Derinleşen tecride karşı açlık grevleri... 2020-12-04 09:06:50   "22 yıl önce İmralı’da Abdullah Öcalan üzerinde başlatılan tecrit şimdi tüm toplumda ve cezaevlerinde uygulanıyor. 27 Kasım’da bedenini ölüme yatıran siyasi tutsakların talepleri hepimizin özgürce, demokratik ve adilce bir yaşam sürmesi için. Onlar çıkmayan sesimiz, kuruyan vicdanlarımız oluyor. Tutsakların sesine ses vermek her şeyden önce biz dışarıdakilerin ahlaki ve politik görevi olarak karşımızda duruyor.”   Kibriye Evren   AKP iktidarı Kürt sorunun çözümünde adım atmayı bir yana bırakalım uyguladığı şiddet politikalarıyla çözümsüzlüğü çözüm haline getirmek istiyor. Bunun en somut ve yalın göstergesi İmralı’da gittikçe derinleşen tecrit sarmalıdır. Bu tecrit sarmalına karşı 27 Kasım günü siyasi tutsaklar, İmralı’da Abdullah Öcalan üzerinde 22 yıldır derinleştirilmiş ve genişletilmiş tecridin tümden kaldırılması için açlık grevine başladığını kamuoyuna deklere etti.   Yıllardır Kürt aktör, siyasetçi, kadın ve gençler İmralı’daki tecridin genişleyerek ve genelleşerek tüm topluma yaydırılmak istendiğine dair Türkiye kamuoyuna çağrılarda bulunarak, ortak mücadele hattının örülmesinin önemine dikkat çekildi. Yine cezaevleri başta olmak üzere Kürtlerin bulunduğu her alanda tecridin kaldırılması amacıyla, açlık grevleri, sivil itaatsizlik ve demokratik eylem etkinliklerle tüm dünyanın dikkatini çekmeyi başardılar.    Halklar özgürlükleri ve adilce bir yaşam için mücadele ederken AKP, iktidarını korumak amacıyla demoklasinin kılıcı gibi zor aygıtını kadınlar, gençler, sol, sosyalist ve demokratlar üzerine sallamaktadır. Gazetecisinden, siyasetçine, kadın aktivistinden, akademisyenine, ekolojistinden yazarına kadar birçok insan AKP iktidarını ve politikalarını kabul etmeyerek muhalefet ettikleri için yıllara varan cezalar alarak siyasi rehine olarak statüsünde tutuluyorlar.   Mevcut iktidar pandemiyi bahane ederek, toplumun mücadele ile kazandığı demokratik hak ve özgürlükleri elinden alırken halkı ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel buhranla karşı karşıya bıraktı. AKP yaşadığı krizi aşmak için yeniden bir “reform” kandırmacasıyla toplumun “gazını” alarak kendisine yönelik tepkileri aşmak ve durdurmak istemekte. Fakat 15 Nisan’da yürürlüğe giren yargı reformunda katil, taciz, tecavüz, istismar failleri, çete ve mafya liderleri dışarı salıverilirken, salgında en riskli grupların başında gelen hasta tutsaklara ile siyasi tutsaklar infaz düzenleme yasasında kapsam dışı bırakıldığına tanıklık ettik. Bundan böyle artık bu boş “reform” paketlerle halkı kandırmak kolay olmayacak.   Pandemi (COVİD-19) bahanesiyle çıkardığı yasaklarla ve yasalarla toplumun özgürlük ve yaşam alanlarını gasp diyor. Toplumu hizaya getirmek isteyen iktidar konu cezaevleri olunca devekuşu misali kafasını kuma gömüyor. Normal koşullarda bile yoğunca hak ihlallerin yaşandığı cezaevlerinde pandemi gerekçesiyle OHAL kuralları uygulanıyor desek abartmayız sanırım. Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye ve bölge cezaevlerinde hak, hukuk ve adalet için hep aranır oldu. Lakin AKP’nin baskıcı, tekçi ve otoriter yönetiminin hak, hukuk ve adaletten nasıl anladığının en büyük göstergesi topluma daha fazla cezaevi inşa etmektir.   Adalet Bakanlığın istatistiklerine göre Türkiye’de 263 kapalı ceza infaz kurumu, 76 müstakil açık ceza infaz kurumu, dört çocuk eğitim evi, dokuz kadın kapalı, yedi kadın açık ve yedi çocuk kapalı ceza infaz kurumu olmak üzere toplam 366 ceza infaz kurumu bulunuyor. Toplam kapasitesi 233 bin kişi olarak açıklanan cezaevlerinde toplam 300 binin üzerinde tutuklu bulunuyor. Yani cezaevi kapasitenin çok üzerinde tutuklu bulunmaktadır.    Hal böyleyken pandemi gerekçe gösterilerek tutsaklara tecrit içerisinde tecrit yaşatılmaktadır. Gerek tutuklu ailelerin beyanında, gerekse farklı kurumların yayınladıkları cezaevi raporların başta bölge olmak üzere tüm cezaevlerinde tutuklulara yönelik tecrit, işkence ve kötü muamelenin artığı ifade ediliyor. Hasta tutukluların tedavi imkânlarının engellendiği, hastaneye gidiş ve gelişlerden sonra 14 gün tek başına karantina da kaldığı, açık ve kapalı görüşlerin engellendiği, kitap kısıtlamasının olduğu, kargoların verilmedi veya geç verildiği… Yine sağlıklı beslenme imkânlarını olmadığı, kantinin çok pahalı olduğu, yemeklerde yabancı cisimlerin çıktığı gibi birçok insanlık onurunu incitici hak ihlallerin yaşadığı kamuoyuna yansıyor. Fakat tüm çağrılara, açıklamalara, tepkilere rağmen iktidar cezaevlerinde tecridi daha çok derinleştirerek siyasi soykırım operasyonlarını sürdürüyor.   Cezaevlerini tıka basa dolduran iktidar ekonomide tecrit, sağlıkta tecrit, eğitimde tecrit, erkek şiddetine maruz bırakılan kadına tecrit, hukuka tecrit gibi yaşamın her alanında skalasını genişleterek dışarıda da açık cezaevleri yöntemiyle tecritti derinleştiriyor.22 yıl önce İmralı’da Abdullah Öcalan üzerinde başlatılan tecrit şimdi tüm toplumda ve cezaevlerinde uygulanıyor. 27 Kasım’da bedenini ölüme yatıran siyasi tutsakların talepleri hepimizin özgürce, demokratik ve adilce bir yaşam sürmesi için. Onlar çıkmayan sesimiz, kuruyan vicdanlarımız oluyor. Tutsakların sesine ses vermek her şeyden önce biz dışarıdakilerin ahlaki ve politik görevi olarak karşımızda duruyor.