Konumlan(a)mayan kadın 2018-03-04 09:01:00   "Biz kadınlar; o'sunu, bu'sunu, şu'sunu düşünmeden, hem cinsimizi "ama hatalısın" cümleleriyle erk düzene kurban etmemenin yollarını aramalıyız."   R. Şilan Söylemez   Kadın kadındır öncesi veya sonrasında gelecek ekler, tamlamalar sadece kadını ilgilendirir.   Peki ya toplum içinde kadın? Toplum ile beraber kadın?    Toplum içerisinde kadın öncelikle anadır, sonra kız çocuğu, sevgili.    Biraz “uçuk”, havadansa “aşüfte”, bedensel “uçuklukları” varsa “fahişe”    Kadın hem cesur bir varlık, hem çalışkan bir işçi, hem de akıllarına yatmayan davranışlarla kötü bir insan olabiliyor. Aynı kadın tam tersi uysal davranışlarıyla, boyun eğişiyle iyi bir insan!   İşin tuhaf tarafı kötü yaftalamaların arkasında sadece erkek cinsi de yok. Eril zihniyetin biraz daha yumuşatılmış hali kadının kendisine bakışı olarak buluyoruz karşımızda.   Kadın; seksist ve anaç bir konumla alıyor toplum içerisindeki karmaşık, bir o kadarda “basit” yerini.   "Aman kızım"la başlayan cümleler, "elalem neder" ile devam ediyor, "ben sana güveniyorum da toplum…" gibi söyleşiler birbirini takip ediyor kadının ayağına vurulmuş birer pranga olarak.    Eril zihniyet toplumda kadını, “kadın gardiyanlar” ile kontrol altında tutuyor ve böyle yaşatıyor kendini. Budur topluma empoze edilmeye çalışılan kadın psikolojisi...   Peki tüm bu kavramların, anlam karmaşasının içerisinde; hangi kavram açıklayabilir, bir kadının bir diğer kadını toplum nezdinde yargılayıp suçlu ilan edebilmesini?   Hangi lügate sığar bir kadının başka bir kadını eril zihniyetin çizdiği çerçeveye oturtması?   Tecavüzü meşrulaştıran "Zaten rızası vardı" 'dan ne farkı var, bir kadının bir diğer kadına yapılan tacizde  “suçlusun, e sende içmeseydin, evine gitmeseydin" deyişinin?    Hangi ahlaki kritere, hangi vicdana sığar, bir kadını “ucubeleştirmek”, yargılayabilmek böyle bir durumda?    Yıllardır "rızası vardı",  "istemese neden gitsin" furyası ile kadına karşı işlenen cinsel suçlar aklanmıyor mu toplumda?   Bir de bunlara; komşu kızını çekemeyen dedikoducu teyze edasındaki sözüm ona kendisini geliştirmiş bir şekilde toplumdan farklı, 'modern' kılmaya çalışmış kadınların iki arada bir derede kalmış beyinlerinden adeta fışkırırcasına dökülen cümleler ekleniveriyor.   ''Hatalısın gitmeseydin o eve'', ''hatalısın neden içtin'', '' e kızım sarhoş olarak bize yapacak bir şey bırakmıyorsun ki'', ''yok yeğenim bence etek kısa değil ama toplumu biliyorsun'', ''hayır bence bu saatte dışarı çıkmanda hiçbir problem yok ama başına bir şey gelirse suçlu sayılırsın'' ne kadar da toplumun diline alıştırmışlar bizi.    Her zaman toplum nezdindeki doğrularla şekilleniyor hayatlarımız, doğrularımız.   Sorunumuz şu sorularda gizli, ne zamandan beri bir kadın olarak başka bir kadına bu kadar yabancılaştık?   Ne de çabuk suçlu, hatalı bulabildik bir başka kadını, üstelik bir erkeğin içerisine girdiği sakat, sağlıksız davranışlardan?   Ne zamandan beri bir kadın, başka bir kadının yanında olması gerektiği durumlarda, erkeğe “iyi hal indirimi” uygular oldu?    Ne zamandan beri taciz vakasında kadın, tacize uğrayan bir kadının arkasında dimdik durması gerekirken hatalılık ve suçluluk malzemesi olarak kullanılmaya başlandı?    Bir kere kadın için de, erkek için de bir kuraldır; ki bu yaşamsal bir kuraldır. Sen bir şeyi talep edersin. Karşıdakinin o talebe "evet" veya "hayır" deme hakkı mevcuttur. Hayır; hayırdır.   "Hayır" sonrasında yapılan her şey, karşındaki kişinin yaşam alanına tecavüzdür. Bu konuda hem fikir olabilen biz kadınlar; aramıza hangi duygu girdi de tacizde kadında suçlu, hatalı bir yan aradık?    Biz kadınlar; o'sunu, bu'sunu, şu'sunu düşünmeden, hem cinsimizi "ama hatalısın" cümleleriyle erk düzene kurban etmemenin yollarını aramalıyız.