Toplumda kırımcı pandemi ittifakı ve kolektif bilinç: Asla yalnız değiliz 2020-04-01 09:01:19   “Türkiye’de her an kadın kazanımlarının kadın düşmanı pandemi ittifakı (AKP-MHP) tarafından her fırsatta gasp edilmeye çalışılması, kadın gündemimizi bugünlerde daha çok seslendirmemiz ve politika üretmemiz acil buton sirenlerini çalmaktadır…”   Halide Türkoğlu   Bugünlerde krizlerimiz, sancılarımız ve öfkelerimiz daha büyük. Çünkü görünmeyene dönüşmek, evin içinde tutulup ama hiçbir şekilde hesaba katılmamanın ağır yükleriyle mücadele etmenin günleri… En baştan başlamanın hissini yaşıyoruz sanki. Tek fark, tarihsel bir hafıza, bu sistemi tanıyor olmak.  Evet, her zaman tartıştığımız kapitalist modernite ve binlerce yıl hayatlara kırım olmuş erkek egemen zihniyet. Yine iki tanıdık özne: Erkek ve Devlet. Yine inşa edilenin yıkılabileceği umudunu taşıyan yeniden inşanın mümkün olduğunu savunan politik özneler bizler, kadınlar, halklar, sistem karşıtı hareketler, inisiyatifler, komünler…   Daha çok uzakta değildi, savaşların insan ve doğa üzerindeki yıkımını, yaşamı çalmasına karşı yükselen sesler, kadınların her gün en yakınları tarafından öldürüldüğü, devlet şiddetinin sistematik sürdürüldüğü bu dünyada, açlığın basamak basamak yatay-dikey bir katliam olduğu, patronların işçilerin canlarından, terlerinden ceplerini doldurduğu günler… Kimliklerin işkence görmenin nedeni olduğu, Kürt olmanın evinde katledilmek olduğu, iradesinin, dilinin, toprağının, emeğinin gasp edildiği halkların ülkesi olduğumuz günlerin gerçeklikleri hepsi eve kapandı.   “Evde kal Türkiye”, salgının en makul çözümü şimdilik! Evde kalalım Kürdistan, bize düşman faşist bir ‘Pandemi ittifakı’ var. Kadınlar, emekçiler, işsizler, göçmenler, farklı ama “makul olmayan” kimliklerimizin hepsi kapitalist modernite krizinin pandemi devletlerinin yaşamımızı nasıl çalacaklarının dijital dünyasına sıkıştırıldı. Hem hissediyor hem öfkeleniyor hem de bu sürece karşı nasıl yapmalı üzerine düşünme, bizleri yeni mücadele yöntemleri arayışına itiyor.   Sosyal medyada birçok sosyal bilimci yeni dünya düzenine dair iki sav üzerinde tartışma yürütmekte: Birincisi toplumun sağlığını tehlikeye koyan bu topluma karşı virüsün pandemi ittifakı, AKP-MHP hükümetinin salgın sonrasında daha da otoriteryan bir rejime dönüşmesi ihtimali, yani bütün toplumsal ve kamusal düzeni diktatör olarak yönetimin resmi inşası. Uzun bir zamandır bunu yapıyordu, kurumsallık dünya sistemi tarafından meşru haline gelecek ki zaten bütün devletler bu şekilde yönetilecektir.   İkinci seçenek; tüm bu olumsuz pandemi hükümetlerinin icraatlarına ve toplum kırımı uygulamalarına karşı toplumun devlet mekanizmasını tamamıyla sorgulamasıdır. Çünkü küçük toplumsal dayanışma ağları, kolektif bilince sahip birey olma geçeği ile insanın kendi hakikatine kavuştuğu anda bir demokratik toplumun inşasının söz konusu olacağıdır. Daha çok ahlaki ve politik bir toplum, daha çok demokrasiye tekabül edecektir.   