Mücadele için neden çok, beklemek için zaman yok… 2021-11-24 09:11:00   “Saldırılar karşısında mücadele gerekçelerimiz bu kadar çokken kadınlar olarak mevcudu korumak temelindeki mücadele anlayışından çıkarak, şiddetin üretim ve yönetim tekelini elinde tutan devletin bu politikalarına karşı bütünlüklü bir karşı koyuşla işlediği ve işlemekte olduğu şiddet sarmalına bizleri ortak etmesine karşı durabiliriz.”                       Wenda Dursend   Çağımızın çoklu sorunlarının kriz halini aldığı günümüzde mevcut sorunlar karşısında yerelden evrensele çoklu çözümleri yakalayacak politik çizgiyi gerçekleştirecek yeni bir felsefik bakış ve ideolojik çıkışla erkek egemen sistemin saldırıları karşısında durabiliriz. Bu anlamda mevcut sistem sorununa alternatif olarak demokratik ekolojik kadın özgürlükçü paradigma insanlık adına umudu, inancı büyütüyor. Ancak bunu inşa edecek politik özneler olarak bizlerin zayıflık ve yetersizlikleri üzerinden, erkek egemen sistemin zihniyet sorunları süreğenliğindeki tıkanma çıkışı öteliyor. Sorunların doğru tespiti aynı zamanda neye karşı mücadele etmemiz gerektiğini ve kendi çözüm yolumuzu bulmamızın önünü açar. Eril şiddetin salgına dönüştüğü zamanları yaşarken soykırımcı sömürgeci rejimlerin köhnemiş zihniyetinin kirinden pasından kendimizi arındırarak her türlü egemenlik ilişkisine karşı özgürlük iradesini ve bilincini kendimizde yaratmak olmazsa olmaz olarak kendisini dayatıyor.    İlk elden ahlaki ve politik toplumun özneleri konumundaki bizlerin önünde, cins çelişkisi üzerinden geliştirilen kölelik kültürüne karşı özgürlük kültürünü inşa etmek temel görev olarak durmaktadır. Cins çelişkisi bütün çelişkilerin özünü oluşturmaktadır. Haliyle tüm toplumsal sorunlara kaynaklık etmektedir. Bu temelde cins çelişkisinin çözümü aynı zamanda insanlık olarak yaşadığımız toplumsal sorunların çözümünü de beraberinde getirecektir. Tarihsel toplumsal süreç içerisinde kadın köleliği üzerinden erkek egemen sistem kendisini devlet, iktidar ve şiddet ekseninde örgütleyerek, kadını eve kapatarak mülkleştirerek tecavüz kültürüyle 5 bin yıllık sömürü düzeniyle kendisini ayakta tutarak varlığını sürdürebilmiştir. Gelinen aşamada erkek egemen gericilik iktidarının tezahürü olan AKP-MHP’nin kadın düşmanı politikalarıyla bir kadın kırımı yaşanıyor ve bu kırım kendini toplum kırım olarak üretiyor. Bu durum faşizmle bağlantılı olarak geliştiriliyor çünkü faşizm ancak köle kadın ve köle toplumla ayakta kalabilir. Bu yüzden kadın şahsında topluma savaş açarak iradesi kırılmış teslim alınmış köle kadın ve toplumla ayakta kalmaya çalışıyor. Bunu, cinsiyetçiliği derinleştirerek erkekliği kışkırtarak mevcut erkeği kadın düşmanı ve potansiyel katili haline getirerek yapıyor. Yaşanan durumu izah edecek olursak bir erkeklik krizi yaşanıyor ve bu sadece kadın için değil tüm toplum için tehdit olmuş durumdadır. Her gün sistemin kanlı samuray kılıcıyla vahşice işlenen kadın katliamları, taciz ve tecavüz olayları akli dengesi bozuk kişiliklerin münferit olayları olarak meşrulaştırılarak asıl zihniyeti bozuk sistemi perdeleyerek olağanlaşmış gündelik yaşamın bir parçası olarak yaşıyoruz.   