Abigail Boyd: Öcalan statüko için tehlikeli çünkü o bir umut ışığı!

  • 09:01 16 Ağustos 2024
  • Güncel
 
Melek Avcı
 
ANKARA - Avustralya Yeşiller Partisi Milletvekili Abigail Boyd, Abdullah Öcalan üzerinde yürütülen tecride sesiz kalınmasını uluslararası barış normlarının çöküşü olarak değerlendirirken, Öcalan’a dair ise, “Sayın Öcalan statüko için tehlikeli çünkü o bir sembol, çünkü o bir umut ışığı” dedi.
 
İmralı Adası’nda tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik ağırlaştırılmış tecrit devam ederken tecride karşı uluslararası alandan da sesler yükselmeye devam ediyor. Avustralya Yeşiller Partisi Milletvekili Abigail Boyd, Abdullah Öcalan’a yönelik mutlak tecrit ve işkence sistemini geçtiğimiz hafta Avusturalya  Parlamentosu’nun gündemine taşıyarak, PKK Lideri için, "Baskıcı Türk devletine karşı 100 yıllık Kürt direnişinin sembolüdür” tanımlaması yaptı. 
 
Avustralya Yeşiller Partisi Milletvekili  Abigail Boyd, derinleşen tecrit, tecrit karşısındaki uluslararası kurumların yaklaşımına ilişkin JINNEWS’in sorularını yanıtladı. 
 
“Bir insanın bu kadar uzun bir süre avukatları ve ailesiyle görüştürülmeden tutsak edildiğini düşünmek beni en başta insan olarak derinden yaralıyor.”
 
* Türkiye'nin yıllardır PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde yürüttüğü bir tecrit politikası söz konusu, ne avukatlar ne aile görüşü sağlanamıyor mutlak bir iletişimsizlik hali var. Bu konuyu siz de kendi parlamentonuzda dile getirdiniz. Neden bu konuyu ele alma ihtiyacı hissettiniz?
 
Dünya genelinde insan hakları, Avustralya'da olan biz siyasilerin ve insanların da işi ve insan haklarının ihlal edildiğini gördüğümüzde buna karşı durmamızın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu sorumluluğa sahip olduğumuzu belirtmek isterim. Bir parlamento üyesi olarak parlamentoda kayıtlara geçecek şeyler söyleyebilmek ve siyasetçi arkadaşlarım arasında bu konulara ilişkin farkındalık yaratmaya çalışmak benim için bir ayrıcalık. Diğer yandan Sayın Öcalan'a özgürlük için burada Kürt toplulukları tarafından yürütülen kampanya konusunda çok güçlü hislerim var. Bir insanın bu kadar uzun bir süre avukatları ve ailesiyle görüştürülmeden tutsak edildiğini düşünmek beni en başta insan olarak derinden yaralıyor. Bu sadece uluslararası insan haklarının ihlali değil. Bu, Türkiye'nin kendi yasalarının da ihlalidir ve buna bir son verilmelidir. Bunun için uluslararası farkındalığı arttırarak Sayın Öcalan'ın serbest bırakılmasına yardımcı olabiliriz.
 
“İnsan hakları ihlallerinin yaşandığı pek çok ülkede yaptırım uygulanmadığını görüyoruz. Çünkü Avustralya gibi ülkeler ve Avrupa'daki ülkeler güçlü müttefikler olarak gördükleri ya da çok zengin ticari ilişkilere sahip oldukları ülkelerin hükümetlerini üzmek istemiyorlar.”
 
* Böylesine ağır insan hakları ve hukuk ihlali içeren tecride BM’nin gözlem raporlarında bile dikkat çekilirken  BM, AB, AK, Avrupa ülkeleri kurumları, uluslararası hukuk kurumlarından CPT’den Türkiye’ye karşı bir yaptırım neden göremiyoruz, tecridin bu kadar derinleşmesinde bu sessizliğin payı var mı? 
 
Dünyadaki farklı halklara ve başka ülkeler arasındaki güç dengesine baktığımızda bunun ilginç olduğunu düşünüyorum. İnsan hakları ihlallerine yönelik bu tür tutarsız yaklaşımları gördüğümüzde, Avrupa Birliği'nin ya da ABD'nin ve çoğu zaman Avustralya'nın hangi insan hakları ihlallerinden şikayetçi olup hangisinden olmayacağını, hangi ülkelerin önünde eğilmek veya karşı durmamak istediğini seçip belirlediğini görüyoruz. Türkiye'ye karşı yaptırım uygulanmadığına şahitlik etmemizi çok ilginç buluyorum. Aslında en şok edici olanı, ağır insan hakları ihlallerinin yaşandığı pek çok ülkede yaptırım uygulanmadığını görüyoruz. Çünkü Avustralya gibi ülkeler ve Avrupa'daki ülkeler güçlü müttefikler olarak gördükleri ya da çok zengin ticari ilişkilere sahip oldukları ülkelerin hükümetlerini üzmek istemiyorlar. Dolayısıyla bu özel durumda AB'nin neden Türkiye'ye karşı durmadığını bilmiyorum ama bunun üzerine düşünmeli. Bence dünya çapında seslerin bir araya geleceği bir ülkeler korosuna ihtiyacımız var. Sesimizi yükseltmeli ve diğer ülkelere de aynı şeyi yapmaları için baskı uygulamalıyız.
 
