Bizim hikayemiz 8 Mart 2021-03-10 09:03:00     “İlk sömürge olan kadınlar kendi hikayelerini ortaklaşarak yazıyorlar, süreçler zorlu olabilir ama hepimiz gerçek tarihi yazanların direnenler olduğunu biliyoruz. Egemen erkek, köle kadın ikilemi aşılmadan özgürlük mücadelesi başarıya ulaşmaz.”   Yüksel Mutlu   Spinoza’nın  “Anlamak özgürlüktür” sözü özgürlük arayan kadınların derinleşmesi gereken bir sözdür.… Bununla başlamak istedim anlamı derindir.   İşte bir 8 Mart daha her yıl bıkmadan usanmadan aynı şeyleri söylemeye hatta cümlelerimize ilaveler yaparak söylemeye ve eylemeye devam edeceğiz… Keşke sorunlarımız gittikçe azalıyor olsaydı ama aksine sorunlarımız gittikçe çoğalıyor ve çeşitleniyor, böylece mücadele alanlarımız da çoğalıyor.   Kapitalist modernite 8 Mart’ların içini boşaltıp tıpkı sevgililer günü ,doğum günleri vs. gibi tüketime indirgeyen politik özgürlük ve mücadele kısmını geçerek salt anma günleri gibi kodluyor ve tüketim malzemesi haline getiriyor, kimilerimiz bu zehirli tuzağa ne yazık ki düşüyoruz.İşte bunun adı popüler kültür. Sistem önce yasaklar, mücadele eder, cezalandırır, kadınların kararlı enteryanalist mücadelesi sonucunda içini boşaltarak, lehine çevirmeye çalışır. Başaramayınca ise bunu tüketim günlerine çevirerek anlamını yok eder.   Kapitalizmin işi budur. Bunun içinde kadın, erkek eşitliğini, özgürlük  arayışını, kadın katliamlarını psikolojik, fiziksel, cinsel şiddeti görmemek için elinden geleni yapıyor. Bunu yapmak için her yolu mubah sayar.   Erkek egemenliğine karşı direnmenin öyküsü   Oysa bizim derdimiz ne? Tarih yani gerçek tarih ne diyor kadınların hikayesini nasıl anlatıyor bu hikayede küresel ölçekte vereceğimiz  mücadele, yerel ölçekte vereceğimiz mücadele var.Dünya kadın hareketinin ciddi bir mücadele mirası var, bu miras bize çok büyük olanaklar sağlıyor. Bu olanaklarla yereli ilişkilendirmek oldukça önemli. Türkiye’de de güçlü bir kadın özgürlük mücadele mirası var. Kürt kadınları, Alevi kadınlar, Arap kadınlar farklı inançlardan, farklı etnik kökenlerden, feministler, kadınlık ortak paydasında buluşan kadınlar uzun yıllardır aldıkları bayrağı daha da yukarı çekerek mücadele ediyorlar. İlk sömürge kadın, ilk çelişki cins çelişkisi. İşte bütün mücadelelerden ayıran şey de bu ortak nokta kadın olmak ezilmek ve bu ezilme biçimine karşı güçlü direnişler. İşte bizi ayıran şey bu direnmek… Bu direnişler olmasaydı belki 21’inci yüzyıl başında direnme biçimleri yerine köle efendi ilişkisi konuşulurdu. Oy hakkı, eşit vatandaşlık hakkı, eşitlik, adalet, özgürlük gibi arayışlarımızı bizden önce kadının insan hakları mücadelesini veren kadınlara borçluyuz bu vesileyle bu uğurda en küçüğünden en büyüğüne mücadele eden tüm kadınların anısı ve mücadelesi bize bırakılandır.8 Mart geçmiş bir tarih değil tamda bir gelecek tahayyülü yeni bir dünyanın mümkün olduğu inancını her zaman bize hatırlatıyor. Erkek egemenliğine karşı direnmenin öyküsü aynı zamanda.   