Ekolojik topluma dönüş ve kadın… 2018-01-21 09:03:11   “Beş bin yıllık tanrıçaların ruhu, yüreği ve kıran kırana verdiği savaş, tarih, toplum, özgürlük ve ekolojik bir özle erkek egemenlikli sistemi ortadan kaldıracak, doğayla doğal bir ilişki kuracak, ahlaki ve politik bir toplum ve sistemin oluşmasında büyük bir rol oynayacaktır…”   Fevziye Sümer    Doğanın anaçlığına inanmış ve bunu toprakla, havayla, suyla, ağaçla, ateşle, böcekle kutsamış bir düşünceyi, bir inancı, bir iradeyi yıkmak isteyenler bu zamana kadar başaramamış ve başaramayacaklardır. Demokratik ekolojik toplumların, haklı ve meşru olan mücadeleleri devam edecektir.    Başlangıcı böyle yapmamızın nedeni kapitalist modernite ve onun üçlü saç ayaklarının varlıklarını devam ettirebilmek için kadın, doğa ve toplumu sömürgeleştirilmesi, bunu vazgeçilmez bir sisteme dönüştürmek istemesinden kaynaklıdır. Ulus devlet, toplumu kafese almış, din ile bilincinden koparılmış, endüstriyalizm ile daha çok kar elde etmek için sömürü politikasını savaşlar üzerine kurmuş ve savaşları en geçerli bir yöntem olarak kullanmaktan geri durmamıştır.    Diyalektik bağ hep korundu   Fakat kapitalist modernitenin hesaplayamadığı nokta kültürel gelişimlerin tarihsel gelişimler olduğudur. Tarih içeresinde toplumsal dayanaklar üzerinde gelişen her kültürel varlık, kendi gelişim sürecini tamamlamaya dönük bir arayış içinde olmuştur. Ekolojik toplum da bu kültürel geleneğin devamı olarak günümüze kadar varlığını devam etmiş, insanı doğadan, doğayı insandan ayrıştıracak her türlü arayışın önüne geçmeye çalışmıştır. Doğa sömürülmedikçe bu diyalektik bağ hep korunmuştur. İnsanın doğadan koparılışı toplumsal gelişim sürecinden koparılışı gibi ele alınmıştır. Fakat ne zaman doğa tahakküm altına alınmışsa, doğa üzerinde her türlü tasarruf hakkı verilmesinin önü açılmışsa, o zaman toplumla doğa arasındaki makasın açılmasına dönük de bir algıda oluşturulmuştur.    Tarihsel ve kültürel bilinç   Kadının topraktan koparılışı, yine üretimden koparılışı, ‘amargiye’ dönüşünün engellenmesi, reel öznenin metalaştırılmasına, objeleştirilmesinde, hafızasızlaştırılmasında sebep olmuştur. Çünkü, demokratik ekolojik toplumlarda kadının fikri, düşüncesi, duygusu tarihsel ve kültürel bir bilinçtir. Tarih ve kültürel bilinci olmayan toplumların ekolojik bilinci dolayısıyla özgürlük bilinci de olamaz.    Direniş geleneği büyüdü   Erkek egemenlikli sistemin kadına bu kadar acımazsa yaklaşmasının nedeni bu kültürel bilinci erozyona uğratmaya çalışmasından kaynaklıdır. Fakat tanrıçaların ruhu, kültürel özüne bağlı olarak tüm baskı ve köleleştirmeye rağmen tek bir geri adım atmamış, İnanna’ların direniş geleneğini daha da büyümüştür.   Kadının bu direniş geleneği çok derin bir mücadele tarihine evrilmiştir. Ekofeniminizmin tarihine bakıldığında, Hindistanlı kadınların 1970'lerde ağaçları ve ormanları sermayeye peşkeş çekenlere karşı yürüttükleri ilk mücadele başarıya kazanılmıştır.    Amaç, toplumsal hafızayı bitirmek   Bu başarı, birçok ülkede yeni kazamınlar yaratmıştır. Fakat buna rağmen kar amaçlı, mülkiyetçi, tekelci zihniyetler ormanları, yaban yaşamı, tarımsal alanı, ırmak ve nehirleri tahrip etmekten geri adım atmamış hatta sistemin kurumsallaşıp, kalıcılaşması için zorbalıklarını daha ileriye taşımak istemişlerdir.    Yine GDO ile genetiği değiştirilmiş, organizmalarla tarımsal alanları ranta çevirme, Ege'deki zeytinlikler, Karadeniz'deki ormanlık alanları, Amed’ teki Hevsel Bahçeleri, Urfa havzasının doğasından uzaklaştırıp betonlaşmaya çevirmek toplumsal mezarlıklar oluşturulmaktadır. Bundaki amaç toplumsal hafızayı bitirmek, tarihi ve kültürel bilinci ortadan kaldırmak, toplumsal realiteyi canlı canlı mezara gömmektir.   Tanrıça kültürü büyük rol oynayacak   Munzur, Dicle, Van Gölü, Sur ve Hasankeyf gibi tarihsel toplumsal hafızayı oluşturan mekân, göl ve nehirlere yönelmesinin altında yatan neden de bu kültürel dokuyu ortadan kaldırmaktır.     Fakat beş bin yıllık tanrıçaların ruhu, yüreği ve kıran kırana verdiği savaş, tarih, toplum, özgürlük ve ekolojik bir özle erkek egemenlikli sistemi ortadan kaldıracak, doğayla doğal bir ilişki kuracak, ahlaki ve politik bir toplum ve sistemin oluşmasında büyük bir rol oynayacaktır.