Özgür kadın kimliğiyle özgür toplumu savunmak… 2021-11-09 09:08:15   “Erkek egemen sistem, kadın özgürlük mücadelesiyle sonunun geleceğini bilmektedir. Bu yüzden baskı ve zor aygıtlarını daha fazla devreye koyarak ayakta kalmaya çalışmaktadır”               Wenda Dursend   Özgürlük ruhunu, bilincini, iradesini canlı tutarak dünyanın dört bir yanında mücadelelerini büyüten kadınlar olarak; farklı renklere, kültürlere, inançlara, dillere sahip olsak da, bizi bir araya getiren, buluşturan, ortaklaştıran cins kimliğimizden kaynaklı yaşadığımız sorunlardır. Cins çelişkisi; sınıf, ulus, ekolojik ve toplumsal sorunların özünü oluşturmaktadır.    Mevcut erkeklik sadece kadın için değil tüm toplum için tehlikelidir. Cins mücadelesinin sonuç alması ve insanlığın özgürlük sorununu çözmesi,  hegemonik erkeklik düzeninin çökmesini beraberinde getirecektir. Bunu bilen erkek egemen zihniyet ve iktidarları kadın özgürlük mücadelesini bastırmak, başkalaştırmak mevcut sistemin varlık sorununa dönüştürmüş ve bu temelde saldırılarını yoğunlaştırmıştır. Cins mücadelesi stratejisi; kadın değerleriyle toplumsal özgürlüğü yaratma çabasında olan kadınlar olarak yaşadığımız sorunlar başta olmak üzere, tüm toplumsal sorunların çözümünü beraberinde getirecektir. Cins mücadelesi tüm egemenliklere karşı geliştirilen mücadelenin özü olup, cinsler arasındaki iktidar ilişkilerine karşı mücadele tüm mücadelelerin başlangıcı ve temelidir. Erkeğin egemenlikçi her konuda belirleyici konumda kendisinde hak gören gerçeği temelindeki saldırıları karşısında yaşamın büyük kavgasını veren kadınlar toplumsal politikanın yapıcısı olarak irade ve varlık göstererek mücadele ve direnişleriyle bugüne geldiler. Hesap soran yerden, çözümü ortaya koyan, kendisine güvenen ve bedel ödemekten sakınmayarak cesaretle direnerek erkek egemen düzenin faşizmine, ırkçılığına ve her türlü kırım politikalarına karşı yürütülen mücadelenin öncüsü oldular. Bugün de yükselen kadın bilincinin özgür kadın kimliğiyle özgür toplumu savunarak mücadelelerini büyütmektedirler. Erkek egemen sistem, kadın özgürlük mücadelesiyle sonunun geleceğini bilmektedir. Bu yüzden baskı ve zor aygıtlarını daha fazla devreye koyarak ayakta kalmaya çalışmaktadır.    Erkek egemen zihniyetin ete kemiğe bürünmüş iktidarı olan AKP-MHP iktidarı da kadın düşmanı politikalarıyla gerici yoz erkekliği hortlatarak örgütlü kadın mücadelesine saldırmaktadır. Genelde topluma, özelde kadına yönelik baskı, şiddet, sindirme siyasetini tam bir savaş politikası çerçevesinde sürdürmektedir. Adeta kadın şahsında topluma savaş açmıştır. Bir toplumun direnç gücünü kırmanın kadın iradesinin kırılmasından geçtiği gerçeğinden hareketle, stratejik ve bilinçli bir tercihle sistematik saldırılarını sürdürmektedir. Erkek egemen zihniyet ve onun pratikleştireni AKP-MHP iktidarı döneminde egemen erkek faşizmi doruğa çıkmıştır. Mutlak egemenlikle tüm toplumun itaatini istemektedir. Son olarak TJA Sözcüsü Ayşe Gökkan’a düşman hukuku işletilerek verilen 30 yıllık cezanın, Ayşe şahsında direnen ve mücadele eden tüm kadınlara gözdağı olarak verildiğini biliyoruz. Sistemin makul-makbul köle kadın ölçüleri üzerinden toplum yeniden dizayn edilmek istenmektedir. Kürdistan’da devlet uygulamaları sömürgeci zihniyet ve işgal politikaları temelinde yürütülmektedir. Cinsiyetçi, milliyetçi, tekçi uygulamalarla örgütlü kadın mücadelesine pervasızca saldırmaktadır. Kadınların özgürlük mücadelesini kriminalize ederek işkenceli gözaltılar ve asılsız iddialarla suç üreterek torba dosyalarla tutuklamalar yapılarak ülke adeta açık cezaevine dönüştürülerek demokrasi ve özgürlük mücadelesi teslim alınmak isteniyor. Kürdistan’da özel psikolojik savaş politikalarıyla taciz, tecavüz ve fuhuş geliştirilerek ve yine uyuşturucu yaygınlaştırılarak toplumsallığa yönelik saldırılar geliştiriliyor. Kolluk güçlerinin bizatihi içinde yer aldığı yerel işbirlikçi çeteler eliyle yaygınlaştırılıp, yargı yoluyla da kollanarak ahlaki politik toplumun öznesi olan kadın şahsında toplumsallığa yönelik saldırılarla tecavüz kültürünü derinleştirerek, toplumsal yozlaşma ve çürümeyle toplum teslim alınmak isteniyor. Topluma yönelik tüm bu sistematik saldırılar İmralı işkence sistemi üzerinden katmerleşerek kendisini sürekli üreten özel savaş politikalarının uygulamaya konulduğu ve buradan tüm topluma yayılarak yönetim sistemine dönüşen tecrit politikalarından bağımsız değildir. Biz kadınlar bu saldırılar karşısında en büyük özsavunma olan örgütlü mücadelemizi büyüterek, direnişimizi yükselterek cevap olabiliriz. 25 Kasım’a yaklaştığımız bugünlerde cinsiyetçi şiddetin her türlüsüne, savaşa, işgale, tecride karşı mücadele enerjimizin su gibi akıcılığı ve ateş gibi yakıcılığıyla faşizmden hesap sormak için ortak mücadele anlayışında örgütlü mücadelemizi bütünleştirerek ve ortaklaştırarak mücadele alanlarımızı büyütelim.