerine ilişkin Mecliste yaptıkları basın toplantısında, hükümete bir an önce adım atılması için çağrıda bulundu.    Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hukuk ve İnsan Haklarından Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Ayşe Acar Başaran, Mardin Milletvekili Ebru Günay ve Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş, cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri ve açlık grevlerine ilişkin Meclis’te basın toplantısı düzenledi.    Toplantıda ilk sözü alan Meral,  DTK Eşbaşkanı ve HDP Hakkari Milletvekili Leyla Güven'in açlık grevinin 106'ıncı gününde olduğunu, Leyla’nın ardından Strasburg, Hewler ve birçok cezaevinde açlık grevlerinin devam ettiğini ve taleplerinin karşılanmadığını belirtti. Meral ayrıca, Leyla’nın Meclis’in bir üyesi olmasına rağmen açlık grevlerine karşı olan sessizliğin kabul edilebilme ölçütünü çoktan aştığını vurguladı.    Meral konuşmasına şöyle devam etti:    "Parlamentonun bir üyesinin ‘hukuka uyun, tecridi bitirin, işkenceyi sonlandırın, yaşamın ve barışın önünü açın’ taleplerini barındıran ve tecridin sonlanması amacıyla başlatılan açlık grevlerine karşı parlamento üç maymunu oynamaya devam ediyor. Bu süreçte hangi gelişmeler yaşandı? Hakkari Milletvekilimiz Leyla Güven, 25 Ocak tarihinde tahliye edildi. 7 Kasım 2018'de açlık grevine başlamıştı ve tek talebi vardı tecridin kaldırılması. Kendisi hakkında yapılan hiçbir hukuki dayanağa sahip değildi. Diğer parlamenter ve belediye başkanı arkadaşlarımızda olduğu gibi siyasi saiklerle tutuklanmıştı. Açlık grevine girdikten sonra 'adım' adı altında, göstermelik bir şekilde Mehmet Öcalan İmralı Adası’na gitti ve Sayın Öcalan'la çok kısa bir görüşme yaptı. Diğer bir gelişme ise 25 Ocak’taki duruşmada avukatların girmediği, Leyla Güven’in katılmadığı toplam 5 dakikalık duruşmada tahliye edilmesiydi. Bunun haricinde hiçbir adım atılmadı. Bunun anlamı; ‘tahliye ederek sanki sorun çözülecekmiş gibi bir yaklaşıma sahibiz’dir. Bunu kabul edilemez buluyoruz. Ceza İnfaz Kanunu’nu size hatırlatmak istiyoruz. Sayın Öcalan ile 27 Temmuz 2011 tarihinden beri avukatlar görüşme yapamıyor. Yine siyasi heyetimizin son görüşmesini yaptığı 5 Nisan 2015 tarihinden beri iki defa, biri 2016 yılında ve Mehmet Öcalan'ın yaptığı görüşme var. Başka hiçbir görüşme yok."    'Ceza infaz kurumunu hatırlayın'   Yaşanılan bu durumun normal olmadığını söyleyen Meral, Anayasa'ya uygun koşullarda tutulmak zorunda olduğunu belirtti. Meral, “Ceza İnfaz Kanunu emredici bir şekilde şunu içermektedir: ‘Vekaletname ibraz eden her avukat müvekkili ile görüşebilir. Hükümlü hakkında ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma cezası hükümlünün avukatıyla görüşmesine engel değildir.’ Bütün bu açık hükümlere rağmen, bugüne kadar avukat görüşü 8 yıldır keyfi ve hukuk dışı bir şekilde engellenmektedir. Avukatlara yönelik hukuk dışılıkları saymıyoruz. Buna dair Meclis İnsan Hakları Komisyonu’na, üyeleri olarak başvurduk ve şimdiye kadar bize herhangi bir yanıt verilmedi" ifadelerinde bulundu.    ‘İnsan Hakları Komisyonu’nda bin 432 başvuru var’   Meclis insan Hakları Komisyonu'nun 24 Haziran seçimlerinden sonra teşekkül edildiğini ve bugüne kadar üç toplantı yapıldığına dikkat çeken Meral,  bu toplantıların usulü toplantıları olduğunu ifade ederek, “Birinde sadece divan teşekkül etti, birinde cezaevleriyle ilgili sunum yapıldı, diğerinde ise alt komisyonlar belirlendi. Halbuki İnsan Hakları Komisyonu’na bin 432 başvuru var. Bunun 831'i cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine ilişkin. Şahsi olarak benim 30 başvurum var. Bu 30 başvurudan 7-8 tanesi cezaevleri alt komisyonuna havale edildi. Alt komisyonda bize yanıt da yok ya da  ‘mevzuata aykırı bir durum yok’ denilmiş. İnsan Hakları Komisyonu’nun adı var kendisi yok. Meclis İnsan Hakları Komisyonu ne yapıyor tecride ve ihlallere karşı ziyaretlerde bulunuyor mu? Buna Meclis İnsan Hakları Komisyonu üyesi olarak ‘hayır’ diyorum. Bugüne kadar bir tane cezaevi ziyaret edildi, komisyon üyemiz Sayın Ebru Günay Sincan Cezaevi’ne gitti. Onun dışında yüzlerce cezaevine gidiş talebi kabul edilmedi. Verilen yanıt ise: Mevzuata aykırı bir durum yoktur” sözlerini kullandı.    