‘Hafıza Odası’ mı rant çukuru mu? 2021-10-21 09:03:27     “Bu halkın hafızası sizin rant ve popülizm çukurunuzdan çok daha güçlüdür. Kürt halkı Ahmet’i de bilir, Ertuğrul’u da, İsmail’i de, Meral’i ve diğerlerini de. Kürt halkı faillerini iyi tanır.”   Beritan Canözer   Tabutlardan dahi mahrum bırakılmış bir halka hafıza olmak mı hafızasızlaştırmak mı?   Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası (DTSO) organizasyonunda “Hafıza Odası” sergisi Keçi Burcu’nda kapısını ziyaretçilere açtı. 16 Ekim günü açılan sergiye haftalar öncesinden hazırlıklar başlamış, davetli listeleri oluşturulmuş ve muhataplara davetiye gönderilmişti. Elbette herkes, hepimiz “Hafıza Odası”nın nasıl olacağını merak ediyorduk. İsmi “Hafıza Odası”, bir de duyurusu yapılırken Kürt halkının hafızasına vurgu yapılmış, ilgimizi çekti haliyle.   Serginin açılışı yapıldı. Sanal medyaya, haber ajanslarına fotoğraflar, görüntüler akmaya başladı. Tabi sergiye katılanlar da kendi hesaplarından paylaşımlar yapıyorlar. Merakla beklediğimiz o sergiyi, hayretle takip etmeye başladık. “Ne oluyor ya” diyoruz. “Ne oluyor?” Renkli tabutlar, katledilen insanların isimlerinin yazılı olduğu renkli sokak tabelaları, kara lastikler, Sur’da yıkılan evlerden toplanan eşyalar, önünde verilen kahkahalı ve alaycı pozlar, ardından lüks bir otelin bahçesinde kokteyl, halaylar, zılgıtlar. Bir halkın acıyla, kayıplarla dolu hafızası birilerinin rant malzemesi edilmiş.   Kürt halkının hafızası   Roboski Katliamı’nda 34 kişi yaşamını yitirdi. Faili belliydi, göz göre göre işlenmiş bir cinayetti. 34 kişinin cenazesi katırlarla taşındı, battaniyelere sarıldı. Parçalanmış 34 beden. Failler yargılanmadı, medya sus pus oldu, katliamın hemen ardından yılbaşı kutlamaları yapıldı.   Ceylan Önkol, askeri kışladan atılan havan topuyla katledildi. Annesi parçalanmış bedeninin parçalarını eteğinde topladı. Failleri belliydi, cezasız bırakıldı.   Binlerce faili meçhul cinayet. 90’ların en karanlık yıllarında, kaçırılmalarla katledilen binlerce Kürt. Aileleri yıllardır kemiklerini arıyor ancak bırakın kemiklerini, gelen itiraflara rağmen faillerine soruşturma dahi açılmadı.   Enes Ata, Aydın Erdem, Ekin Van, Hacı Lokman Birlik, cenazesi 7 gün yerde kalan Taybet Ana, Dersim, Zilan, Madımak Katliamları, Ankara Garı, Suruç, 5 Haziran patlaması ve katledilen yüzlerce insan. Hepsinin faili belliydi, ancak korundular, aklandılar, yargılanmadılar. Failler yerine katliamın hesabını soran ailelere soruşturmalar açıldı, darp edilerek gözaltına alındı.   Molozlara karışan insan kemikleri   Hani şu serginin yapıldığı Sur var ya, 2015 yılında zaman aralıklarıyla 11 kez sokağa çıkma yasağı ilan edildi, en uzun yasak ise 2 Aralık’ta başlayarak 103 gün sürdü. Çatışmaların bitmesinin ardından sokaklarda yasaklar devam etti. Hükümetin yasağın devam ettiği sokaklarda iş makineleriyle yaptığı kazılarda sayısız insan kemiklerine ulaşıldı, molozlarla birlikte hafriyat alanına taşındı. Aileler o molozların arasında evlatlarının kemiklerini aradı günlerce. Öz yönetim sürecinin başından itibaren Sur, Gever, Nusaybin, Silvan, Varto, Şırnak, Cizre ve daha birçok yerde asker ve polis eliyle yüzlerce kişi katledildi, binlerce ev yıkıldı, talan edildi, kadınlar tacize maruz bırakıldı, sokağını terk etmek istemeyen insanlar zorla evlerinden çıkarıldı, Cizre’de iki ayrı bodrumda yüzlerce kişi çatışmalar nedeniyle çıkamadı ve çoğu yanarak katledildi. Hala cenazesine ulaşılamamış onlarca kişi söz konusu. Siyasi soykırım operasyonlarıyla yüzlerce kişi gözaltına alınıp, tutuklandı. HDP’nin seçilmiş milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırıldı, haklarında tutuklama kararı verildi, belediyelere kayyımlar atandı ve onlarca yıllık kadın kazanımlarına, Kürt halkının kazanımlarına darbe yapıldı.   