Sessizlik çürütür… 2021-11-16 09:04:23     “AKP-MHP iktidarı, kirli savaş politikalarını tatbik ettiği Kürdistan’da yaşananları kendi sorunu olarak görmeyenlerin derin sessizliği üzerinden işlediği insanlık suçuna rıza üreterek herkesi faşizmine ortak etmektedir.”   Wenda Dursend   “Zaman gelir sessizlik ihanet olur” ( Martin Luther King)                      Gün yok ki kadın katliamlarına, taciz, tecavüz, çocuğa yönelik cinsel istismar haberleriyle uyanmayalım. Tüm bunlar yaşanırken sus pus olan erkek egemen sistemin kurumları, temsilcileri, katil ve tecavüzcülerin avukatlığına soyunarak faillerin suçları tahrik altında işlediklerini söyleyecek kadar hadsizleşen açıklamalarıyla onları kollayıp teşvik ettikleri suç ortaklığına açık tanıklık ettiğimiz zamanları yaşıyoruz. Yine aynı zihniyet tarafından ölmemek için özsavunmasını kullanan kadınları ise Çilem Doğan örneğinde olduğu gibi erkek yargı şiddeti eliyle ağır cezalara çarptırarak neden ölmediğinin intikamı alınıyor. Adeta patriarkanın keyfi hükümranlığı halini alan bu saldırılar karşısında toplum olarak kıyamet koparmak gerekirken ya cılız tepki ya da duyarsızlaşma süreğenliğinde akıp gittiği sanılan yaşamın hayalet ruhları olarak hiçbir şey olmamışçasına yaşama kaldığımız yerden devam ediyoruz. Olağanlaşan bir kör olma, lal olma, sağır olma halini yaşıyoruz. Gelinen aşamada AKP-MHP iktidarının kadın düşmanı politikalarıyla bir kadın kırımı yaşanıyor ve bu kırım toplum kırım olarak kendisini üretiyor. Erkek egemen zihniyetin gübreliğinde boy veren AKP-MHP iktidarı eril şiddeti sadece üretmiyor, aynı zamanda yönetiyor. Yaşanan şiddet tablosundaki faili bulmak için bakan gözün gördüğü suret kimin? Yitik ruhun bezgin yüz ifadesinde kendisini bulan utancın neresindeyim? Bu sorulara cevaplarımız nerede durduğumuzu gösterir. Tüm bunlar yaşanırken çürümenin bin bir tonunda yaşattığı şiddetine rıza üreten faşizmin beslendiği zemini yaratan izleyici soğukluğundaki halin suçlusu olan bizleri, toplumsal vicdanın yargılayan hapsinden özgürleştirmek ve takatsiz kalan ruhu esaretinden kurtarmak için salgına dönüşen erkek faşizminin saldırılarından hesap sormak temel cevap olacaktır. Aksi taktirde sessizliğimiz suça ortaklıktır. Haliyle ruhun intiharıdır.    Yapacağımız tek şey, bizi içinde tutmaya çalıştıkları eril şiddet sarmalı karşısında yaşam yolumuz boyunca edindiğimiz tarihsel tecrübe, birikim ve özgürlük ideolojimizle bilincimizi keskinleştirerek mücadeleyi büyütmek olacaktır. Kadının özgür düşünce ve iradesinin gelişmesi demek; kendi olmak temelinde örgütlü mücadelesinin öznesi olarak erkek egemen zihniyetin gelenek, ahlak ölçüleri ve klasik kadınlık-erkeklik rollerinden, devletten, iktidardan, kölelik kültüründen kurtularak kendi anlam dünyasını yaratmasıdır. Kadının kendi olmakta ısrarı en büyük savaşımı olacaktır. Tarihin ilk ezilen cins-sınıf ve ulusu olan kadınlar, kendileriyle birlikte tüm toplumu ve dünyayı özgürleştirecektir. Bunu bilen erkek egemen iktidarlar, faşizmin önce kadınları vurun söyleminden yola çıkarak ahlak ve vicdan tanımadan kadın mücadelesine pervasızca saldırmaktadır çünkü kadın mücadelesiyle iktidarlarının sonunun geleceğini bildiklerinden sistematik saldırılar geliştiriliyor. Bu kaybetme korkusunun şuursuzluğuyla her haliyle bir vurmadır. Kadının mücadelesi ve direnişi, kendisiyle sınırlı kalmaz; aynı zamanda toplumsallaştırıcıdır. Bu hakikat temelinde faşizm kadın şahsında topluma savaş açmıştır. Kadın ve özgürlük düşmanı olan AKP-MHP iktidarının geldiği son nokta, zor aygıtıyla iktidarını ayakta tutmaya çalışıyor. Kürdistan gerçeğinde yürüttüğü kirli savaşta doğa ve yaşam alanlarına yönelik saldırılar, iç ve dış düşman olarak bellediği Kürtleri topraklarından sürerek demografik yapısını değiştirerek yaptığı insanlık suçuna yeni tezkereyle içteki vatanseverlerden(!) aldığı onayın motivasyonuyla yeni suçlara yelken açarken yine tüm dünyanın gözü önünde kimyasal silah kullanmak suretiyle işlediği insanlık suçu, söz konusu Kürtler olunca yaşanan derin sessizlik tüm insanlığın utancı olan açık bir suç ortaklığının beyanıdır. Her ne kadar faşizm tüm bu saldırılarla bitmiş ve tükenmişliğin acziyetini yaşıyor olsa da bu sessizlikten güç ve moral alma suretiyle suç işlemeye devam etmektedir. Tüm kirli savaş politikalarına, baskı ve zor aygıtlarına rağmen teslim alamadığı toplumu özel-psikolojik savaşla kadın şahsında teslim almak istiyor. Kültürel, sosyal, ekonomik, ideolojik kırım politikalarıyla özel savaş rejiminin uygulayıcısı olan iktidar, üniformalı cinsel şiddetle Kürt kadını şahsında topluma yönelik taciz, tecavüz ve fuhşu geliştirirken diğer yandan uyuşturucu kullanımını yaygınlaştırarak toplumun direngen damarı olan kadınlar üzerinden toplumsal yozlaşma ve çürümeyle toplumun bilincini çarpıtmak, iradesini kırmak temelinde saldırılarını sürdürüyor.    AKP-MHP iktidarı, kirli savaş politikalarını tatbik ettiği Kürdistan’da yaşananları kendi sorunu olarak görmeyenlerin derin sessizliği üzerinden işlediği insanlık suçuna rıza üreterek herkesi faşizmine ortak etmektedir. Tüm bu saldırılarla içine almaya çalıştıkları korku çemberine karşı kadınlar, özgürlük zamanı kuşanarak örgütlü mücadelesinin açığa çıkardığı direniş kültürünün mirasıyla faşizmden hesap sorarak boyun eğmeyecek, diz çökmeyecek, teslim olmayacaktır. Kazanan örgütlü mücadelemiz, kaybeden faşizmin kendisi olacaktır.