Her iki seçenekte de salgın süresince toplum ve devlet krizinin yaşandığı zaman-mekan gerçeğini kimlerin yürüteceğidir? Kesişimsel olsa da. Demokratik modernitenin kapitalist modernite ile savaşının en keskin ve en bütün çatışmasının olduğu bir anı yaşamaktayız. Devletli uygarlık krizinin kaosundan çıkış yolunu örgütleyecek demokratik uygarlık insanının birikimsel tarih bilincini devreye koymasının ve politikasını güçlü örgütleyebileceği bir kaos anındayız. Sistem karşıtı hareketlerin küçük ölçekli dayanışma ağları bütün olarak halkların dayanışmasını ortaya çıkaracaktır.   Bu meseleyi biraz daha somutlaştırma adına kadın mücadelesinden deneyimlerle başlamak bize yol gösterebilir. Çünkü kadınların inşa etmeye çalıştığı sistem tam da kolektif bilincin inşasına denk gelen bir sistemdir. Bu yüzden kapitalist modernite ve devlet tarafından ötelenmek istenmekte ve görünmez kılınmaya çalışılmaktadır. “Evde hayat var, evde kal, hayat eve sığar” hashtagleri hayatımızda hiç olmadığı kadar cinsiyet körüdür. Biz kadınlar bunun bir yandan sağlığımız bir yandan yaşam hakkımızın, emeğimizin, bedenimizin gasp edilmesi arasında bir tercih meselesi haline getirildiğinin farkındayız.   Dünyada salgın olan bütün devletlerde kadına yönelik şiddetle mücadele askıya alınmış bir duruma getirilmek istenmektedir. Ancak örgütlü kadın mücadelesi içindeki kadınlar evlerde yükselen çığlığa ses olmak için bir yandan hükümetlere baskı yaparken bir yandan küçük ölçekli dayanışma ağlarını geliştirmeye çalışmaktadır. Önümüzdeki günlerde buna yeni yöntemlerin dahil olması gerektiği elzemdir. Sadece Türkiye’de her an kadın kazanımlarının kadın düşmanı pandemi ittifakı (AKP-MHP) tarafından her fırsatta gasp edilmeye çalışılması kadın gündemimizi bu günlerde daha çok seslendirmemiz ve politika üretmemiz acil buton sirenlerini çalmaktadır.   Tecavüzcüler ve kadın katillerine ceza indirimine karşı eşbaşkanların, milletvekillerin, kadın aktivistlerin cezaevinde tutulması, kayyım atamaları, kadın müdürlüklerine erkek atama yapılması gibi durumlar, hükümetin 6284 ve İstanbul Sözleşmesi’ne de bu dönemde müdahale edebilme riskini arttırmaktadır.    Kadınların siyasete ve bürokrasiye müdahalesi elbette ki yerel kadın örgütlerinin ve dayanışmasının etkisiyle görünür olmaktadır. Birlikte sokağa çıktığımız günler defalarca bunu kanıtladık, kazanımlarımızı koruduk. Biz kadınlar birbirimize söz verdik: “Asla yalnız yürümeyeceksin, bir kişi daha eksilmeyeceğiz” diye. Şimdi sokağa çıkamasak da dayanışma ağlarımızı gerek dijital ortamda gerekse mahalle bazında örgütleme zamanı. Bunun için bir kampanya başlatılabilir. Çünkü bu konuya dair kadın örgütleri öneri ve çalışmalar yapmakta; tıpkı Kadınlar Birlikte Güçlü’de yaptığımız gibi bunu bütünsel bir gündeme çevirmek acil bir sorumluluk olarak önümüzde durmaktadır. Bir yandan, kadın düşmanı pandemi ittifakı (AKP-MHP) hükümetinin daha fazla haklarımıza göz dikmesine karşı gözümüzün üstünde olduğunu ve görevlerini yerine getirmesi için baskı uygulamak, yapmadığında teşhir etmek diğer yandan alternatif olarak küçük adımlar da olsa birbirimizle dayanışmak. Belki bir süre birbirimize sarılamayacağız ama çokça konuşacağız, çokça ülkenin bir yanından başka bir yanına sesleneceğiz, “Asla yalnız değiliz” diye!