Sevim Çiçek: İşkence Türkiye’de rutin bir uygulama

  • 09:01 10 Eylül 2024
  • Güncel
 
 
WAN – Cezaevlerindeki hak ihlallerine dair konuşan TİHV Wan Temsilcisi Sevim Çiçek, cezaevlerinde keyfi ve hukuksuz uygulamalar olduğunun altını çizerek, “Sağlığa erişim hakkını engelleyen, üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmeyen herkes ve her kurum bu cinayetlerin ortağıdır” dedi.
 
Türkiye ve Kurdistan’daki cezaevlerinde yaşanan hak ihlali ve işkence gündemdeki yerini korurken, bu ihlallere her gün bir yenisi ekleniyor. Cezaevlerinde yaşanan çoklu sorunların yanı sıra hasta tutsakların tedavilerinin engellenmesi, diğer sorunları adeta gölgede bırakıyor. Öte yandan AKP-MHP iktidarının kadına yönelik her alanda devam eden şiddeti, cezaevlerinde de aralıksız sürüyor.  
 
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Wan Temsilcisi Sevim Çiçek, cezaevlerinde kadınların yaşadıkları sorunlara ve maruz kaldığı ihlallere yönelik değerlendirmelerde bulundu.
 
‘İşkence Türkiye’de eşi görülmemiş bir noktada’
 
Sevim, son süreçlerde kötü muamele ve işkencenin Türkiye’de bir rutin uygulama haline geldiğini belirtti. Yaşamın her alanında bunun açıkça yapıldığına işaret eden Sevim, “Bununla birlikte işkence ve kötü muamele görüntülerinin halka servis edilmesinde ya da kamuoyuyla paylaşılmasında bir sorumluluk, bir rahatsızlık, bir soruşturma duygusu ya da yaklaşım hissetmeyen bir siyasal iktidar ve onun yönetme şekliyle karşı karşıyayız. Günümüzde işkence ve kötü muamele, resmi gözaltı merkezlerinden, kayıt dışı gözaltı merkezlerine, toplumsal gösteri ve yürüyüşlere müdahalelerden, ev baskınlarına ve hapishanelere kadar eşi görülmemiş bir noktaya gelmiş durumda” dedi.
 
‘İnsan hakları savunucusu olarak yetememenin sorumluluğunu hissettik’
 
Êlih’in ( Batman) Kercews (Gercüş) ilçesinde gözaltına alındıktan sonra tutuklanan üç kadını hatırlatan Sevim, kadınların cezaevine girişlerinden itibaren insanlık onuruna aykırı bir şekilde çıplak aramaya maruz bırakıldığını vurguladı. Sevim, kadınların geçici koğuşa verildiği ve burada temel ihtiyaçlarını hiçbir şekilde karşılayamadığına dikkat çekerek, hijyen koşullarının karşılanmadığı ve üç gün boyunca kirli battaniyelerle yatmak zorunda bırakıldığını söyledi. Kadınların, koğuşlarına iki saatte bir jandarma tarafından baskın yapıldığını ifade eden Sevim, “Yapılan baskında koğuşların alt üst edildiği, bu işlem sırasında annelerin saatlerce güneş altında bekletildiği ve okuma yazmaları olmadığı halde kantinde ihtiyaçlarını karşılamayı talep ettiklerinde, dilekçe dayatmasıyla karşı karşıya kaldıkları basına yansımıştı. Bizde üzülerek ilaç poşetleriyle gözaltına alınan o annelerin fotoğraflarındaki o hüznü anlayamama halleriyle beraber insan hakları savunucusu olarak gerçekten yetememenin, hala bu tür uygulamaların bu kadar rahat ve açıkça yapılıyor olmasının rahatsızlığını ve sorumluluğunu hissettik” şeklinde konuştu.
 
‘İşkence ev baskınında başlıyor’
 
Sevim, işkencenin her alanda sistematik olarak uygulandığının altını çizdi. İşkence ve kötü muamele sürecinin ev baskınında başladığını dile getiren Sevim, adli muayeneden, gözaltı merkezlerine kadar yaşanan işkence olaylarında, yargı eliyle oluşturulan işkence, kötü muamele ve cezalandırma politikasının çok sistematik olduğuna işaret etti. Sevim, “İşkencenin, sistematik, bilinçli ve bir sindirme aracı olarak hayatın her alanında, kamu görevini yerine getiren ya da bu yetkiyi elinde bulunduran kişiler tarafından yapıldığını söylemek yanlış olmaz” diye konuştu.
 
