Mizgîn Ronak: Kürtçeyi yaşamalı ve yaşatmalıyız 2024-10-23 09:04:11     Roza Metîna    ÊLIH -  “Kürtçeyi yaşamalı ve yaşatmalıyız. Her ev bir okul olmalı, anne ve baba çocukların ilk öğretmeni olmalıdır” diyen yazar ve şair Mizgîn Ronak, Kürtçe dilinin korunması ve yaşatılmasının önemini vurguladı.    Êlih Kürt Kitapları Fuarı, Êlih Belediyesi, Araştırma ve Kültür Derneği (ARÎ-DER) ile Eğitim Sen tarafından 16 Ekim’de açıldı ve 20 Ekim’e kadar devam etti. Fuarda panel ve söyleşi gibi çeşitli etkinlikler düzenlendi, birçok Kürt yazar ile yayınevi de fuara katıldı.    30 yıl cezaevinde kalan yazar ve şair Mizgîn Ronak, fuarda Kürtçe dilinin önemi, Kürt kadın yazarların varlığı, kendi yazarlık hikâyesi ve cezaevindeki eserlerin sahiplenilmesi konularına ilişkin JINNEWS’e değerlendirmelerde bulundu.   ‘Kürtçe yaşamalıyız’   Kürtçenin günlük yaşamda daha fazla kullanılması gerektiğini söyleyen Mizgîn, "Dilimize karşı bir borcumuz var. Bu borcu, Kürtçeyi konuşarak ve günlük yaşamda kullanarak ödemeliyiz. Şimdi buna her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Bir an önce Kürtçeyi yaşamımızın bir parçası haline getirmeli ve onu yaşatmalıyız" dedi.   ‘Asimilasyon suçuna ortak olmamalıyız’   Kürtçeyi korumanın önemini vurgulayan Mizgîn, şu sözleri kullandı: “Dil yaşamdır. Bu yüzden Kürtçeyi çocuklara öğretmek ve evde, okulda yaşatmak için korumalıyız. Her ev bir okul olmalı, anne ve baba çocukların ilk öğretmeni olmalı. Gerçek öğretmen anne ve babadır. Her aile bu rolü üstlenmelidir. Asimilasyon suçuna ortak olmamalıyız."   ‘Kürt yayınevlerinin birliği dil birliğini sağlar’   Kürt yayınevlerinin bir araya gelmesinin dil birliğini güçlendireceğini kaydeden Mizgîn, şunları söyledi: "Birçok Kürt yayınevi fuara katıldı. Bu yayınevlerinde Kürtçenin birliğini görebiliyorsunuz. Burada tüm yayınevleri ve Kürtçe kitaplar bir arada. Bu, bir birliktir. Klasik eserlerden güncel eserlere, felsefeden şiire kadar birçok kitap var. Bu, büyük bir değerdir. Bu tür fuarların Kürtçenin yaygınlaştırılması açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum. Yazarlar bir araya geldiğinde büyük bir sinerji oluşuyor. Asimilasyon ve oto-asimilasyon karşısında bu tür çalışmalar çok önemlidir."   ‘Kadın yazarların varlığı önemlidir’   Fuarda kadın yazarların yer almasının önemine de dikkat çeken Mizgîn, şunları ekledi: "Kadın yazarların varlığı çok önemli ama kadın kalemi daha da güçlenmeli. Sayımız hâlâ az, bu yüzden daha fazla kadın yazar olmalıyız.”   13 yaşından beri şiir yazıyor   Mizgîn, kendi yazma sürecinden söz ederek, ilk olarak şiirle başladığını ifade etti. Mizgîn, "13 yaşımdayken evde şiir yazmaya başladım. İlk olarak şiirle başladım, ardından makale yazdım. Şiir ve makaleden sonra roman yazdım. İlk şiirim Kürtlük üzerineydi. O zaman Şêrko Bêkes’in bir şiirini okumuştum."   ‘Kadınlar özgür müyüm diye sormalı’   Yazın dünyasında kadınların ne kadar özgür olduklarını sorgulamaları gerektiğini belirten Mizgîn, şu sözleri kullandı: "Hayat ve edebiyat birbirini tamamlar. İkisi de birbirine bağlıdır. Kadınlar hayatta ne kadar bağımsız olursa, edebiyat alanında da o kadar bağımsız olurlar. Kadınlar yazarlıkta ne kadar özgür olduklarını sorgulamalıdır. Bu soruyu sormak, başarıya giden yolda çok önemlidir."   ‘Erkek egemenliği kendini yok eder’   Edebiyatta erkek egemenliği söz konusu olduğunu ifade eden Mizgîn, “Erkek egemenliği, hayatı olduğu gibi, edebiyatı da etkiler. Ancak bu egemenlik, kendini yok eder. Egemen kişi kendini baskılar, boğar ve tüketir. Belki kendini kahraman olarak gösterir, ama gerçek böyle değildir. Bu egemenliğin sona ermesini umuyoruz” diye konuştu.   Cezaevlerinde yazıyla direniş   Cezaevindeki yazarların yazıyla direnmeye devam ettiğini belirten Mizgîn, “Cezaevleri, Kürt dili ve Kürt kitapları için bir akademi gibidir. Keşke herkes cezaevlerinde Kürtçe yazsa. Ancak birçok kişi Türkçe yazıyor. Tüm zorluklara rağmen cezaevlerinde yazmaya devam eden arkadaşlarımız var. Onlarla gurur duyuyoruz ve onlara sahip çıkmalıyız” dedi.   ‘Cezaevinde Kürtçe yazmaya devam ettim’   Kürt kitaplarına olan sevgisinin hiç bitmediğini dile getiren Mizgîn, “Benim kitaplara olan sevgim, çocuklukta başladı. Kitap sevgisi, toplumumuzda hâlâ az. Bu durum, biz Kürtler için de geçerli. Çocuklukta kitap sevgisini hissetmek çok farklıdır. Ben de cezaevinde okumaya ve Kürtçe yazmaya devam ettim. Cezaevinde insan kendine ait bir dünya yaratmak zorunda, yoksa faşizmin baskısı altında kaybolursun. Edebiyat maneviyattır; şiir ise tek başına bir direniştir” sözlerini kullandı.   ‘Zorluklara rağmen cezaevinde yazdık’   Cezaevinde yazmanın zorluklarına değinen Mizgîn, “Cezaevinde yazmak tabii ki zor. Fiziksel ve manevi birçok engel var. Ama bu bir direniş gerektirir. Zaman zaman cezaevinde yalnız ve çaresiz kalıyorduk. Kendi özel zamanımızı yazmaya ayırıyorduk. Ama cezaevinde sürekli karşılaştığımız baskılar, yazmayı zorlaştırıyordu. Birçok kitabım cezaevinde kayboldu. Çoğu zaman yazdıklarımızı koruyamıyorduk ve bu da bizi suçlu hissettiriyordu. Ancak tüm zorluklara rağmen yazmaya devam ettik” ifadelerine yer verdi.   ‘Kitaplarımız imzalandığında büyük mutluluk duyuyorduk’   Mizgîn, cezaevinde yazılan kitapların sahiplenilmesinin, yazarı mutlu ettiğini dile getirdi. Mizgîn, “Cezaevindeyken kitaplarımız imzalandığında büyük bir mutluluk yaşıyorduk ve mesajımızın dışarıya ulaştığını hissediyorduk. Kitaplarımızın okuyuculara ulaştığını ve edebiyatseverlerin eline geçtiğini biliyorduk. Bu, bizim için büyük bir mutluluktu” diye konuştu.   ‘Cezaevinde kendi hazineni yaratmalısın’   Dışarıdaki ve cezaevindeki yazı deneyimlerinin farkına dikkat çeken Mizgîn, sözlerine şunları ekledi: “Dışarıda yazma şansı çok daha fazla. Cezaevinde sadece demir parmaklıklar ve duvarlar görürsün. Hep aynı insanlarla karşı karşıya kalırsın. Dışarıda yazmak için bir hazine varken, cezaevinde bu hazineyi kendin yaratmalısın. Yani cezaevinde yazmak zor ama zor olan da güzeldir.”   Mizgîn’in Êlih Cezaevi hikayesi   Êlih Cezaevi’nde geçirdiği yıllara değinen Mizgîn, şunları paylaştı: “Êlih Cezaevi’nde kaldım. Burada geçirdiğim yıllar zorluydu. O zamanlar sadece bir dergimiz, Rewşen, vardı. Bu dergiyi gözümüz gibi koruyorduk. Başka bir Kürtçe materyalimiz yoktu. O zaman her şey yasaktı. Dergiyi en az 15 kez okuduk. Onu nasıl saklayacağımızı bilemiyorduk, çünkü tek hazinemiz o dergiydi. Bugün fuar standında kitaplarla çevriliyim. Geçmişten bugüne gelmek benim için büyük bir mutluluk.”   Cezaevi eserlerine sahip çıkma çağrısı   Mizgîn son olarak, cezaevinde yazılan eserlerin sahiplenilmesi gerektiğini vurgulayarak, şöyle dedi: “Cezaevindeki yazarların yalnız bırakılmaması ve onlara mesaj gönderilmesi çok önemlidir.”