1 Aralık Dünya AIDS Günü: Yanlış bilinenler ve ayrımcılık 2018-11-30 09:19:00   Kevser Özkaynak   İSTANBUL - Türkiye'de ilk olarak 1985'te ortaya çıkan HIV'in medyaya yansıması, yanlış bilinenler ve yapılması gerekenleri anlatan Pozitif-İz Derneği kurucularından Çiğdem Şimşek, "Korkutarak, ötekileştirerek değil, bunu normalize ederek anlattığımız zaman korumayı daha çok sağlayabiliriz" dedi.    Birleşmiş Milletler'in (BM), HIV/AIDS Ortak Programı UNAIDS'in 2017 raporuna göre, dünya genelinde 36,9 milyon kişi HIV ile yaşıyor. Ancak 17,1 milyon kişinin HIV ile yaşamasına rağmen durumun farkında bile olmadıkları tahmin ediliyor. 20 bin 293 kişinin HIV enfekte olduğu  Türkiye’de resmi kayıtlara göre, HIV ilk defa 1985’te görüldü.  Dönemin sanat camiasında "Murti" diye bilinen Murtaza Elgin, HIV ile enfekte olmasıyla birlikte özel hayatı medyada deşifre edildi. Dönemin Sağlık Bakanlığı Murtaza'ya zorla test yaptırarak tecrit etti. Bir süre gazetelerin korkunç manşetlerine maruz kalan Murtaza'nın hayatını kaybetmesi üzerine cenazesi ilaçlı suyla yıkanarak naylona sarıldı ve kireçlenerek gömüldü. Medyada tamamen kapalı bir şekilde giyinen imamın fotoğrafı gösterilerek, "AIDS'li cenazeye astronot imam", "Çamaşır suyuyla yıkanacak" gibi dehşet verici başlıklarla yansıttı. Bu örnek Türkiye'nin HIV/AIDS konusunda ne düzeyde olduğunu gösteren en iyi örneklerden biri oldu.    1 Aralık Dünya AIDS günü   Bilincin yükseltilmesi için 1 Aralık Dünya AIDS Günü olarak kabul edildi. 10 yılı aşkın bir süredir HIV/AIDS kapsamında mücadele yürüten Pozitif-İz Derneği kurucularından Çiğdem Şimşek, HIV/AIDS'e ilişkin yanlış bilinenleri ve olması gerekenleri anlattı. HIV/AIDS'in birbirinden farklı iki kavram olduğunu söyleyen Çiğdem, "HIV insan bağışıklık yetmezliği virüsüdür. Bu enfeksiyonun tedavi edilmediği durumlarda neden olduğu hastalıklar bütününe de AIDS deniyor. Günümüzde başarılı tedavilerle birlikte insanlar AIDS evresine gelmeden günlük hayatlarına devam edebiliyorlar" dedi.   '75 bin kişinin HIV ile yaşadığı tahmin ediliyor'   Sağlık Bakanlığı'nın verilerine göre Türkiye'de 20 bini aşkın insanın HIV enfeksiyonu taşıdığını aktaran Çiğdem, "Yapılan bazı araştırmalara göre Türkiye'de yaşayan insanların yaklaşık 75 bininin HIV ile yaşadığı tahmin ediliyor. Bu demek oluyor ki tanı alanlardan daha fazlası şu anda durumlarını bilmiyor. O yüzden test yaptırmaktan çekinmemek gerekiyor. Ücretsiz ve anonim test yaptırılacak merkezler çokça mevcut" ifadelerini kullandı.   'İncir Reçeli tüm önyargıları körükledi'   Çiğdem medyadaki yanlış aktarımı da şu örnekle anlattı: "'İncir Reçeli' adlı sinema filminin HIV/AIDS konulu senaryosu büyük hatalar içeriyordu. Bu film, ülkemizdeki HIV konusundaki tüm önyargıları körüklemekle beraber, HIV ile yaşayan insanların hayatını daha da zorlaştırmaktadır. Filmde elini kesen HIV pozitif kadın yere damlayan bir damla kanı bezle bastırarak silmektedir. Oysaki HIV dış ortamda saniyeler içinde bulaştırıcılığını yitirmektedir. Sarılmakla, öpüşmekle, aynı kaptan yiyip içmekle, aynı ortamda bulunmakla, kondomla girilen ilişkiyle enfeksiyon bulaşmaz."   