Özgürlük Yürüyüşü Ankara’da: Tecrit sürdükçe hepimiz kaybediyoruz

  • 11:06 20 Aralık 2024
  • Güncel
 
ANKARA - Özgürlük Yürüyüşü’nün son bulduğu Ankara’da açıklanan ortak deklarasyonda, tecridin derhal kaldırılması ve çözüm için diyaloğun başlatılması istendi. 
 
Demokratik Kurumlar Platformu (DEKUP) öncülüğünde, “Abdullah Öcalan’a özgürlük Kürt sorununa demokratik çözüm” kampanyası kapsamında 16 Aralık’ta Amed’de başlayan “Demokratik Çözüm ve Özgürlük Yürüyüşü", Ankara’ya vardı.  Yürüyüşe katılanlar, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, Meclis Grubu yöneticileri ve STK temsilcileri tarafından karşılandı. Meclis Çankaya Kapısı önüne gelen yürüyüşçüler, burada açıklama yapmak istedi. Engellemelere rağmen, yürüyüşçüler, Olgunlar’da Madenci Anıtı önünde açıklama yaptı. Sık sık  “Biji Berxedana Rojava” ve “Savaşa hayır barış hemen şimdi” sloganlarının atıldığı açıklamada, siyasetçiler söz aldı. 
 
‘Bir yandan barış diyecek bir yandan gazetecileri katledeceksiniz’
 
İlk olarak söz alan Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eşbaşkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar, Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik SİHA saldırısı sonucunda katledilen gazeteciler Cihan Bilgin ve Nazım Daştan’ı andı. Ciğdem Kılıçgün Uçar, “Dün Türkiye’nin SİHA’larıyla katledilen Kürt özgür basın emekçileri Cihan Bilgin’i ve Nazım Daştan’ı saygıyla anıyorum. Bu vesileyle hem Kürt basınına hem de özgür basına ve Kürt halkına başsağlığı diliyorum. Bir yandan çözüm varmış gibi konuşmalar, bir yandan çözüm için çaba harcayan basın alanına dönük saldırılardan hiç vazgeçilmedi. Ama biz de biliyoruz ki, Kürt basını da özgür basın da Rojava’da, Suriye’de, Orta Doğu’da ve Türkiye’de gerçekleri yazmaya devam edecek, biz de onları izlemeye devam edeceğiz” dedi. 
 
‘Tecrit Türkiye’deki adaletsizliğin vesikasıdır’
 
Özgürlük Yürüyüşü heyeti adına ortak deklarasyonu okuyan Çiğdem Kılıçgün Uçar, tecritle birlikte Türkiye’de hukukun askıya alındığını belirterek, “Türkiye’de demokratik çözüm iradesinin iktidar tarafından askıya alınmasıyla birlikte İmralı’da Sayın Abdullah Öcalan üzerinde başlayan mutlak tecrit rejimi bugün hala en yoğun şekilde devam ettiriliyor. Uluslararası hukuk ve insan hakları, ulusal hukukunun askıya alınması anlamına gelen tecrit, Kürt sorunun demokratik çözümü ve Türkiye’nin hukuk, demokrasi ve adaletten uzaklaşmasının vesikasıdır. Tecritle birlikte Türkiye’de hukuk askıya alınmıştır. Sayın Öcalan’a karşı devreye konulan mutlak tecrit ile Türkiye’de otoriterleşme arasındaki parallelik iktidarın siyasi tercihidir. Hukuksuzluk ve demokratik çözümün reddedilmesi anlamına gelen mutlak tecrit, iktidarın adil bir yaşamı sağlamayı değil siyasi tercihlerini esas aldığının kanıtıdır” dedi. 
 
