Bel ağrınız ankilozan spondilit habercisi olabilir 2021-05-01 09:05:04   HABER MERKEZİ - Romatizmal bir hastalık olan “Ankilozan Spondilit (AS)”in bel fıtığı ile karıştırıldığına dikkat çeken Prof. Dr. Fatoş Önen,  yaşam boyu sürse de tedavilerle sonuç elde edilebileceğini vurguluyor.    “Ankilozan Spondilit (AS)”,  çoğunlukla genç yaşlarda ortaya çıkan omurgayı ve omurganın son kısmı ile leğen kemikleri arasında yer alan sakroiliyak eklemleri etkileyen romatizmal bir hastalıktır. Her yıl mayıs ayının ilk cumartesi farkındalık amaçlı ilan edilen 1 Mayıs Dünya AS Günü nedeniyle 9 Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Romatoloji Bilim Dalı Başkanı, Türkiye Romatoloji Derneği Yönetim Kurulu Başkanı ve Bilimsel Kurul Üyesi Prof. Dr. Fatoş Önen, hastalığa dair görüşlerini paylaştı.    Romatizmal iltihap sonucunda bel, sırt, boyun ve kalçaların arka kısımlarında, uzun süre devam eden ağrı ve tutukluluk ortaya çıkıyor. İlerleyen dönemlerde bazen kamburluk, omurgada kalıcı hareket kısıtlılığı, erkeklerde 2-3 kat daha sık görülüyor.    Kronik iltihaplı romatizmal hastalıklar grubu içerisinde AS ile beraber, sedef romatizması, iltihaplı barsak hastalığına eşlik eden artritler de bulunuyor. Türkiye’de her 50-100 kişiden birinde SpA ve her 200 kişiden birinde AS hastalığı ortaya çıkıyor.     ‘Ankilozan Spondilit (AS) hastalığında bu belirtilere dikkat’   “AS hastalığı, omurgada ve sakroiliyak eklemlerde kronik inflamasyona ve sonuçta ağır ve tutukluluğa neden oluyor. İlk başvuru yakınması çoğunlukla inflamatuvar bel ağrısıdır” diyen Fatoş, bu tip bel ağrısının en önemli özelliklerini şöyle sıralıyor:    “*Kırk yaştan önce başlaması,   *Sinsi başlangıç göstermesi,   *Üç ay veya daha uzun sürmesi,   *Dinlenmeyle, özellikle gecenin ikinci yarısında veya sabaha karşı ortaya çıkması ve hareketle azalması,   *Yarım saatten daha uzun süren sabah tutukluğunun, katılığının olması ve Kortizon dışı anti-inflamatuvar ilaçlara çok iyi yanıt vermesidir.”   Hastaların özellikle belin aşağı kısımlarında ve kalçaların arka kısmında ortaya çıkan ağrılardan şikayetçi olduğunu dile getiren Fatoş şöyle devam ediyor: “Ağrı, daha sonraları sırt ve boyun bölgelerinde ve göğüs kafesinde de ortaya çıkabilir. İlerlemiş düzeyde AS’i olan bazı hastalarda, yeni ortaya çıkan kemik oluşumlar ve omurlar arasındaki kaynaşmalar nedeniyle kifoz (omurganın üst kısmında öne doğru eğilme) ve omurgada hareket kısıtlılığı ortaya çıkabilir. Kronik bir hastalık olan AS'de, ayak bileği, diz gibi büyük eklemlerde asimetrik yerleşimli ağrı, şişlik ve bazen kızarıklık (artrit) gelişebilir. Kalça, el ve ayağın küçük eklemlerinde de ağrı ve şişlik olabilir. Kas kirişlerinin ve bağların kemiğe yapıştığı bölgelerde ağrı ve şişlik ortaya çıkabilir. Özellikle sabahları ilk kalkışta ortaya çıkan topuk ağrısı, şişlik sonucunda gelişebilen önemli bir yakınmadır.”   AS’de kas-iskelet sistemindeki belirtiler dışında, gözde kızarıklık ve ağrı, çeşitli deri bulguları ile İltihaplı bağırsak hastalığı görüldüğüne işaret eden Fatoş, iltihaplı bağırsak hastalığında uzun süren kanlı ishal ve karın ağrısı gelişebileceği konusunda uyarıyor.    AS hastalığı tanısının genellikle romatoloji uzmanları tarafından konulduğunu ifade eden Fatoş,  hastalığa dair şöyle diyor:    “AS tanısı genellikle romatoloji uzmanları tarafından konulmaktadır. Romatoloji uzmanları, kas-iskelet sistemi hastalıkları, özellikle de inflamatuvar (iltihaplı) romatizmalar konusunda uzmanlaşmış hekimlerdir. Çoğu hastalıkta olduğu gibi AS'ye tanı koymada da, en önemli ipuçları hastalığın öyküsünden elde edilir. AS'li hastaların erken tanısında, çoğu hastada ilk yakınma olarak ortaya çıkan inflamatuvar karakterdeki bel ağrısının tanınması çok önemlidir. Ağrının geceleri veya sabahları ortaya çıkması, hareketle azalması ve birlikte uzun süreli sabah tutukluğunun olması, diğer mekanik türdeki bel ağrılarından ayırt edilmesini sağlar.  