‘Keyfi, sınırsız, orantısız’
 
Sevim, Êlih’te tutuklanan kadınların hiçbir ihtiyacının karşılanmadı ve hepsinin 50 yaş üstü olup ciddi rahatsızlıklara sahip olduklarını belirtti. Kadınların, kronik rahatsızlıkları olduğuna da değinen Sevim, birinin yüzde 72 engel raporu olduğu bilgisini paylaşan Sevim, “Herhangi bir soğutma imkanı sunulmadan, ‘geçici koğuş’ bahanesiyle sıcakta bekletildiler. Hapsetmenin kendisi acı verici bir süreçtir. Temel hakların kullanılması, oradaki kamu görevlilerinin bir lütfuymuş gibi bir yaklaşım var. Siyasal düşünceleri ve belki de arkasına saklandıkları cezasızlık zırhından aldıkları güvenle, yasada suç olan işkence ve kötü muameleyle ilgili hiçbir zaman hesap vermeyecekleri düşüncesiyle, görevlerini yerine getirirken, ulusal ve uluslararası mevzuatta güvence altına alınan hakları yok sayıyorlar. Keyfi, sınırsız, orantısız bu uygulamaları yapabilmekteler” sözlerini kaydetti.
 
‘Her kesim tarafından yüksek sesle itiraz edilmeli’
 
Kamu görevlilerinin siyasi iktidara göre görevlerini yerine getirdiğine değinen Sevim, bu durumun herkese zarar vereceğini söyledi. Sevim, “Demokratik ülkelerin ilkeleri gereği yerine getirilmesi gereken zorunlu ve kanuni süreçten vazgeçilmiş olması belirsiz, keyfi ve yarın neye dönüşeceği belli olmayan bir rejimle karşı karşıya olma tehlikesini bize gösteriyor. O yüzden bütün bunların gündemleştirilmesi, her kesim tarafından yüksek sesle itiraz edilmesi hem bir sorumluluk hem bir zorunluluktur” ifadelerini kullandı.
 
‘Yargı siyasal iktidarın bir cezalandırma aracı’
 
Tutsakların neler yaşayabileceğini tahmin etmek gerektiğinin altını çizen Sevim, “Yargının, siyasal iktidarın bir cezalandırma aracından öteye gitmediğini görüyoruz. Tutuklama yasada yer alıyor,  evet ama kişinin kaçma ve delilleri karatma ihtimali gibi maddelerle belirtilmişken, ilk tedbir olarak Batman’da annelerin tutuklanması hukuki değil, siyasaldır. Annelerin adli kontrolle serbest kalması ya da başka bir şekilde denetimleri mümkün. Annelerin, sağlıklı bir insanın bile hapishanede fiziksel, bütünsel ya da ruhsal olarak sağlığını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalacağı, ağır sorunların olduğu bir hapishaneye hapsedilmesi hukuki değildir, vicdani değildir” şeklinde konuştu.
 
‘Çıplak arama mutlak yasak kapsamında’
 
Cezaevlerinde çıplak arama dayatmasının da rutin halini aldığını belirten Sevim, “Yasal ve uluslararası mevzuatta, kişi özgürlüğünden alıkonulduğunda ona daha fazla acı ve ıstırap verici bir sürecin yaşatılması mümkün değil. İşkence ve kötü muamele ne koşullarda olursa olsun mutlak yasak kapsamındadır. Fakat hapishanelerde iradenin çıkardığı bir yönetmelikle çıplak arama anayasaya aykırı bir şekilde hapishanelerde rutin uygulama olarak sürdürülüyor. Sadece mahpuslara da değil, ziyarete giden ailelere de acı vermek için onlara da ince arama adı altında yapılan bir uygulamaya dönüşmüş durumda. Kişi bunu reddetmesi halinde kişi şiddete uğramakta” diye belirtti.
 
‘Bütün yükümlülüklerden vazgeçilmiş durumda’
 
Sevim, işkencenin yaygın olmasında, siyasal iktidarın söylemleri ve bu söylemlerin desteklenmesinin yanı sıra, cezasızlık politikasının etkili olduğuna işaret etti. Cezasızlık politikalarına zemin hazırlandığının altını çizen Sevim, “Ceza infaz edilirken, hiçbir koşulda insanlık onurunu zedeleyecek ya da zalimane muamele, acı ve ıstırap görmeden tamamlanması gerekir. Fakat hapishanelerde hijyenden yaşam hakkının korunmasına kadar neredeyse bütün sorumluluklardan, yükümlülüklerden vazgeçilmiş durumda” dedi. 
 
‘Cezaevlerindeki şüpheli ölümler örtbas ediliyor’
 
Cezaevlerinde son zamanlarda şüpheli ölümlerin arttığını ifade eden Sevim, “Buna dair ciddi bir soruşturma ya da bir açıklama yapılmış değil. Bir örtbas durumu söz konusu. İstediğini yapıp hiçbir şekilde denetime tabi olmayan, kurallarla sınırlı olmayan, kanunu, yasayı, anayasayı, yargı kararlarını tanımayan bir yönetme şekli söz konusu” diye konuştu.
 
