‘Kadın ev içinde şiddete maruz kalıyorsa orası kutsal değildir’

  • 09:05 12 Temmuz 2024
  • Güncel
 
Rozerin Gültekin
 
İSTANBUL - Artan kadın katliamlarını ve ırkçı saldırıları değerlendiren Kadın Zamanı Derneği Başkanı Dilek Başalan, “Kadın, sırf kadın olduğu için ev içinde şiddete maruz bırakılıyorsa orası değerli ve kutsal değildir. Değerli olan, iyiyi barındır. İnsanlar ölüyor… Toplumsal barışı inşa etmek için mücadele etmeliyiz” dedi. 
 
İktidarın yıllardır süren politikaları, halklara kötülük, düşmanlık ve nefretle yaklaşmayı normalleştirmeye çalışıyor. Kadın katliamları ve çocuğa yönelik suçların "olağan" kabul edilmesi amaçlanırken, uygulanmayan yasalar bile iktidarda korku yaratıyor. Tüm bu yaşananlar karşısında ise kadınların mücadelesi sürüyor. Kadın Zamanı Derneği Başkanı Dilek Başalan, artan kadın katliamları ve ırkçı saldırılar hakkında değerlendirmelerde bulundu. 
 
'Bir kadının saçının teline dahi zarar gelmemeli'
 
Kadına yönelik şiddetin ve baskının aile içerisinde yıllardır sürdüğünü, bugün yaşanan birçok kadın katliamının aile içerisindeki erkekler tarafından gerçekleştirildiğinin altını çizen Dilek, “Aile içerisinde bunlar yaşandığı için biz kadın hareketi olarak büyüdük. Aile değerlerinin bu kadar yüceltildiği dönemlerde bu kadar kadın öldürülmeye başlandı. Aile içindeki şiddeti görmezden gelmek, onu büyütmek ve meşru kılmaktır. Neden aile içinde kadınlar bu kadar yok sayılıyor? Aile içerisinde yaşadığımız tüm bireyler olarak birbirimize değer katmalıyız. Kadın, sırf kadın olduğu için ev içinde şiddete maruz bırakılıyorsa orası o zaman değerli ve kutsal değildir. Değerli ve güzel olan şey içinde iyiyi barındırır. Hane içinde sevgiyi ve saygıyı değil, erkek egemenliğini yüceltiyoruz. Aileyi değerli kılan kadın düşmanı politikalar bu cinayetlerin sorumlularıdır. Biz de buna karşı mücadele ediyoruz. Bir kadının saçının teline dahi zarar gelmemeli” dedi.
 
‘Derdimiz var’
 
Kadın katliamlarının sadece sayıdan ibaret görülmesine tepki gösteren Dilek, her katledilen kadının arkasında bir yaşam bıraktığının göz ardı edildiğini belirtti. Dilek, toplumun katliamlara alıştırılmaya çalışıldığına işaret ederek, “Suruç Katliamı ve 10 Ekim Katliamı’nı yaşadık, vakıflarda çocuklar toplu istismara maruz bırakıldı, deprem yaşadık, bir günde 8 kadın katlediliyor ama her şeyi kanıksamış durumda göstermeye çalışıyorlar. Ama biz alışmıyoruz. Alışmadığımız için yaşamak için sürekli sokaklardayız. Bir derdimiz var ama bu sadece benim derdim değil. Biz sorunu ve çözümü toplumsallaştırmak istiyoruz” diye belirtti.
 
‘Bu bir savaşın sonucuydu’
 
İktidarın politikaları sonucunda bir yandan kadın katliamları artarken, diğer yandan ırkçılığın derinleştirildiğine dikkat çeken Dilek, geçtiğimiz günlerde, Kayseri’de bir çocuğun taciz edilmesi ve sonrasında yaşanan ırkçı saldırıların, bu politikalardan bağımsız ele alınamayacağına işaret etti. Dilek şöyle devam etti: “Kadın bedeni üzerinden savaşı büyütmek isteyen egemen sistem var. Sivas Katliamı’nın yıldönümünde böyle şeyler yaşandı, çocuk yaşta bir sığınmacı öldürüldü. İnsanların evleri yakılırken, ırkçılık yapılırken, neden koruyamıyoruz? Devlet insanları korumak için kapısını açtı. Türkiye’nin çok fazla sığınmacı alması, bu savaşın bir sonucuydu. Kimsenin başka bir ülkede yaşamasını istemiyorsak savaşa karşı konuşmalıyız. Nedenini konuşmadan sadece sonuca gidiyoruz. Sadece Suriyelilerin bu ülkeye kötülük getirdiğini düşünülüyorsa bu büyük bir ikiyüzlülüktür.”
 
‘Büyük bir ikiyüzlülük’
 
İktidarın politikaları sonucunda bir yandan kadın katliamları artarken, diğer yandan ırkçılığın derinleştirildiğine dikkat çeken Dilek, geçtiğimiz günlerde Kayseri’de bir çocuğun taciz edilmesi ve sonrasında yaşanan ırkçı saldırıların bu politikalardan bağımsız ele alınamayacağına işaret etti. Dilek şöyle devam etti: “Kadın bedeni üzerinden savaşı büyütmek isteyen egemen bir sistem var. Sivas Katliamı’nın yıldönümünde böyle şeyler yaşandı; çocuk yaşta bir sığınmacı öldürüldü. İnsanların evleri yakılırken, ırkçılık yapılırken neden koruyamıyoruz? Türkiye’nin çok fazla sığınmacı alması, bu savaşın bir sonucuydu. Kimsenin başka bir ülkede yaşamasını istemiyorsak savaşa karşı konuşmalıyız. Nedenini konuşmadan sadece sonuca gidiyoruz. Sadece Suriyelilerin bu ülkeye kötülük getirdiğini düşünmek büyük bir ikiyüzlülüktür.”
 
‘İnsanlar ölüyor…’
 
Son olarak Dilek sözlerine şunları ekledi: “İnsanlar ölüyor... İyi ve güzeli, toplumsal barışı inşa etmek için mücadele etmeli ve bu mücadeleyi yürüten örgütlerin ve derneklerin çağrısını büyütmeliyiz. Tacize ve istismara maruz kaldığımızda erkeğin kimliğine bakmıyoruz, çünkü karşımızda erkek zihniyeti var. Bu coğrafyada barış istemeyen ve barış mücadelesinden kaçan herkes nefret söylemini büyütmek istiyor. Biz, onlara benzemeyerek, kimseyi ayırt etmeden mücadele edeceğiz.”