‘Tek gerçek Kürt sorununda demokratik çözüm rotasına girmek’
 
İmralı tecridinin otoriterleşmenin kaynağı olduğunu belirten Çiğdem Kılıçgün Uçar, hukuksuzluk ve adaletsizliğin halkların birlikte yaşamına vurulmuş siyasi bir darbe olduğunu söyledi. Çiğdem Kılıçgün Uçar, “Hiçbir kurala, yasaya, norma uygun olmayan tecrit her şeyden önce Kürt sorununda çözümsüzlüğü derinleştirmektedir. Orta Doğu’da yüzyıllık düzen değişirken, kaos ve karmaşa bölgeye hakim hale gelirken Türkiye’nin sorunlardan uzak kalmasını sağlayacak tek gerçek hukukun uygulanması, adalet ve Kürt sorununda demokratik çözüm rotasına girilmesinden geçmektedir.  Bu kaos ve karmaşa durumuna karşı iç barış ancak hukuk, demokrasi ve özgürlüklerle sağlanabilir. Birlikte yaşam deneyimi ancak bu değerler etrafında örülebilir. Bu değerleri esas almayan her uygulama Türkiye halklarına yapılmış en büyük kötülüktür” sözlerini kullandı.
 
‘İktidarı tecridi bitirmeye çağırıyoruz’
 
Devamında Çiğdem Kılıçgün Uçar şu ifadeleri kullandı: “Demokrasi hukukun üstünlüğü ve barış krizini çözmenin ilk ve esas temeli mutlak tecridin kaldırılmasıdır. Bu kapsamda Sayın Öcalan üzerindeki mutlak tecrit kaldırılmalı. Özgür koşullarda barış ve çözüm için rolünü oynaması için zeminin sağlanması için çağrı yapıyoruz. İmralı tecridinin kaldırılması halkların kardeşliği eşitlik ve adalet temelinde toplumsal uzlaşmanın sağlanması için hayati önem taşımaktadır. İktidarı mutlak tecridi bitirmeye hukuk ve demokrasi rotasına girmeye çağırıyoruz. Orta Doğu’daki konjoktürel ve geleceği belirsiz gelişmeler karşısında içeride demokratik müzakereden ve hukuktan uzaklaşamaması uyarısı yapıyoruz. Muhalefet partileri ve sivil toplum kuruluşları mutlak tecridin kaldırılması için tarihsel sorumluluklarını yerine getirmelidir. Mutlak tecride karşı sessiz kalmak, savaştan ve demokrasiden uzaklaşma anlamına gelmektedir. Bugün mutlak tecride karşı olmak barışı ve demokrasiyi savunmaktır.
 
Tarihsel sorumluluk vurgusu
 
Aydın, yazar ve bilim insanları tarihsel bir sorumlulukla karşı karşıyadır. Düşüncesi ne olursa olsun hukukun uygulanmasını istemek ortak paydamızdır. Bu ortak paydanın açıkça ihlal edildiği, mutlak tecride karşı herkes kalemini oynatmalı, sözünü söylemelidir. Halk egemenliğinin tecelli ettiği Meclis’in, mutlak tecridin kaldırılması, Kürt sorunun müzakereye dayalı çözümü ve sorumluluk alması tarihi bir görev olarak önümüzdedir. Barış ve demokrasi isteyen herkes tecride karşı sesini yükseltmelidir. Çağrımızı büyütmeye davet ediyoruz.” 
 
‘Gazeteciler bilerek hedef alındı’
 
Ardından Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eşsözcüsü ve milletvekili Meral Danış Beştaş söz aldı. Meral Danış Beştaş, katledilen gazetecileri anarak, “Savaşın katlettiği, SİHA’ların adeta uçan katil olarak iki gazeteciyi katlettiği gerçeğiyle başlamak istiyorum. Tıpkı buradaki basın mensupları gibi hakikatin peşinden koşan, halka hizmet eden haberleri anı anına takip eden iki çok değerli gazeteciydi. SİHA’lar onları katletti. Bilerek, isteyerek, gazetecileri hedef alarak öldüren bir realiteyle karşı karşıyayız. SİHA’ların bu katletme pratiğini kınıyorum. Gazeteciler öldürülecek insanlar değil, tam tersine onların önünün açılması, hakikatlerle halkın buluşması en büyük görev olarak onların da bizlerin de önünde duruyor. Yandaş medya sabahtan akşama ellerinde çubuklarla haritalar önünde halkı manipüle etmeye, halkı aldatmaya, algı yaratmaya devam ediyor. Ne savaş realitesini ne Kürt meselesini ne tecrit meselesini ne Rojava’da yaşananları objektif bir biçimde vermiyor ama onlar ayrıcalıklı gazeteciler. Gazeteci demeye de binlerce kanıt ister” diye belirtti. 
 