“Uluslararası aktörlerin, dediğim gibi, kime karşı duracakları ve kimi önemsedikleri arasında seçim yaptıkları bir ortamda bu ikiyüzlülüğü dile getirmenin gerçekten önemli olduğunu düşünüyorum.”
 
* Diğer yandan CPT meselesi söz konusu, Türkiye ve dünyanın birçok ülkesinden avukatlar neredeyse her gün CPT’ye İmralı’ya ilişkin raporları açıklaması çağrısının yanı sıra bir kamuoyu bilgilendirmesi de talep ediyor fakat CPT Türkiye’nin vetosunu öne sürerek açıklama yapmayacağını söylemeye devam ediyor. Ama geçtiğimiz 3 Temmuz günü Azerbaycan için bir açıklama yaptı. Bu açıklamayı neden Türkiye için yapmıyor?
 
Çok güzel bir soru. Keşke ardında yatan gerçekliği kurumlar adına bilseydim ama şunu söyleyeyim size kesinlikle katılıyorum. Bence insan hakları ihlallerinin nerede ya da insan hakları ihlallerini kimin yaptığına bakılmadan buna önem vermeyen bir duruma doğru ilerlememiz gerekiyor. Bu ihlallere karşı ayağa kalkmalı ve çok net olmalıyız. Uluslararası aktörlerin, dediğim gibi, kime karşı duracakları ve kimi önemsedikleri arasında seçim yaptıkları bir ortamda bu ikiyüzlülüğü dile getirmenin gerçekten önemli olduğunu düşünüyorum. Ve umursadıklarını ya da kimi umursamadıklarını. Bunu Filistin'de çok net bir şekilde görüyoruz. Kürt halkına karşı görüyoruz. Dünya genelinde ötekileştirilen ve ayrımcılığa uğrayan pek çok başka toplulukta da görüyoruz. Biz sadece hangisini destekleyeceğimizi ayıklayıp seçiyoruz ve bu kesinlikle yanlış.
 
“Şimdi bakıyorum da biraz kandırılmışım gibi hissediyorum. İnsanların güvensizlik duymakta haksız olduklarını düşünmüyorum. Çünkü uluslararası barış normlarında bir çöküş yaşıyoruz.”
 
* Kürt halkı ve birçok insan hakları savunucusu bu çifte standardı bir skandal olarak nitelendirirken uluslararası kurumların güvenirliliğini sorguluyor. Siz ne düşünüyorsunuz?
 
Bence bu en büyük utanç çünkü gördüğümüz şey, sizi bilmem ama ben büyürken uluslararası otoritelere -kurumlara inanıyordum. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, dünyanın dört bir yanındaki ülkeler tarafından desteklenecek ve korunacak uluslararası insan haklarının tanıtıldığını sanıyordum. Şimdi bakıyorum da biraz kandırılmışım gibi hissediyorum. İnsanların güvensizlik duymakta haksız olduklarını düşünmüyorum. Çünkü uluslararası barış normlarında bir çöküş yaşıyoruz. Bunu Rusya'ya verilen yanıtta gördük. Bunu güçlü aktörler tarafından gerçekleştirilen pek çok insan hakları ihlaline verilen tepkide de gördük. Umutsuzluğa kapılıyorum ve bence tarihin bu anına geldiğimizde, bu barış ve insan hakları normlarını terk mi edeceğiz yoksa bunları güçlendirmek ve insanların uluslararası norm ve yasaların bekçileri olan bu uluslararası kurumlara olan inancını geri getirmek için elimizden gelen her şeyi mi yapacağız, bunu çözmemiz ve karar vermemiz gerekiyor. Dolayısıyla evet, çifte standardın uluslararası demokrasiye inanılmaz derecede zarar verdiğini düşünüyorum. Ve barış beklentisini kaybettiğimizden endişe duyuyorum, bu son derece endişe verici.
 
“Sayın Öcalan'ın serbest bırakılmasının, dünyanın dört bir yanındaki insanların daha fazla umut sahibi olmaya başladığı bir domino etkisine neden olan anlardan biri olabileceğini düşünüyorum.”
 
* Bilginiz gibi Orta Doğu ve dünyanın pek çok yerinde savaş ve çatışma hali sürüyor. Ağır ihlaller yaşanıyor. Filistin'de bir insani dram yaşanıyor. Abdullah Öcalan'ın fikirlerini, düşüncesini takip eden bir siyasetçi olarak, sizce Abdullah Öcalan özgür olsaydı, ya da siyasete etki edebilseydi nasıl bir rol oynardı bu çatışma siyasetinde. Ya da onun fikirleri Orta Doğu'da hayat bulursa sizce nasıl bir Orta Doğu ile karşı karşıya kalırız? 
 