Faşizme karşı kadın özgürlük çizgisinde örgütleneceğiz   Kürdistan gerçeğinde sömürgeci, soykırımcı özel savaş politikaları çerçevesinde kolluğun içinde yer aldığı taciz, tecavüz ve fuhuş yoluyla yapılan saldırılarla Kürt kadının iradesini kırmak üzerinden, Kürt toplumunu çöktürme planıyla teslim almak amaçlı saldırılar geliştiriliyor. Kürt ve kadın düşmanı AKP-MHP iktidarının Kürdistan’da yürüttüğü kirli savaşta kimyasal silah kullanmak suretiyle insanlık suçu işlerken diğer yandan Kürtleri, nan ülkesinde, nana muhtaç kılarak açlık ve yoksulluğa mahkum ederek, biyolojik yaşam sınırlarında tutarak, teslim almak istiyor. Öte yandan faşizm Kürt soykırımı temelli işgal saldırılarıyla Kürtleri topraklarından göçerterek demografyayı değiştirerek mülteciliğe mahkum kılarak sömürü düzenini sürdürmek istiyor. Yaşamımıza yönelik tüm bu saldırılar karşısında daha fazla mücadele etmek ve faşizmle hesaplaşmak tek çıkış yoldur. Kadınlar, faşizme karşı kadın özgürlük çizgisinde örgütlenerek mücadelelerini büyütmektedirler. Faşizm yükselen kadın mücadelesi ve direnişi karşısındaki kaybetme korkusuyla daha fazla saldırarak sonuç almaya çalışmaktadır. Bu çerçevede kadınların bin bir emek ve çabayla elde ettikleri kazanımlarına yönelik saldırılarını da artırmıştır. Tekçi ve merkeziyetçi uygulamalarının adı olan kayyım rejimiyle eşbaşkanlık sistemini kriminalize ederek, halkın iradesi gasp edilirken kayyımlar ilk elden saldırı yaptıkları kadın kurumlarını ya kapatmış ya da işlevsiz kılarak toplumu, saldırılarına açık hale getirerek özel savaş politikalarına alan açmıştır. Kadın düşmanı AKP-MHP iktidarı kadına yönelik düşman tutumunu sadece İstanbul Sözleşmesi’nden çekilerek göstermemiş aynı zamanda bunu kabul etmeyen kadınları hedef göstererek saldırı talimatı vermiştir. Yine kadın düşmanı politikalarından hız kesmeden İnfaz düzenlenmesiyle kadın katili ve tecavüzcüleri salıvererek, kadına şiddet faillerini kollayıp teşvikçisi olduğunu açık gösterirken faşizmine itaat etmeyerek mücadelesini büyüten başta kadınlar olmak üzere, sisteme itirazını geliştiren herkesi, yargı şiddeti eliyle nazi toplama kampına dönüştürülen zindanlara kapatarak İmralı işkence sistemi üzerinden uygulamaya konulan ve buradan tüm topluma yayılan ve bir bütünen yönetim sistemine dönüştürülen tecritle, 12 Eylül faşizmini katbekat aşan uygulamalarla politik tutsaklar baskı altında tutularak düşman hukukuyla hasta tutsaklar ölüme terk edilerek zindanlar ölüm merkezlerine dönüştürülerek özgürlük ve demokrasi mücadelesini etkisiz kılmaya çalışıyor.    6284 sayılı yasa hedefte   Şimdi de saldırılarının hedefine 6284 sayılı kanunu ve yoksulluk nafakasını koyarken yine çocuğun tecavüzcüyle evlendirilmesinin yolunu açmak istemektedir. Son olarak ise cinsel istismar ve saldırı suçlarında somut delil şartı ön gören düzenleme ile cinsel suçların önünü açan cezasızlık durumuyla tarafını açıkça ortaya koymuştur. Tüm bu saldırılar karşısında mücadele gerekçelerimiz bu kadar çokken kadınlar olarak mevcudu korumak temelindeki mücadele anlayışından çıkarak, şiddetin üretim ve yönetim tekelini elinde tutan devletin bu politikalarına karşı bütünlüklü bir karşı koyuşla işlediği ve işlemekte olduğu şiddet sarmalına bizleri ortak etmesine karşı durabiliriz. Aksi durumda şiddetine rıza üreten faşizm tikel ve tümel birey ve davranışlarını bir sonraki şiddet randevusunda faili ve mağduru kuran bir yerden herkesi izleyici kılarak kendi karanlık mutlu sonuyla perdeyi kapatacaktır.    Toplumla savaş hali olan faşizmin bizi içinde tutmaya çalıştığı karanlığa karşı kendimiz dışında bir beklenti içine girmeden etkin bir mücadele ile faşizmden hesap sorarak toplumsal yozlaşmayı durdurabiliriz. Bu saldırılara karşı durmak sadece kadının sorunu değil tüm toplumun sorunu olup ortak ve bütünlüklü bir mücadeleyle cevap olabiliriz. Aksi halde çok geçmeden faşizm toplumu bölüp parçalayarak ötekilerini oluşturarak sistematik saldırılarına rıza üreterek hepimizi karanlığa hapsedecektir.