Varlığı kabul edilmeyen bir halk, imha ile karşı karşıyadır 2020-01-26 09:02:43     “1915’te Ermeni halkının soykırımına sessiz kalan Almanya şimdi de Kürt halkının soykırımına sessiz kalarak suç işliyor. Kürtler hala Alman üretimi savaş silahları, kimyasal bombaları ile Türkiye tarafından katlediliyor. Aktüel süreçte de Kürt halkının varlığını dahi kabul etmeyip, resmi kayıtlara işlememesi de bu tutumunun devamıdır…”   Gül Güzel   Kürdistan’ın ülke olarak bölünmüşlüğü 381 yılı aşarken, bu durum ülke ve ulusal bir parçalanma ile inkârı da beraberinde getiriyor. Kürt kimliğinin dahi ‘suç’ olarak kabul edilmesi, kendi kimliğinden korkmaya, utanmaya varan durumlara kadar sürükledi. Kimliğinin bilincinde olanlar ise egemenler tarafından ya katledildi ya da sürgün ve tehcir ile ülke topraklarının dışına atıldı. Böylelikle ülkesi bölünmüş, kimliği inkâr edilmeye devam edilen Kürt halkı, soykırımlara açık konuma getirildi.   Emperyalist devletler inkarda ısrar ediyor   Ülkeleri bölünen, talan ve gasp edilen Kürt halkı bütün inkâr, imha, soykırım, asimilasyon yöntemlerine rağmen 21.yüzyılda yeniden kimliği ve özgürlüğü için bilinçli bir tutum sergiliyor. Ancak emperyalist devletler, kendi inkârlarında ısrarlı bir tavır içinde olmaya devam ediyorlar. Kürt halkının en büyük ülke parçası olan Bakur (Kuzey Kürdistan-Türkiye) 1990’lı yıllarda işgal, gasp, talan altında yakılıp, yıkıldı. Köylerin boşaltılması nedeniyle Kürtler farklı ülkelere göç etmek zorunda kaldı. Bazıları Başur (Güney Kürdistan), bazıları da Avrupa ülkelerine gidip sığındı. Türkiye’deki “Kürt diye bir halk yoktur. Onlar dağ Türkleridir” muamelesi ile gittikleri diğer ülkelerde de karşılaştılar. Avrupa’nın çeşitli bölgelerine göçmen sıfatıyla vardıklarında Türkiye’den gelenler Türk, Suriye ve Irak’tan gelenler Arap, İran’dan gelenler de Fars olarak kayıtlara geçti.   Bu inkârlar zincirinden kurtulamayan Kürtler, devleti olmayan 50 milyon civarında bir halk olma özelliğini taşıyor. Diğer taraftan varlığı dahi kabul edilmeyen, resmi kayıtlara işlenmeyen bir halk nasıl “‘terörist’ damgasıyla terörize edilebiliyor” sorusuyla karşı karşıyayız. Böylesine inkar edilen bir halk, hangi mantık ve verilere dayanılarak tutuklanıp, yargılanıyor?    Almanya tarihsel olarak Kürtleri tanımıyor   German-Türk işbirliği ile 1836 -39 yıllarında Helmut von Moltke’nin Kürtleri katletme tekniğini Türk/Osmanlı askerlerine öğretme sürecini kendileri inkar etmeye çalışsalar da, yazılı tarih inkar edemiyor... Alman ırkının Kürt halkının varlığını inkar etmesi, Helmut von Moltke sürecinin devamıdır kanımca. O yüzdendir ki, 1915’te Ermeni halkının soykırımına sessiz kalarak, imza atan Almanya şimdi de Kürt halkının soykırımına sessiz kalarak suç işliyor. Kürtler hala Alman üretimi savaş silahları, kimyasal bombaları ile Türkiye tarafından katlediliyor. Aktüel süreçte de Kürt halkının varlığını dahi kabul etmeyip, resmi kayıtlara işlememesi de bu tutumunun devamıdır. Halbuki inkar etmek imhadır, soykırımdır, suç ortağı olmaktır. Bir devlet kendini inkârlar üzerinden var edemez.    Kürtlere karşı Türkiye’nin yanında yer alıyor   Tarihte her devlet, her toplum hata yapmıştır ve yapacaktır. Ancak hatalarını anlayıp, bunları tekrarlamamak gerekir. Savaş ve silah satmaktan daha değerli şeyler vardır ki parayla satın alınmazlar... Diğer resmi verilere göre Almanya 2014- 2016 yıllarında 290 Leopard 2A4 tanklarını Türkiye’ye satarken, G3 silahlarının Türkiye’de imal edilmesi için lisans verdi. Bu sattıkları silah ve gereçler dışında eski savaş araçlarını da yine Türkiye’ye hediye etti. Böylelikle Türklerin güçlenmesine ve Kürtlerin haklı davalarında kaybetmeleri için bir tutum içinde olmaya devam ediyor. Çünkü savaş silahlarını satabileceği Türkiye’ye ihtiyacı var Almanya’nın. Aynı şekilde her iki ülkenin ortak çalışan gizli istihbarat örgütleri de görevlerini yerine getirmekte kusur etmiyor Kürt halkına karşı...   Resmi olarak kayıtlara işlenmeli   Yapılan bazı açıklamalarda Almanya’da 1 milyon 200 bin Kürdün yaşadığı hangi verilere, kayıtlara dayandırılarak yapılıyor bilmiyorum. Bu soruyu kısa bir süre önce Almanya İçişleri Bakanlığı’nda çalışan bir sorumluya sordum. Ancak bu şahsın sadece hayret eden gözleriyle bana bakması soruma cevap oldu. Oysa diasporadaki Kürt halkının en yoğun yaşadığı ülkelerin başında Almanya geliyor. Almanya, tarihte kısa süre Doğu Afrika sömürgeleri (Namibiya, Tongo, Tanyaniya, Ruanda, Nauru, Kamerun, Gana) gibi ülkelerin tamamına değil birer parçalarına sahip oldu. Ancak Birinci Dünya Savaşı sürecinde 1919 yılında yapılan Versailles barış anlaşması ile bütün sömürü ülkelerinden vazgeçti.    Bugünlerde politikacılar Thüringen şehrindeki müzelerde bulunan 30 civarı Afrika ülkesindeki sömürü sürecinden kalma kafataslarından bahsediyorlar. Bu, sadece buzdağının küçük bir parçası.  İspanya, Fransa ve İngiltere gibi sömürge ülkesine sahip olmaması tek ırk özelliğinden kaynaklanıyor olabilir. Yoksa halklara karşı hegemonyacı bir yapıya sahip olmadığından değil. Buna bir de Hitler nasyonal ırkçılığı ile Yahudi soykırımı eklenince, farklı halklara yaklaşımda bu çerçeveyi aşmakta zorlanıyor.    Ancak bu durum resmi kayıtlarında Kürt halkının varlığını kabul etmemesi olarak kabul edilmemeli. Tarihinden ders ve örnek almak suretiyle Almanya’nın, Kürt halkının kimliğini resmi olarak kabul etmesi gerekiyor. Ortadoğu’nun en kadim halkı bu inkarı kabul etmiyor. Almanya’da yaşayan Kürt halkının resmi kayıtlarda, kimliklerinde “Almanya vatandaşı ve Kürt uyrukludur” yazmak zor olmasa gerek.