Ruşen Seydaoğlu: Komisyonun TJA’nın fikirlerine ihtiyacı var

  • 09:02 17 Ekim 2025
  • Güncel
Melek Avcı 
 
ANKARA - Meclis Komisyonu toplantısına katılan Ruşen Seydaoğlu, TJA’nın komisyonda olmamasına ilişkin, “Anlayışıyla ve mücadele deneyimiyle komisyonun TJA’nın fikirlerine, deneyimlerine ihtiyacı varken bundan uzak durulması aslında o çatışma, ayrımcı dili ortadan kaldırmanın da fırsatı olarak görülmesi gereken bir husustu” dedi. 
 
Kürt sorununun çözümü noktasında Meclis'te kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nu 15’inci toplantısında kadın örgütlerin dinledi.  Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM), 29 Ekim Kadınları Derneği (29 EKD), Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi, Türkiye İş Kadınları Derneği (TİKAD) ve Hazar Eğitim Kültür ve Dayanışma Derneği komisyona çağrılırken, TJA ve feminist hareketlerin komisyonda yer almaması ise eleştirildi.
 
Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi adına komisyona katılan Ruşen Seydaoğlu komisyon toplantısına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. 
 
‘Aktif bir katılımı tercih ederdik’
 
Kadınların, komisyonun başından beri her tartışmayı kadınsız yapmaması ve sistematik olarak dinlenmesi gerektiğini belirten Ruşen Seydaoğlu, savaştan en çok etkilenen kadınların barışta özneleşmesi gerektiğini söyledi. Ruşen Seydaoğlu, “Sadece komisyona gidip öneriler, değerlendirmeler yapmak değil; bundan sonraki sürecin nasıl inşa edileceğine dair de Meclis’in özellikle on yıllardır Türkiye'de özgürlük, eşitlik mücadelesi veren Kürt kadın hareketi gibi, feminist hareket gibi ya da bunların farklı yapılar içerisindeki yansımalarını da gözeterek bir davette bulunması, aktif bir katılımın sağlanmasını tercih ederdik. Çünkü Meclis’i bu noktaya getiren, yeniden bir barış masasının kurulmasında Türkiye'de o durmadan, duraksamadan devam eden kadın mücadelelerinin payı çok büyüktü. Bunu gören bir yerden Meclis’in bundan sonra da planlamalar yapması, programları buna göre oluşturması bizler açısından elzemdir” diye belirtti.
 
‘Demokrasi tek başına istihdam ve yoksullukla açıklanamaz’
 
Komisyonda demokrasi ve eşitlik için mücadele eden kesimlerin yansımasını çok göremediklerini söyleyen Ruşen Seydaoğlu, “Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi olarak oradaydık; farklı mücadelelerden gelen, farklı ideolojik referansları olan ama barış fikrinde ortaklaşmış bir zemin olarak kendimizi tarifliyoruz. Ama bu, bütün feminist hareketi ya da TJA'yı bir bütünden temsil ettiğimiz anlamına gelmiyor. Haliyle komisyondaki en büyük eksiklik bizler açısından buydu. Davet edilen kadın odaklı çalıştığını ifade eden kurumlar vardı. Ama şunu gözlemleyebildik; o muhalif siyasetin geçtiğimiz yıllar içerisinde erkek egemenliği, milliyetçilik, dincilik, cinsiyetçilik ekseninde kadınlara yaşatılan o katmanlı ayrımcılığın bütünüyle yansıdığını söyleyemem tabii. Ama barış ve demokrasi tartışması yürütülürken, sahiden de bu meseleye etraflıca çalışmış, bunun mücadelesini vermiş kesimler olmalıydı. Meseleyi sadece ne istihdamla ne kadınların yoksullaştırılmasıyla açıklayabiliriz ne de sadece kültür politikalarıyla açıklayabiliriz. Kalkınma projeleri değil mesele. Bütünlüklü bir bakış gerek; kadını yoksullaştıran, kadını görünmezleştiren, kadını kimliksizleştirmeye çalışan odaklar, o akıl, fikir, zihniyet nedir, daha çok bunun yansıması olmalıydı diye düşünüyorum. Günün sonunda kadınlar bir şekilde o Meclis’te sözlerini söylediler. Bu bile başlı başına anlamlı bir tutum ve katılımdı” ifadelerini kullandı.
 
‘TJA en köklü hareketlerden bir tanesi’
 
TJA’nın ve feminist hareketin komisyona davet edilmemesini komisyon toplantısında da eleştirdiklerini ifade eden Ruşen Seydaoğlu şöyle devam etti: “Kürt kadın hareketi 90'lardan bu yana, çok büyük oranda feminist hareketle de ortaklaşarak, beraber yol yürüyerek ama bununla beraber kültür, kimlik haklarını, o yok sayıldığı yerden kadın ve Kürt kimliğini birleştiren bir hareket. Ama sadece kendine dönük ya da kısa süreli, lokal talepleri yok. Topyekûn toplumla beraber, erkeklerle beraber özgürleşmeyi savunan, ülkenin de ancak bu şekilde demokratikleşebileceğini savunan en köklü hareketlerden bir tanesi. Bugün TJA’nın komisyonda olması ya da ilerleyen süreçte davet edilip görüşlerinin alınması, Türkiye demokrasisi için eğer demokratik bir toplumun inşasından bahsedilecekse, tam da bunun için bir gereklilik. Böyle görüyoruz. ‘Umutla özgürlüğe yürüyoruz’ diyerek kadınlar bu yolculuğu gerçekleştirdiler. Ama saçaklı olarak eşbaşkanlık sisteminden tutalım, kadınların özgürlük, eşitlik farklı farklı alanlardaki taleplerini de örgütlediler. Bir özgürlük fikri örgütlendi ve Ankara'da umut hakkının özellikle uygulanması yönünde talepleri oldu.
 