'İktidar öldürmek için çaba sarf ediyor'   Ardından söz alan Ayşe Acar Başaran, cezaevlerinde 300’den fazla siyasi tutsağın açlık grevinde olduğunu dile getirerek, Leyla’nın taleplerine sessiz kalanların cezaevlerinde de aynı tavrı sergilediğini kaydetti.  Ayşe, "Biz onların sesine ses olmak için buradayız. Ama siyasi tutsaklar taleplerini yükseltmeye çalışırken birçok hukuksuzlukla da karşı karşıya kalıyor. Burada vereceğimiz örnekler iktidarın politik tutsaklara nasıl bir yaklaşım geliştirildiğinin bir göstergesi olarak karşımızda duruyor. Yaşatmak için, Türkiye toplumunun daha özgür yaşayabilmesi için kendi bedenlerini açlığa yatıran insanları, iktidar öldürmek için çaba sarf ediyor" diye konuştu.      'Hukuk talep eden insanlara hukuksuzluk uygulanıyor '   Elazığ Cezaevi’nde açlık grevindeki 4 tutsağın refakatçilerinden mahrum bırakıldığını ifade eden Ayşe,   cezaevi hekiminin de inisiyatifi ve yönlendirmesiyle refakatçiye ihtiyaç olunmadığını söylediklerini aktardı. Ayşe, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Refakatçi hakkından yoksun bırakmak aslında onların vücutlarında oluşabilecek hasarların daha hızlı bir şekilde oluşmasını sağlamak ve önümüzdeki günlerde yaşam haklarının tehlikeye girmesine kapı aralamaktır. Yine Edirne Cezaevi’nde bulunan politik tutsaklar günlerdir açlık grevindeler ve tek kişilik hücrelerde tutuluyorlar. Elazığ, Edirne ve Bayburt cezaevlerindeki grevciler özellikle B vitamini alma konusunda sıkıntı yaşıyorlar. Tuz, şeker ve karbonat ihtiyaçları konusunda da özel bir engelleme ile karşı karşıyalar. Bütün bu cezaevlerinde açlık grevcilerine disiplin cezaları uygulanıyor. İletişim cezaları tekli hücrelerde tutma, kargo ya da mektuplaşma yasağı gibi cezalar uygulanıyor. Bu gerçekten Türkiye hukuk sistemi açısından dehşet verici bir durum. Kendi hukukunun uygulanmasını talep eden bu insanlara bu hukuksuzluğu uygulama iktidarın içinde bulunduğu çıkmazı bir kez daha gözler önüne seriyor."    ‘İktidar bunun sorumluluğunun altından nasıl kalkacak?’   Van Cezaevi’nde açlık grevinde olan Şahin Öncü’nün hastaneye kaldırıldığını söyleyen Ayşe, devamında şöyle konuştu: “Bu önümüzdeki günlerde artacak gibi görünüyor. Sayın Leyla Güven açlık grevine başladığı günden bugüne, 106 gündür yılmadan Meclis kürsüsünden, meydanlardan, bizi engellemelerine rağmen durumun geri dönülemez bir noktaya geldiğini söylüyoruz. Şahin Öncü tedaviyi reddediyor ve grevini sürdüreceğini söylüyor. Peki bu insanların tek bir tanesi, bir tek açlık grevi eylemcisi hayatını kaybettiğinde ya da vücutlarında geri dönüşü olmayan hasarlar meydana geldiğinde bunun sorumluluğunun altından nasıl kalkacak iktidar? Kendi hukukunu uygulamamak için daha kaç insanın erimesine, ölüme yaklaşmasını izleyecek?"   Ayşe son olarak şöyle dedi:    "Geri dönüşü olmayan sonuçlar ortaya çıkmadan önce politik tutsakların, Leyla Güven’in Sebahat Tuncel’in, Selma Irmak’ın, Gazeteci Kibriye Evren’in ve isimlerini sayamadığımız kararlılıkla Türkiye’nin geleceğini kurtarmak ve Türkiye’de yeni bir yaşamı örmek için ölmeyi göze alarak direnen açlık grevleri direnişçilerinin taleplerinin derhal yerine getirilmesini istiyoruz. Yarın çok geç olabilir. Buradan bütün demokratik, özgürlükçü kimliği ile bilinen, başka bir Türkiye hayali kuran tüm kesimlere sesleniyoruz. Yarın değil bugün; bir dakika sonra değil şimdi, bu sese ses verme zamanı. Hepimiz ortaklaşarsak tek elden bu talebi seslendirirsek sonuca ulaşacağımızı düşünüyoruz."