İşte Kürt halkının hafızası. Vicdanı yaratan da hafızadır, vicdansızlığı yaratan da. Ahmet Güneştekin hiç sormuş mudur kendine, kimdi bunlar? Neden öldüler, nasıl öldüler? Sorsaydı, o serginin içeriğinin ve davetli listesinin öyle olmaması gerektiğini bilirdi. Belli ki sormamış. Eğer kendi hafızasına güveniyorsa, oraya topladığı isimlerin çoğunun “fail” olduğunu da biliyordur.   Sergide ‘Kürt’ çelişkisi   Hani şu önünde poz verilen renkli tabutlar var ya? Onlarca Kürt anne, oğlunun tabutuna dahi kavuşamadan, yaşamını yitirdi. “Oğlumun hiç değilse bir mezarı oldu” diyen Halise Aksoy’a, oğlu Agit’in cenazesi bir PTT kargosuyla gönderildi. Bunu görmeyen medyanın 3 maymunları, hafıza odası sergisinde bu isimlerin önünde poz verdi. Ahmet Kaya’ya "terörist" diyenler, Ahmet Kaya’nın uğruna sürgün edildiği bu topraklarda, katledilen Kürtlerin isimlerinin önünde kahkaha attı. Nasıl gitmesin zorumuza?   Şunu bilmek gerek, bu bir sergi ziyareti değildi. Bu Kürt halkının acısını, değerlerini, kayıplarını “yok sayma” ziyaretiydi. Eğer onlarca insanın katledildiği, evlerin yerle bir edildiği Sur’un tam içinde, Keçi Burcu’ndan bu pozlar veriliyorsa, bu iyi niyet değildir. Eleştirilen de sanat değil, bırakılan izlenimlerdir. Her katledilen, tutuklanan Kürt genci için düşünmeden “terörist” diyebilen medyanın 3 maymunları, o gençlerin değerlerinin önünde o pozu verecek cesareti bulabiliyorsa, bunda masumiyet yoktur. Kötü niyet vardır.   Kürt halkı Sur’un, Cizre’nin, Nusaybin’in, Ceylan’ın, Taybet ananın yasını hala tutuyorken, Kürtler Sur sokaklarında hala rahatça dolaşmıyorken, sokakların çoğu hala yasaklıyken, eski Sur evlerinin yerine toledo dikilmişken, birileri bunun ekmeğini yemeye çalışıyorsa bu kötü niyettir. Bu sadece sanat değildir.   Toplumun değerleriyle “sanat” adı altında alay ediliyorsa, her türlü tepkiyi de göze almalıdır serginin sahibi.   Kürde yasak, Ahmet Güneştekin’e serbest   Şunu da soramadan edemiyoruz tabi: HDP’li siyasetçilerin, halkın, muhaliflerin bu katliamları anarken karşılaştığı onca saldırı söz konusuyken, Ahmet bey bu sergiyi nasıl bu kadar rahat açabildi? Bir kadın mitingi için bile Diyarbakır’da haftalar öncesinden emniyet ve valilikten izinler alınmaya çalışılırken, Kürt halkının katliam dolu geçmişini ele alan bu sergiye nasıl izin verildi? Diyarbakır’da Kürtlere yasak olan, 5 yıl boyunca ziyarete kapalı tutulan Keçi Burcu, Ahmet Güneştekin’e kapılarını nasıl açtı?   Ki serginin sahibi Ahmet Güneştekin’e sanal medyadan da çok fazla eleştiri geldi. Ahmet Güneştekin, gelen tepkilere cevaben de şunu diyor, “Kimlik, tarih, kültür, dil, inanç ve coğrafya kimsenin tekelinde değil."   Evet, kimsenin tekelinde değildir. Ancak bu halk o acıları yaşarken, yürekleri, sokakları, evleri yanarken bir bardak su serpip yüreklerini soğutamamışsan, yıllar sonra o acıların üzerine tuz, biber ekmek kimsenin haddine de değildir. Faili meçhul cinayetler döneminde İçişleri Bakanı olan Meral Akşener’in çelengini kabul edip, fotoğrafını paylaşmak ne kadar etiktir? Kimlik için, dil için, coğrafyası için, kültürü ve tarihi için direnen, can veren, yiten, giden, sürgün edilen, tutsak edilen bu halksa o zaman tüm bunlar bu halkın her bir ferdinin tekelindedir. Siz bu halka kapıları açıp, acıyı paylaşmak yerine onların yitirdiklerine, kayıplarına “terörist” diyenlerle aynı karede poz verme haddine sahipseniz, bu halk da sizi ve sanatınızı eleştirme ve protesto etme hakkına sahiptir.   Kürdün hafızasını küçümsemeyin   Bırakın, bırakın da geçmişini hiçbir zaman unutmayan bu halkın değerlerini kirletmeyin. Bu halkın hafızası sizin rant ve popülizm çukurunuzdan çok daha güçlüdür. Kürt halkı Ahmet’i de bilir, Ertuğrul’u da, İsmail’i de, Meral’i ve diğerlerini de. Kürt halkı faillerini iyi tanır.   Sanatı, toplum için yapanlar   Tabi buna rağmen sanatı toplum için yapan sanatçılar var, kolektif bir çalışmayla halkın acılarını teşhir etmeden, sanatını hayata geçirenler… Metal Kolektif’in “Musa Anter - 49’lar davası” konulu sergisi, “Hafıza Odası” sergisinin açıldığı 16 Ekim günü kapılarını sanatseverlere açtı. Ancak ne yazık ki kokteyl, popülizm, rant olmayan yerde, reklam da olmuyor.