‘Mücadele deneyimiyle komisyonun TJA’ya ihtiyacı var’
 
Bu kesimlerin geçtiğimiz bu 10 yıl içerisinde katmanlı bir biçimde kriminalize edildiğini de biliyoruz. Kürt kadın hareketinin bileşeni olan belediye eşbaşkanları tutuklandı, kadın siyasetçiler görevden alındı. Sadece parlamento siyaseti açısından ifade etmiyorum bunu; kadın kurumlarında çalışanlar, kültür faaliyetleri yürütenler, özgür basın içerisindeki kadınlar bir bütün saldırı altındaydı. Tutuklamalar, gözaltılar hepsi hayatlarımızın çok içinde devam etti. Ama bununla beraber mücadele de yükseldi. Evet, farklı coğrafyaları, Ortadoğu'nun tamamını ‘Jin jiyan azadî’ felsefesiyle etkileyen, o devrimi ören bir zemin de yarattı. İşte buradan doğru baktığımızda, bu anlayışıyla, bu yaklaşımıyla, bu mücadele deneyimiyle komisyonun TJA’nın fikirlerine, deneyimlerine ihtiyacı varken bundan uzak durulması, aslında o çatışma, ayrıştırıcı, ayrımcı dili ortadan kaldırmanın da fırsatı olarak görülmesi gereken bir husus bizler açısından.”
 
‘Komisyon görüşmezse bu siyasetin dışında kalacaktır’
 
İnisiyatif olarak temel taleplerinden bir tanesinin de Kürt Halk Önderi ile komisyonun görüşmesi olmasının nedenini ise Ruşen Seydaoğlu şöyle açıkladı: “Sürecin tüm tarafları, aktörleri dahil hem komisyonun hem de demokrasi, eşitlik, özgürlük mücadelesi veren sivil toplum örgütleri, diğer toplumsal kesimler, hareketler de dahil olmak üzere bu sürecin aktörleriyle aktif bir şekilde tartışma, yan yana gelme süreci talep ettik. Komisyonun doğrudan yaptığı işin mahiyeti gereği, bu müzakereler hükümet ve Öcalan arasında devam ettiği için, görüşmek zorunda taraflarla. Yoksa komisyon bu siyasetin dışında kalacak. Komisyon en geniş mutabakat; siyasi partiler, bileşenler… Doğrudan bu sürecin içine girmemek demek, Meclis güvencesinde o kolektif bütünlükle yürütülmemiş bir siyaset demek. Barışı sadece hükümetin eline bırakmamak gerekiyor. Bu anlamda biz Meclis komisyonunun Öcalan'la görüşmesi gerektiğini söylüyoruz.”
 
‘Geniş kesimleri etkileme gücü hesaba katıldığında görüşme gerekliliktir’
 
‘Kadınlar açısından görüşme neden önemli’?’ diye sorulduğunda ise Ruşen Seydaoğlu, “Çoklu bir bileşen olan BİV’in bu süreci götüren taraflarla tartışması, yan yana gelmesi, arada devam eden müzakerelerin gündemlerine dahil olması, gerektiğinde öne sürülen fikirleri başka bir yerden okuması, itiraz etmesi, daha güçlüsünü ortaya koyması açısından, kısaca sürece katılmak açısından bir anlam taşıyor. Burada Kürt özgürlük mücadelesinin, Kürt kadın hareketinin ifade ettiği biçimiyle Abdullah Öcalan baş müzakereci olarak tarifleniyor. Diğer tarafta ise hükümet var; aslında toplumun tamamını temsil etmeyen bir hükümet. Bu anlamda, tıpkı hükümetle görüşmeler sürmeli, tıpkı komisyon bunu çok boyutlu bir şekilde ele alıp tartışmalı dediğimiz yerden Abdullah Öcalan'ın kendisiyle de bu sürecin bir tarafı, aktörü olarak ve çok geniş bir toplumsal kesimi etkileme gücü olduğu da hesaba katıldığında, bu kapsamda dünya örnekleri de değerlendirildiğinde bunun bir gereklilik olduğunu tarifledik” ifadelerini kullandı.
 
‘Ziyaretler hükümet yanlılarına değil, itiraz yükseltenlere yapılmalı’
 
Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’un komisyon sonrası yapacağı ziyaretlerin kime, hangi kurumlara yapılacağının önemli olduğunu ifade eden Ruşen Seydaoğlu, “Meclis komisyonu başkanı Diyarbakır'a gideceğini, Kültür Yolu Festivali'ne katılacağını ifade etti komisyon tartışmaları esnasında. Ama bu ziyaretlerin sadece hükümete yakın ya da en iyi hâlle Meclis’teki muhalif partilere, CHP’ye yakın ya da daha orta yollu STK’cılık yapan kurumlara değil; itiraz edenlere, bu süreçte en çok saldırıyı görenlerle de yan yana gelmeye dönük bir programa dönüştürülmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bugün Kültür Yolu Festivali, gideceği ilde Diyarbakır'da, toplumun tamamının ya da büyük kesimin mutabık olduğu, uygun gördüğü bir çalışma mı, bunu tartışmak gerekiyor. En geniş kesimlere komisyon başkanı nasıl ulaşmaya çalışacak? Burada demokratik ilke ne kadar işleyecek? Tüm bunlar bizler açısından da son derece önemli” diye belirtti.