Örgütlü kötülük hali! 2020-04-20 09:10:00   Manşetlerde “Erken yaşta evlenen kadın/kadınlar eşinin cezaevinden çıkacağı günü bekliyor” şeklindeki başlıkları sıkça görür olduk. Yalnız bu haberlerde dikkat çeken bir ayrıntı var: Haberlere konu edilen çocuk için kullanılan kavram ise “evlendirilen” değil “evlenen”. Yani “bilinçli ve rızalı yapılan evlilikler bunlar” algısı oluşturmak esas amaç tabi.  İşte örgütlü kötülük hali.   Narin Gezgör   Geçtiğimiz hafta Meclis’ten esasında “korona fırsatçığı” olarak değerlendirebileceğimiz infaz yasası teklifi, yasalaşarak geçti. Başta kadın örgütleri olmak üzere birçok çevre, farklı mecralardan bu yasa değişikliğine ilişkin taleplerini, olması gerekenleri ve olmaması gerekenleri günlerce dile getirdi. Ancak yasa geçtikten sonra neleri kapsadığı tam olarak açığı çıktı.   Günlerce tüm çevreler tarafından özgürlükleri talep edilen hasta, yaşlı ve hamile tutsaklar, çocuklu tutsaklar, çocuk tutsaklar, hak savunucuları, siyasetçiler, gazeteciler, akademisyenler, özsavunma hakkını kullanmış kadınlar; yani iyiyi, doğruyu, insanı ve insanca eşit yaşamı savunan tüm tutsaklar beklenildiği üzere kapsam dışı bırakıldı, bu yasada.   Kimleri mi kapsadı infaz değişikliği? Kadın katillerini, şiddet faillerini, uyuşturucu ticareti yapanları, suç örgütü kuranları, çocuğa yönelik cinsel şiddet uygulayanları… Bu liste daha uzayıp gidiyor ama biz kadınları esas öfkelendiren; sadece fikirleri suç sayılan kişiler içeride koronavirüs ile karşı karşıya bırakılıp adeta ölüme terk edilirken, kadınlara ve çocuklara dönük suç işleyenlerin yasa kapsamında olması.   Yasa Meclis’ten geçmeden önce adeta kadınların ve toplumun tepkisini durdurmak amacıyla, “kadın ve çocuklara yönelik şiddet, cinsel saldırı, katletme” suçunu işleyenlerin yasadan yararlanamayacağı iddia edilmiş olsa da, durumun aslı yasanın Meclis’ten geçtiği akşam ortaya çıktı.   Yeni yasada, kadınlara ve çocuklara yönelik suç işleyenlerin tahliye edilmemesinin önünde hiçbir engel yok. Çünkü şiddette ölçüt olarak “üst soya ve alt soya karşı işlenmesi” alınıyor. Oysaki Türkiye’de kadınlar sadece evlilik ya da kan bağı bulunan erkekler tarafından şiddete maruz kalmıyor. Sayısız kadın eski eş, sevgili, ikinci eş ya da tanımadıkları erkekler tarafından şiddete maruz kaldı, hala da kalıyor. Yani bu yasa ile deniyor ki, “Yaşadığınız şiddetin sınırını da biz belirleriz, kimin uyguladığının şiddet olduğunu da.” Böylece 6284 sayılı kanun yine yok sayıldı.   Yine izne çıkıp dönmeyen şiddet sanıkları cezasız kalacak. Yaklaşık birkaç yıldır sürekli gündeme gelen ancak kadın örgütlerinin tepkileri ile geri adım attırılan cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar da kapsama alındı.   Şimdi iktidarın geçirmek istediği yasa ne biliyor musunuz? Çocuğa yönelik cinsel saldırı (istismar demeyeceğim) faillerine af. Gerek İstanbul Sözleşmesi gerek 6284 sayılı kanun ve onlarla taahhüt edilen sözler, yani ulusal ve uluslararası hukuk ve ahlak, yıllardır yok sayılıyor ve çocuk tecavüzcüleri “nitelikli istismar olmadığı” gerekçesi ile serbest bırakılıyor. Topluma ve çocuğa zarar vermeye devam ediyorlar. Kadın ve çocuk hak örgütleri, bu tahliyelere itiraz edip eleştiriyorlar ama eril zihniyette değişen pek bir şey olmuyordu. Şimdi kız çocuklarının 13 yaşından itibaren evlilik yolu ile cinsel şiddet ve tecavüze maruz bırakılmasının “yasal zeminini” hazırlamaya çalışıyor. 