‘Sağlığa erişim hakları yok’
 
Sevim, cezaevlerindeki en önemli sorunlardan birinin hasta tutsaklar olduğuna değinerek, şunları söyledi: “Sağlıklı bir insanın bile hapishanelerde fiziksel veya ruhsal sağlığını koruma koşulları yokken, hasta mahpuslar için sürecin ne kadar ağır olacağını düşünmek gerekiyor. Ailelerinden uzak yerlere ‘sürgün’ adı altında hasta mahpusların sevk ediliyor. Sevk sürecinde hiç taşımaya uygun olmayan ring araçları kullanılıyor. Araçlarda sıcak ya da soğuk ayarının yapılmaması, dönem dönem işkence, kötü muameleye varan marş ya da ırkçı şarkıların oradaki kamu görevlileri tarafından dinletilmesi gibi birçok raporda gördüğümüz durumlar var. Sağlığa erişim hakları yok. Revire başvuru yapıldığında uzun süre ulaşılamıyor ve revirlerde yeteri kadar sağlık personeli zaten görevlendirilmiyor. Eğer revire ulaşılabildiyse ve hastaneye sevk edildiyse işkence ve kötü muamele orada da bitmiyor. İnce arama adı altında aranması, kelepçeli bir şekilde ring araçlarıyla taşınması, kelepçeli muayenenin dayatılması gibi durumlardan kaynaklı hasta mahpuslar hastaneye gitmemeye başlıyor.”
 
‘Yükümlülükleri yerine getirmeyen herkes cinayetlerin ortağıdır’
 
Adli Tıp Kurumu (ATK), raporlarının bilimsellikten uzak siyasi kararlarla çıkan raporlar olduğunu belirten Sevim, cezaevinde kalmaya uygun olmayan hasta tutsaklar için “kalabilir” raporunun verildiğini vurgulayarak, “Bir şekilde ‘cezaevinde kalamaz’ raporu verildiğinde süreç orada bitmiyor. Kişinin dışarıda tehlikeli olup olmayacağının belirlenmesi adına çeşitli kurumlara sorular soruluyor ve onlar çıkmasını uygun görmezse kişi hapishanede kalmaya devam ediyor. Hukukla açıklanamayacak oldukça keyfi uygulamalar, yönetmeliklerle meşrulaştırılıyor. Ağır hasta mahpusların birçoğunun hapishanelerde yaşamını kaybettiğine şahit oluyoruz. Dışarı çıkanlarda çok geç kalınmış oluyor ve kısa bir süre içinde yaşamını yitiriyor. Bunlara normal ya da doğal ölüm demek mümkün değil. Buna bir cinayet diyebiliriz. Sağlığa erişim hakkını engelleyen, üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmeyen herkes ve her kurum bu cinayetlerin ortağıdır” dedi.
 
‘Toplum olarak sorumluluğumuz’
 
Sevim, işkence ve kötü muamele uygulamalarının daha çok kadınları hedef aldığını belirtti. Kadını hedef alan eril uygulamalar olduğunu vurgulayan Sevim,  “İşkence ve kötü muamelenin cinsel taciz ve cinsel şiddete varan boyutları da söz konusu. Ülkede kadınların yaşadığı sorunlara bakıldığı zaman tam da toplumsal cinsiyet eşitliği yaklaşımı gerektiren bu noktalarda, eril şiddetin körüklendiği, ödüllendirildiği durumlara tanık oluyoruz. Hapishanelerde ve bunun uygulandığı alanlara baktığımız zaman olayın ne kadar korkunç olduğunu anlamak gerekiyor. Bu, insan, kadın, insan hakları aktivistleri ve toplum olarak sorumluluğumuz. Buna sessiz kalınması veya normalleştirilmesi ciddi bir tehlike” ifadelerine yer verdi.
 
‘Hak ihlalleri yaşayan insanların sesi olmaya devam edeceğiz’
 
Sevim son olarak, “Biz insan hakları aktivistleri olarak çalışmalarımızı yürütmeye devam edeceğiz. Hapishanelerde hak ihlalleri yaşayan insanların sesi olmaya devam edeceğiz. Şu an için hapishanelere bağımsız kurum ve kişilerin girmesi yasaklanmakta, veriler paylaşılmamakta. Avukat arkadaşlarımız ve kurumlarımızın çalışmalarıyla bu süreci sürekli gündemde tutmaya, bu ihlalleri dile getirmeye ve bunlarla mücadele etmeye devam edeceğiz. İhlallerin olduğu yerde haklarımızı savunmaktan asla vazgeçmeyeceğiz. Bunun için farklı yol, yöntem ve bir araya gelişleri öreceğiz” şeklinde konuştu.