Kadınların mücadelesi emek mücadelesi, çevre mücadelesi, ekoloji mücadelesi, kadın katliamlarına karşı birlikte olmanın dayanılmazlığı, bedenine sahip çıkma, yakınlarını kaybedenlerin mücadelesi cumartesi anneleri, maya de plaza anneleri, savaşa karşı barışı savunan kadınlar, ekonomik şiddete uğrayan kadınlar, yoksullukla mücadele eden kadınlar, inancından dolayı ezilen kadınlar, cinsel yöneliminden dolayı şiddete uğrayan kadınlar… Anayasada eşit yurttaşlık mücadelesi veren kadınlar…   Hayatın her alanını işgal eden tecride karşı…   1857 den bu yana New Yorklu dokuma işçisi kadınların mücadelesi yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor. O gün yanan kadınların mücadele azmi sayesinde evrenselleşen kadın sorunu devam ediyor. Bugün egemenler hala mücadele eden kadınları hapishanelere koymaya devam ediyorlar. Kadınlar ise açlık grevleriyle bedenlerini açlığa yatırarak erkek egemen sisteme ve tecride cevap veriyorlar. Toplumu sarıp sarmalayan hayatın her alanını işgal eden tecride karşı… İşte tam da bu nedenle bu gün toplumun gündemine girmeyen sadece ailelerle sınırlı olan hapishanelerde olup bitene karşı daha duyarlı olunmalı.   Her gün her hanede çeşit çeşit şiddet yaşanıyor   Öte yandan cins kırımı haline gelen kadın katliamları tüm hızıyla devam ediyor. Her gün kadınlar, erkekler tarafından katlediliyor artık öyle bir hal almış ki bunun önü alınamıyor iktidar 18 yıllık pratiği ile bu kadın düşmanlığını adeta besleyen bir pratik içinde. Cezasızlık en büyük handikap yargı iyi hal indirimi yaptığı sürece erkekler bundan cesaret alacaktır. Örneğin ayda en az basına yansıyan kısmıyla…Kadın öldürülüyor ve yine her gün her hanede çeşit çeşit şiddet yaşanıyor.   Erkek şiddeti evrensel halini sürdürüyor   Günümüzün en önemli sorunu, pandemi döneminde kadına yönelik her türlü şiddet artmış durumda dünyada yaşanan bu salgın hastalık yani covid-19 insanların canını almaya devam ederken bir yandan da erkek şiddeti evrensel halini sürdürüyor. Bu kriz döneminde tüm baskılara rağmen AKP hükümetinin pandemiyi lehine çevirme çabasına rağmen sokağa çıkmayı başaran tek kesim kadınlardı.   Bunun gibi birçok sebep sayılabilir. Ancak Covid-19 salgını döneminde her hanede yerelde başka bir şiddet durumu yaşanıyor yani tek bir durum yok kısaca. Yapılan araştırmalarda Türkiye de salgın döneminde kadınların yükünün de daha da ağırlaştığı görülüyor. Daha çok şiddete maruz kaldılar.   Kapitalist modernite var oldukça insanın insana, insanın doğaya, erkeğin kadına ezenin ezilene tahakkümü  ve tüm egemenlik ilişkileri var olacaktır.   İlk sömürge olan kadınlar kendi hikayelerini ortaklaşarak yazıyorlar, süreçler zorlu olabilir ama hepimiz gerçek tarihi yazanların direnenler olduğunu biliyoruz. Egemen erkek, köle kadın ikilemi aşılmadan özgürlük mücadelesi başarıya ulaşmaz.   Turgut Uyar “Kadınlık Zor Zanaat “adlı şiirinde şöyle diyor;   Biri kurbağa öper,/Biri yüzyıllarca uyur./Biri yedi cüceyle yaşar,/Biri kuleye kapatılır,/Bir masal prensesi olsan bile kadınlık zor” der.