Hani o itiraflar var ya! 2021-09-12 09:09:50     “Amaçlarından, özgürlük taleplerinden vazgeçmedikleri için ölüme terk edilen ya cezaevinde ya da bırakıldıktan saatler-günler sonra yaşamını yitiren tutsaklar onlar. Dahası bilerek, isteyerek öldürülen yaşamlar. Hem de adına bilimi, tıbbı almış bir kurum tarafından öldürülen yaşamlar onlarınki.”     Semiha Alankuş   Emine Aslan Aydoğan, Mehmet Ali Çelebi, İsa Gültekin, Hadi Yalçın, Hayrettin Yılmaz, Nebi İlhan, Sabri Kaya, Takiyettin Özkahraman, Ali Boçnak, Ali Haydar Yıldız, Mehmet Gök, Tahir Çetinkaya, Muhsin Kızılkan, Mustafa Akyol, Kinyas Gülcan, , Celal Şeker, İsmail Arslan, Halime Gülsu, Selahattin Aytek, Hüseyin İdiğ, Koçer Özdal, Burhan Karatay, İbrahim Akbaba, Mehmet Yıldızbakan, Ahmet Bayar, Abrurrahman Şen, Kemal Avcı...    Daha yüzlercesi var. Uzayıp gidiyor isimler. Bunlar sadece içlerinden bazıları. Hepsi de özgürlüğü adanmış birer ömür. Hepsi de yaşamlarının büyük bölümünü cezaevlerinde geçirmiş. Hepsi de dayatılan özgürlüksüzlüğe karşı durmuş.    Evet amaçlarından, özgürlük taleplerinden vazgeçmedikleri için ölüme terk edilen ya cezaevinde ya da bırakıldıktan saatler-günler sonra yaşamını yitiren tutsaklar onlar. Dahası bilerek, isteyerek öldürülen yaşamlar. Hem de adına bilimi, tıbbı almış bir kurum tarafından öldürülen yaşamlar onlarınki.     Tam da bunları yazarken bir haber daha okuyorum, adına Adli Tıp Kurumu (ATK) denilen bu kurumun verdiği karara ilişkin. Kadın özgürlük mücadelesi, Kürt siyaseti ve Türkiye siyaseti açısından önemli bir isim olan Aysel Tuğluk için hastalığına rağmen, "Cezaevinde kalabilir" diyor. Hem de devletin bir üniversitesinin verdiği "yaşamını tek başına idame ettiremez" raporuna rağmen. Şöyle diyor Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı tarafından hazırlanan rapor: "Hastalığının kronik seyirli olduğu ve ilerleyici vasıf arz ettiği, cezaevi koşullarında sağlanabilecek tıbbi destek ve bakımın yeterliliğinde sorun yaşanabileceği, ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyeceğine ve dolayısıyla cezasının infazının ertelenmesi..." Bu tespitleri bir tarafa bırakan, görmezden gelen ATK ise "hayır kalabilir" diyor.   Sonra bir haber daha düşüyor ajanslara. Bir kadın katilini aklamanın yollarındaki engelleri kaldırmaya soyunuluyor bu kez. Katile can simidi olan ATK değil bu kez ama onun işini kolaylaştıracak iktidarın ihaleleri ile rant alanı olarak devreye soktuğu gündeme gelen şehir hastanelerinden biri. Geçtiğimiz yıl katledilen Aslıhan Kılınç’ın katili Ali Kılınç için harekete geçilmiş. Aslıhan Kılınç katledildikten sonra Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığı, fail için iddianame hazırlar. Failin, cezai ehliyetinin olup olmadığına ilişkin, iktidarın gözdesi olan şehir hastanelerinden birinden “sanrısal bozukluk” teşhisi konur ve cezai ehliyetinin olmadığı belirtilir. Fail için bir başka kentte verilen raporda ise cezai ehliyetinin olduğu belirtiliyor. Sonuç nasıl olacak şimdiden bilinmiyor. Ancak, kadınlar ve kamuoyu failin telefonundaki "aldatan eşi öldürmenin cezası”, “aldatma mesajları”, “Şizofren nedir”, “hangi hastalıkların cezai ehliyeti yoktur” aramaların takipçisi olacağı ise kesin.   Ve aklıma devlet destekli suç örgütü yöneticisi Sedat Peker'in, kadınlar ve Kürtlerin çok iyi bildiği ancak iktidarın yıllardır kirli çarklarından olan birinin itirafları geliyor. Hani demişti ya kadın cinayetlerinin üstü örtülüyor diye. Hani demişti ya parası olanlar ATK'den istedikleri raporu çıkarabiliyor diye. Hani demişti ya iktidarın en etkili isimleri bu işleri yapıyor diye. Hani demişti ya Aleyna Çakır'ın katili için rapor alındı diye. Hani demişti ya Yeldana Kaharman cinayetinin üzeri örtüldü diye. Hani Mehmet Ağar, Burhan Kuzu, Süleyman Soylu'nun isimlerini sıralamıştı ya... İşte o itiraflar.  "Hasta tutsaklar neden bırakılmıyor, kadın katilleri neden aklanıyor" sorusunun cevabı olan itiraflar.    Hasta tutsaklar, kadınlar kasten öldürülüyor. Ama ne hasta tutsaklar ne de kadınlar mücadeleden vazgeçiyor. Gücü nereden mi alıyorlar? Özgürlük tutkusu var ya, sır burada gizli.