Asimilasyon politikalarına sesi ve sanatı ile cevap oluyor 2024-11-13 09:02:36   Gülistan Gülmüş    AMED - Sanatçı Işık Berfin Öztoprak, sanatını asimilasyonla yüz yüze olan Kürt dili ve kültürünü koruma ve yaşatma amacıyla yaptığını belirterek, “Benim, bizim geçmişimizi insanların bilmesi gerekiyor. Geçmişimizi öğrendikçe önümüzü de yenileyebiliriz, o baskıların içinden kurtulabiliriz” dedi.   Işık Berfin Öztoprak, henüz küçük yaşlarda annesiyle birlikte müzik yapmaya başlayan bir sanatçı. Siyasi nedenlerden ötürü ailesiyle birlikte 2003 yılında Amerika’ya taşınmak zorunda kalmış. Ancak annesi, Öztoprak’a kimliğini tanıması için küçük yaşlardan itibaren yardımcı olmuş. O zamandan beri Kürtçenin Kurmancî ve Kirmanckî lehçelerinde şarkılar, deyişler ve ağıtlar seslendiren Öztoprak, Kürdistan ve Türkiye’deki çeşitli kentlerde konser ve festivallere katılıyor. Son dönemde özellikle temburuyla sokaklarda sergilediği performanslar büyük beğeni topluyor.   Işık Berfin Öztoprak ile Avrupa metropollerinde büyümesine rağmen kimliğini sahiplenerek şarkılar söylemesini ve kimliğinin kendisi için ne ifade ettiğini konuştuk.   ‘İlk söylediğim eser ‘Keçe kurdan’dı’   Işık Berfin Öztoprak, ilk olarak müzikle tanışma serüvenini paylaştı. Kürt dili ve müziğine, Kürdistan’ın dört bir yanından kadınların seslendirdiği şarkılarla tanıştığını belirten Işık Berfin Öztoprak, “Müzikle tanışmam çok küçük yaşlarda başladı. Annem İstanbul Teknik Üniversitesi Konservatuvar mezunu. Onun hamile olduğu dönemlerde bağlamayı göğsüne koyup çalarmış; sanırım müzik kulağım da buradan geliyor. Daha sonra annemle okula giderdim; notaların arasında koşuşturur, sınıftan sınıfa atlardım. Müzik serüvenim böyle başladı. Bizim kültürümüz nesilden nesile aktarılan bir kültür; büyük dedemden küçük toruna uzanan bir miras. Dersim’de her evde bir bağlama asılıdır. 3 yaşında bağlamayı elime aldım. Amerika’ya gittikten sonra 6 yaşında ilk kez dünya müzik festivallerine katıldım. İlk söylediğim eser ‘Keçe Kurdan’ idi. Daha sonra dünya müzik festivallerinde anneme vokalistlik yaptım. Özellikle İran, Rojava ve Rojhilat’tan gelen müzisyenlerle aynı sahnede bulundum. Onlar sayesinde kültüre bağlılığım gelişti. Onların kültürlerine bu kadar bağlı olmaları benim de özüme dönmeme vesile oldu” ifadelerini kullandı.   ‘Annem kimliğimin yok olabileceğinin farkındaydı’   Kimliğini tanımasında annesinin büyük bir payı olduğunu vurgulayan Işık Berfin Öztoprak, kimliğin insanlar için önemine değinerek, “İnsan kimliksiz büyüyemez,” dedi. Işık Berfin Öztoprak, “Batı kültüründe büyüdüğümüzde asimilasyon politikalarıyla yüz yüze kalıyoruz. Kimliğini kaybediyorsun; kimlik bir süre sonra silinip gidiyor. İnsan kimliksiz önünü göremez. Annem, kimliğimin yok olabileceğinin farkındaydı ve beni o kadınlarla yetiştirdi. O kadınların mücadelesi, özellikle erkek egemenliğine karşı verdikleri direniş bana çok ilham verdi. Sanat yapmak için ailelerinden uzaklaşan kadınlar… Bu beni çok etkiledi. Bizim toplumumuzda kadınlar erkeklerden daha baskın. O yüzden, sahip olduğum bu özgürlüğü nasıl değerlendirebileceğimi düşündüm. Bizim en büyük baskımız asimilasyon; ben de bu savaşa karşı sanatımla bir yanıt vermek istedim” dedi.   ‘Kürt halkı kim, Zazalar kim, bunlar hangi sömürgenin altında?’ diye soruyorlardı   Müzik yaparken farklı kültürlerden kadınların, şarkılarını merak ederek “Bu şarkı ne anlatıyor?” diye sorduklarını söyleyen Işık Berfin Öztoprak, bu sayede Kürt halkının yaşadıklarının yabancı kitleler tarafından öğrenildiğini belirtti. Işık Berfin Öztoprak, “Kitlelere hitap ettiğimde, ateş başında gerçek hikayeler anlatan Kızılderililer gibi hissediyorum. Onlar da sömürge altında yaşıyorlardı. Amerika’da büyüdüğüm için popüler kültüre yönelebilirdim ama bu bana çok basit geldi; basite kaçmak istemedim. Bir yaşamı anlatmak istedim. Geçmişimizi insanların bilmesi gerekiyor. Geçmişimizi öğrendikçe önümüzü yenileyebiliriz; o baskıların içinden kurtulabiliriz diye düşündüm. Amerika’da, diasporanın kullandığı 700 kişilik bir salonda, üçüncü dünya ülkelerinden kadınlar vardı; ben de oradaki ilk Kürt kadın olarak yer aldım. Sahneden indikten sonra bana, ‘Sen ne anlatıyordun?’ diye sordular. Tüyleri ürpermiş veya gözleri dolmuştu. Kültürümüzü ve hikayelerimizi anlatmak için bir fırsat doğmuştu. Bu hikayeleri dinledikten sonra, ‘Kürt halkı kim, Zazalar kim, bunlar hangi sömürgenin altında veya neler yaşıyorlar?’ gibi sorular sorup araştırıyorlardı. Yeni bir dil, kültür ve sanat sunabiliyordum. Yaptığım iş evrensel, iş değil aslında; bir kültürü yaşatabilmek için sesimi kullanıyorum” ifadelerini kullandı.   ‘Bizi bir araya getiren sanattır’   Son olarak müziğe olan bağlılığını ifade eden Işık Berfin Öztoprak, gelinen noktada dinleyicilerin şarkılarında anlattıklarına empati kurmasını istediğini belirtti: “Kendimi bulma sürecindeyim. Yılda bir iki defa sosyal medya üzerinden videolar paylaşıyorum. Sonra konser yapalım diye arıyorlar; karşılığında çok bir beklentim olmadan kabul ediyorum. Mazıdağı’nda bir festivale gittim; orada Kırmanckî söyledim. Küçük çocuklar gelip bana, ‘Abla, sen ne diyorsun?’ diyorlardı. Dersim yöresine daha çok hitap etmeye çalışıyorum çünkü orada ciddi bir asimilasyon var. Bu bizim eksikliğimiz. Neticede öğrenmeye ve kültürü yaşatmaya çalışıyoruz. Kendime ve kimliğime yakıştığını düşündükten sonra sokak kültürüyle birleştirerek yaptığım sanatı daha farklı bir şekilde icra edebilirim ve belki bu sayede dünyaya da hitap edebilirim. Sanatın körelmesini istemiyorum çünkü bizi bir araya getiren de sanattır. Sanatımı icra ettiğimde insanların sadece politik açıdan değil, empati duygusuyla yaklaşmasını istiyorum.”