'HIV sebebiyle işlerinden çıkartılıyorlar'   HIV pozitif kişilerin en başta sağlık kuruluşlarında ayrımcılığa uğradıklarını ifade eden Çiğdem, "Tıp eğitimi müfredatında da bu konuda yeterli bilgi sağlanmıyor. Bu insanlar HIV sebebiyle işlerinden çıkartılıyor ya da işe girdiklerinde test isteniyor. Eğitim, barınma gibi haklardan mahrum kalabiliyorlar. Yapılanların hiçbir şekilde kanuni dayanağı yok. Onları bu haklarından mahrum bırakan ne yazık ki bu toplumun önyargılarıdır" dedi.   'HIV pozitif kişilerin yarısını kadınlar oluşturuyor'   Enfeksiyon evresinde yanlış bilinen bir diğer konuya dikkat çeken Çiğdem, "HIV eşcinsel hastalığı değildir. Dünyadaki verilere baktığımızda 38 milyon HIV ile yaşayan bireylerin yüzde 50'sini kadınlar, yüzde 7 buçuğunu ise çocuklar oluşturuyor" dedi. HIV açısından kadınların hem fizyolojik hem de sosyokültürel açıdan daha fazla risk altında olduklarını hatırlatan Çiğdem, "Özellikle kadınların düzenli teste gitmelerini rica ediyorum. En yaygın kullanılan Combo test'in doğru sürelerde yaptırılması da önemli" diye uyardı.   'Kullanılan dil bir cinsel yönelimi hedef göstermemeli'   Dilin toplumdaki algı üzerinde kötü bir etkisi olduğunu vurgulayan Çiğdem, dilin doğrudan bir cinsel yönelimi damgalamaya ve ayrıştırmaya neden olduğunu kaydetti. Çiğdem, "Korunmasız her tip cinsel ilişki, anneden bebeğe doğum ya da emzirme yoluyla ve kan nakliyle bulaşabilir. Bu üç temel bulaşma yoluna karşı bariyer önlemleri kullandığımız takdirde korunmayı sağlamış oluruz" diye belirtti.    'Korkutarak ve ötekileştirerek koruyamayız'   Hem HIV pozitif kişileri hem de toplum sağlığını koruyacak bir yasa tasarısının şart olduğunu, korkutarak, ötekileştirerek değil, normalize ederek korumanın daha çok sağlanacağını aktaran Çiğdem, "Türkiye'de HIV-AIDS konusunun daha çok sahiplenilmeye ihtiyacı var ve bunun için de izleme ve değerlendirme sistemi uygulanması gerekiyor" dedi.    Çiğdem, HIV/AIDS'e ilişkin kullanılması gereken terminolojiyi ise şöyle sıraladı:    "*'HIV Virüsü' demek terminolojik olarak uygun değildir. Çünkü HIV'in sonundaki V harfi virüsün kısaltmasıdır. Bunun yerine: Sadece 'HIV' veya 'HIV enfeksiyonu' demek yeterlidir.   *AIDS Sendromu: AIDS'in sonundaki S harfi sendromun kısaltmasıdır. Bunun yerine: Sadece AIDS veya AIDS evresi / tablosu söylemi yeterlidir.   *AIDS Mikrobu / Hastası / Hastalığı: AIDS bir mikrop - virüs - hastalık değil, bir evredir.    *HIV'li - AIDS'li kişi: Bu tür ekler ayrımcılığı destekleyen ifadelerdir. Bunun yerine: HIV pozitif, HIV pozitif kişi / birey, HIV ile enfekte kişi/birey demek çok daha doğru ve olumlayan bir ifadedir.   *HIV, AIDS veya Hastalık Kapmak: 'Kapmak' kelimesi HIV pozitif kişinin bir 'suç' ile enfekte olduğunu vurgulamakta ve önyargı  oluşturmaktadır. Bunun yerine: HIV ile enfekte olmak tercih edilmelidir."