‘Sayın Öcalan büyük dirençle çözümü savunuyor’
 
Çözüm için yapılan bu yürüyüşün herkes tarafından görülmesi gerektiğini vurgulayan Meral Danış Beştaş, “Demokratik çözüm ve özgürlük yürüyüşündeki arkadaşlar bugün Ankara’ya ulaştı. Bu yürüyüşün, Türkiye’de 85 milyon tarafından duyulması ve görülmesi gerekiyor. Türkiye’yi aydınlığa kavuşturacak olan, rahat nefes aldıracak olan bu yürüyüşteki taleplerdir. Tecrit bütün ısrarlara, bütün mücadelelere, bütün direnişe rağmen devam ettiriliyor. Oyalama da devam ettiriliyor. En son Adalet Bakanı ‘niye acele ediyorsunuz sabredin’ diye bir açıklama yaptı. Hakikaten bu herkesin aklıyla alay etmektir. Acele etmesi gereken onlar. 45 aydır dört duvar arasında bir hücrede Sayın Öcalan mutlak bir tecrit altında tutuluyor ve üstelik Sayın Öcalan, Türkiye halklarını savunan bir siyasi aktör. Halkları savunuyor, halkların mutlak çözümünü savunuyor ve bu uğurda tecride rağmen büyük bir sabırla, dirençle çözüm üretmek için mücadele ediyor. Evet, tecrit artık konuşmamız gereken bir mesele olmaktan çıkmalıdır. İmralı Ada hapishanesinin kapıları sonuna kadar açılmalıdır. Abdullah Öcalan özgürlüğe kavuşmalıdır. Artık özgür olması gerekiyor, çoktan geldi geçti.”
 
‘Sayın Öcalan’ın tecrit altında tutulduğu her saat kaybediyoruz’
 
Suriye’deki saldırıların tecritten bağımsız olmadığının altını çizen Meral Danış Beştaş, “Rojava’ya göz dikilmiştir. Oraya göz dikenler ayın zamanda bu mutlak tecridi devam ettirenler ve demokratik çözümü engelleyenlerdir. Rojava’ya saldıran her SİHA ve oraya düşen her kurşun, atılan her bomba Türkiye’deki çözümü de doğrudan engellemektedir, set çekmektedir. Yönetenlere şu çağrımızı yapıyoruz; Türkiye devleti sınırları arasında yaşayan yaklaşık 25 milyon Kürdün yakınlarını katlederek bu işi çözemezsiniz. Gelin yaşamda, demokratik çözümde birleşelim, biz bunun için mücadele ediyoruz ve etmeye devam edeceğiz. Sayın Öcalan’ın orada mutlak tecritte tutulduğu her saat hepimize kaybettiriyor. Milyonlarca yurttaş çözüm ve barıştan yana olduğunu ortaya koymuştur” diye konuştu. 
 
'İmralı’daki kilidi açın’
 
Son olarak söz alan Tuncer Bakırhan ise şunları dile getirdi: “Sayın Öcalan ‘siyasal zemin oluşursa Kürt sorununun demokratik çözümü için ben buradayım. İrade sahibiyim’ dedi. Biz de iktidara sormak istiyoruz: Sayın Öcalan ben hazırım diyor. Siz ne yapıyorsunuz? Rojava’ya SİHA ve İHA ile saldırarak bu mesele çözülmez. Rojava halklarının alınteri emeği canıyla oluşturdukları statüyü yok saymakla ortada kaldırılarak bu sorun çözülmez. Bu sorun diyalog ve müzakere ile çözülür. Dünyada bu sorunlar benzeri yol ve yöntemlerle çözüldü. Bunu en iyi bu iktidar ve devleti yönetenler biliyor. Şimdi bu sorunu çözmenin zamanıdır. İmralı’daki kilidi açın. İmralı’nın demokratik konusunda söylemiş olduğu sözleri, yol haritasını Türkiye halkları duysun, konuşsun, tartışsın. Bu ülkenin enerjisini ekonomisini gençlerini bu sonsuz ve sonuç almayacak çatışmaya ve gerginliğe ve savaşa artık harcamayın.”