13 yaşındaki çocuğa tecavüz ettikten sonra çocuk ile evlenenlere af getirilmek istenmesi, kadın örgütlerinin temel gündemlerinden biri. Hatırlarsak; 2016, 2017 yıllarında da yine aynı af gündeme gelmiş, ancak kadın örgütlerinin mücadelesi ve direnişi ile geri çekilmişti.   İşte “Örgütlü Kötülük Hali” tam da burada başlıyor. Bu tartışmalar ülke gündeminde iken yandaş medya, aynı zamanda devletin resmi yayın organı, hemen bu durumu “ kendince” meşrulaştırmanın, topluma kanıksatmanın yollarını aramaya başladı bile. Daha önce de farklı yandaş yayın kuruluşlarının manşetlerinde karşılaştığımız haberler, artık resmi ajansın da sayfasında. Manşetlerde “Erken yaşta evlenen kadın/kadınlar eşinin cezaevinden çıkacağı günü bekliyor” şeklindeki başlıkları sıkça görür olduk. Haberlere konu edilen çocuk için kullanılan kavram ise “evlendirilen” değil “evlenen”. Yani “bilinçli ve rızalı yapılan evlilikler bunlar” algısı oluşturmak esas amaç tabi.  İşte örgütlü kötülük hali. Çünkü bahsedilenler, 13-14 yaşındaki çocuklar. Evliliğin, cinselliğin ne olduğunu idrak edemeyecek yaşta, çocuk! Ve çocuğa yönelik cinsel şiddetin meşrulaştırılmaya çalışılması hali. Cinsel şiddeti toplum nezdinde olağanlaştırmak amaçlanıyor.   Kadın bedeninin işgali, çocukluğa kadar indirgeniyor. Kadına ve çocuğa yönelik şiddetin politik ve ideolojik olduğunu, kültürel soykırımla ve savaş politikaları ile bağlantılı olduğunu ve toplum nezdinde normalleştirilmeye, meşrulaştırılmaya çalışıldığını her fırsatta ve ortamda dile getirmiyor muyuz? Bu durumda bunun yayın ayağının da bu politikalardan bağımsız olduğunu söylemek mümkün mü?   Gerçi sözünü ettiğimiz basın kuruluşları yıllardır toplumun maruz kaldığı bir çok istismarı olağan gösterme çabası içinde değil miydi… Yıllardır istismar edilmeyen, sömürülmeyen ne kaldı ki coğrafyamızda? Din, emek, tarih, doğa, insan… Özcesi tabiatın her parçası ayrı ayrı  istismar edildi, talan edildi yıllardır. Ama bu talan olağandı onlar nezdinde!   “Örgütlü kötülük” diyoruz çünkü; tüm ülkeler vatandaşlarının “tutsaklar da dahil” yaşam hakkının devamı için mücadele ederken  (ki her devletin temel sorumluluğudur) ülkemizdeise anayasanın eşitlik ilkesi açık bir şekilde ihlal edilerek  “Benden olmayan ölsün” yaklaşımı ile bir infaz yasası geçirildi.   Geçirilen yasa ile insanlığa, topluma karşı suç işleyenlerin, kadın düşmanlarının serbest bırakılıp “Evde kalın” denilen kadınların yanına bir tehdit olarak gönderildiği yetmezmiş gibi, şimdi de kadınların yıllardır mücadele ettiği çocuğa yönelik cinsel şiddet evlilik yolu ile toplumun kabulüne sunuluyor.   Şüphesiz bu durum, son süreçte ülkede yaşanan büyük bir insanlık suçu, ayıbı tarih boyunca benzeri görülmemiş bir kötülük!   Ama şunu unutmamak gerek; yaşanan “örgütlü kötülük hali” ile baş etmenin tek yolu var. O da örgütlü birlik, dayanışma ve mücadele.   Ama zamanında!