Sırtta, boyunda, kalçaların arka kısmında ve göğüs kafesinde benzer şekilde ağrı ve sabah tutukluğu olması, dizlerde, ayak bileklerinde veya diğer eklemlerde ağrı ve şişlik, topuk ağrısı ve şişliğinin ortaya çıkması, hastalığa tanı koydurucu diğer özelliklerdir. Göz ve deri bulguları, uzun süren ishal, ailede SpA ile ilişkili hastalık öyküsünün olması, AS tanı olasılığını artırır.    Muayene sırasında omurga hareketlerinde kısıtlılık, eklemlerde ve topuklarda şişlik ve üzerine basmakla duyarlılık saptanması, tanı için diğer önemli ipuçlarıdır. Tanı koydurucu bir laboratuvar testi bulunmamakla birlikte, kanda CRP ve sedimentasyon yüksekliğinin ve HLA-B27 doku tipinin saptanması tanıyı destekler. İnflamatuvar tipte bel ağrısı tanımlayan hastalarda, AS tanısı için önce direk pelvis grafisi (filmi) çekilmelidir. Bu grafide sakroiliit dediğimiz, sakroiliyak eklemde ve çevresindeki kemik dokuda değişikliklerin saptanması AS tanısını netleştirir. Pelvis grafisi normal ise ileri görüntüleme yöntemleriyle tanı konulabilir.   Sonuç olarak; romatoloji hekimi, hastalık öyküsü ve fizik muayeneden elde edilen bilgileri, laboratuvar sonuçları ve radyolojik incelemelerle birlikte değerlendirip sentez ederek AS tanısına ulaşır.”   ‘Ankilozan Spondilit, bel fıtığıyla karıştırılıyor’   Doktora başvurma nedenlerinden birinin de bel ağrısı olduğunu ifade eden Fatoş, bu ağrının sıklıkla 2 ya da 3 gün içerisinde düzelebilen mekanik nedenlerden kaynaklanabileceğini söylüyor. Fatoş, ancak çoğu defa gereksiz yere çekilen bel MR’ları ile hastalara yanlışlıkla “bel fıtığı” tanısı konulduğuna işaret ediyor. Fatoş, bel fıtığı olmayan kişilerde çekilen bel MR’larının önemli bir bölümünde bile bel fıtığı ile uyumlu görünümler saptanabileceğine dikkat çekiyor.    “Akut olarak ortaya çıkan bel ağrılarında, ateş, kilo kaybı, travma öyküsü, ciddi nörolojik problemler gibi bir alarm belirtisi yoksa herhangi bir tetkik yapmaya gerek yoktur; birkaç gün ağrı kesici veya kas gevşetici tedavi ile düzelme olur”  diyen Fatoş, üç aydan uzun süren ve özellikle geceleri ya da sabahları belirginleşen ve sabah tutukluğunun eşlik ettiği bel ya da sırt ağrısı olan hastaların mutlaka romatoloji uzmanına başvurması gerektiği konusunda uyarıyor.    ‘Ankilozan spondilit yaşam boyu süren bir hastalıktır’   AS’in nedeninin tam olarak bilinmediğini dile getiren Fatoş, ancak hastalığın ortaya çıkışında genetiğin önemli rolü olduğuna inandığını kaydediyor. Fatoş, “AS'e genetik olarak yatkın kişilerde çevresel bir faktörün (örneğin bir mide-barsak infeksiyonu) tetikleyici etkisiyle bağışıklık sisteminin aşırı miktarda çalışması ve vücudun kendi yapılarına karşı reaksiyon vermesi sonucunda hastalık ortaya çıkabilmektedir” diye ifade ediyor.    ‘Erken tanı ve uygun ilaç tedavisi’   AS’in geçici bir hastalık olmadığını ve yaşam boyu sürdüğünü belirten Fatoş, erken tanı ile uygun ilaç tedavisi ve egzersize başlanması, kullanılıyorsa sigaranın bırakılması sonucunda ağrısız bir yaşam sürme şansının ortaya çıkabileceğini kaydediyor. Fatoş, “Bazı çalışmaların sonuçları, tedaviye erken başlanması ve önerildiği şekilde devam edilmesi durumunda, hastaların bir kısmında gelişme olasılığı bulunan omurgadaki şekil bozukluklarının önlenebileceğini veya hafifletebileceğini düşündürtmektedir” ifadelerini kullanıyor.    ‘Ağrılar hareket kısıtlılığını ortaya çıkarabilir’   AS’li bazı hastalarda omurgada öne doğru eğilme (kifoz) veya özellikle kalça ekleminde ağrı ve kalıcı hareket kısıtlılığı ortaya çıkabileceği uyarısında bulunan Fatoş, sözlerini şöyle sürdürüyor:  “Kronik ağrı, hareket kısıtlılığı ve omurga deformitesi önemli derecede iş gücü kaybına, ekonomik kayıplara ve psikolojik sorunlara yol açabilir. İleri derecede omurga eğriliği nedeniyle fonksiyonların ciddi olarak bozulması durumunda, omurga cerrahisi gündeme gelebilir. Ancak son derece riskli bir ameliyat olması nedeniyle, sadece bu konuda uzmanlaşmış merkezlerde ve seyrek olarak, bu tedavi yöntemine başvurulmaktadır. Kalça eklemindeki fonksiyon kısıtlılığı, protez operasyonları ile düzeltilebilir.”   ‘Tedavilerle çoğu AS hastasında çok iyi sonuçlar elde ediliyor’   AS’in dönem dönem hastalık belirti ve bulgularında artışın yaşandığına işaret eden Fatoş şu ifadelere yer veriyor: “Hastalığın tamamen geçmesi, beklenen bir durum değildir. AS'de tedavinin temelini; hasta ve ailesinin eğitimi, kullanılıyorsa sigaranın bırakılması ve egzersiz oluşturur. Steroid olmayan anti-inflamatuvar ilaçlar ilk seçilmesi gereken ilaçlardır; bu tedavi ile hastaların yüzde 60-70'inde iyi yanıt alınır. Steroid olmayan anti-inflamatuvar ilaçlar basit ağrı kesiciler değildir. AS'deki romatizmal iltihabın düzelmesini sağlar. Ancak etkili olabilmeleri için, uygun dozlarda ve yakınmalar olduğu süre boyunca kullanılmaları gerekir. Hastalığın iyi olduğu dönemlerde bu ilaçlar kesilebilir, belirti ve bulgular tekrarladığında ise yeniden başlanır. Kişisel yanıt farklılıklarından dolayı, bir steroid olmayan anti-inflamatuvar ilaçtan yanıt alınamayan hastalarda diğer bir steroid olmayan anti-inflamatuvar ilaç denenmelidir   Eklemlerinde şişlik ve ağrı (artrit) olan hastalarda sentetik hastalığı düzenleyici antiromatizmal ilaçlar kullanılır. Bu sayılan tedavilerin etkili olamadığı durumlarda, biyolojik ilaçlarla tedaviye geçilmektedir. Bu tedavilerin başlandığı çoğu AS hastasında çok iyi sonuçlar elde edilmektedir. Ancak infeksiyonlara yatkınlık gibi, istenmeyen etkilerinin ilk basamakta kullanılan ilaçlara göre daha sık ortaya çıkması ve pahalı tedaviler olmaları nedeniyle, biyolojik ilaçların sadece gereken hastalarda ve izlem altında, dikkatli bir şekilde kullanılmaları önem taşır.”   Egzersizin tedavinin en önemli parçalarından biri olduğunun altını çizen Fatoş, egzersizin düzenli olarak yapıldığında hareket kısıtlılığının gelişmesini yavaşlattığını, postürün korunmasına yardım ettiğini ve kortizon dışı anti-inflamatuvar ilaçların ağrıyı, hareket kısıtlılığını azaltarak, günlük egzersizlerin daha rahat yapılmasını sağladığını kaydediyor.    ‘Pandemide romatizma hastaları tedavilerine devam etmeli’   Romatizmal hastalıkların çoğunun bağışıklık sisteminde baskılanmaya yol açmayacağına işaret eden Fatoş, “Bu hastalıklara eşlik edebilen diyabet, akciğer hastalıkları, böbrek hastalıkları olduğunda veya bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar kullanıldığında infeksiyonlara yatkınlık artar. Yalnız bu tedavilerin kesilmesi ile bazen hayatı tehdit edebilen hastalık bulgularının aktifleşebileceği ve aktif hastalık sırasında da infeksiyonlara daha sık yakalanma riskinin ortaya çıkabileceği unutulmamalıdır. Bu nedenlerle, pandemi sürecinde, romatizma hastalarının kullanmakta oldukları tedavilere devam edilmesi önerilmektedir” diyor.   ‘Bilgi kirliliği ortaya çıktı’   “Günümüzde internetin yaygınlaşması iletişimi kolaylaştırırken, bilgi kirliliğinin ortaya çıkmasına da yol açmıştır” diyen Fatoş,  son olarak şunları ekliyor: “Bu nedenle doğru ve güvenilir bilgiye ulaşabilmek son derece önemlidir. Hastalarımız, romatizmal hastalıkları ile ilgili bilgi kaynaklarına, Türkiye Romatoloji Derneği'nin resmi web sitesinde (www.romatoloji.org) ‘Hastalar İçin’ bölümünde yer alan sayfalardan ulaşabilir.”