Gerçekten harika bir soru. Bence izlenim olarak gördüğüm şey, onun bir umut ışığı olduğu. Özgürlük, eşitlik ve insan haklarını savunan böyle insanlara sahip olduğunuzda, Sayın Öcalan'ın serbest bırakılmasının, dünyanın dört bir yanındaki insanların daha fazla umut sahibi olmaya başladığı bir domino etkisine neden olan anlardan biri olabileceğini düşünüyorum. Onun gibi daha fazla lider ayağa kalkarak tarihin akışını yeniden yönlendirebilir. Dolayısıyla Sayın Öcalan'ın serbest bırakılmasının Orta Doğu için çok daha olumlu bir bakış açısına yol açacağını düşünmenin hayali bir fikir olduğunu sanmıyorum. Bence şu anda buna gerçekten ihtiyacımız var. Çünkü Filistin'de yaşananlar çok korkunç ve çok iğrenç. Ve dünya hala uzaklara bakıyor ve bunun değişmesi gerekiyor.
 
“Sayın Öcalan elbette statüko için tehlikeli. Çünkü o, bir sembol, çünkü o bir umut ışığı. Bir şeyleri daha iyiye doğru değiştirme potansiyeline sahip.”
 
* Dünya egemen güçlerinin Abdullah Öcalan'ı “tehlikeli” bulduğunu biliyoruz. Abdullah Öcalan neden bu sistem açısından tehlikeli bir lider olarak görülüyor? Verili sistem açısından tehlikeli olan bir lider halklar için ne anlam ifade ediyor?
 
Dünyanın her yerinde, başkalarının söylediklerinden hoşlanmayan iktidar sahipleri onları tehlikeli olarak etiketliyor. Bunu her yerde görüyoruz. Avustralya'da bile bunu görüyoruz; burada inanılmaz derecede katı ve acımasız protesto karşıtı yasalarımız var; hükümete karşı durursanız ve onların istemediği bir yerde, onların hoşlanmadığı bir şey söylerseniz, kolayca para cezasına çarptırılabilir ya da en az 12 yıl hapse atılabilirsiniz. Bu, muhalefeti ve işleri yapmanın farklı yollarını tehlikeli olarak gören bir hükümetin hamlesidir. Farklı fikirleri tehlikeli olarak görüyorlar. Dolayısıyla Sayın Öcalan elbette statüko için tehlikeli. Çünkü o, bir sembol, çünkü o bir umut ışığı. Bir şeyleri daha iyiye doğru değiştirme potansiyeline sahip. Ve iktidardaki insanlar bunu istemiyor. Bu yüzden onu tehlikeli olarak yaftalamalarına şaşırmadım. Bazı insanlar beni tehlikeli olarak etiketliyor, ki bunu saçma buluyorum, ama bu sadece insanların hoşuna gitmeyen şeyler söylediğimizde karşılaştığımız bir durum.
 
“Yaptırımları kullanmak, biliyorsunuz, Güney Afrika için çok etkili oldu. İnsan haklarına uygun davranmayan ve önemli şeyler yapmayan ülkeler için bunu tekrar yapabiliriz. Yani evet, bence yapabileceğimiz çok şey var. Sadece birlikte çalışmamız gerekiyor.”
 
* Sizce de artık tecridi konuşmanın ve tartışmanın ötesinde adım atma aşamasına geçilmesi gerekmiyor mu nasıl bakıyorsunuz?
 
Bence uluslararası toplumun yapabileceği pek çok şey var. Bence yaptırımlar inanılmaz derecede güçlü bir etki yaratır. Ne yazık ki bunları daha fazla kullanmamız gerekiyor. Ve ne yazık ki para ahlaktan daha fazla konuşuyor. Dolayısıyla yanlış yapan ülkelere yaptırım uygulayabiliyorsak bunu kesinlikle yapmalıyız. Ayrıca dünyanın dört bir yanındaki sendikal hareketlerin, hükümetlere yaptıklarını değiştirmeleri için baskı yapmak amacıyla işçileri, emeklerini geri çekmeleri için örgütleme konusunda büyük bir rol oynadığını düşünüyorum. Bence barışçıl ve demokratik bir şekilde protesto etmenin pek çok yolu var. Umarım hiçbir zaman bundan daha fazlasına gerek kalmaz. Ama bence en azından bu adımları atmalıyız ve bu Avustralya gibi yerlerde hala çok uzak görünen bir şey ama yaptırımları kullanmak, biliyorsunuz, Güney Afrika için çok etkili oldu. İnsan haklarına uygun davranmayan ve önemli şeyler yapmayan ülkeler için bunu tekrar yapabiliriz. Yani evet, bence yapabileceğimiz çok şey var. Sadece birlikte çalışmamız gerekiyor.
 
Buradaki Kürt toplumu ile çalışmanın benim için büyük bir zevk olduğunu düşünüyorum. Kendimi Sydney Kürt toplumuna çok dahil hissediyorum, harika insanlar. Ve hayata dair harika bir felsefemiz var. Bu nedenle yapabileceğim her şeyi yapmaya devam edeceğimi umuyor ve yardım etmek elimizden geleni yapacağız.