Nerden başlamalı, nasıl yapmalı…. 2021-12-14 09:08:40   “Saldırılarının merkezine kadının kolektif bilinçle yarattığı toplumsallığı koydu çünkü kadın insanlaşma serüveninde doğanın en zayıf canlısı olan insanı, toplumsallıkla örgütleyerek özgürlük kültürünü yaşamsal kıldı.”   Wenda Dursend                          Her toplumsal sistem kendine ait zihniyet dünyasıyla yaşamla olan ilişkisini belirler. İnsanlar sahip olduğu zihniyetle gerçekliğin doğasını tanıyarak yaklaşım ve duyarlılık oluştururlar. Tarihsel süreç boyunca doğal toplumun değer olarak gördüğü kadın özellikleri ve yaratımları devletçi uygarlıkla birlikte zayıflık ve değersizlik olarak dönüştü. Esas düşüş ise erkeğin kadını tahakkümü altına alarak eve kapatarak mülkleştirmesidir. Kadının mülkleştirilerek köleleştirilmesi tüm köleliklere ve sömürüye kaynaklık etmiştir. En kötüsü zaman içinde kadın hakikatinin çarpıtılmasıyla kadının kendine bakış açısının da giderek erkeğin bakış açısına doğru kaymasıdır. Erkek egemen sistem toplumun ve yaşamın her bir alanını kadınca ve erkekçe olmak üzere ayrıştırarak kadına ait özellikleri itaate, aşağılanmaya erkeğe ait özellikleri tahakküme dönüştürerek, kölelik kültürünü geliştirdi. Kadınlar olarak patriarkanın bizleri hapsetmeye çalıştığı bu karanlığa karşı hayatlarımızı savunmak adına çıktığımız yolda tüm engellere rağmen yılmadan, sıkılmadan mücadelemizi büyüterek bugünlere geldik. Bu zorlu mücadelede sistemin temsilci ve kurumlarından hiçbir beklentiye girmeden her türlü bedeli ödemek pahasına da olsa kendi yolumuzu çizdik.    Toplumsal değerlerin çalınmasıyla özgürlük yitimi yaşandı   Erkek egemen sistem kadın şahsında tüm topluma savaş açmıştır. Bunu bir yandan baskı ve zor aygıtıyla diğer yandan bilinçleri çarpıtarak kendini yegane çözüm gücü olarak maskeleyerek bugünlere getirdi. Saldırılarının merkezine kadının kolektif bilinçle yarattığı toplumsallığı koydu çünkü kadının, insanlaşma serüveninde doğanın en zayıf canlısı olan insanı toplumsallıkla örgütleyerek özgürlük kültürünü yaşamsal kıldı. Bu yüzden kurnaz erkek avcılıkla edindiği hile ve tuzaklarla ana kadının etrafındaki komünal yaşamın insan doğa uyumuyla oluşturmuş olduğu toplumsal değerleri çalarak kendi tekeline almasıyla özgürlük yitimi yaşandı. Böylece erkeğin kadın üzerindeki tahakkümüyle başlayan ilk ezen ezilen çelişkisi sınıfsal ulusal sömürüyü de beraberinde getirmiştir.    Kadın köleliğine karşı özgürlük   Kaybettiğini kaybedilen yerde aramak doğru olandır. Kadın köleliği üzerinden geliştirilen toplumsal kölelik kültürüyle tüm insanlık köle kılındı. Bunu gören yerden faşizmin, ‘önce kadınları vurun’ belirlemesinin arkasında yatan gerçeklik bu oluyor. Bu yüzden de ilk olarak kadın köleliğine karşı özgürlüğü kadın kimliğiyle bütünleştiren toplumsal özgürlükle ele almak, kadının anlam dünyasını oluştururken kendi hakikatiyle buluşmasını getirecektir. Kadının kendi hakikatiyle buluşma mücadelesinde özgürleşme yolunda hiçbir güç önünde duramaz. Farkındalık bilinciyle ne yaptığını, neden ve nasıl yaptığını bilerek böylece yaşam çeşitliliği içinde birliği, karmaşıklık içinde tamamlayıcılığı ve farklılık içinde bütünlüğü yakalar. Mücadele örgütlülükle güce dönüşür gerçeğiyle tek bir örgütsüz kadın kalmayacak şekilde yarın çok geç olacak anlayışıyla bugünden işe koyulmak gerekiyor. Tabi biz kadınlar kendi özgün özerk örgütlenmemizle başta kendimizde yaratacağımız özgürlük bilinciyle ilk elden işe koyulmak bize kazandıracak olandır. Bu moral ve motivasyonla çıktığımız yolda özgür irade ve öz bilinçle mücadele perspektifimizi oluşturarak zamanın sancısındaki sabırsızlıkla yarına umudu bugünden büyütmek adına gerçeğin bağrına doğarken kah bir çocuğun gülüşünde kah bir kadının isyan ateşinde tutuşturduğumuz yeni yaşama yelken açarız.    Kadın mücadelesi evrenseldir   Yeni yaşamın büyüsüyle özlem yüklü hayaller büyütürken yaşamlarımızın sahibi olmak adına özgürlüğü inşa etme iddiasıyla yol alırız. Çıktığımız yolda mücadele perspektifimizi oluştururken ilk elden yapılması gereken erkek egemen sistemin zihniyet kodlarından arınmayla işe koyulmak esas olandır. Zihniyetimiz yaşamımızı kurgularken aynı zamanda kültürünü oluşturur. Erkek egemen zihniyetin kölelik ve tecavüz kültürüne karşı yürüttüğümüz mücadele ile özgürlük zamanımızı oluşturuyoruz. Kadınlar olarak sahip olduğumuz çoklu kimliklerimiz özgünlüklerimiz temelinde, farklılıklarımız olsa da cins kimliğimizden kaynaklı mücadelemizin evrenselliğinde ortaklaşarak kadın birliğimizi oluşturarak yol alırız. Mücadelemizde bizi amacımıza ulaştıracak yol ve yöntemi doğru belirlemek muradımıza ermemizi hızlandıracaktır. Doğru yöntem doğru sonuca bizi götürmede belirleyici olur, aksi halde tüm iyi niyet okumalarla çıktığımız yolda izlemiş olduğumuz yanlış yöntemler neticesinde kendimizi nerde yanlış yaptık diye aklımızın her bir köşesinde eksik parçaları kovalarken bulabiliriz. Sistem çoklu kimliklerimizi parçalayarak ötekilerini oluşturmak üzerinden böl parçala yönet politikalarıyla ortak paydada buluşmamıza engel olmaya çalışarak kendini ayakta tutmaya çalışmaktadır.   Sistemin kadın mücadelesini etkisiz kılma ve başkalaştırma amaçlı tüm oyun kurmalarına karşı kadın dayanışmamızı büyüterek boşa çıkarabiliriz. Yine sistemin kendini çözüm gücü sunma ilizyonuna aldanarak sistemden talep etme üzerinden kendimizi pasif kılmaktan ziyade, etkin bir mücadelenin politik özneleri olarak kendi yaşamlarımızın sahibi olmalıyız. Zamanın ruhu kadın özgürlükçü ruhtur. Tüm dünyada yükselen kadın mücadelesi mevcut kölelik sistemine alternatif kodları içinde barındırıyor. Kadın devrimini toplumsal devrimle bütünleştirerek, bugünden başlayarak toplumsal cinsiyet kodlarını bir bir yıkmak için kadın özgürlükçü paradigmayı yarına ertelemeden bugünden inşaya koyulmalıyız. Bu temelde nereden başlamalı sorusuna esası gözden kaçırmadan emeğimizle kazandığımız hakları korumak kadar aynı zamanda kadın mücadelesini salt haklar temelinde daraltmadan tüm yaşamımızı kazanmak üzerinden yerelden evrensele bir perspektifle kalıcılaştıracak toplumsal sözleşmeyle garantiye almak bize kazandıracak olandır. Erkek egemen sistemin devlet, iktidar, şiddet eksenindeki örgütlü kötülüğün adı olan ataerkilliğin devlet eşittir şiddet gerçeğine karşı mücadele perspektifimizi örgütlenme, eylem ve savunma üzerinden oluşturarak bütünlüklü kılarsak patriarkanın tüm saldırılarından ve zihni çarpıklığından kendimizi kurtarmış oluruz.